Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ş 1 iir Atlası CEVAT ÇAPAN Lilyana STEFANOVA/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY ‘Çek benden gözlerini, ölesiye kıyıcı’ 929’da Sofya’da bir öğretmen ailesinde doğdu. Daha küçükken birçok çocuk filminin başrollerini oynadı. Şiirde duyguyla düşünceyi aynı derecede önemseyen ve yazdıklarını bu temele oturtan Lilyana Stefanova’nın başlıca şiir kitapları şunlar: Yaşımız Yirmiyken Bizim (1952), Sevdiğim Dünya (1958), Seninle Yürüdüm Hep (1961), Yanınıza Geliyorum (1961), Ey Gün, Gitme (1965), Sevgi ve Hüzün (1967), Gelecekten Gelen Ses (1969), Güneş Beni Öpünce (1970), Güney Kıyı (1972), Parola (1973), Ateş Çember (1974), Manyetik Alan (1978), Şeçme Lirik Şiirler (1979), Gece Yarısından Sonra (1982), Fısıltı ve Haykırış (1984), Bir Zamanlardaki Gibi Âşık (1985), Ruhlarımız Birlikte (1986), Seslendirilen Acı (1987). EV Obur deniz müthiş bir iştah ile kemirdi çatısını eski evimin. Ama o, yapyalnız, beyaz gömlekle beklemekte hâlâ dönmemi benim. Menteşesi paslı sarkık bir kapak ve nemin emdiği yaşlı duvarlar. Ama deniz evim, hep diş sıkarak, aşkımı gizliyor bugüne kadar. Alaca karanlık ninni okurken, tahtakurdu olur sanki anılar. Ah, bu evler yolumuzu bekleyen, bizi hep gencecik bellemiş onlar. Fırtına, yalnızlık, korku, kuşku, kin yaralarken nice silik hayatı yaramıza merhem olan evlerin sadakattir ihanete yanıtı. CEZA Sonu bilemezdim ki. Olması gereken erkektin benim için. Sen olan sen değil. O. Piyesi kafamda kurmuştum bile, senin başrolünü, dekoru, kostümünü, repliklerini, sesini… Bir delikanlılık sahnesi kahramanıydın yani. Rampı ardında bir çocuk uydurmasının. Sözcüklerini belirledim senin ve jestlerini, bir de Paris’in vücudunu verdim sana. Olması gereken erkektin benim için. Sen olan sen değil. O. Orijinal bir zekâ iliştirdim kafana, nezaket, alaysama erkek cesareti, sadakat. Şaşkınlık içindeydim. Âşıktım aptallar gibi. Sonra, durum böyle olunca, çılgın diyopterli gözlüğümün yerine, ben kendimi kırdım. Parça parça. NE GÜZELDİR SABAH RANDEVULARI Ne güzeldir sabah randevuları – şafağın soğuğundan ürpererek yangın rengi yaprak dökümünün ortasında korlu iki el beklemek. Sözcüklerin ilk kez kullanılması, soyuluşum susuz bakışlarınca. Tutuşması üzerinde yattığımız yaprakların, biz oradan ayrılınca. Ne güzeldir o gizemli dakikalar, yüzlerimizde yansıyan ilk ışık, biz yürürken gözlerden uzak – tamamen özgür ve birbirine âşık. GELME Belleğime gelme sen. Kahretme bile bile. Çek benden gözlerini, ölesiye kıyıcı. İsmini düşlerimde haykırsam da nafile – yanıt vereyim deme, n’olursun bana acı. İmdada çağırsam da – yanıma gelme sakın. Geçmeye kalkışma hiç evimin eşiğini. Senden sonra ne bir iz, ne renk, ne de söz kalsın. Işık da karanlık da anımsatmasın seni. Belleğime gelerek üzme beni durmadan. Yağmur sözü harcama yanık bozkıra sakın. Dilerim ki tüm yollar çağırırken uzaktan sana hiç yol olmasın. Sana hiç yol olmasın. UYANIK Defalarca uğraştım kötülüğü taş altına sokmaya. Hatta inanır gibi oldum buna, bir aralık. Çığlıklar attım sevinçten. Bir de baktım ki sürünüp çıkmış. Uyanık. Kötülük uyumuyor. Uyumuyorum ben de. Elbet bir gün, diyorum, mutlaka zıbaracak. Üzerine en büyük taşı yuvarlamaya bak. Bir gün. Kötülük uyanık! Ben de uyanığım. Teslim olmak yok, diyorum, kendi kendime, ninni söyle şöyle böyle, avut onu, uyut onu. Ne var sanki dünyamızda taştan daha bol. Hem de birbirinden ağır. Yeter ki sen uyanık ol! Ah, ne oluyor? Gözlerim kapanıyor, uyku basıyor artık. Oysa kötülüğü uyku tutar mı? O hep uyanık. RUHLARIMIZ BİRLİKTE Ruhlarımız birlikte bizim. Acaba neden? Oysa aramazdakilerin hepsi koptu ipliği gibi bir örümceğin – Bir şeyi, en küçük bir şeyi bile koruyamadan… En önemli olanı bile bizim için. Neydi ki önemli olan? Unuttuk ne yazık. Askıdaki paltom yanındaki senin paltona öncekisi gibi sokulamıyor artık. Aradan yıllar geçti. Ama bilinen deliliğiyle ve inceliğiyle hiç eskimeyen bizim ruhlarımız birlikte yine. Acaba neden? ? 20 ARALIK 2012 ? SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1192