Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Behçet Çelik’ten ‘Soluk Bir An’ ‘Her şey başka bir anlama bürünebiliyor’ Behçet Çelik, Soluk Bir An adlı yeni romanında bireyin yalnızlığıyla yol alan, iletişimsizlik ve dinmeyen boşunalık duygusuyla iç içe geçmiş, her durumda kendisine bir yol çizebilen yaşama isteğine odaklanıyor. Çelik’le romanını konuştuk. Kısa bir zaman sonra, “Evet aşk” diyor hissettiklerine. Daha önce başına böylesi bir tutkunluk hali gelmemiş, ama başına geldiğinde de bunu coşkuyla yaşama, ifade etme şansı yok, ya da o öyle olduğunu düşünüyor. Esra’nın etkisi ne kadar sürecek diye, bitecek mi yoksa depreşecek mi diye içi içini yiyor... Kendini kentini caddelerine vuran, vitesi sanki en fazla üçe getirerek boş boş ama zihni dolu dolu dolanan, kaygı halini sanki seven bir adam da... Âşık olmadan önceki halinin ne denli yaşamaktan uzak, otomatiğe alınmış bir hayat olduğunu sezdiği için aşk halinin acısı da, içine atma zorunluluğu da, hatta bu halin bütün solukluğu, sönüklüğü de ona canlılık verebiliyor. Bununla yetinmeyeceğini biliyor ama yetinmeye çalışıyor. Bu halin saçmalığını biliyor, sürekli bu tonda gitmeyeceğini seziyor, sıkılabilir, keyif vermeyebilir; geleceği düşünmemek en iyisi diyor, şimdiye çapa atıp iç dünyasındaki saklı coşkunluğa bırakmak istiyor kendini. Ne var ki zaman algımız öyle keskin biçimde oluşmuş ki, geleceği düşünmeden, geçmişi didiklemeden duramıyoruz. İster istemez geleceğe dönük kaygılar zihnini meşgul edip duruyor. “AŞK, ZAMAN ALGISINI KIRDIĞI İÇİN EŞSİZ GELİYOR” ? Gamze AKDEMİR “Zamanede bir hal gelmesin başa” Kul Hüseyin omanın ana kahramanı Taner’in bizlerle paylaştığından bihaberce tüm romanı kafasının içinden bizlere aktardığı, çok boyutlu düşündüğü, dolayısıyla içsel gelgitlere hayli yol verdiği düşünülürse ruhunu yaran iç kavgalarına, kargaşasına iç sesleriyle sanki dermangerçi derman mı demeli yoksa denge kurabilme hali mi demeliolabilen bir adam mı Taner? Taner’i başına hiç beklemediği bir şeyin geldiği anda tanıyoruz. Bu beklemediği şey onun hayatını hem altüst ediyor hem de hiçbir şey değişmiyor. Dışarıdan bakanlar için aynı adam olmayı sürdürüyor, dışarıdan bakıldığında hiçbir şey değişmiyor olsa da iç dünyasında ummadığı karmaşalarla uğraşmak durumunda kalıyor. O yaşına kadar önceleri zorlandığı ama sonrasında alıştığı bir denge hali kurmuş. Bu denge halini korumakta hayli zorlanıyor, ama bunun da bir tek kendisi farkında. Dışarıya bir şey hissettirmemek konusunda çok hassas. İç dünyasını o güne dek başkalarına çok açmamış olduğu için içeride olanları saklamak konusunda oldukça mahir. Zorlandığı konu saklamaktan çok yaşamakla ilgili. Dengeli, altın ortayı bulmuş biri olduğunu sanırken denge sandığı şeyin hareket etmemek, hatta yaşamamak olduğunu fark ettiği için bocalıyor. Dengenin bozulmasındaki hayrın farkında; denge bozulup da kımıldadıkça soluk alıp vermeye başladığının... Bekleyen bir adam... Beklerken kalbi küt küt çarpan... Küçücük şeylerden heyecanlanan, anlamlar yükleyen, içinde saklı tutan, pek söyleyemeyen, böyle de görece mutlu olabilen, “yasak” aşkın şehvetinden ziyade özü duvarlarına çarpan bir adam... Esra’ya düpedüz divane olan, karnı karıncalanan böylece yaşadığını duyumsayan... SAYFA 18 ? 5 NİSAN 2012 R Zaman ile garip, çoğu zaman ürküntülü bir ilişkisi var... Zaman onun için farklı akıyor, sönüyor, hızlanıyor, takılıyor, atlıyor, an’lar bunun için onda büyüyor da büyüyor... Nadir zamanlarda geleceği dert etmeden, geçmişe takılıp kalmadan, içinde bulunduğu anda kalabilmesini sağlayan bütün imkânsızlığına ve saklılığına rağmen aşk. Aşk zamanı şimdide durdurmayı sağladığı için etkili, bütün saçmalığına karşın zaman algısını kırdığı için eşsiz geliyor belki de Taner’e. Vicdanı sık sık kısa devre yapıyor, suçluluğa teslim olmuyor veya öteliyor... Çifte standardın serbest olduğu âşık olma haline yamanıyor... Gecikmiş âşıklık yaşamak hali… Sürekli tetikte, kendini koyveremiyor. Bir kez bırakırsa toparlayamamaktan korktuğundan. Aşkın farklı hallerini geç sayılacak bir yaşta, tuhaf bir saklılık içinde yaşamak zorunda. İki nedenle tetikte: Birincisi, neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor, o yüzden hissettiklerini anlamaya çabalıyor, bedeninin tepkilerinden, içine dalıp çıktığı ruh hallerinden bir şeyler çıkarmanın peşinde. Ayrıca yasaklılık nedeniyle de tetikte, kendisi neyin ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamaya çalışırken başkalarının da hiçbir şey anlamamasını istiyor. Aşk insanı şımartır; başkasını delicesine seven biri kendisini de eskisinden farklı görür, en azından âşık olduğu kişiye layık olduğuna inandığı için, öncekinden daha muteberdir, daha farklı şeyleri hak ediyordur. Şımarıklığa kadar varabilir bu hal. Taner’in durumunda şımarabileceği biri yok, bunu da kendi başına yaşamak zorunda. Bu halin komikliğinin de farkında. Kendisiyle dalga geçerek baş etmeye çalışıyor. Dünü yarını pek bir aynı olan, bundan illallah gelen bir adam da Taner... Tükenme emareleri gösteren... Yorulan, bezen... Yaşlandıkça asosyale meyleden... Alacağı vereceği kalmamacasına parası puluyla hesaplanmış bir hayatı olan... Kapana kısılı milyonlardan biri olan... Aynı zamanı, anı bir daha yaşayamayacağının bilincinde olan... Çatırdayan... Hayatı askıya alan... Elde var sıfır vecizini kendine biçip, cuk diye de oturtan... Aşk ile adeta kurtulan… Çok haklısınız. Tam bu noktada her şeyin değişmesine neden oluyor aşk. Aslında bir şey değişmiyor, aynı hayat, sizin anlattığınız haliyle sürüyor ama o artık bir başka yerden, başka bir açıdan bakıyor. Evliliğinin sevişmeyi değil söyleşmeyi bıraktıkları gün bittiğini idrak ediyor derken... Kör topal yürüyen evliliğinin bu kertesinde boşanmayı sıklıkla düşünüyor... Karısının da zaman zaman böyle düşündüğüne emin... Karısı da kendisi de yazdığınız gibi “dünyayla pat halinde...” Yine de riske girmiyor, düzenini bozmaya cesaret edemiyor… Bunaldığı karısına hayatta karşısına çıktığı için aslında minnettar da... “Keşke”leri olan ne kelime “keşke”nin ta kendisi oluyor Taner... Geleceğe yönelik büyük umutlar beslemiyor... Kaçırdığı trenlere hayıflanıyor ama bunu abartacak kadar bile enerji bulamıyor... Hayalinde çılgın, gerçeğinde mazbut takılıyor... Sözünü ettiğiniz gerilimleri, çelişkili ruh hallerini anlatmaya çalıştım. Düşündüğü zaman olan biten saçma, oyun ya da yapmacık görünüyor kendisine ama hissettikleri başka şeyler söylüyor. Bu gerilimle yaşamaya çalışıyor. Bütünlük arayışı olmadığı için, bütünlüğe olan inancını çok önceden yitirdiği için bu bölünmüşlük de normal görünüyor. Normal ama giderek daha da yorucu. Taner’in az önce sözünü ettiğim tetikte ruh hali onun kendi iç dünyasına odaklanmasına imkân sağlıyor. Bir yanıyla keskin bir içgörüden söz edilebilir, ama içgörünün bazı anlarda körlüğe neden olabileceğini unutmamak gerekir. Aynı zamanda da adım atmaya, yürümeye engel de olabilir. Sürekli kendine dönük bir ruh hali giderek hayattan düşmesine neden olabilir insanın. “Aşk böyle bir şey, dağınıklıkları topluyor, kırıklarını alıyor hayatın, çekidüzen veriyor, bir süreliğine de olsa” diyor Taner... Aşkın yokluğunu biliyor, aşksız kalmış... Ortalama bir adam olduğunu düşünüyor... Savaş baltalarını çoktan gömmüş... Esra’dan önce iyi kötü bir denge; iç barış denemese de, iyi kötü bir nefes sağlamış… Ya şimdi? “Üç beş gün öncesi bile ne kadar güzelmiş. Her şey yolundaymış, Esra’nın, Taner’in, Yasemin’in yerleri belliymiş. Köşeleri kımıldamayan sorunsuz bir üçgen. Aşk üçüncü bir boyutu dayatıyor” da diyor sonra. Taner’in ısrarla sorup durduğu bir soru var: Neden daha önce olmadı da şimdi oldu? Buna yanıt bulamıyor. Kendince açıklamalar yapıyor, kuramlar geliştiriyor, ama hiçbiriyle ikna olamıyor. Tek bildiği eskisi gibi sürdüremeyeceği, bir şeyler yapması gerektiği. Bunu hissediyor, öteden beri yaptıklarını yapamadığı ortada. Bazen sadece hareket etmek bile iyi gelir, sıkışıp kaldığımız yerden çıkmamız için en azından oturduğumuz yerden kalkmamız, bir iki adım atmamız yeterli olur. İlk hareketin ardından amaçlanan sonuca varılamayabilir, adımlar umulmadık yerlere götürebilir insanı. Her şeyi planlamanın doğru olmadığını, bunun mümkün de olmadığını biliriz, ama plan yapmadan duramayız. Hayat planlarımızı boşa çıkarır çoğu kez. Buna ne denli bozulsak da, sadece plan yapıp beklediğimiz eşikte olmadığımızı, öyle ya da böyle harekete geçtiğimizi fark ederiz. Sonrası meçhuldür, bunu canı gönülden idrak etmediğimiz sürece ferahlık duyamayız. Esra’ya hem kızarken hem bunun için bile aşkla tir tir titrerken “Ne boşlukmuş, neler sığıyor içine, nasıl ? bir oyukmuş, kimlerle, nelerle ler savuruy mişiz. S kimsel kendin atlıyor. seviyor ? aşı “TAN ANLA Tan bir anl Olan b bir hik ne fark yeni bi dan. B ye’nin landırd içerisin değil. B da o ‘h Bu ‘h başka b leri can nidar g duktan disine b hale ge durum geçmiş Pek Ger na bak hiçbir ni görü kabul e şeyi ka edeme dırmış maya k olmadı mek ol aldattığ na ilgi bunun Bu nok artık b Şu Taner? ğinde? Ha kabul e konusu lenebil bilmiyo gam Öykücül avantajl yor Behç larında. bunun n ması. Bu Behçet Ç roman d birçok p mak mü CUMHURİYET KİTAP SAYI 1155 CUMH