Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Paul Theroux’dan “Sivrisinek Sahili” Her şey itinayla bozulur Paul Theroux’nun kaleme aldığı ve 1986’da filmleştirilen “Sivrisinek Sahili”, bir ütopyanın peşinden koşup Honduras’a yollanan Allie Fox karakterinin, terk etmeye uğraştığı medeniyeti farkında olmadan oralara götürüşünün hikâyesi. r Ali BULUNMAZ aul Theroux’nun Sivrisinek Sahili birkaç yönden hayli ünlü bir kitap. Birincisi yayımlandığı dönemde (1982’de) epey ses getirmişti. İkincisi, 1986’da Peter Weir tarafından beyaz perdeye uyarlanmış ve film o yıl eleştirmenlerden olumlu tepkiler almıştı. Yazar Theroux da edebiyatla ilgilenenlerin bildiği bir isim. Sivrisinek Sahili kadar Kör Aydınlık ve Bruce Chatwin’le kaleme aldığı Yeniden Patagonya’da yazarın tanınırlığını arttırmıştı. Burada bir parantez açmak gerekli: Theroux, Chatwin’le beraber ama farklı amaçla gittiği Patagonya üzerine yazdıklarında, bir tür edebi gezginlikten söz açmış ve adeta kâşif gibi orada yeni ne gördüyse büyük bir heyecana tutulmuştu. Üstelik Patagonya için “bir yere gitmek gerekirse aklıma güney gelir; güney bana özgürlüğü anlatıyor” demişti. Pek kimsenin yollanmaya cesaret edemediği ve gittiğinde bunun kendisi için hem edebi hem de düz anlamıyla gezginlik olduğunun altını çizmişti. Yeniden Patagonya’da, her ne kadar bir anlatı ve gezi kitabıysa da yolculuk ve yol temasının edebi zenginliğini vurgulayışıyla dikkat edilmesi gereken bir metindi. Sivrisinek Sahili’nde de yolculuk, kaçış ve yeni bir yaşam arayışı etrafında şekillenen bir olay örgüsü hâkim. Bu anlamda ABD’den Honduras’a (yine güneye) uzanan Theroux, bir bakıma özgürlük arayışı temasından ayrılmıyor. Fakat bu defa durum biraz farklı. HİÇBİR AMERİKALI GÖÇMEZ Theroux’nun kahramanı Allie Fox, hayatından ve çevresinden sıtkı sıyrılmış biri. Dünyayı olmasa bile öncelikle kendi yaşamını değiştirmek; kafasını bulandıran ABD’nin çarpık yapısından öteye gitmek için yırtınan mucit Allie, ailesini de alıp Honduras’ın Sivrisinek Sahili’ne uzanıyor ama kısa bir süre sonra işlerin hiç de istediği gibi gitmediğini anlıyor. Olup biteni oğlu anlatırken işin içine yer yer mizah giriyor çoğu zaman ise kara mizah ve trajedi. Allie’nin canını sıkan en büyük şey ülkesinin git gide bir batağa saplanması; insana verdiği değerden, “rüya ülke” ve “hayallerin toprağı” olmaktan hızla uzaklaşması. Kimsenin ABD’yi terk etmeyi düşünmediği bir ortamda Allie’nin aklında yalnızca bu var. Çünkü kendini “son insan” olarak görüyor. Ona göre ABD alışveriş yapanı haine, dürüstleri ise büyük yalancılara dönüştürüyor: “Bu ülkede suç işleyen faydasını görür, S A Y F A 4 n 2 2 P haydutlar toplumun direğidir.” Allie, yaptığı çalışmalar, benimsediği dünya görüşü ve kazandığı takdirlerle özgüveni yüksek ve bir insanın gelebileceği en iyi yere geldiğini, edinebileceği her şeyi edindiğini düşünüyor. Bu hal onu daha sade, sakin ve insancıl; biraz ütopik biraz da ideal bir yaşam aramaya itiyor. Bir başka deyişle içten içe çürümeye başlayan toplumda aynı dili konuştuğu çok fazla insanın bulunmayışından yakınıyor. Bir bakıma, kitapta arada bir karşımıza çıkan korkuluk gibi duruyor. “Vahşilerin” yardımseverliği ve misafirperverliğine hayranlık duyuyor. Hızla ilerlerken “vahşiler” dışında aklında başka bir şey daha var ve bu, cümlelerine yansıyor: “Kimse bu ülkeyi benden daha fazla sevemez, gitmemin nedeni de bu. Çünkü görmeye dayanamıyorum (…) Hoşça kal Amerika, bizi soran olursa deniz kazası geçirdiğimizi söyle. Tüm çöpüne ve eski pisliğine elveda!” Honduras’a doğru hareket eden gemi, Allie ve ailesi için yeni bir dünyayı anlatıyor; daha doğrusu eski: Amerika’nın göçmenlerce işgal ve talan edilmeden önceki halini, yolsuz ve cangıllarla kaplı eski dünyayı. Allie için Honduras farklılığı simgeliyor. Bir tür umut ve aynı zamanda macera. Gittiğinde, aradığı farklılığı bulamazsa uygulayacağı formül basit: Eve dönmek. Gemideki muhabbet sırasında Allie, ülkesinin insanlarıyla ilgili sert bir eleştiri de getiriyor: “Amerikalılar asla ülkesini terk etmez. İnsanlar yeni bir hayat istediğini söyler. Bunun için de Pittsburg’a gider. Bu nasıl yeni bir hayat? Florida’ya giderler ve göç ettiklerini sanırlar. Dediğim gibi çok seyahat ettim ama nerede olduklarını bilmeyen birkaç sakat ve geri zekâlıdan başka olduğu yerde kalmayı planlayan bir Amerikalı’ya raslamadım. Amerikalıların çoğu kendi benzerlerini arayan güvercinlere benzer, hiçbiri bizim yaptığımızı yapacak inanca sahip değildir; kıçlarını kaldırıp temelli kalmak üzere başka bir ülkeye gitmez.” Allie ve ailesinin gittiği yerde beyazlarla karşılaşmamış, tekerleğin ne olduğunu bile bilmeyen ve hayatta para harcamamış insanlar da bulunuyor. Allie, tam da bu yüzden Honduras’ın Sivrisinek Sahili’nin yolunu tutuyor zaten. “İNSAN KENDİNİ TANRI GİBİ HİSSEDİYOR” Allie’nin gözünde Honduras büyülü, bilinmezliklerle dolu, bazı bazı kimsesiz ama öte yandan da gerçek sahiplerinin elinde, neredeyse hiç bozulmamış bir cennet. En azından hayali bu. Aslında manzara, Allie’nin kafasındakiyle örtüşür nitelikte. Uçsuz bucaksız sahiller, sırtını yasladığı ormanlar, şekli bozan bir iki yapı dışında her şey hayale uygun. Yani tam bir yabancılık ve yoksunluk vaziyeti. Oradaki ahaliyle karşılaşması ve iki tarafın birbirini ölçüp biçmesi, Allie’nin “kutsal” isteğini; onlar için çalışma arzusunu açık ediyor. Böylece Sivrisinek Sahili günleri de başlıyor. Oğlu, durumunu biraz daha somutlaştırıyor: “Babam, niyetinin bizi Amerika’dan çıkarıp kurtarmak olduğunu söyledi. Başka insanları da kurtaracağı aklına gelmemişti. Ama olan buydu. Buraya gelmiş olmasaydık bu insanlar tembel tembel gezinirken akbabalara yem olacaktı.” Allie, kullandığı alet edevatla ve kasabaya kurduklarıyla bir anlamda orada var olan düzeni değiştirmeye koyuluyor; Sivrisinek Sahili’nde hem yeni bir yaşamı kovalıyor hem de bir “medeniyet” oluşturuyor. Elbette tek başına değil, oradakilerin gönüllüğüyle gelişiyor her şey. Cangıldaki açıklığı ve gönüllülüğü, geldiği yerdekinden çok daha büyük bir medeniyet olarak görüyor. Kurmaya başladığı kasaba, kafasında sürekli dolanıp duran “insan daha güzel bir dünyada yaşamalı” düşüncesinin hayat bulduğu bir yere dönüşüyor. Allie büyük fotoğrafı görüyor, Sivrisinek Sahili’nin bulunduğu bölgenin zenginliğinin farkında. Ondan önce çevre bölgelere gelen işgalcilerden ayrılan yanı ise o zenginlikleri bölge halkının kullanımına açmayı istemesi. Bunun için gecesini gündüzüne katıyor. Ancak burada kaçırılmaması gereken bir nokta var: Allie, kurduğu kasaba için deli gibi çalışırken aynı çabayı ailesinden ve yerlilerden de bekliyor. Benzer ritmi yakalayamayanlara köpürüyor. Bunun nedeni, kasabayı kendi eseri olarak görmesi ve daha da önemlisi ağzından kaçırdığı “insan kendini Tanrı gibi hissediyor” cümlesinde aranmalı. Olayların kırılma ânı burası. Çünkü Allie ve ailesi, kasaba için çalışırken yakınlardaki bir başka bölgenin yerlileri onları “yabancı ve davet edilmeyen misafir” olarak görüyor. Üstelik Theroux, buradan başlayarak Allie’nin, kendi ve hatta kaçtığı “medeniyet” anlayışını bir şekilde Sivrisinek Sahili’ne taşıdığını vurgulayan satırlarla karşımıza çıkıyor. Bir taraftan da Allie’nin yaptığı icatlarla kendisini çok fazla önemsediğini görüyoruz. Benmerkezci ruh hali ve “kusurlu dünyayı” düzeltme telaşı günden güne öne çıkıyor. Bir bakıma her icadıyla kendi konforunu ya da krallığını oluşturuyor. Allie’nin “Amerika yok oldu” diyerek ailesini Honduras’ta tutmaya çalışması trajik şekilde sonunu hazırlıyor. Vücudundaki bir virüs gibi kendi medeniyet anlayışını Sivrisinek Sahili’ne götürmesi ise bu sonu hızlandırıyor. Bulunduğu yerden kaçmak isteyenlerin yanında ne götürdüğü, ayrıldığı yerdeki halinden gittiği coğrafyaya ne taşıdığı önemli. İşte Allie Fox biraz da bunun bocalamasıyla Honduras’ta tuhaf, öfkeli ve gaddar birine dönüşüyor. Theroux’nun anlattığı hikâye buradan bakınca bir yirminci yüzyıl ütopyası olarak başlayıp distopya biçiminde sonlanıyor. Yazarın harmanı, bizi yeryüzü cennetini arayan Allie karakterinin ayak bastığı toprakları cehenneme çevirme tehlikesiyle yüzleştiriyor. n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Sivrisinek Sahili/ Paul Theroux/ Çeviren: Şeyda Öztürk/ Yapı Kredi Yayınları/ 498 s. K İ T A P S A Y I 1266 “Sivrisinek Sahili”nde de yolculuk, kaçış ve yeni bir yaşam arayışı etrafında şekillenen bir olay örgüsü hâkim. Bu anlamda ABD’den Honduras’a (yine güneye) uzanan Theroux, bir bakıma özgürlük arayışı temasından ayrılmıyor. M A Y I S 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T