24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

VİTRİNDEKİLER Kalbur Saman İçinde/ Orhan Birgit/ Doğan Kitap/ 226 s. Türkiye basın ve politika tarihinin duayenlerinden, Orhan Birgit, anılarının ilk cildi Evvel Zaman İçinde’yi, 1965 genel seçimlerini anlatarak noktalamıştı. Elimizdeki ikinci cilt, 1965 seçimleri sonrasında Türkiye’nin politik ve toplumsal yaşamından, özel olarak da CHP’deki gelişmelerden kesitler aktararak, günümüze kadar geliyor. İsmet Paşa’lı yılların sonrasında Bülent Ecevit’in CHP Genel Başkanı olmasından Kıbrıs Barış Harekâtı’na; 12 Mart’tan Milliyetçi Cephe hükümetlerine, Deniz’lerin idamından 12 Eylül’e, Turgut Özal’dan AKP dönemine açılan geniş bir yelpaze var karşımızda. Lozan Günlüğü/ Bilâl N. Şimşir/ Bilgi Yayınevi/ 726 s. Lozan hakkında pek çok şey söylendi. İsmet Paşa’nın ifadesiyle, Lozan Konferansı, “büyük sınav”dı. Milletimizin Avrupa ortasına davet olunduğu büyük bir imtihandı. Türkiye bu sınavı başarıyla vermiştir. Lozan Antlaşması, Milli Mücadele’nin sonucunu belirlemiştir. Bu antlaşma, Harbi Umumi’den sonra gördüğümüz antlaşmalarla yakından veya uzaktan benzerliği olmayan bir antlaşma idi. Öteki antlaşmalar, galip devletlerin mağluplara dayattığı, dikte ettiği antlaşmalardı. Lozan Antlaşması ise, eşit taraflar arasında çetin müzakerelerle hazırlanıp imzalanmış bir antlaşmaydı. Tarih yazan, tarih yapana sadık kalmalıdır kuralına bağlılık, Bilâl N. Şimşir’in tüm çalışmaları gibi son eseri olan Lozan Günlüğü’nü de değerli kılıyor. 19221923 Lozan Konferansı ve barış sürecinin belgesel bir kronolojisi olan kitap, yakın Türk tarihinin bu büyük olayını gün gün belgeleyerek gözler önüne seriyor. Işık Aşktan Daha Eskidir/ Ricardo Menéndez Salmòn/ Çeviren: Pınar Aslan/ İthaki Yayınları/ 146 s. İspanyol yazar Ricardo Menèndez Salmòn Işık Aşktan Daha Eskidir kitabı, farklı dönemlerde yaşamış, ama bir şekilde birbirlerinin hayatını etkilemiş üç ressamın hikâyesini anlatır. Hayatlarında sorular yaşayan bu üç ressamın hikâyesi Bocanegra adlı bir yazar tarafından anlatılır. Bu birbirinden farklı üç hikâye yine farklı dönemlerde geçer ama aralarında tematik ve şekilsel bir birlik ve bütünlük vardır. 1950 yılında Avrupa’da Kara Veba’nın yaraları sarılmaya çalışılırken, geleceğin 11. Gregorio’su olacak kardinal yardımcısı Piere Roger de Beaufort, ressam Adriano de Robertis’in son eseri Sakallı Meryem’i yok etmeye gider. 1970’te Rus asıllı Amerikan ressam Mark Rothko sanatının ve ününün zirvesinde yaşadığı bunalım ve tüm bu ilgi ve hayranlıktan kaçma isteği sonrası, bileklerini keserek intihar eder. Rus ressam Vsevolod Semiasin resmin hâkimi olma ve “kendini kendi yapıtına karıştırma” arzusuyla kendi tuvallerini parçalayarak yer. Aşkı huzurda bulan ama umutsuz ve bitkin yazar Bocanegra ise acılarıyla bu üç ressamın hikâyesini anlatarak yüzleşir ve 2040 yılında sonunda “ölümsüzlüğe” erişir. Sanatçı olma mücadelesi, sanatçıların dış güçlere ve etkenlere karşı seslerini ve kendilerini savunmak zorunda kalışlarını etkileyici bir dille anlatır. SAYFA 28 ? 27 ARALIK 2012 Yıkılsın Bu Düzen/ Mete Çubukçu/ İletişim Yay./ 216 s. Yıkılsın Bu Düzen’de, yaklaşık yirmi yıldır Ortadoğu’yu yakından takip eden gazeteci Mete Çubukçu, 2010 yılının sonunda başlayıp günümüzde etkilerini hâlâ sürdüren Arap ayaklanmalarını ele alıyor. Olayları tarihsel süreç içerisinde konumlandırırken, isyanları yerinde takip etmiş bir gazeteci kimliğiyle, objektif ve meydanların “ruh”unu gözden kaçırmayan bir üslupla yaşananları özetliyor, sentezliyor ve yorumluyor. Dahası, ilgisini ayaklanmaların “ürettiği” sonuçlara kadar da yayıyor: Futboldan, müzikten, sosyal medyadan, sokaklardan, gündelik hayattan örnekler sunuyor. “Arap Baharı” tanımlamasını reddeden Çubukçu, yaşananları bölgenin iç dinamikleri çerçevesinde açıklama gayretinde. Ayrıca dış müdahaleleri ve uluslararası konjonktürü de bakış açısına dahil ederek ayaklanmaların nedenlerine, sonuçlarına ve bu süreçte yaşananlara odaklanıyor. Einstein/ Carlos I. Calle/ Çeviren: Orhan Düz/ Kollektif Kitap/ 126 s. Dağınık saçları, çorapsız giydiği ayakkabıları ve dil çıkardığı ünlü fotoğrafı ile hafızamıza kazınan Einstein, barış yanlısı politik görüşleri ile olduğu kadar, evrendeki eşsiz uyuma hayranlık duyan özgür ve yaratıcı kişiliği ile de yaşadığımız dünyayı renklendiren eşsiz bir düşünür. Önsözünü, Wolf Vakfı Fizik Ödülü’nü Stephen Hawking’le paylaşan Roger Penrose’un yazdığı bu söyleşi kitapta, Einstein’ın çocukluğundan okul hayatına, hayatına giren kadınlardan çocukları ile olan ilişkisine, müzik ve yelkencilik sevdasından, bilim dünyasında çığır açan teorilerine ve din anlayışına kadar pek çok konu yer alıyor. Mezarların Çağrısı/ Simon Beckett/ Çeviren: Nur Küçük/ İthaki Yayınları/ 354 s. Mezarların Çağrısı, Adli Antropolog Dr. David Hunter’ın yeni bir macerasını konu alıyor. Issız bir arazide genç bir kızın cesedinin bulunması, eski bir cinayet dosyasının açılmasına ve tüm okların hapishanedeki acımasız katil Jerome Monk’a çevrilmesine neden olur. Monk’un işbirliği teklifi ise David Hunter’ın hayatını tamamen değiştirecektir. Mezarların Çağrısı kitabını yazmak için çeşitli üniversitelerde Suç Bilimi, Anatomi ve Kimlik Tespiti, Cesetlerin Yerinin Tespiti gibi dersler alan Simon Beckett, ayrıntı ustası olduğunu bir kez daha kanıtlamış oluyor. Mezarların Çağrısı’nın sesli versiyonu, Almanya’da 2011’in en popüler sesli kitabı seçilerek HörKules Ödülü kazandı. Mor Kaftanlı Selanik/ Yılmaz Karakoyunlu/ Doğan Kitap/ 416 s. Tarihi romanın önde gelen isimlerinden, yazar, gazeteci ve eski siyasetçi Yılmaz Karakoyunlu, yakın tarihimizin önemli olaylarını kaleme aldığı romanlarına bir yenisini daha ekledi: Mor Kaftanlı Selanik. Karako yunlu yeni romanında bu kez Lozan’da sürdürülen barış görüşmelerini ve bu görüşmelerin ardından Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan “Mübadele”yi anlatıyor. Romanın ana eksenlerinden biri, Lozan Barış Antlaşması. Görüşmeler sırasında İsmet Paşa ve Venizelos arasında yaşanan gerginlikler, iniş çıkışlar ve uzlaşmalar. Lozan’da alınan kararlar uyarınca Türkiye ile Yunanistan’ın toplumsal hafızalarına “Mübadele” adıyla yerleşen nüfus değişimi ise, romanın diğer bir eksenini oluşturuyor. Türk topraklarında İzmir, Mürefte, Şarköy’de; Yunan topraklarında ise Selanik, Hanya, Resmo’da yaşayan bir grup insanın yerlerinden yurtlarından edilerek, diğer ülkeye göçmeleri, tüm hüznüyle romana egemen oluyor. Ölümün Süt Dişleri/ Osman Şahin/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 98 s. Bir insanın gerçek yaşamı yapıtlarından önemlidir. Osman Şahin’in kaleme aldığı Ölümün Süt Dişleri’ndeki öyküler gerçek bir öykü belgeseli. Öykülerin hiçbirinde bir sevincin çınlaması yoktur, bulamazsınız. Okuru etkilemek için uydurulmuş olay da yoktur. Öykülerin temelinde yatan derin öz, yazarın çocukluğudur. Acımasız bir doğanın, dibe vurmuş bir sefaletin savurduğu çocuğun direncine ve değişimin kapısındaki şaşkınlığına tanık olacaksınız. Ayrılık da Yakışmalı Hayata/ İ. Deniz Aslan/ Hayal Yayınları/ 70 s. “Kanat sesleri ile imbat/ sabahın kalktığı ilk yerdedir/ git artıkdurulmaz bir özlemin peşinde/ ne kaldı ki gök ve yağmurdan başka?/ anlarsan tenlerini yediverene boyamaktan/ git ıslanmak da yaraşır insana.” İ Deniz Aslan, Ayrılık da Yakışmalı Hayata adlı kitabındaki dizelerle şiirseverlere sesleniyor. Lady Chatterley’in Âşığı/ D.H. Lawrence/ Çeviren: Meram Arvas/ Can Yayınları/ 450 s. Yayımlandığı günden itibaren çeşitli tartışmaların odak noktasında yer alan Lady Chatterley’in Âşığı, savaşta yaralanarak kötürüm kalan Clifford’ın genç karısı Constance ile koru bekçisi Mellors arasındaki aşkı anlatır. Romanın, kadın ihaneti olarak önyargılı biçimde yorumlanmasına karşın, kocanın fiziksel kısıtlılığının yanı sıra, karısını duygusal açıdan da ihmal ettiği, hatta bir vâris sahibi olmak için kadını evlilik dışı gebeliğe bile yönlendirdiği görülür. Eser, tutucu bir yaklaşımla müstehcen damgası yemişse de, aslında sorun, aristokrat bir kadınla işçi kesiminden bir erkeğin aşkını kabullenemeyen sınıf ayrımcılığına dayanır. Dahası, dönemin toplumsal ve siyasal yapısına da ışık tutan romanda egemen sınıfların emekçi kitlelere karşı ezici, aşağılayıcı ve dışlayıcı yaklaşımı yansıtılınca kitaba cephe alınmıştır. Lady Chatterley’in Âşığı yüzünden yeteneğini ziyan etmiş bir porno yazarı gözüyle bakılan Lawrence, ölümünden sonra aklandı. E.M. Forster yazdığı bir yazıda onu “kuşağımızın hayal gücü en büyük romancısı” olarak tanımladı. Eleştirmen F.R. Leavis de, Lawrence’ın yapıtlarına İngiliz romanının kabul görmüş “büyük geleneği” içinde yer vererek edebi hakkının yenmesini önledi. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1193
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear