Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Suat Kemal Angı’dan “Galileo’nun Karısı” Aforizmik bir halay Suat Kemal Angı’nın kaleminden “Galileo’nun Karısı”, tekmili geçmişe, geleceğe, âna, kaçırılana, yakalanana değen öyküsel metinler. Tarih ve bugün iç içe ve apayrı, başlangıç noktası kadar bitiş noktası da tartışmalı... Fezada ışık hızında dalgalanan bir düşünce silsilesi. Süpersonik bir kıssadan hisseler kumpanyası! Yetkin ve de alaycı bir retorik. Modern bir dinazorun dilinden ilahi bir sabuklama. Küfelerce süpersonik haklıca kelâm. r Gamze AKDEMİR alileo’nun Karısı” kitabında rafine, cümlesinin sonuna erdiği anda yeniden doğan ve çağrısını yineleyen, talisi bol bir anayol gibi yazıyor Suat Kemal Angı. Zihni sıkı bir ivmede çalıştıran ama hani devreleri yaktırmayan bir dalga boyunda süregeliyor okuma. Günün “böyle gelmiş böyle gideri”ni yerel ve global perdede, siyasi, sosyal, edebi, her alanda sorguluyor ve izleğinde öykünüyor. Yapıtın esası insan, mekânı evren, derdi hukuk, adalet, özgürlük. Üslubunda ervahını teğet geçmiyor. Küfrü de vaki, tatlı dili de, bedduası ve hayır duası da. “Dilinizi Nadolu’nun arıları soksun. Belinizi Nadolu’nun ayıları çiğnesin. Bahçeniz solsun. Tohumlarınız kurusun. Tanrılar sizi göçe zorlasın. Giderken heykelinizi de yanınıza alın. Sarığınızı da götürün. Tuğranızı da götürün. Kavimler göçünde yolunuzu şaşırın. Vladivostok’a varın. Üzüm sulu votka içmek, istifra etmek zorunda kalın. (...) Her sabah cünüp uyanın. (...) Bir deprem dalgasıyla batıya savrulun. Tez zamanda fırtına çıksın içinizde. Vezüv sıçsın üstünüze. Jüpiter sıçsın üstünüze. Öyle kalın” diyor bir kısım erke gözünü budaktan sakınmadan. DURDURAKSIZ BİR ZİHİN, BİR BELLEK: REX/ALEX “Proust virüs”lü, asi, şu sıralar mazisine takık çevirmen Rex/Alex, hayatının hepimize tanıdık gelesi, o diş ağrısından hallice rutininden sesleniyor yol boyu yazarla karşılıklı sufle devrederek. Ara ara düşlere dalsa da, hayaller kurup kurgulasa da durduraksız bir zihin, bir bellek Rex/Alex. Çağlar arası gezintisine herkes davetli. Bizans, Roma seç S A Y F A 1 6 n 2 4 sinden taranmaz” diyen, aklı kutsayan, akılsızlığa tekmeyi basan bir metin de “Galileo’nun Karısı”. Gelelim ödevci, tatlı dilli öğretmenin muzip öğrencilerine dediğine… “Hayat bir ada. Her insan da bir ada”. Bu arada anlatıcımız postmoderniteden zerre haz etmeyenlerden. Walter Benjaminci ki ne... Sonraa.. Hayatı boyunca kitap satın almış, öğrenciyken de ara sıra çalmış, bir kez yakalanmış. ŞİİR, ATOM, VİSKİ VE HIK! “Edebiyat bir kendini pazarlama sorunu” diyor, pazarlamada hiç mahir olmadığını ekleyerek. Şiir cansuyu, çok, pek çok kıymetlisi... O, “Şiir okumayı öğrenmek de zevk almayı öğrenmektir. Her şeyden ve yavaş yavaş” diyenlerden ve hele ki şairi yaşarken önemsemeyi başaranlardan... O, şiire, hiç birşeyin, kalıbın, şablonun ya da gömleğin verdiği zarardan daha büyük zarar veremeyeceğini noktası, virgülü, esi pesiyle vurgulayanlardan. Şair olabilmek hani neredeyse en büyük dileği. Herkes/her şey dünya ona malzeme. En geç seneye malzeme mühendisi olmuş olacağı kanısında. Sözcüklere âşık. Sözcüklerin içindeki atoma tutkuyla bağlı. Bu arada yaratıcı metninin pek bir hayrına Ankara viskisinden kelli, çakırkeyf de oluyor zaman zaman Rex/ Alex. Onun içindir ki kimi bölümleri ardından gelecek olası bir “hık” nidası eşliğinde yorumlamanızı tavsiye etmek yerinde olacak. Aynı şekilde Baudelaire’in sigara sardığı metnin dumanı da bir ara epeyce tütecek haberiniz ola. Figen Han giyinik yakalanacak. Ardından bir “hahahaha!” denilecek. Fikret Mualla’nın çizimleri, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yazıları aynı dergide olacak üstelik.. Neşet Ertaş’a saygı, sevgi bütünüyle baki metinde. Fakat Ayn Rand’a gelince işte orada durun. Kapitalizmin profesörü, McCarthy bülbülünün gözünün yaşına bakılmıyor. Sonra Perihan Mağden ve Charlie Chaplin’e de eleştiriler var birer ikişer. İLAHİ HECTOR… SENİ NASIL UNUTURUZ? Kafaseslerinde kendisine yer yer hırtlık yapan Hector’u unutmamalı yazıda, mutlaka en azından adını bir anmalı. Tamamdır Hector, seni de yazdık! Son kertede tarlakuşları uçuyor, Rıza ve Raul sınıfta yok çünkü hastalar. Şiir yolunda tam gaz devam. Dodo Kuşu kurtarılıyor meraka mahal yok. Oğuz Atay ve Marcel Proust’un ziyarete gelmesi yine ve hep düşlenmekte. Babalığın yanı sıra yaşam koçluğu da yapılan aslan oğulla zaman zaman Rex/Alex’e gidilmeye ve karmakarışık hayatın her gün en az bir düğümünü birlikte çözmeye vakit ayırmaya devam edilmekte. Dediğim gibi öyle bir kitap ki sözün konusu ne kadar yazsak eksik kalacak. Pes etmedik ama istemeyerek de olsa bitirdik. Duydun mu Galileo? Suat Kemal Angı’nın kitabını okuyan kaybetmeyecek bu kesin. Bu yazıyı yazan dedi dersiniz. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Galileo’nun Karısı/ Suat Kemal Angı/ Angı Yayıncılık/ 622 s. K İ T A P S A Y I 1 2 7 5 beğen… Dertli, takıntılı, zor beğenir, sık kanar kendisi, hepimiz gibi… Yemeğin kokusu, sokağın uğultusu, adaletin çığlığı, siyasetin çamuru, komşunun tavuğuna kışt diyeni, ne trafikte ne de hayatta zinhar yol vermeyeni, sağ gösterip sol vuranı, hatalı sollayanı, haftanın her gününün kültürel ilmekleri, kalp ağrılı mangal gibi yüreğinde aymaza öfkesi, ruhunu yitirmeme mücadelesi, kaşı çatıkça, alnı açıkça, copun gazın göbeğinde, yeşilin, çiçeğin hasretinde, fidanların cenazesinde yazıyor canıcananı memleketinden insan manzaralarını. KİBARLIK BUDALALARI BU METİNDEN UZAK DURSUN! Medeni cesareti yerli yerinde, rüzgârdan nem kapan kibarlık budalasıysan uzak dur, yoksa vay haline! Tuzu kuru dominantlara da gıcık! Hele ki nalıncı keserlerine aman Allah! Baba, dayı, abi, oğul, ana, nene, aile, kısası ailesine düşkün, İstanbul’un da Ankara’nın da onda yeri ayrı. Çamaşır günlerinin, o “sele dünyaları”nın çocuklarından tekmilimiz gibi ve cepheli yılların, 12 Eylül’ün... Yazdığı gibi kurtarılmış mahallelerin, kurtarılmış kahvehanelerin, havadaki değişmeyesi barut kokulu yılların, fraksiyonları elbise askısı sandığı dönemlerin çocuklarından... Paşam kalk da gör olanları demekte. Dinciden özgürlük talep edenlere şaşmakta. Kara vicdanlıların yakında bir gün mutlaka vicdanlarındaki kurtla karşılaşacaklarını söylemekte. Sonra geçmişin sıkı solcu, sıkı Marksist erbaplarına bakmakta ve dönek sayısının çokluğuna şaşmakta ve dahi hazmedememekte. MİLLETE AH, PALALI SIĞIRLARA YUH! Karizma deyince kabadayılık anlayan millete ah; palalı sığırlara da yuh demekte! Memlekette hafızanın yitimine şaşmazca hınçlı. Anlam yitti diyor. Taşralı halk henüz Cumhuriyet’e sahip çıkarken, kentli elit henüz Cumhuriyet’e ihtiyaç duyarken yani develer neredeyse tellal, pireler neredeyse berber iken yitmemişti diyor. Değişkenleri yani “irade, ifade, terbiye, vicdan ve para”yla ve ilişkileriyle Cumhuriyet’i haylice irdeliyor metninde. Tehlikelerin boyutuna dikkat çekiyor, hay canına yanarak! Tükenmez kalemlerin aktığı ve bulaştığı andaki hissiyatı memleket ahvaline devşirerek demirbaş tutaraktan, kimi “oğlum bak git” edasını takınarak mıh gibi çakıyor lafını... Pert beyinle işkembeden sallayanlar o heyy ve eyy’lere! Bunlar var ya bunlar’a! T E M M U Z 2 0 1 4 Suat Kemal Angı’nın kitabı öyle bir kitap ki, hakkında ne yazılsa az kalacak.. Bu arada metnin ana duygularından bir olan “mazi”nin renkleri, kokuları, dertleri, canına yandıkları, çiçekleri, gökyüzü, bir daha geri gelmeyecekleri, hep özlenecekleri ve elbet hiç özlenmeyecekleri de satır aralarında sıkça akorttaki yerli yerinde ses vermekte. GALILEO… DİNCİYE NANİK YAPAN KEFERE, PAPAZIN DÜŞMANI Öyle bir kitap ki sözün konusu ne kadar yazsak eksik kalacak ama yine de pes edecek değiliz. Duydun mu Galileo? Kervansarayın afili misafiri! Yeryüzündeki mutlak güce keşifleriyle dinciye nanik yapan bilimci! Seni gidi insanoğlunu ayartıcı kefere. Seni gidi papaza düşman ve de papazın düşmanı! Karısı yapayalnız koca! Neyse aynen devam edersek! Ne demiştik akort evet… O Allah’ın cezası ödevleri de mazinin türküsünde o ses verenler arasında, bir o kadar Allah’ın cezası pazar akşamlarının sinir bozucu karanlığı da, sabahın körü üşüyerekten okula gidişleri de… Ar, namus sizlere ömür dünyanın, arsız, namussuz yöneticilerini, kalemini kırdıkları milyonları, sebep ve/veya mimarı oldukları trajedilerin metindeki yeri apayrıca ve haylice. Kaşına gözüne bakmadan hem de. Niye baksın ki zaten? O trajedilerin hepsi yaşanmadı mı? Yaşandı. Öyleyse.. “Tarihin saçları ter C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: Necati SAVAŞ “G