24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

? Henry FARRELL ranta dergisi, on yıl önce, son on yılın en iyi genç İngiliz yazarlar listesini yayımladığında China Miéville’i bu listeye dahil etmemişti. Ancak bu durum onun “salon des refuses” (reddedilenler) listesine girerek daha büyük övgüler almasına sebep oldu. Miéville cüretkâr bir fantastik öykü yazarıdır. Bruno Schulz, Mervyn Peake gibi yazarların ve hatta ucuz romanların etkisi altında kalmıştır. Marx’tan söz etmeye gerek bile yok: Miéville sıkı bir sosyalisttir. Michael Chabon’un da ileri sürdüğü gibi Miéville’in kitapları türlerine göre ayırma eğilimine yaklaşımı, bu türlerle oyunlar oynamaktır. KURGUNUN YENİLİKÇİ BİR KULLANIMI Şehir ve Şehir’de de, fantezi türünün iyi bilinen iki çeşnisini özgün biçimde birleştirerek bu oyunlara devam ettiğini görüyoruz. Fantezi yazarları, fantezinin kendi gerçekliği içinde var olduğunu göstermeye çalışır. Kendi içinde tutarlı ve acı verecek kadar ayrıntılı. Buna karşın, fantezi türüyle amatörce uğraşan genel geçer öykücüler –Körlük’ün yazar Jose Saramago, Yol’un yazarı Cormac McCarthy gibi– kendi içlerinde tutarlı olmak ya da ayrıntılar üzerinde durmak gibi şeyleri dert etmez. Onlara göre fantezi, gerçek dünyanın bazı yönlerine yapılan mecazi yorumlar için bir araçtır. Ama Miéville, fanteziyi, kendi içinde bir dünya ya da mecaz olarak gerçek dünyanın hükmü altına almak yerine, gerçek dünyayı (ya da gerçek gibi görünen bir dünyayı) ayrıntılı olarak tanımlamış ve fantezilerle örtüştürmüştür. Şehir ve Şehir’de, yaşadığımız dünyanın unsurlarını –hayatlarımızı düzenleyen sosyal ilişkileri– kendi tasarladığı dünyaya nakledip fantezi düzeneğiyle yeniden yapılandırır. Miéville’in işi, göründüğü gibi oldukça zordur ama bu onun seçimidir. Sonuçta ortaya bize bizi anlatan, kurgunun yenilikçi bir kullanımı çıkmaktadır. FANTEZİ İLE POLİSİYE İÇ İÇE Fanteziye ek olarak, Şehir ve Şehir’de polisiye unsurlar da var. Miéville kırtasiyeciliğe, bürokrasinin işleyişine ve sosyal ilişkilere odaklanmıştır. Yarattığı Beszel şehri, Martin Cruz Smith’in Gorky Park’ındaki Moskova’yı andırsa da, haritada böyle bir yer yoktur. Dahası, Beszel, Ul Qoma diye başka bir şehirle birleştirilmiştir (ya da Ul Qoma Beszel’le birleştirilmiştir de denebilir). İki şehir G de aynı coğrafi alandadır ama her iki şehirde yaşayanlar, günlük hayatta birbirlerinden habersizdir. Sadece yaşadıkları şehri “görmeyi” ve kendi şehirleriyle çakışan diğer şehrin halkını, binalarını, hatta bazen hayvanlarını bile “görmemeyi” öğrenmişlerdir. Miéville’in iki şehri arasındaki ilişki, kitabın baş kahramanı ve anlatıcısı olan Tyador Borlu’nun soruşturması sırasında şehirler arasında bir köprü kurmasıyla adım adım ortaya çıkar. Kitabın açılış sahnesinde Beszel’de cesedi bulunan kurban, Ul Qoma’da öldürülmüştür. Bu bir “İhlal” vakası –iki şehri birbirinden ayrı tutan karmaşık sosyal geleneklere karşı gelme– gibi görünmektedir. Bu suç, iki şehir arasındaki sınırı kontrol eden, insanların diğer şehri ve o şehrin insanlarını görerek şehirden şehre geçmelerine engel olan, İhlal denen gizemli bir oluşuma havale edilir. Ancak olay İhlal’in konusu olmaktan çıkar ve Borlu, geçici vize ile Ul Qoma’ya gidip soruşturmada meslektaşlarına yardım etmek zorunda kalır. GÖRMEK VE GÖRMEMEK: ALGI DEĞİL, GELENEK MESELESİ Kitapta geçen başka binalar, öbür caddeler, farklı bir yer değil, bilerek görülmeyen yerlerdir. Kitabın kahramanından fiziksel olarak uzakta değil, sosyal protokollerin karmaşık dizilimi içindedir. Diğer şehirdeki insanların farkındadır, onlar da onu fark ederler ama dikkatli ve gösterişli bir biçimde birbirlerini görmeyi reddederler. Görmek ve görmemek, algılama değil, bir gelenek meselesidir. İki şehrin ayrılması sosyal bir durumdur, her şeye rağmen bir durum. Her iki şehrin halkı görmeleri gereken ve insanların kıyafetleri, yürüyüşleri, binalar ve diğer şeyler aracılığıyla göremedikleri şeyi görebilirler (ve bunu açıktan açığa müdrik olarak kabul edebilirler). Beszel ve orada yaşayanlar tam bir Orta Avrupalıdır. Ul Qoma ise “süslü kıvrımları” ve “aynalı çelikleri” ile laik bir İslam cumhuriyetinden izler taşır. Bir şehirden diğerine izin almadan fiziksel olarak geçilemez. İki şehrin de merkezinde bulunan bir bina olan Copula Salonu’ndan resmi olarak geçiş ya China Miéville Bilimkurgu alanının en saygın ödülü kabul edilen Arthur C. Clarke ödülünü üç kez kazanan tek yazar olma özelliğini koruyan China Miéville’in Şehir ve Şehir romanı 2010’da Hugo, Dünya Fantezi, Nebula ve Arthur C. Clarke ödüllerini kazandı. Bu yazı, yakın zamanda Türkçeye kazandırılan kitaba ilişkin Boston Review’da yayımlanan yazının kısaltılmış hali. China Miéville’den ‘Şehir ve Şehir’ İhlal yapmak! (*) pılır. Borlu buradan geçip diğer şehre girdiğinde, daha önce görmediği ama önünden her gün geçtiği yerleri görmeye başlar. Borlu’nun soruşturması ilerledikçe, ilişkiler de karmaşık hale gelir. Koruması altındaki bir kadın Copula Salonu’nda, (diğer şehirden) ateşlenen bir kurşunla öldürülür. Borlu katilin peşine düşer. Bulunduğu şehirden, katilin bulunduğu şehre geçmek zorunda kalır. İki şehre de ait olan caddeler boyunca onu takip eder, bir yandan da onu tam olarak görmemeye çalışmaktadır. Bir başka katil ise, toplum geleneklerinin karmaşasından faydalanarak kaçmaya çalışır. İki şehrin polisi de onu yakalayamaz. POLİTİK MECAZLAR Kitapta anlatılan başka şehirler de var. Borlu –ve diğerleri– var olduğu tahmin edilen, iki şehrin arasında kalmış üçüncü bir şehir, Orciny tarafından yönlendirildiklerinden endişe etmektedirler. Orciny’nin var olduğuna dair bir kanıt yoktur ama var olduğu varsayımı, iki şehrin insanlarının düşünce ve davranışlarını yönlendirmektedir. Kitapta gerçekten görülebilen bir şehir varsa, Balkanlar’dan gelen, Beszel ya da Ul Qoma’nın karışık kültürel yapısına alışana kadar tecrit edilen göçmenlerin oluşturduğu şehirdir. Bütün bunlar politik mecazlar da ortaya koyar. Miéville’in öyküsü gerçek dünyaya bağlanır ama mecazi olmayan bir anlamda. Buradan, Şehir ve Şehir’de mecaz olmadığını söyleyemeyiz. Bu mecazi anlatım belli bazı yorumlamalarla – milliyetçilik politikaları, dinsel ayrımcılık, birleşmecilik– ortaya çıkar. Her iki şehirdeki “birleşmeciler” iki şehri barışçı yollarla ya da şiddetle birleştirmek ister ama haydut kılıklı milliyetçiler, şehirleri ayrı tutmak çabasındadır. Yine de kitabı sadece mecaz olarak ele alamayız. Şehirler, bir gerçeği göstermek, ibret vermek için kullanılan unsurlar değildir. Bu mecazlar, bize şehirlerin çöküşünden başka bir şeyi anlatmaya çalışmazlar, doğal dünyayla olan bağımızın azalmasına yol açarlar. Farah Mendlesohn’un Rjetorics of Fantasy kitabında, fantastik yazarların, 27 fantezinin anlatılan dünyaya girdiği araçları kullandığı anlatılır. Bunun amacı okuyucunun beklentilerini biçimlendirmektir. Miéville’de ise fantezi, şehirlerin günlük hayatına girmektedir. Şu görme ya da görmeme konusu tuhaf ve fazla ileri gitmiş olma gibi gelebilir. Bir şehirde yürüyen insanlar, diğer şehirde parkta sevişen çiftlerin üstünden geçerler, tam olarak görmemeyi başaramasalar da, görmeleri yasaktır. Kitap ilerledikçe okuyucunun iç mantığı netleşir ve bozulur. Bozulur çünkü okuduklarını kendi alışkanlıklarına bağdaştırır. Miéville, haritalarda olmasa bile dünyamızın “içinde” olan bir cep ülkede fantezi kuran ilk yazar değildir ama bu stratejiyi, o haritaları çizmemizde kullandıran ilk yazardır. Birbirinin üstüne çakışan aynı coğrafyayı paylaşan ve paylaşmayan iki şehir, onları esas olarak sıradan şehirler ya da ülkelerden farklı kılmaz. Sıradan bir şehir gibi her ikisinde de sosyal uygulamalar, etkileşim kalıpları, bu kalıpların çöküşü, halkların üstü kapalı olarak kabul ettiği ve etmediği değerler vardır. Miéville’in öykülerinde, şehirlerin ve geleneklerin çarpıcı bir birlikteliği, toplumsal birliğimizi oluşturan insanlar hakkında paylaşılan varsayımların keyfiyeti aracılığı ile yarattığı dünyaya vurgu yapar. Hepimiz üye olanları ve olmayanları ayırt edebiliriz: Bizim görme ya da görmeme tavrımız politik ya da sosyal olgularla ilgilidir. Orta sınıf Amerikalı ya da Avrupalılar, evsizleri görmez, ayaklarına dolaşmasınlar diye etraflarından dolanır. Evsizler kıyafetlerinden, yürüyüşlerinden, dünyada var olma biçimlerinden fark edilirler ve görülmezler. Ben Washington’da yaşıyorum, burada orta ve üst sınıf bütün bir mahalleyi görmemeyi başarır. Zenginler bu mahallelere gitmezler, gitmek zorunda kaldıklarında da, çabucak unutabilecekleri kadar az şey görürler. Miéville bu detayları çok sade bir üslupla anlatmaktadır. Gerçek dünyanın sosyal görünüşünü anlatmak için algı sürçmelerine, iki şehir arasında gidip gelmelere yer verir. Şehir ve Şehir’de, kendi dünyamızla fantastik dünya arasında çok keskin bir fark yoktur. Hatta Miéville, gerçek dünyanın türlü fantastik kurgularla yapılandığını iddia eder gibidir. Gerçek dünyayla fantastik dünya arasında bir geçiş yoktur, farklı gerçeklikler arasındadır bu geçiş. Başlığından da açıkça belli olduğu gibi, her şehrin varlıkbilimsel olarak diğerine göre önceliği vardır: Beszel Ul Qoma’nın sadece basit bir yansıması ya da bunun aksi değildir. Miéville bu kitapla büyük başarı kazanmıştır. Çakışan şehirleri bizim dünyamızdan izler taşır; toplumsal gelenekler gibi ama o gelenekleri, geleneksel “dünya yaratma” fantezisinden aldığı kavramsal araçlarla tarif ederek hayatımızda görmemeyi başardığımız şeyleri yeniden görmemizi sağlar. Miéville bize semboller vermez. Apaçık önümüzde duran garipliklerini netleştirerek gerçek dünyayı sunar. ? Şehir ve Şehir/ China Miéville/ Çeviren: Mehtap Gün Ayral/ Yordam Kitap/ 320 s. (*) Boston Review’un MartNisan 2011 sayısından Mehtap Gün Ayral tarafından kısaltıralak Türkçeleştirilmiştir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1193 ARALIK 2012 ? SAYFA 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear