Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Günay Güner Günay Güner ilk şiir kitabı Lir ve Nehir‘le okuyucu karşısında. Güner bu şiirlerinde, dizelerin kendiliğinden dökülürmüşçesine meydana getirdiği rahat anlatımıyla, coğrafyamızın gerçeklerinden şiirin kendi gerçeklerine uzanan bir yolculuğa davet ediyor. ? Münevver OĞAN iirin sesi, insanın iç sesidir. İlk çağlardan çağımıza, dünümüzden bugünümüze öncelikle kendi sesidir insana yalnızlığını unutturan. Dahası başka bir sesi aratan, başka seslerle çoğalan ve ötekini gösteren de o ses değil midir? Şiir, zalime karşı kılıçtan keskin söz, aşk tanrısına okunu ve yayını kullandıran güç ve savaşa dur dedirten barışın sesidir. Dünden bugüne insanın sesi insanlaşmadan yana güzellik ve aydınlanmadan yana büyümeyi sürdürüyor. Ak, karalaştırılmaya çalışıldıkça bu ses daha da güçlü çıkacaktır. Ozanlar, kalemlerini yeter ki yaşanılası bir dünya için ve böyle bir dünyanın bireyi olabilmek için tutsunlar. Günay Güner de böylesi bir dünya için kalem oynatan ozanlardan biri ve ilk kitabı Lir ve Nehir ile selamlıyor okurunu. Fransız şiirinin büyük ozanı Baudelaire “Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke bir coşkun Günay Güner’in ilk şiir kitabı Lir ve Nehir lukta, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk aklın yoğurduğu hakikatin dışındadır” der. Onun bu sözleri ışığında Günay Güner’in şu dizelerine bakalım: “Kadıköy vapurunda / Bir mavi keman / Keder ki yükselir / Yayılır dansı ağır / Uzayan bulutlara” (s.21). Bir ömrün yorgunluğuyla / Dedem anlatmıştı bana / Işıl ışıl bir kış gecesi / Ay büyürdü dışarıda” (s.26), Gördüm kanatlı düşlerini çocukların / Ay hüznündeydi bakışları atımın / Yarınsız bir anında sonsuzluğumun” (s.37). Bu dizelerde örneklendiği gibi şiirlerindeki içten ve inandırıcı anlatım, zengin imgelem, şiir sanatının kendine özgü kıvraklığıyla neredeyse kanatlanmış. Sözcüklerin temel ve yan anlamlarının yanı sıra, mecaz anlamları da ustaca kullanılmış. Güner’in şiirlerini başarılı kılan da dilin kullanılışındaki bu ustalık. Şiirler okurda başka çağrışımlara yol açabilecek yetkinlikte. Sözcüklerin kullanımı ve dizilişi ise yeni anlam bileşimleri yaratmaya elverişli olacak biçimde tasarlanmış. Güner’in şiir evrenine doğru bu yoldan devam edersek: “Ey, sevdanın mavi gülü / Avcı vurmuş ceylan gibi / Har içinde can / Kurdun kuşun bilmediği / Uzun bir düşe dalmış gibi” (s.79). Bu şiirdeki sözcüklerin her birinin duygu değeri okurun anlam evrenindeki kavramlarla buluşup niceliksel olarak da Ş çoğalıyor. Örneğin dalmak sözcüğünün temel anlamı “suyun içine hızla girmek” iken dize içinde “düşlerde kaybolmak” anlamıyla kullanıldığı görülür. “Biriken / Bir volkanmış kartal bakışlarım / Bilmemişim /Lavdanmış / Geçen ırmaklar içimden” (s.74). “Solgun rüzgârın yaktığı ateş / Yalnız bir keman / Öpülür kesik elleri kalbimin / akarken sonsuza içimizdeki kan” (s.17). “Sen konuştuğun zaman / Döner gelir tüm kayıplar / Bereketlenir ülkem / mavilenir gecem /Bütün köylerim bahar” (s.16). Bakışların volkan olması, içinden ırmaklar geçmesi ve bunların lavdan olması, solgun rüzgârın ateş yakması, kemana yalnızlığın özgülenmesi, kalbin kesik ellerinin öpülmesi ve gecenin mavilenmesi gibi örneklerde ozanın alışılmamış bağdaştırmalar kur duğu görülüyor. Bu alışılmamış bağdaştırmalardaki güçlü imgeler de ayrıca dikkat çekici. Ozanın gözlemlerinin, yaşadığı olayların, bu olayların onun iç dünyasında yarattığı iklimin dizelerinde imgeye dönüştüğü görülmektedir. Kendi coğrafyamızda yaşananlar ozanın kaleminden dizelere dökülüyor. Ülkemiz gerçekleri Güner’in dizelerinde bir kat daha görünür kılınıyor. Ozanın şiirini etkileyici ve güzel kılan öğelerden biri de anlatımdaki rahatlık, yalınlık ve doğallık. Zorlamasız, çetrefil sözcük birleşimlerinden uzak, insana günlük konuşmadaki sözler gibi olağan ve doğal gelen bir anlatım bu. Lir ve Nehir’de de bir söyleyiş güzelliği var. Aşk, ölüm, zaman, ayrılık, çocuk sevinci, zalime karşı başkaldırı, şiirin çok boyutlu ve çok desenli kiliminde ince ince dokunmuş. Günay Güner Lir ve Nehir’de insandoğa, soyutsomut ilişkisini imge ve söz sanatlarıyla yeniden yorumlamış. Kitabın soyut temel izlekleri aşk, ölüm, zaman, üzünç, yaşam, özlem, yalnızlık, özgürlük, barış, eşitlik, kardeşlik ve düş. Somut temel izlekleri ise dağ, nehir, kuğu, güz, İskenderun, Kadıköy vapuru, Bağdat, dergi, anne, çocuk, ozan adlarına gönderme yapılan şiir başlıkları. Güner, bu soyut ve somut izlekleri poetikasına göre imgelerle, söz sanatlarıyla, ad aktarmaları ve mecazlarla öyle bir yoğurmuş ki sonunda adına yaraşır bir kitap Lir ve Nehir doğmuş bu emekten. Lir’in ezgisi, nehrin sonsuzluğuyla...? Lir ve Nehir/ Günay Güner/ Yeni Umut Yayınları/ 88 s. Çevir sel’in kitab Ay‘ı v okuy tapla Güne çekle ? F Haldun Çubukçu’dan bir şah roman Allahın Adamı Haldun Çubukçu Allahın Adamı‘nda okura olanca canlılığıyla ve gündelik hayatın örüntüleri içinden bir karakter inşâ ediyor ve bunu dil düzeyinde de kitapseverlere yansıtmayı başarıyor. ? Celâl SOYCAN üyük romanlar, hayatımıza büyük karakterler kazırlar. Böylece okur, yazınsal ve estetik hazzın ötesinde, bu karakterler üzerinden bir sosyopolitik algı kazanır; insanla, toplumla, tarihle ve doğayla yeni ve farklı bir ilişki kurmayı dener; eksik ya da fazla ama kesinlikle kusurlu bir dünyayı imgelemde tamamlamak üzere bir hakikate açılır. Roman karakterleri, hayatı indirgemeden, azaltmadan sadeleştirir ve okur, kendi tarihi önde olmak üzere bütün bir tarihe bu sadelikle döner. Dünya romanlarından örneklerini anımsatmak bile fazla; Türk romanlarındaki büyük karakterler çağdaş romancılığımızın kuruluşundaki işaret taşlarıdır. Zebercet’ten Bekçi Murtaza’ya uzanan bir galeride, Nahit Sırrı Örik’ten Yaşar Kemal’e, Selim İleri’den Oğuz Atay’a ve Adalet Ağaoğlu’na borçlu olduğumuz nice karakter, bu toprakların insan malzemesini anlamamıza, oradan da evrensel ve eleştirel bir değerler dizgesi kurmamıza olanak sağlamıştır. Ancak kabul etmek gerekir, son yıllarda yayımlanan onca roman ve genel olarak okur algısı, romandaki bu SAYFA 24 ? 8 MART 2012 B büyük karakter olgusunu gereğince öne almadı, alamadı. Bunun hem derinliğine bir tarih ve kültür okumasını öngerektirdiği, hem de eleştirel bir psikolojik alımlamayla beslenmesinin zorunlu olduğu açık. Haldun Çubukçu, ilk romanı Yıldızsayan’dan sonra yayımlanan Bütün Aşkların Gömüldüğü Yer ve onu izleyen Yargu’da, karakter çalışmasını önemseyen bir yazar olarak zaten dikkat çekmişti. Son romanı Allahın Adamı (Doğan Kitap2011) ise bu anlamda bütün beklentileri aşan bir yazınsal armağan! Hiç çekincesiz söylenmelidir: Modern Türk romanı, bu ölçüde işlenerek bütün bir tarihsel dönemi soluyan bir karakter halinde maddileşmiş örnek açısından kısırdır. Karakterler yerine, eldeki toplumsal ve tarihsel verilere göre kurgulanmış karton tiplemelere ya da modernist kaygılarla yontulmuş sahicilikten uzak gölge modellere yığınla örnek verilebilir. Haldun Çubukçu ise bize, olanca canlılığıyla ve gündelik hayatın örüntüleri içinden öylesi bir karakter inşa etmiş ve bunu dil düzeyinde öyle yetkin bir biçimselle yoğurmuş ki, okur bütün bir kitap boyunca kendi sahiciliğiyle kesişen, kendi deneyimlerini uyaran ve toplumsal belleğe yeni yarıklar açan sayısız olayla şaşırıyor, sersemliyor, kahkahalar atıyor, içe ve dışa savruluyor. Şenlikli bir Sivas şivesiyle ama olanca arılığı, yalınlığı ve kendince adalet duygusu içinden bir Anadolu insanı, Emin Ünal; suçu, günahı, sevgiyi, emeği, yalanı, arzuyu ve eril ahlakı hiç ikirciklenmeden sahiplenir; böylece kendi hakikati içinden oluşturduğu bir vicdanla toplumsal eleştiriden geri durmaz; korkularıyla, açık sözlülüğüyle, dürüstlüğüyle, sahteciliğiyle, seçimleriyle, yenilgileriyle, pişmanlıklarıyla, kırık sevgileri ve hasretiyle bir uzun yürüyüşü okurun tanıklığında sonlandırır. 1940’lı ve 1950’li yılların toplumsal dinamikleri içinden bütün bir taşra ahlakını, ikiyüzlü eril değerlerini, zenginleşme sürecinde altüst olan sınıfsallığı ve bunun diyetlerini, büyük ailedeki çözülmenin insani maliyetini, politik örtünün gerisinde zonklayan insani damarı, yaş almanın ve yaşlanmanın getirdiği öfkeyi, sabrı, yalnızlığı ve bütün bunların biçimlenerek maddileştiği “dil”i basit, sıradan, öylesine ritmi içinden bir hayat halinde seyrediyor okur. Evet, okur seyrediyor! Allahın Adamı, yazarın dili ve kurgusuyla tam bir görsel imge şölenine dönüşüyor. Okuma hali bir noktadan sonra, okumanın tözünü çok aşan bir görsel hazza evriliyor ( Nitekim, Yargu romanının, sinema filmi olarak çekilmek üzere tasarlandığını ve yönetmen Ezel Akay’la birlikte yazıldığını not düşelim). Roman, yazaröznenin çok kısa girişleri dışta tutulursa, baştan sona roman kahramanı Emin Ünal’ın benzersiz sıcaklıkta, akıcı, içten ve şenlikli anlatışıyla sürüyor. Diğer bütün tiplemeler, yerler ve olaylar bu karakterin inandırıcı biçimde kuruluşuna katılıyorlar. Emin Ünal’ı sabitlemeden, belli bir şablona kilitlemeden hemen her okur kadar şaşkın, ikircikli, pişman, yalancı, merhametli ve korkak kılan bu kurgu, toplumsallığın ve tarihin işte bu topraklarda öyle değil ama böyle sürdüğünü de tek tek her birimizin paydaş olduğu bir moral zeminde sorunlaştırıyor. İnancından mülk endişesine, sevgi kodlarından korkularına, yaralı bilincinden kendilik diline yazar, okur, dışarıdaki ve içerdeki, yaşamışlar ve yaşayanlar işte orada öylece kendi hayatımızı sayıklıyor ve bir tanık arıyoruz; hepimiz bir yanından “Allahın Adamı”yız! Haldun Çubukçu, çağdaş yazınımıza dilsel ve kurgusal açıdan sık rastlanmayan bir başarı ama özellikle, kendi hayatlarımızı ve kendi hakikatimiz içinden kurguladığımız dünyayı eleştirel bir vicdanla sorunlaştırmada uyarıcı önemiyle ve büyük romana özgü bir kalıcı karakter armağan etmiş. ? Allahın Adamı/ Haldun Çubukçu/ Doğan Kitap/ 268 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1151 İk b la d et önce H Çünkü ülkeler sal sonu lışmalar niz bir 200 yatro fe Showca de Hırv mı için dir. Kü Çeşitli ve festi yor. Bu Türkiye mak am ne yazık ca günd rektörü ye çevr rica ett çekenle Ajans k du. Bun Stivicic dilimize sic’in b adı ile T 201020 Tiyatro sahnele Afife Ja şık Tiya Oyuncu Boyut Y cel’in “ birlikte yayımla randell yorsa Ö lamıştı. San biçimin yor. Ya hangi m karar v yatın ba olunca min? Ö pon Tiy zu biliy 201 de Japo sanevi y nunu iz CUMH