22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

O KU RLA R A “İlk kitabım ‘Su Tadında’, rahmetli Celal ErtemSinan Çetin ortaklığıyla kurulmuş olan Genç Grafik Yayınları’ndan çıkmıştı. Azıcık da ben para koymuştum galiba. Kıymetli Turgut Çeviker’in de önemli katkısı vardır o kitapta. Yalnızca ilk kitap değil ki ikinci kitabım ‘Lokman’la Geçen Şen Günlerim’ ve üçüncü kitabım ‘Haytalarla Hatmiler’, kıymetli Sabahattin Çetin sayesinde yayımlanmıştır. Turgut Uyar, Edip Cansever, Metin Eloğlu, Ülkü Tamer, Ece Ayhan tabii ki çok sıkı şairlerdir. Çırağı olduğum ustalar ise Behçet Necatigil, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, İlhan Berk, Sabahattin Kudret Aksal ve Cemal Süreya’dır. Belirtmem gerekir: Egemen Berköz bana çok şey öğretmiştir. Belirtmem gerekir: Mehmet Taner benim için çok önemli ” diyerek sözünü sürdüren Sina Akyol’un yeni kitabı “Salyangoz İlmi” Yasakmeyve yayınlarınca yayımlandı. Akyol’la bu kitabını ve şiiri konuştuk. Anthony Ryan’ın “Kuzgunun Gölgesi” üçlemesinin ilki “Kan Şarkısı”, zıtlıkların sıkça kullanılıp gerçekleşen her olayın kurgusunun başarılı bir şekilde örüldüğü, entrikaların sebeplendirildiği; insanlığı, dini, siyaseti ve felsefeyi türünün vaat ettiği sınırsız hayal gücü sayesinde fazlasıyla başarılı işleyen bir kitap olarak göze çarpıyor. Kitabı Alican Saygı Ortanca değerlendirdi. Suat Kemal Angı’nın “Galileo’nun Karısı” adını taşıyan romanı, tekmili geçmişe, geleceğe, an’a, kaçırılana, yakalanana değen bir metin. Tarih ve bugün iç içe ve apayrı, başlangıç noktası kadar bitiş noktası da tartışmalı... Fezada ışık hızında dalgalanan bir düşünce silsilesi. Süpersonik bir kıssadan hisseler kumpanyası! Yetkin ve de alaycı bir retorik. Modern bir dinozorun dilinden ilahi bir sabuklama. Kitabı Gamze Akdemir’in kaleminden tanıyoruz. Bol kitaplı günler... turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap Hannah Kent’ten “Ölü Gömme Törenleri” ‘Beyaz tenli cadı’ Hannah Kent, tarihi bir olaydan yola çıkıp İzlanda’da yaşanan cinayetlerle kurguladığı “Ölü Gömme Törenleri”nde, o günkü toplumda bunların yansımasını anlatıyor. Bir bakıma cinayete karışanlarla o cinayeti yorumlayanlar arasındaki algı farklılığıyla ilgileniyor. r Ali BULUNMAZ annah Kent, Avustralya’dan İzlanda’ya gitmiş, lise döneminin bir bölümünü bu ülkede geçirmiş genç bir yazar. İzlanda’dayken Agnes Magnúsdóttir’in başına gelenleri öğrendiğinde ise Ölü Gömme Törenleri kafasında şekillenmeye başlamış. Kent, kitabını yazmaya koyulduğunda İzlanda’da Agnes’in yaşadıklarından yola çıkarak zemine gerçek bir hikâyeyi oturtmuş. Dolayısıyla epey bir araştırma yapmış. Hikâyenin geçtiği Kuzey İzlanda’da pek çok insanla konuşmuş, bölgeyi gezmiş ve davayla ilgili özgün kayıtlara erişmiş. “LANETLİ KUTU” Ölü Gömme Törenleri’nin öyküsü 1828’in bahar aylarına uzanıyor. Agnes’in, öldürdüğü iki çiftçiyle ilgili olarak yargılanıp idama mahkum edilmesi ve rahip Toti’nin onu “ölüme hazırlamasıyla” hikâye açılıp saçılıyor. İşin tuhaf yanı, yazı tarlada çalışarak geçiren Agnes’in, kış bastırınca kendisini kollaması için yanına verildiği aileyle tek odalı bir evde yaşamaya başlaması ve her şeyin daha da karmaşıklaştırması: Cinayetle suçlanan Agnes, peder ve aile. Tam bir sıkışmışlık hali, aile için korku ve peder için ise merak uyandıran bir öykü. Babanın polis memuru olduğu ailenin “herhangi bir aile” gibi durmayışı ve anneyle çocukların “Biz ne yanlış yaptık?” tepkisinin, baba tarafından yatıştırıldığı ortamı da bir köşeye not etmek gerek. Yargılanması sırasında da onunla karşılaştığında da herkesin gördüğü tek şey ölen iki adam, Agnes’in kendisi değil. Onlar için Agnes yanan çiftlik, bıçak ve kandan ibaret. Yanında kaldığı ailenin de ona dair korkuları hep “Bir H kadın erkekleri nasıl öldürür?” sorusu etrafında şekillenirken bu soru, Agnes’i tanımalarını da engelliyor. Üstelik ahali, cinayetler ve kafalarındaki imaj yüzünden Agnes’i şeytan olarak görüyor. Her ne kadar anne Margret, çevredekilerin abartılı boş inançlarına karşı çıksa da güzel bir kadının cinayet işleyebileceğini, masallardan kalma “bir cadı çoğu kez beyaz tenli olur” cümlesiyle hatırlatıyor. Üç kişilik sanık grubundaki Agnes’in toplumdaki yansıması bu şekilde. Agnes’in rahip Toti’deki ya da Toti’nin Agnes’teki yansıması ise bu kadar üstünkörü değil. Agnes, rahibi yazgısına götürecek veya hazırlayacak (kendisini anlayabilecek) genç bir oğlan gibi görürken Toti de onun açılmamış bir kutu olduğunu düşünüyor. O günlerin ortamını hayli iyi resmeden Kent, Agnes’in “lanetli” diye nitelenişini (ya da en azından kendisini böyle görüşünü) ortam tasviriyle aynı anda veriyor. Böylece cinayet, ailenin kaygıları ve pederin çabası da bir şekilde birleşiyor. Rahip Toti, bölgedeki herkesin davranışlarına bakarak tanımaya çalıştığı “lanetli kutuyu” onun anlattıklarıyla anlamaya uğraşıyor. Burada gözümüze çarpansa Agnes’in geçmişinden cinayetlere uzanan hayat kesitleri ve onların büyük var oluşsal eşelemelerle dolu oluşu. Ara sıra da Toti ve Agnes’ten hangisinin soru sorduğu ya da kimin, kimin hayatını öğrenmeye çalıştığı birbirine karışıyor. Zekâsı yüzünden merhamet gösterilmeyen ve cinayete yanlışlıkla bulaşmış olabileceği düşünülmeyen Agnes’le onun geçmişini soran soruşturan rahip Toti’nin karşılıklı konuşması, ikisini de “gerçeğe” bir adım daha yaklaştırıyor. GERÇEK KİMSEYİ ÖZGÜR KILMIYOR Kent, kitapta bize Agnes’in geçmişi, cinayetler, onun yaşadığı çevre, rahip Toti’yle konuşmaları ve Agnes’in kendine bakışının iç içe geçtiği bir olay örgüsü veriyor. Tüm bunları kapsayan ise hikâyenin hikâyesi; yani Kent’in, araştırmaları ve bunu bir kurguya dönüştürmesini sağlayan gerçek. Rahip Toti’yle konuşmaları, öldürülenlerden Natan’ın Agnes’le yaşadığı büyük aşkı da ortaya çıkarıyor. “Var oluşumun boğucu sıradanlığının sonu” dediği Natan, Agnes’e göre kendisinin baharı olacak biri. Kent’in anlattığı birbirinin içine geçen hikâyeler, Agnes’in de söylediği gibi “iç içe geçmiş hayatları” anlatıyor aslında: Karanlıklarla dolu cinayetler, sıkıntılı geçmişler, aşk çokgenleri ve bölgede yaşayanların tüm bunları yorumlayışı. Kent, Agnes Magnúsdóttir’in İzlanda’da idam edilen son suçlu olduğunu Ölü Gömme Törenleri aracılığıyla bilgimize sunuyor. Bununla beraber anlattıklarını gerçeklerden yola çıkarak kurguladığını söyleyen Kent, Agnes’in karıştığı cinayet sonrası “acımasız bir cadı” olarak nitelendiğini, yaşananlarla ilgili birçok rivayet türetilmesine rağmen tutulan kayıtların kuşkuya yer bırakmadığını belirtiyor. Şüpheli hiçbir şey bırakmayan gerçek ise Agnes’in de dediği gibi “kimseyi özgür kılmıyor.” Yalnızca bir an içimizi rahatlatıyor, o kadar. n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Ölü Gömme Törenleri/ Hannah Kent/ Çeviren: Ziya Celayiroğlu / Yapı Kredi Yayınları/ 340 s. TURHAN GÜNAY Hannah Kent, İzlanda’da yaşanmış bir olaydan yola çıkıp birbirine dolanan hayatları ve dönemi, Agnes Magnúsdóttir’i merkeze alarak okura sunuyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 2 7 5 2 4 T E M M U Z 2 0 1 4 n S A Y F A 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear