Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Aşk dolu bir insanın hikâyesi TİP’li Hamdoş TİP’e duyulan büyük aşkın kahramanı, Hamdi Doğan. Herkesin bildiği, çağırdığı ismiyle Hamdoş. Kitapta anlatılan Hamdi Doğan’ın değil, Hamdoş’un yaşamı. r Murat SEVİNÇ ntepli bir köylünün “anıları” mıydı okuduğum yoksa “roman” ya da Türkiye’nin son yetmiş yıllık siyasetinin ve “toplumsal yapısının anlatısı mı” bilemiyorum. Çoğu anı kitabı için şu tespit yapılabilir: Her anı kitabı ve yaşamöyküsü, bir tarih anlatımı aynı zamanda. Hamdoş’un kitabını çoğundan belli ölçüde ayıranın ne olduğunu düşündüğümde, ilk aklıma gelen “dili” oluyor. Hamdoş bir köylü. Yaklaşık dört yüz sayfanın, bir köylünün Türkçesi ve anlatımıyla akıp gidiyor oluşundaki içtenlik çok değerli. EMEK İLE TERZİLİK Herhangi biri olmaya çalışmadan anlatıyor olup biteni Hamdoş. Pazarlıksız ruh hali, kitabın sistematiğine de sinmiş durumda. Örneğin birden bire, “yeri gelmişken” diye düşündüğünden olsa gerek bir insanı anlatmaya başlıyor. Hemen ardından, kaldığı yere dönüp bizi Türkiye siyaseti ve sol mücadelenin içine çekiyor. Son derece amatör gibi görünen bu durumun, bir “yöntem” olarak benimsendiğini sanmıyorum. Hamdoş, canı nasıl istiyorsa öyle anlatmış. Belli ki o sırada arkadaşının, yoldaşının silikleşen hayali canlanmış gözünde ve bir de “ruhu şad olsun” demek istemiş. Hamdoş bu samimi yöntemle yalnızca 1950’lerden bugüne Türkiye kırsal ilişkilerini, canlığını sürdüren ya da sürdürmeye çalışan feodal kalıntıları ve solun hali pür melalini anlatmıyor. Aynı zamanda çok sayıda devrimci kişilikten haberdar olmamızı da sağlıyor. Adını sanını duymayacağımız, parti dişlileri arasında birkaç kişinin anısı olmaktan öteye geçemeyecek insanlar. Din adamı, çiftçi, berber gibi meslek erbabının şu ya da bu ölçüde sola yaptıkları hizmeti anlatıyor. Örneğin bir berberin, tıraş ettiğine eşitliği ve sömürüyü anlatması, kendisini halkına adamış doktorun aynı işi muayenehanesinde yapması, avukatın devrimcilerin davalarını bedava görmesi, dişçinin hastasına TİP’i övmesi, ciğercinin kebabını şişe dizerken TİP’in tüzüğünden söz etmesi, kalaycının ve marangozun sömürünün bilincinde oluşu... Terzileri unutmayalım. Hamdoş, emek ile terzilik mesleği arasında kurduğu güzel bağ ile anlatıyor, neredeyse tüm Antep terzilerinin sosyalist oluşunu. Sayfalar ilerledikçe adı bilinenleri; Belli’yi, Kıvılcımlı’yı, Bıçakçı ve Cankoçak’ı da anlatıyor, her birini aynı samimiyetle. Ancak asıl değerli olan, tanınmayanların, küçük insanların aktarılması. Mücadelenin, yaşamın her alanında, toplumun en küçük hücresinde bir ömür süreceğini anlatmaya çalışıyor. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Hamdoş yeğenleri (sağdan) Ayhan Karaduman ve Gürsel Karaduman’la. Altta ise, Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi üyeleri Reşit Güçkıran, Güner Samlı, Tenekeci Mehmet Gaziantep Adliyesinde yargılanırken (1946). A Belki de “hatırlatıyor” demek gerek. TİP’E ADANMIŞ BİR ÖMÜR 1940’ların ve DP yıllarının Anadolu manzarası ve bugün hâlâ farklı biçimlerle etkisini sürdüren yoz feodal ilişkilerin can yakıcı tasviriyle başladığı öyküsünde dönüm noktası, TİP’in kurulması ve aralarında doğan büyük aşk. Behice (Boran) Ana’sına duyduğu sevgi ve saygı, ilerleyen yıllarda Aybar’ın yanında saf tutuşu ve 1960’ların sonunda yaşanan bölünmeler, gözaltı ve zulüm hikâyeleri, asker sivil ilişkisinin farklı boyutları, 12 Eylül sonrası işkenceler... Askerlik sonrası, köyü bir zaman sonra Ağa’sından bir iki arkadaşının ortaklığıyla alıp muhtarlığa başlaması ve tüm köyü TİP’li yapması. Bir köy hem sosyalist hem de Alevi olunca, başına gelecekleri tahmin etmek güç değil. 12 Eylül işkencelerinin Hamdoş’un köyünde yoğun yaşanmasının gerekçesi de bu nitelikleri. Değerli eşi Ayyuş’a olan derin sevgisi, sevgili çocukları… Ama hepsi bir yana, TİP ve sosyalizm bir yana onun için. TİP ve sosyalizme, örgütlenmeye adanmış bir ömür ki “adanmışlık” özel hayattan fedakârlık demek. Eh, Hamdoş, bunu göze almış. Kitabın sonunda muhasebe yapıyor. Acılardan, kaybedilen insanlardan ve halkın bugünkü halinden, hüzün ve biraz kırgınlıkla söz ediyor. Buna mukabil, yılgınlık yok lügatinde. Öyle ki Gezi isyanının kendisini nasıl mutlu ettiğini anlatıyor, anılarının son sözlerinde. Yaşamını eşitlik mücadelesine adayan dünya güzeli bir insan Hamdoş. Noktayı Nâzım’la koymuş: “Güzel günler göreceğiz çocuklar, güzel günler…” n “Türkiye İşçi Partisi’ne Âşık Oldum”/ Hamdi Doğan (Hamdoş)/ İletişim Yayınları/ 456 s. 1279 2 1 A Ğ U S T O S 2 0 1 4 n S A Y F A 5