Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mehmet Sarsmaz’la şiiri üzerine ‘Yalın ama ruhu değiştiren bir şiir yazdığımı sanıyorum’ Mehmet Sarsmaz’ın yeni şiirleri “5023’ten Mektup” adlı kitapta toplandı ve okura sunuldu. Dizelerini yine felsefi kavramlarla bütünleyen Sarsmaz, aynı zamanda şiirin ne olduğunu düşünen bir şair. Tüm bunların bir yansıması olarak da yaşamın içinden şiirler yaratıyor. Sarsmaz’la hem yeni kitabını hem de şiirin sorunlarını konuştuk. r Hülya Deniz ÜNAL erakleitos’un Doğa Üzerine kitabını kimse okumuyor, ama herkes “Pante Rei”; “her şey akar” sözünü kullanıyor. Sokrates bu kitabı okuduktan sonra “ancak yarısını anlayabildim, çok sevdim, eğer öteki yarısı da öyleyse çok değerli bir yapıt” demiştir. Buradan hareketle felsefeci bir şair olarak okur tarafından anlaşılacağınızı düşünüyor musunuz ya da sizin yazdıklarınızın okura yeterince anlaşılır gelip gelmediğini dert ediyor musunuz? Bir kitap, türü ne olursa olsun, kendine ait bir tinsellik taşır bence. Okuma biçimi, okuma koşulları, okuyanın birikimi, kendi yaşamında bulduğu karşılıklar gibi etkenler belirler okumanın ve anlamanın niteliğini. Okur ayrı zamanlardaki okumalarında ayrı tatlar ve anlamlar çıkarabilir yazdıklarımdan ancak çoğunluğu yalın olan ama ruhu değiştiren bir şiir yazdığımı sanıyorum. “ŞİİR BİLGİN YAŞANTIYLA ÖRTÜŞMÜYORSA BÜYÜK ŞİİR ÇIKMAZ SENDEN” Şair, şiirlerini öfkesinden çıkararak yazar. Bu öfke, şairin tutkusunu tutuşturmak, yeteneklerini ortaya çıkarmak, kavrayışını toparlamak içindir. Biraz da zorunludur. Bu sav günümüz için de doğrudur. Sistemle uyuşmaz şair. Muhalif ve anarşisttir, olmalıdır. Ancak yaşadığımız koşullarda bu ne derece hayata geçiyor? “5023’ten Mektup”taki bir şiirimde Baudelaire’in, “Kin değerli bir içkidir, cimrice sarf edelim onu” gibi bir sözünü paylaşırken kin ciniyle de anlaşmak gerektiğinden söz ederim. Öfke, yönetilebilir bir şeydir. Bunu Spinoza’dan öğrenebiliriz. Ama “dobralığımızı” açığa çıkaran etkenlerle şiirimiz “ikiyüzlü nezakete” karşı kinik bir özellik kazanır. Bu yüzden Yücel Kayıran hakkımda yazdığı bir yazıya boşuna “Kinizmin İronisi” başlığını koymamıştır. “Bireyselliği” önemsediğim için felsefi açıdan S A Y F A 26 n 17 H kendimi “tanrıtanır varoluşçu”, siyasal açıdan da “demokratik sosyalist insancı anarşist” olarak tanımlamışımdır. Önceki kitabım İzmir Horozu’ndaki, “Cennette Rakı Var mı Şarap Var mı Cennette?” adlı şiirimle “Tımarhanede İsyan Var!” adlı şiirim söz ettiğin gereksinimleri karşılayan örnekler bence. Yunus Emre’nin çok sevdiğim “Hakikat bir denizdir/ Şeriattır gemisi/ Çoklar bindi gemiye/ Denize dalmadılar” dizeleri, ideolojik değil de felsefi bir şiiri niçin daha çok önemsediğimi özetlemektedir sanki. Yaratmaya; kabuğunun içine giren kumu örtmek için inciyi üreten istiridye örneği gösterilir hep. Ya siz, Mehmet Sarsmaz’ın yaratım sürecini bizimle paylaşabilir misiniz? 5023’ten Mektup’un adsız giriş dizelerini, ilk sorudaki Herakleitos’u da anmaya vesile olur diye anarak yaklaşmak isterim konuya. Şöyle demişim: “Bilmiyor yaşlandığını Gökyüzü/ Bilmiyor yaşlandığını Toprak/ Hep aynı Gökyüzü, hep aynı Toprak/ Bakıyor, bak!” Evrene tüm zamanlardan bakmak isteyen bir “ben” var içimde, işte odur istiridyenin içindeki kum… Günümüz on yıl sonraya göre değişmeden durmakta, on yıl sonraki günümüz yirmi yıl sonraya göre değişmeden durmaktadır; tüm zaman ve uzamlardaki her şey devinimsiz durmaktadır ve neyin olacağı bellidir aslında ama onu “Sonsuz Varlık” bilmektedir. Bu “Sonsuz Varlık”taki değişime düzen veren bir“nous”tan us’tan söz eder Herakleitos. Şiirde yeni bir yapılanma, kopma, yeni bir hareket, akım oluşturmanın çok zor olduğu söyleniyor ve görülüyor da bu. Melih Cevdet Anday “şiir hakkında yazdığınız zaman bunları kendi şiirinizde de uygulamanız bekleniyor” demişti. Şiir hakkında düşünen, kuramlar üreten, yazılar yazan bir şair olarak bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? “Büyük şiir”i oluşturan koşullar olmadan büyük şiir olmaz. Benim ve arkadaşlarımın “Dördüncü Yeni Şiir Manifestosu”yla yapmak istediğimiz, “şiirin oluşum koşullarının sistem2014 şiirin ata ata yazıldığını söyler. Oysa siz, gözlediğim kadarıyla sözcüklere, dizelere kıyamıyorsunuz. Gereksiz olanları atmak yerine, onları gerekli, geçerli hale getirmek için yeni dizeler yazma gereği duyuyorsunuz. Bu saptamada, bir eleştiri de var elbette. Şiirlerinizi böyle oylumlu hale getirişinizin nedeni, bir anlam kaygısı olabilir mi? Değilse nedir? Şiirin yaşamın canlılığından sızabileceğine inanıyorum. Şiir, “ben şiirim” diyerek gelmiyor. Sıradan bir konuşmadan çıkan küçük notlar. Peçeteye, gazete köşelerine yazılanlar, onlar arasında ayıklamalar. Birdenbire gelip, çok rötuş yapılmadan ortaya çıkan metinler. Örneğin “Ey Benim Gök Tacirim Geleceği Gören Ben” şiiri olduğu gibi geldi. Sonradan baktım iki dizesi dışında tamamen hece ölçüsüyle yazılmış, parmak saymamıştım oysa. Ama şöylesi de var Seferihisar’dan minibüsle gelirken bir sigara paketine yazdığım, olduğu Mehmet Sarsmaz, yaşamın içinden yazıyor ve şiirinde olay, olgu ve durumlar gözlemlenebiliyor. gibi hiç oynanmamış: “Bu gün her leştirilmesi çabası” idi. Ozan kendini şey bitebilir ya da başlayabilir bu gün/ sınırlamamakla da sınırlamamalıydı. Yürekli insanlara gereksinimimiz var/ Anday’ın sözü de bu bağlamda değerYaşamak ölümü göze almaktır, doğru/ lendirilmelidir. Büyük şiirin oluşum Son bulacak içimizdeki o sefil korku// koşullarını bilirsin ama “şiir bilgin” yaBu gün her şey bitebilir ve başlayabilir şantıyla örtüşmüyorsa büyük şiir çıkmaz bu gün/ Öylesine güzel ve öylesine senden. dolu.” 5023’ten Mektup adlı şiir de öyle Nâzım’ın biçime çekme konusunda, gelmiştir. “hiçbiri aforoz edilmeyecektir!” sözü Gölgem Sana Değsin, Yücel Kayıran, bu yüzden alıntılanmıştır manifestoHülya Deniz şiirlerinde “Limuzin yakalı muzda. Yeni Bin yıl Şiir Manifestosu” suskunluklar”, Veysel Çolak şiirinde da andığım sistemleştirme çabasına de “Lacivert Limuzin”i kullanmışsın. biraz daha derinlik katmıştır o kadar. Aynı kitapta dört ayrı şiiri nostaljik bir “Şiir Manifestoları, Şiirimizin Ütopyayolculuğa fayton yerine limuzin ile mi larıdır” başlıklı bir yazı yayımlamıştım çıkarmak niyetindesin? Kurgu’da bu konuda. Büyük şair varsa Buralarda ki başka şiirlerde de zaten büyük bir şiir akımı vardır, etkiolmalı “limuzin” sözcüğünün şiire sine alır diğer şairleri. Akım “adlandırgirişinde “L” harfine verilen bir rüşvet maları” bu yüzden yalnızca “adlandırsorunu var aslında. “L” harfiyle olan madan” ibarettir; genç kuşakların şiiri sözcüklerin sayısı sınırlı. Buradaki nosöğrenmesi için pedagojik bir işlevleri taljik yolculuğu Fitzgerald’ın örneğin vardır o kadar. Anday’a on altı yaşımda, bir “Great Gatsby”sindeki bir iklime “Ölümsüzlük Ardında Gılgamış”ını gitme olarak da algılama olasılığı söz imzalatmıştım, İzmir’deki bir imza gükonusu… Babamın “fayton”la Buca’da nünde, “Mehmet Sarsmaz’la tanışma “Böbrek Ali”nin Yaylacık’taki, o kabaanısıyla” diye yazmıştı kitaba. Tanışmadayı mekânına, pavyondan kaldırdığı üç mız o düzeyde kaldı ama şairlerin şairkadınla girişini çağrıştırıyor bu sözler lerle tanışması önemlidir yine de. bana, ne de olsa “Taktak Ahmet”ti o… Gizliden gizliye babamın ruhundaki “ŞİİR, ‘BEN ŞİİRİM’ DİYEREK “kabadayı söylem” şiirime sızmış olabiGELMİYOR” lir mi bilemem… Yaşamın içinden yazdığınız rahatça Ama “Limuzin yakalı suskunluklar söylenebilir. Şiirinizde olay, olgu ve duanlamasa da” ve “limuzin yakalı susrumlar gözlemlenebiliyor. Yani “öykü” kunluklara prim vermiyor” gibi dizelerşiirinize fazlaca giriyor. Şiir için bu bir de oportünist tavra tepki var gizliden tehlike olabilir mi? Bilinçli bir tutum gizliye, geldiği yeri unutanlara, tavır mu yoksa? 1980’den bu yana yazıla koyması gerekirken “susanlara...” n gelen egemen şiirin, o şiir anlayışının şiir içi ayrıntı güzelliklerle yetinmesine bir tepki mi? Behçet Necatigil, şiirde sözcük ekonomisinden söz eder. Gene, 5023’ten Mektup/ Mehmet Sarsmaz/ Kurgu Kültür Merkezi Yayınları/ 84 s. K İ T A P S A Y I 1261 N İ S A N C U M H U R İ Y E T