Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Murielle Gagnebin’den ‘Psikanalitik Bir Estetik İçin’ Sanata psikanalitik bakış Estetik, felsefe ve psikanaliz üzerindeki çalışmalarıyla bilinen Murielle Gagnebin psikanalitik estetiğin kurumlarını örnekler üzerinde açımsadığı Psikanalitik Bir Estetik İçin adlı kitabında sanatsal yaratımın incelikli bölgelerine yönelirken, yeri geldikçe Freud’un görüşlerine göndermede bulunuyor, “görmeyi bilme”nin ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyor. ? Kaya ÖZSEZGİN dealist felsefenin öncülerinden Hegel, bilginin bütün unsurlarının zihnin ürünü olduğunu öne sürmüştü. Ona göre, insan zihniyle ilgili bilimsel varsayımlar, psikolojiyi de kapsayacak biçimde evrimselleşiyordu. Psikoloji biliminin başlangıcı ise birçok kaynakta, Wundt’un Leipzig’de 1879’da kurduğu ilk yapılandırılmış psikoloji laboratuarına dayandırılır. Ancak bu kavramdan türetilmiş olan psikanalitik yöntemin kurucuları, Avusturya okulundan çıkmıştır. Psikanalizmin estetiğe uyarlanmış yorumlarına öncülük yapmış olan Freud’un sanata bakışı ise temel argümanlar arasında öncelikli bir yere sahiptir. Murielle Gagnebin’e göre eleştiri kavramının türleri, “muhalif etki niteliğine olduğu kadar, az veya çok can acıtan narsist eksikliğe de ihanet eden bu iki uç arasında yer alır” (s.17). Bu noktada, sanat yapıtının esrimelere kendini açık tutan eleştiri anlayışı olarak içe dönük ve yaratıcı yorumdan yana bir tavır takınması doğaldır. Böyle bir aşamada yapıt, eleştirmenin avı haline gelmiş olur. 1910’larda Freud da etki meselesinin “buluş ve yaratı” konularına bağlı olduğunu savunmamış mıydı? Ayrıca bilme içgüdüsünün temelde etki güdüsünün entelektüel hale getirilmiş, süblime edilmiş reddinden ibaret olduğunu da söylemişti. Barthes’ın “eleştirinin sapkın doğası” dediği şey buydu. Yazar da eleştiriyi, metinleri ve biçimleri okuma sanatı olarak aldığına göre, gizli ve saklı olanı bulmaya yönelik eğilim, eleştirmeni psikanalitik bir çözüme yönlendirecektir. R. Barthes da eleştirinin bu “sapkın” doğasını keşfedenlerden biriydi. Onun ifadesiyle bir “iç sapkınlık takviyesi”dir bu anlamda eleştiri (s.19, özellikle psikanalistler arasından, cinselliğin düzenleyici rolünün bir parçası olduklarına inananların çıkması rastlantı olmayacaktır. Eleştirel etkinliğin psikanalistleri cezbetmiş olması ise bir rastlantı değil. Orada biyografiler geri plana alınır, sanatçılar eserleri aracılığıyla psikanalize tabi tutulur.) SANAT TARİHİNİN ÜNLÜ YAPITLARI Yazarın bu bağlamda, estetik ve psikanaliz arasında pek çok “ortak nokta” bulunduğu görüşünden yola çıkarak sanatın “ifade edilmezi”yle psikanalizin “söyleneSAYFA 6 ? 16 ŞUBAT 2012 Murielle Gagnebin litik özle bütünleşen unsurlar açısından zengin bir sanatçı kimliği bulmuş olduğunun da kanıtıdır. Temsil etkinliğinin daima teste tabi olduğu, her temsilin temsil edilemeyen bir astarı bulunduğu grafik tasarım dünyasında, yazarın çok ilginç bir gravürcü olarak tanımladığı M.C. Escher, “sarsıcı ve endişelendirici” kimliğiyle öne çıkar. Onda nesnenin tek başına tasvir edilmemesi, Leonardo gibi matematik mantıkla büyülenmiş görünmesi, geniş bir “yapboz”a çevirdiği rüya ve kâbusun kapılarını açması, metaforlar sanatını uygulaması, “delice perspektifler” kullanması, “dipsiz bir delik”te yutulma fantazmasına öncelik tanıması, bu Hollandalı gravürcüyü, çağdaşları arasında özgün bir yere oturtuyor yazara göre; ayrıca onu, psikanalitik bir yöntemle inceleme objesi haline getiriyor. “KAMUFLAJ SORUNSALI” Kitabın ilginç bölümlerinden bir başkası, İncil kahramanlarından Azize Agatha’nın hayatını anlatan yazılı kaynaklarla ikonik temsilleri arasındaki farkların sorgulanmasına ilişkindir. Müzelerde yer alan ve çoğunluğu Fransız, İspanyol, Flaman ressamlar tarafından yapılmış Azize Agahta resimlerinin sayısı altmışı bulduğu halde, bu resimlerin ikonografik yaklaşımları birbirine benzemez. Cranach ve Titien’deki Adem ile Havva tasvirlerinin ilk günahı betimleyen yaklaşımlarının farklı olması gibi. Birinde Havva çocukkadın görünümündeyken, ötekinde ergenkadındır. Cranach’ın son derece “durağan” tuvalinin yanında Titien’inki hareketlidir. Ama Gagnebin, iki sanatçının dönemsel anlatım biçimleriyle ilgili bu ayrımların ötesine geçerek görünenin gerisinde kalan unsurların psikanalitik yorumlarına yöneliyor. Taklitten “fetişbeden”e geçiş aşamasında “body art”la ilgili yorumları da aynı kapsamda önem taşıyor. Kitabın izleyen bölümünde sanat eserinin görünürlüğünü, temel görünmezliğinden aldığına bir kez daha vurgu yapan Gagnebin, bunu “kamuflaj” sorunsalı üzerinden ve son yirmi yılın gelişmeleri açısından ele alıyor. Bu arada psikanalitik bir mesele olarak sanat ve etik, sanatsal yaratımın nedensellikleri ve nihayet psikanalizin estetikteki yeri gibi konularla çok cepheli incelemenin sonuna geliniyor. Freud’un görüşüyle de belgelendiği gibi içgüdüler ve onların başkalaşımları, sanatsal alanı “süblimasyon alanı” olarak görmenin yollarıdır yazara göre (s. 220). Çünkü hem estetikçinin hem de psikanalistin işinin merkezinde simge, form, ritm, yapı, sessizlik ve “boşlukları konuşturma sanatı” olan “yorum” vardır. Dilimizde psikanalitik estetik konusunda pek az yayın bulunduğu göz önüne alınırsa, bu çevirinin önemli bir boşluğu dolduracağı, özellikle de üniversitelerde bu alana yönelik çalışma yapacak olanlara iyi bir kaynak oluşturacağı söylenebilir. Bu tür sanat kitapları için her zaman söz konusu olan sorunlar, bu kitap için de geçerlidir ne yazık ki: Kitapta bazı dizgi yanlışlarının gözden kaçmış olduğu görülüyor. Ayrıca ortalama okura yabancı ve uzak görünecek bazı terimler için dip not düşüldüğü halde bazıları için buna gerek görülmemiş ya da atlanmış. Bu sorun, kitabın sonuna ayrıntılı bir kavramlar dizini koymakla aşılabilirdi. Ayrıca yazarın metin içinde gönderme yaptığı eserlerin siyahbeyaz değil, renkli basımlarının kullanılması da bu değerli kitabı, okurların gözünde seçkin bir düzeye taşıyacaktı. ? Psikanalitik Bir Estetik İçin/ Murielle Gagnebin/ Çeviren: Simla Ongan/ Yapı Kredi Yayınları/ 260 s. İ mez”i arasında, basit paralellikten öte bir “ilişki” aradığına tanık oluyoruz. Söz konusu olan, yazarın kitabının birinci bölümünde açmaya çalıştığı “görme histerisi” varsayımıdır. O, buna “ısrarcı tahrik” diyor. Aynı şeye, “görmek, gördüğümüzden fazlasını görmektir” diyen MerlauPonty de değinmişti (s.33). Eseri bir mücevher gibi döndürerek, ışıklarının çeşitliliğini kaydetmek, parıltılarının ardındaki “dönüşüm kaynağını bulmak”, ancak böyle bir yaklaşımla mümkün olabilir çünkü. M. Gagnebin, bu yoldaki görüşlerini somut planlar üzerinden açarken sanat tarihinin ünlü yapıtlarını konu alıyor kitabında. Sanat eserine analiz bakışı uygulamak için gereklidir bu. Böyle bir bakış, kişinin (sanatçının) içinde var olan “bilinçdışı arzu”ya özgü olağanüstü “dönü Cranach (solda) ve Titien’deki (sağda) Adem ile Havva tasvirlerinin ilk günahı betimleyen yaklaşımları farklıdır. Birinde Havva çocukkadın görünümündeyken, ötekinde ergenkadındır. şüm” gücünü saptamakta yardımcı olacaktır. Örneğin erken Rönesans dönemi sanatçılarından Cranach’ın eserinde Aziz Yahya’nın başını alan Salome’yi, vahşi ve şehvetli yani “femme fatale” yapan etkenler neyse, Herodes’deki aşk tutkusunu “arkaizm fırtınaları”na açık tutan şey de odur. Yazar, sanat tarihinde birçok sanatçı tarafından işlenen bu konulara, psikanalitik estetiğin penceresinden bakarak yorum getiriyor. Sinemanın sunduğu metaforlar için de (Visconti) aynı bakış söz konusu olacaktır. Sanat nesnesi “mütemadi bir yaratı”dır sonuç olarak. Bu açıdan “eksiltiler, boşluklar, sessizlikler, psikanalistin günlük besinidir”. Sanatçıları, her biri kendine özgü “psişik yapılar” ortaya koyan farklı mizaçlar olarak görmek gerekir. Buradan hareketle “plastik oyunu, psişik bir oyun” olarak yorumlamak en doğru yol olacaktır (s. 62). Örnekler yeniden devreye girer ve yazar, sanat tarihinde belki de en çok betimlenmiş olan ana temalardan birine, Bâkire ve Çocuk konusuna eğilir. Epistemolojik bir model olarak XVII. yüzyılda yoğun ilgi gören Aziz Bernard’ın emzirilmesiyle ilgili sahne, bir fantezinin sahne tasarımı olarak psikanalitik yoruma muhtaçtır. Aziz Bernard için Bâkire’yi emmek, ancak bir “illüzyon” olabilir. Yazarın “hileli bir kromatizm” dediği deşarj işlemi olarak renkçilik, analist açısından bir “bilinçdışı çalışma işareti” ya da “güdüsel devinim ailesinin parçası”dır (s. 78). “Arzunun iç açıcı varlığı, şeytani bir sürecin yönetimi”nde her an karşımıza çıkacak ve bizi yeni psikanalitik sorgulamalara yöneltecektir. Bu aşamada yazarın yargısı kesindir: “Sanat eserindeki çeşitli taktikleri fark etmek, her gücün karşısında bir karşı güç bulunduğunu ve çatışma sırasında bir tarafın silahlarının çoğu zaman karşı tarafın silahları haline geldiğini düşünmek demektir” (s. 92). Gagnebin, psikanalitik estetik yöntemine en uygun sanatçı örnekleri arasında bir ressama (Picasso) ve bir grafik tasarımcıya (Escher) oldukça geniş yer ayırıyor. Her iki sanatçının da bilinçaltı veri kaynaklarına dayalı çalışmaları göz önüne alınacak olursa, seçim isabetlidir kuşkusuz. Nitekim Freud, estetik duygusunun kaynağını “cinsel duyumlar alanı”nda görmüş, sanatta psikanaliz uygulamalarını mümkün kılan şeyin “içe atılmış itkiler” olduğunu öne sürmüştü. Yazarın deyimiyle Picasyen aydınlığın içinde “açıklanması gereken bir kara nokta” hep olmuştur. Ondaki gerilim ve karşıtlıklar çeşitlidir. O nedenle de “dramı” kendisi yüceltmektedir. Örneğin çocuğu karakterize eden oyuncakla çocuk arasındaki “suç ortaklığı”nı ön plana çıkarır resimlerinde Picasso. Yazar, “dâhi” sınıfına soktuğu bu sanatçının dehasının “plastikle psikoloji yapıyor” olmasından kaynaklandığının altını çizmektedir (s. 110). Birkaç çizgiyle çocukların dikkatini ve saflığını yansıtmasını sağlayan olağanüstü sentez yetisi de onun ayrı bir özelliğidir. Onda nicelik, niteliğe dönüşmektedir. Saldırganlığı “ifşa gücü”ne dönüştürür o. Bütün bu ve benzeri yorumlar, yazarın Picasso’da psikana CUMHURİYET KİTAP SAYI 1148 CUMH