05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

SERGE VELAY’DAN “RENE CHAR” Serge Velay, “insan, ne yapması gerektiğini zorunlu olarak bilen ve mutlaka yapmak zorunda olmayan kişidir” diyen, Gerçeküstücülüğe katılan ve şiirinin gücünü yaşamdan alan René Char üzerine bir kitap hazırladı. Kişiliği, direnişçi şairliğinin önüne geçen Char’ı geniş bir bakış açısıyla değerlendiren Velay’la hem kitabı hem de Char’ı konuştuk. ‘Enerjik, buyurucu ve vurucu şair’ SALİH BOLAT R ené Char’la ilgili böyle bir çalışma yapmanıza neden olan etkenler nelerdi? n René Char, çok önceden kişisel ünlülerim arasında yer aldı. La Manufacture Yayınevi “Kimsiniz?” dizisini başlattığında, bana hem Char kitabının sorumluluğunu hem de ona olan hayranlığımı netleştirme fırsatını verdi. Çalışmalarım özellikle dil felsefesi ve çağdaş şiir üzerineydi. Bu iki alana eşit bir biçimde gösterdiğim ilgi, beni bu çalışmayı yapmaya itti. İşin sonunda hayranlığımın minnettarlığa dönüştüğünü söylemeliyim. KADİR İNCESU “CHAR, GERÇEKÜSTÜCÜLÜĞÜ BİR DİN GİBİ GÖRMEDİ” n Char’ın zor şiirini irdelerken sizin de zor bir dil ürettiğiniz görülüyor. Anlaşılmama kaygınız oldu mu? n Şairin zor yapıtlarının derinliğine girebilmek için başka bir dilde yazılmış yapıtta olduğu gibi çeviriye başvurma gereği duyulur. Bu girişimler, şiirlerine ilişkin önerdiği yorumların çoğunu, sonradan Char’ın kendisi de reddettiği için umut kırıcıdır. Sorun, şiirlerinin bizi “bilinmeyen ülke”ye taşımasından daha çok kapalılığında yatar: Bu şiir, kuşkusuz bizdeki şiir düşüncesinin en uzağında ve aynı zamanda şiirin merkezinde yer alır; öyle ki okuyucunun şiir bilgisi artık kendisine yardımcı olamaz. Char’ın şiirleri “dürüst yaşam parçaları”dır ve başka türlü okumayı gerektirir. Tümüyle içeride ancak yapayalnız, canlı bir atılım ve manevi cesaretle kuşatılan okur uyanışa, kendi zenginliklerini keşfetmeye davet edilir. Char yaratmaz, açımlar. Ne sözünün karanlığına ne de okurdan beklediği özel algısal durumlara yan çizebilirdim. Dolayısıyla ben de zor bir dil kullanmayı göze alarak yetersiz üniversite söyleminin ötesine geçebildim. n Char’ı sürrealizmle yaklaştıran dinamikler nelerdi? Daha sonra bu yakınlaşma aynı yoğunlukta devam etti mi? n Bütün önemli edebiyat akımları gibi gerçeküstücülüğün de kendi tutarlılığı var. Edebi ve siyasi tasarısı, öğretisel bütünlüğü içinde olduğu kadar, gerçeküstücü olduğunu ilan eden yapıtlar içinde de dile getirilir. Gerçeküstücülük, kuramsal ve stratejik düzlemde Breton’da cisimleşse de akım olağanüstü bir yıldız takımı yarattı. Bulunulan yere göre bakıldığında benzerlikler ya da farklılıklar ve özel nitelikler görülür. Taşralı genç şair Char, 1929’da neden gerçeküstücülüğe katıldı? Çünkü onlarda kendi düşüncelerinin bir yankısını buldu. Asi ve yalnızlığı seven, her türlü topluluğa karşı çıkan ve her türlü kuramı reddeden Char bu akıma, bir siyasi partiye ya da dine katılır gibi katılmadı. n Char’ın bir Direniş Hareketi kahramanı olmasıyla onun şiiri ve okurları arasında nasıl bir ilişki görüyorsunuz? n Char, “kahraman” nitelemesini mutlaka reddederdi. Onun töresi şöyle özetlenebilir: “İnsan, ne yapması gerektiğini zorunlu olarak bilen ve mutlaka yapmak zorunda olmayan kişidir.” Dahası, içgüdüleriyle davranan, öfkeli, az bulunur cinsten bedensel bir güç ve cesaretle donanımlı biri. Nazi barbarlığına karşı direniş hareketine katılması onun için doğal bir şeydi diyebilirim. Bu günlerin ertesinde Char, insan ve şair olarak kendini yeniden kurmak zorunda kaldı. Fransa’da Char büyük bir şair olarak değerlendirilir ve kişiliği, “direnişçi şairliğin” ötesine geçer. “CHAR İÇİN RIMBAUD BİR KORUYUCU MELEKTİ” n Çalışmanızın bir yerinde, “Char’ın yapıtlarında, her gerçek şairde olduğu gibi yazının büyülü bir çağrısı vardır; kaynağı ‘dile sığmaz yaşam’dır yazının” diyorsunuz. Bu “yaşam” neleri içeriyor? Char’ın şiirini güçlü yapan şeyin, onun kaynağının “yaşam” olduğunu mu söylemek istiyorsunuz? n “Gerçek” ya da “özü sözü belli” şiir dendiğinde genellikle estetik yükünü hafifletmiş, şiir olarak nitelendirilen şirinliklerinden kurtulmuş şiiri anlıyorum. Tutarlılığını ve etkililiğini, daha iyisi olmadığından, “büyülü” olarak nitelendirilebilecek şeyle ilişkisinden alan şiirdir söz konusu olan: Bu ilişki, şiirin “sınırsız bilgisi içinde” en iyi gösterdiği, şairin zaman zaman girebildiği ve kuru aklın yakalayamayacağı ilişki. Char, Yoksulluk ve Ayrıcalık’ta şunları yazarken bu noktada çok açık: “Egemen olmuş, pes etmiş, ortadan yitmiş bir şey, yeniden ortaya çıkarken yaşama hizmet etmelidir” ya da “Bazı günler, tanımlanması zor şeyleri adlandırmaktan korkmamak gerek.” Başka bir deyişle “akıl almaz”ı söylemek şairin en olanaksız işi ancak “çok parlak imlemeler”i var. Char, Rimbaud’yu koruyucu meleği olarak görür. Bana göre, 1956’da yazdığı, Rimbaud üzerine o zamana kadar hiç kaleme alınmamış büyük metin, bir otoportre denemesi olarak okunabilir. Char’ın tutumuna yaklaşımım şu teze dayanır: Char, Aydınlanışlar yapıtının şairinde söz konusu olanı daha iyi kavramamızı sağlar ve karşılıklı olarak Rimbaud, Char’ın “öfkeli zanaat”ını yönlendiren devindirici güçleri önceden aydınlatır. Her ikisi için de “şiir eylemdir” ve her ikisi de tehlikeli olduğu kadar olasılıktan uzak yerlerde dolaşır. n Char okumak, bizi nasıl bir dil ilişkisine yönlendirir? n Felsefe yaratıcı çılgınlıktan vazgeçmekten doğduğu için bana göre filozof, yalnızca bilge bir düşkündür. Zaten nesnesiyle dil arasında temelden uzaklık vardır ve işte şiiri olanaksız ama gerekli kılan bu kopukluktur. Char’ın şiir yöntemi bu kuşkuya, dil ve felsefeye karşı güvensizliğe demir atar. Dikkat edilirse, Öfke ve Gizem’in şairi, Heidegger’den daha çok Wittgenstein’a bakar gibi görünür. Char’ın diline, çok özel biçemine gelince cümlesinden söz açmak gerekir: Enerjikliği, buyuruculuğu ve vurucu yanıyla hemen tanınır. Hiç de müziksel değildir ya da örneğin bir Verlaine’in küçük müziğinin verdiği tatlardan hiçbirini okuyucuya vermeyen bir fırtına müziğidir. Char, felsefi düzlemde SanatçıNietzsche’yle yapıtını diyalektiğin ve sonsuzluğun dışında yayan yaratıcıyla söyleşir ve boy ölçüşür, kesinlikle Heidegger’i okumuş Nietzsche’yle değil. n Günümüz Fransız şiirinin durumunu genel olarak değerlendirir misiniz? n 1930’larda, Jean Cocteau “şiir şiiri”, “roman şiiri”, “tiyatro şiiri”, dahası, “sinema şiiri” ayrımını yapıyordu. O zamandan beri şiir göç etmeyi, başka alanlara yerleşmeyi bırakmadı. “Şiir şiiri” söz konusu olduğunda, 1960’larda ve 1970’lerde Fransız manzarası derinlemesine değişti. Karikatürleştirme pahasına da olsa bu dönemin “profesörler edebiyatı”nın tahta kurulması dönemi olduğunu belirtmeliyim. Gerçekten de “Yeni Roman” modası uzun bir edebiyat tedhişçiliği dönemi başlattı (metin kuramı, biçimcilik, psikanaliz, yapısalcılık vb.) ve bu dönem, yeni bir Akademicilik’in ortaya çıkmasıyla acınası bir biçimde son buldu. Lirizme, şiirsel imgeye ve “özne”ye karşı bile yapılan eleştiriler, “yazı” ve “metin”e verilen önem, şiir için üzerinde durulmaya değer sonuçlar yarattı. Üçüncüsü, düzyazıya ve metin parçalarına öncelik vererek yönünü şiir ve felsefe arasındaki karşılıklı konuşmaya çevirdi. n René Char/ Sege Velay/ Çeviren: Kenan Sarıalioğlu/ Chiviyazıları Yayınevi/ 224 s. 10 10 Aralık 2015 KItap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear