Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
muta adertık, lcusu”, m deKürt ya edir Dakler mak diği ? lını ne zaman yitirdi bilmiyorum Türkiye ama işin sonunun nereye gittiğini hepimiz biliyoruz. Gelinen nokta şudur: Türkiye teorik olarak bölünmüştür. e ne nsuru rım gevarlıku e ulusıl yağ . Hepsi ların lıkları, yle ayam ormiş, yanmade sayGörüş” ü’ İsği ifade ye Eren örimi diğim eri” unun itap da diyebi viyesiAtar sevien mayaörtü ilişkin son erler lım”laen bu ndeki Türkisıl yieye gi ndi me plaörüü için eyi Oysa erinin un, cidaştırma kuşku nu yauplaşa el atncak, ektiğioyu çılım “YERİNDE KALAMAYAN KİŞİLERE İTİRAZIM VAR!” Günümüze ironik ve hayli yerinde Sokrates göndermesiyle başlayalım söze, sloganlaşmış “Karşı olduğum ne çok şey var” söyleminden yola çıktığınızı dolayısıyla sizin de karşı olduklarınızı anlatmayı denediğinizi ifade ettiğiniz “Deri Değiştirmeden Yaşamak” adlı kitabınıza geçersek; “Sokrates’in gördüğü” adlı girişle başlıyor. Sokrates’in o “Pazar”a itirazını ve sizin yazılı, sözlü, görüntülü medyanın, entelektüelin, akademisyenin, politikacısının, sosyetesinin, döneklerin, dönmek isteyip dönemeyenlerin sıkışmışlığının, bu ruhlarını parayı ve çıkarı en çok sağlayana bir tamam satan ve/veya olmadı kiraya veren, giderek de kalabalıklaşan güruhun içler acısı haline uyarlayarak güne getirdiğiniz ve kitabın geneline yayılan ana yorumu, nirengi noktasını açar mısınız? Yerinde kalamayan kişilere itirazım var. Bir türlü yer beğendiremediğimiz insanlar var. Günün yükselen değeri neyse bir anda onların yanında olanları siz de görüyorsunuzdur. Hiçbir inanç sahibine saygısızlık yapmak istemem ama kimilerinin şu umre ziyaretlerindeki samimiyetsizliği görünce midem bulanıyor. Niyet okuyuculuğu yapamam, “hidayete” tam da AKP iktidarında ermiş olabilir kişi. Bunların sayısı çok da olsa, ne diyebiliriz. Çoğunu samimi bulmuyorum. “Murailik” taşıyor çünkü. Solculuktan vazgeçmiş ama hâlâ dönüp dolaşıp ona vurmaya devam edenler de var. Sıkıştıklarında “gençliğimizde biz de solcuyduk” diyen saygınlık talepçileri üstelik bunlar. Yerinde saymayı övmüyorum, ama kararlı olmanın erdemli bir tutum olduğuna inanıyorum, o nedenle de “deri değiştirmeden yaşamak”, sorgulamaya ara vermeme koşuluyla, doğru düzgün yaşamaktır bana göre. Birbirine bakarak eski fikirlerinden vazgeçen, dolayısıyla cemaate dönüşüp, “değişimlerini” kolayca savunanlar var. Kalabalıklaşmadan eski düşüncelerinden vazgeçemiyorlar bunlar. Ben, mevcut atmosferin yardımıyla fikir değiştirenlerden hoşlanmıyorum. Kitabın sizin deyiminizle “nirengi” noktası bu. “EN RAHATSIZ (!) EDİCİ ANIT HAW’DI” Birleşik Krallık’ın savaşçı ve benmerkezci, sömürgen, yıkım düsturlu politikalarını protesto etmek adına 2001’den itibaren 10 yıl, ölümüne dek İngiltere Parlamentosunun tam karşısına kurulu çadırıyla bir Brian Haw... Kitlelerin barış adına tek yürek olması, bunun birer birer “birey birey” başlamış olmasının simgesi gibiydi Haw... Ama karşıtı olsalar bile kimse ona saldırmaz o ülkede oysa bizim Tophane’de öyle mi... IMF protestoculara önce polisin sonra Tophaneli saldırganların attığı dayak aslında hür iradeye sallanan ilk tekme değildi kuşkusuz... Kitabınızda genişçe yer alıyor bu mücadele. Anlatır mısınız? Ayrıca Haw ile şahsen de tanışmıştınız yanılmıyorsam… Brian bir ideoloji adamı değil, bir vicdan adamıydı. İnanılmaz bir iş yaptı. Israr nedir, onda gördüm ben. Kararlı Mustafa Kemal Erdemol’un kitabı iktidarın olduğu kadar muhalefetin hatalarına da odaklanıyor, Yukarıda Gamze Akdemir’le... rken ustaca mlara özemeıkılem de ruz” mi bir ık ? 1148 lık da deniyor buna. Kimseyi peşine takma derdi yoktu. Vicdanın tek kişilik bir duygu olduğunu bildiği için, tek başına yola koyuldu. Amacı ün yapmak olsaydı, eyleminin ikinci yılında dünya çapında ünlü olmuştu, o zaman bırakır, o ünün tadını çıkarırdı. Yapmadı. Parlamentonun tam önüne, binlerce turistin geçtiği bir yerde, Londra’nın kalbine kondurduğu çadırında gelene geçene savaşın kötülüklerini anlattı. Sonra kendisine destek veren yoldaşları da çadırlar kurdular onun yanı başına. Bu çadırköyde kalma onuruna eriştim. Brian’la konuştum saatlerce. Savaş kararının çıktığı İngiltere parlamentosu önünde, her şeyin yolunda gittiğini sananlara durumun hiç de öyle olmadığını anlatan bir oyunbozandı. Anıtlarla dolu o meydanda, savaş mekanizmasındaki resmi kişileri huzursuz eden “en rahatsız edici anıt” oydu. Kazanımları çok olmuştur bunu da söyleyeyim. Parlamentodan bazı kararların geçmemesinde Brian’ın toplumdaki etkisinin payı da olmuştur. İyi bir adamdı. Kalbi, bize onu sevdirdi, böbrekleri ise onu bizden aldı. Saygıyla, sevgiyle anıyorum onu. Son soruda Deri Değiştirmeden Yaşamak kitabınızın geneline yayılan bir diğer duygu da sivil inisiyatifin, o sorumluluk hissinin, o neredeyse gezegen sathında gömüldü gömülecek ‘dünyayı değiştirebiliriz’ heyecanının önemine ve eksikliğinin bedellerine yapılan vurgu… Türkiye’nin protesto kültürü öyle pek parlak sayılmaz diyorsunuz mesela... Bu da bir kültür değil mi, içselleştirme ve özümseme süreci istiyor değil mi? Olabilir. Protesto etmemek de bir kültür diyorsanız, evet, olabilir. İtaat kültürünün olduğu yerde, protesto kültürüne sahip olmamak da “kültürdür” belki. Ama protesto var bu memlekette. 29 Ocak 2011 Pazar günü İstanbul’un Avcılar semtinde intihar girişiminde bulunan S.Y. adlı vatandaşa bozulan mahalle esnafı, adı geçen kişiyi, yakındaki camiden aldıkları boş bir tabutla “protesto” ettiler. İntiharı beceremedi diye mi, huzursuzluğa yol açtığı için mi, bilemem ama alın size protesto. Bu gözünü sevdiğimin milleti isterse yapıyor demek ki protestoyu. Ayrıca, nasıl “içselleştirdiğini”, “özümsediğini” de görüyoruz protestoyu. İntihara niyetli adamı boş tabutla protesto etmekteki vurguya bakar mısınız? Parlak sayılmaz diyordum kitapta. Geri alıyorum. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Aklını Yitiren Türkiye/ Mustafa Kemal Erdemol/ Cumhuriyet Kitapları/ 210 s. Deri Değiştirmeden Yaşamak/ Mustafa Kemal Erdemol/ Yazılama Yayınevi/ 214 s. 9APÎ +REDI 9AYÎNLARÎ 16 ŞUBAT 2012 ? SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1148