Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Y eryüzü Kitaplığı’nda, Mihail Bulgakov’un Usta ile Margarita (Can Yayınları) adlı romanından sanırım daha önce birkaç kez söz açmışımdır. Pek çok edebiyat eleştirmeninin gözünde, 20. yüzyılın en iyi romanlarından biridir Usta ile Margarita. Aydın Emeç’in 1960’ların sonlarında yapmış olduğu çeviriyi ise burada bir kez daha gönül borcuyla anmak gerekir. Çünkü 1960’ların sonları, yabancı dillerde yazılmış edebiyata Türkiye’de güçlükle ulaşılabilen, yayınevlerinin dünya edebiyatını daha çok çevirmenler aracılığıyla izleyebildiği bir dönemdir. Aydın Emeç, Cengiz Tuncer’le kurdukları E Yayınları’nın başında, Türkiye’de bir avuç insanın tanıdığı pek çok önemli yazar ve yapıtı, hem yayıncı hem de çevirmen olarak Türk okuruna kazandırmıştır. Bulgakov ve Usta ile Margarita da bunların başında gelir. Ne var ki, sözünü ettiğim dönemde, Rusça, İspanyolca gibi dillerden çeviri yapan çevirmenlerin sayısı parmakla sayılacak kadar bile değildi. O yüzden, Tercüme Bürosu’ndaki çeviri etkinliklerinin çoktan geride kaldığı, belki 1980’lere kadar uzanan yıllarda, bu dillerde yazılmış birçok edebiyat yapıtı İngilizce ya da Fransızcadan çevrilmiştir dilimize. Aydın Emeç de, Usta ile Margarita’yı Fransızcadan çevirmişti. Aradan geçen yıllarda edebiyat çevirisi çok büyük bir ivme kazandı. Daha önce ikinci bir dilden çevrilmiş olan kitaplar giderek asıllarından çevrilmeye başladı. Aslından yapılan her çevirinin daha iyi olduğunu söylemem zor, ama bir edebiyat yapıtının özgün dilinden çevrilmesinin gerekliliği de sanırım tartışılmaz. Bulgakov’u Yeryüzü Kitaplığı’nın gündemine bir kez daha taşımamın nedeni de, Master i Margarita’yı, Sabri Gürses’in bu kez Rusça aslından Üstat ile Margarita (Everest Yayınları) adıyla dilimize kazandırmış olması. Üstelik yalnızca özgün dilinden yapılmış bir çeviriyle değil, aynı zamanda özenle yapılmış bir çeviriyle. Sovyetler Birliği’nde, yazılışından (1930’lar) uzun yıllar sonra, o da ancak çok katı bir sansürden geçirilerek yayımlanabilen Usta ile Margarita ya da Üstat ile Margarita, iki ayrı olay örgüsünü, iki öyküyü yan yana getirir. Biri dönemin Moskova’sında, öbürü Pontius Pilatus döneminin (İS 2636) Yahuda’sında geçer. Prof. Voland kılığında Moskova’ya inen Şeytan, “seçkin” aydın çevrelerin ikiyüzlülüğünü gözler önüne seren kimi çılgınca oyunlara girişir. Onun karşısında ise, İsa’nın öyküsünü anlatmaya çalıştığı için akıl hastanesine kapatılan, baskı altında bir romancı, yani “Usta” (ya da “Üstat”) vardır… SAYFA eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Sabri Gürses, Mihail Bulgakov’un ünlü romanını ilk kez Rusça aslından dilimize kazandırdı Çevirmenin gözünden ‘Üstat ile Margarita’ Y Yergi edebiyatının en incelikli örneklerinden biri olmasının yanı sıra göz ardı edilemeyecek bir felsefi derinlik de taşıyan bu başyapıtın, çift katmanlı yapısıyla, çevirmene güçlükler çıkaracak özellikler barındırdığını kestirmek zor olmasa gerek. O yüzden, ben de, Bulgakov’un romanının yeni çevirmenine bazı sorular yönelteyim dedim. Aslında Sabri Gürses “yeni” bir çevirmen değil. Rusçadan Puşkin, Turgenyev, Dostoyevski, Yuri Oleşa gibi yazarların yapıtlarını çevirdi. İki yıl kadar önce de, Gonçarov’un ölümsüz Oblomov’unu dilimize kazandırdı. Bulgakov’un bu romanında ya da Bulgakov’da temelde bir Gogol etkisi olduğu söylenebilir mi? Ya da, Rus edebiyatında Bulgakov’un, bir anlamda Gogol’ün devamı olduğu… Rus edebiyatı tuhaf bir edebiyat, nereye el atsanız altından Puşkin, Dostoyevski, Gogol üçlüsü çıkıyor. Dostoyevski karanlık, buhranlı konularda anılıyor genellikle vicdan, suç, baskı gibi konularda. Fakat aynı konuları Puşkin ve Gogol’de çok daha aydınlık, umutlu bir şekilde bulmak da mümkün, Gogol fantastik boyutuyla daha da çekici Rus edebiyatçıları için. O yüzden, evet, Bulgakov’un arkasında Gogol ve Gogolcü gelenek, ondan beslenen başka yazarlar var. “Üstat ile Margarita” genellikle politik bir yergi olarak yorumlanır. Daha doğrusu, Stalin döneminin bürokratik ve baskıcı ortamının ahlaki ve politik bir alegorisi olarak… Bu roman bir yergi kuşkusuz, ama o ortamın içindeki herkese yönelik bir yergi: bürokrasi ve baskı ruhu herkese sin miş gibi, yazarlar evine girerken imzalanan kayıt defterinin başındaki memureden ev tahsisiyle ilgilenen apartman yöneticisine kadar herkes bir acayip herkes bir şeyler saklıyor, birbirine kurallar dayatıyor. O yüzden içinde adı geçmese de Stalin döneminin alegorisi bu, ama Bulgakov bunun sadece Stalin’in dönemi olmadığını, hep yaşandığını vurgulamak için Roma İmparatorluğu dönemiyle iç içe anlatıyor olayı. İsa’nın öldürülmesiyle Yazar’ın hapsedilmesi arasındaki koşutluk, doğruyu söyleyen, dürüst insanın tarih boyunca hırsızdan, katilden daha tehlikeli sayıldığını hatırlatıyor. Yalnızca Stalin döneminin bir yergisi olmakla kalsaydı, bu kadar kalıcı, okurları bugün de derinden etkileyen bir roman olabilir miydi? Başka bir deyişle, Bulgakov’un bu yapıtını dünya edebiyatının başyapıtlarından biri kılan aslında nedir sence? Çok renkli bir kitap olması, kaleydeskop gibi her açıdan farklı görüntüler vermesi belki de. Yani sadece bir fikrin işlenmesi yok bu romanda, sayısız hayalin, sayısız düşüncenin, inancın yansıması var. Margarita’nın cadı olması, Şeytan’ın balosu, fantastik karakterler olmadan da yazılırdı bu roman, ama bu kadar neşeli olmazdı. Kara bir kediyi kahraman yapmanın da, din ve inanç tartışmalarının da payı var kitabın şöhretinde. Defalarca yazılmış olması da etkileyici. Ama belki de İsa’nın kanlı canlı, somut bir insan olarak görünmesi, dürüst ve doğrucu bir insan olarak hikâye edilmesi, döneMihail Bulgakov’un Usta ile Margarita adlı romanı 20. min tapınağını, dinini eleştirdiği yüzyılın en iyi romanlarından biridir. “Usta ile Margarita”nın bir sinema uyarlamasında Margarita’yı Anna Ko için öldürüldüğünün somut olarak anlatılması, İncil’deki hikâyenin valçuk (üstte) oynamıştı. 2012 güncelliğini ortaya koyması da önemli bir etken. Bence Rushdie’nin bu romandan esinlendiğini söylemesi anlamlı, çünkü inanç insan içinse, insan onu sorgulayabilmeli, konu edebilmeli: İster sosyalizm olsun, ister teizm olsun, söz konusu inanç. Bulgakov’un hüneri ve romanın başarısının arkasında sosyalizmin din eleştirisini, ateist biçimini alaya alırken, sosyalizmi alaya almamış olması da var belki. Ama yok, roman bir renk cümbüşü, o olmalı asıl neden. Her çevirinin kendine özgü zorlukları vardır. Bu romanı çevirirken ne gibi zorluklarla karşılaştın? Biriki örnek verir misin? Bu çevirinin en büyük güçlüğü, klasikleşmiş bir çevirinin arkasından geldiğini hep biliyor olmasıydı. Örneğin bugün Dostoyevski’de durum böyle değil, her kitabın biriki eski çevirisi olduğu için yeni bir çeviri önermek görece kolay. Fakat burada Aydın Emeç’in elli yıla yakın zamanlık, biricik, ünlü çevirisi vardı, onunla ister istemez rekabet söz konusuydu. Ama Rusça aslından ilk kez çeviriyordun kitabı... Elbette kitabın Rusçadan ilk kez çevrilmiş olması çok önemli, ama Bulgakov’un bu metni zor, oyunlu bir metin değil, ağırlık çevirmenin edebi yeteneğinde, başka biri başka çeviri yapacaktır. Ben rahat okunan bir kitap olması için çalıştım, yerelleştirmeyi, güncelleştirmeyi arzu ettiğim çok şey çıktı, ama çevirmenlik hırsına gem vurdum. Önsözü kaç kere yazdığımı anlatamam. Dönemin Moskova’sında geçen bölümden çok, Pontius Pilatus döneminde geçen bölüm sana daha çok zorluk çıkarmış olabilir mi? Evet, kitapta İsa’nın, HaNotsri’nin hikâyesinin nasıl bir yer tuttuğunu anlamaya çalışmak, bunu Bulgakov’un niyetine uygun şekilde aktarmak da zorluklardan biriydi. Bulgakov o döneme ait İbranice yer isimlerini kullanmış, ben de bunları bulmaya, örneğin Kudüs değil Yeruşalayim demeye özen gösterdim. Moskova’daki yerlerle kurduğu koşutluğu anlamaya çalıştım. Eski çeviride HaNotsri’nin hikâyesi arka planda kalıyor bence, çevirmeni öne çıkarmadan onu yerine oturtmaya çalıştım. HaNotsri’nin hikâyesinin ayrı baskısını yapmışlar Rusya’da, çünkü Bulgakov bir ara sadece o kısmı düşünmüş, Üstat’ın yazdığı kitap diye; burada da belki “Bulgakov’a göre Matta İncili” adıyla basmak ilginç olurdu sanırım. Çünkü garip bir şekilde İncil hikâyesinin iktidar karşıtı devrimci özünü çıkarmış Bulgakov çeviri bunu fark etmemi sağladı, bunu aktarmaya çalışmak güçlük sayılırsa, bir güçlüktü. ? 6 ? 9 AĞUSTOS CUMHURİYET KİTAP SAYI 1173