Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
‘Yengeç’ bir karikatür albümü ama içinde, Prof. Mürşide İçmeli, Raşit Yakalı, Cezmi Ersöz, Sema Kaygusuz, Ahmet Rüstü Doğan, Dr. Murat Alten, Hakan Toker, Orhan Tüleylioğlu, Nejat Aksoy gibi bilim insanı, yazar, şair ve karikatürcülerin Selçuk hakkındaki düşünceleri de yer alıyor. ? Hakan DERMAN aşarılı karikatürcü Mehmet Selçuk, ‘Yengeç’ adını verdiği ilk albümünü 2007 yılında çıkarmıştı. Karikatüre başlamasının 30. yılı nedeniyle albümün genişletilmiş 2. baskısını yaptı. Selçuk, genişletilmiş ikinci albümünde basında ilk yayımlanan karikatürden, şimdiye değin çizdiği, insan haklarından, Cumhuriyet’e; çevre sorunlarından, turizme kadar geniş bir yelpazede çizdiği karikatürleri bir albümde toplamış. ‘Yengeç’te; Prof. Mürşide İçmeli, Raşit Yakalı, Cezmi Ersöz, Sema Kaygusuz, Ahmet Rüstü Doğan, Dr. Murat Alten, Hakan Toker, Orhan Tüleylioğlu, Nejat Aksoy gibi bilim adamı, yazar, şair ve karikatürcülerin Selçuk hakkındaki düşünceleri de yer alıyor. Ayrıca albümün sonunda Selçuk’un fotobiyogrofisine de yer var. Kendi adına yakışan güzel bir anı ve karikatür albümü hazırlamış. 1967’de YatağanMuğla’da doğan Mehmet Selçuk’un ilk karikatürü 1983 yılında Gırgır’da yayımlandı. 1988’de Gazi Üniversitesi ResimGrafik Ana sanat Da ‘Yengeç’ B lı’ndan mezun oldu. Karikatürleri Gırgır, Çarşaf, Fırt, Avni, Limon, Milliyet Sanat, Leman, Karekare.. gibi dergilerde yayımlandı. Denizli’de Yirmi Gazetesi’ne “Hıçkırık” adlı mizah sayfalarını hazırladı. Halen Denizli Anadolu Lisesi’nde resim öğretmenliğinin yanı sıra Karikatürcüler Derneği Denizli Temsilciliği, Türkiye Yengeç/ Mehmet Selçuk Karikatürleri/ Günebakan Yayınları/ 144 s. M. Uçan’dan “ĞĞĞĞ TUUUHHH!” VanErciş’te boynu bükük bir harf M. Uçan’ın ilk öykü kitabı, “ĞĞĞĞ TUUUHHH!” 95 sayfalık ‘En Uzun Gece’ öyküsünün ardından, yakın konularda işlenmiş, o öykünün uzantısı gibi duran ‘Haydi! Geç Kalıyoruz’, ‘Anamın Rüyaları’, ‘Parçalı Bulutlu’ öykülerinden oluşan 160 sayfalık çalışmalarla, oldukça ilginç bir öykücünün varlığını muştuluyor bize. ? Hüseyin PEKER 976 yılında ağır bir deprem yaşayan Van’ın Erciş kazası, 2013 Ekimi’nde yaşadığı ikinci depremi ağır hasarla atlatmıştı. Tabii bu ikinci yıkıntıyı atlattı demek de doğru değil. Kocaman bir devrilmenin içine düştü. Van genelinde bini aşkın kişinin kaybından başka Erciş’te bu sayı, 630 can kaybıyla noktalanırken kaza içersinde 350 kadar ev ve işyeri yıkılıyor, bir o kadar da yıkıntıyla karşı karşıya kalıyordu; bu yüksek rakımlı arazinin ahalisi. Kış yaklaşıyor, soğuk geliyordu. Çetin bir dönem yaşadı yöre halkı. M. Uçan, Erciş’in göle yakın köyü Çelebibağları’nda 1981’de doğup büyümüş, liseyi bitirdikten sonra türlü işlerle yaşamı sürdürmek istemiş, edebiyatı en büyük merakı olarak geliştirmişti. Mehmet Uçan adını kısaltarak M. Uçan olarak kullanışında bile sıkıntı olduğunu SAYFA 18 ? 20 ARALIK 1 söylüyor, bir arınma isteğinden doğdunu ekliyordu. Önceleri öykü yazan, yörede gelişen çeşitli dergilere eklenen M. Uçan; 1970’lerde Sınır dergisini çıkararak, doğuda yaşayan edebiyat sevgilisi dostlarını, serhat şehrinde bir arada toplamayı başardı. Sınır dergisi aynı zamanda, dönemin İstanbul’da çıkan dergilerle karşılaştırılacak kadar başarılı bir toplamını da getiriyordu ortama. Etkili olduğu da söylenebilir. Ama deprem öncesi ekonomik nedenlerle derginin yayınına son vermek zorunda kaldılar, dokuz sayının ardından. Kasım 2012’de Kurgu Kültür yayınlarınca Ankara’da basılan M. Uçan’ın ilk öykü kitabı, bunları hatırlattı girişte bize. Çünkü 95 sayfalık ‘En Uzun Gece’ öyküsünün ardından, yakın konularda işlenmiş, o öykünün uzantısı gibi duran ‘Haydi! Geç Kalıyoruz’, ‘Anamın Rüyaları’, ‘Parçalı Bulutlu’ öykülerinden oluşan 160 sayfalık çalışmalarla, oldukça ilginç bir öykücünün varlığını muştuluyor bize. M. Uçan, daha başından ‘Yemin ederim ben deliydim’ diye başladığı, sonunu da ‘iyileşemiyorum elimde değil’ diye bitirdiği ‘En Uzun Gece’ öyküsünde farklı bir çalışmaya imza atmış. İlk okuyuşta Oğuz Atay’ın yöntemini, Yusuf Atılgan’ın aylak duruşunu sergileyen yepyeni bir denemeye ışık tutuyor bu kitap. Depremin sarstığı bir kimlik durmadan yer değiştiriyor. İçinde bulunduğu arkadaşlara, ortama ve ailesine gerçeküstü aralıklarla ayrıksı bakışlar uçuruyor. ‘Annem ölmüştü. ben öldürme2012 miştim’ diyor örneğin: ‘Kalbimde kimi şüpheler sezince doktora gittim, eski kalbimi yeniden almak için. Benimkisini başkasına nakletmişlerdi. Doktorun yakasını bıraktım. Çelişkili, takıntılı biri olduğum için, sonumun nasıl biterse bitsin kabul göreceğinden emin değilim şimdi’ (s:94) M. Uçan bir bunalımı anlatıyor adeta. Düşte yürür gibi. Kimi düz giden, kimi farklı yerlere çekilen, apayrı bakışlar altında izlenip yoruma tabi tutulan bir yaşam. ‘Oysa yazının, okur değil de bir tek yazarı tarafından anlaşılacağını geç anladım’ (s:50) diyen bir umutsuz vaka. Varoluşçuluğun VanErciş depreminde görüntülenip suda büyüyen aksi. İki pantalonu üst üste giyen, kaba yeleklerle bu giysiyi tamamlamaya uğraşan, tuzu bulduğu halde aradığı zaman evindeki baharatı bulamayan bir sallantılı kahraman. Sayıklar gibi sürdürdüğü yaşamı anlatıyor: sağlam basmayan, düz gitmeyen bir yöntemle. Değişen, sayfaları arasında ayraç bırakmayan bir yaşam. Sait Faik’in deniz kıyısında uçurduğu hülyalı evreni, Van gölü kıyısını bir toplama kampına benzettiği yüreğinde, kendini balık olma takıntısına döndüren bir gerçeküstü bakış. Ama hep mutsuz. Mutluluğu kara bir tabloda noktalamış iğreti bir kahraman: çoraplarla sorunu olan. Dedeleri tarafında teşhisi konmayan bir deri hastalığını Van kıyısına taşıyan bir soru işareti. Yayınlanmamış kitaplarını sergilerken, arkadaşlarının avukat dilekçelerine yanıt arayan bir sorgu hâkimine dönüşüyor. ‘Kiramen kâtip’ dediği bir sözcüyle hırsızlara bile haber gönderecek kadar aykırı: ‘Ey hırsız! Bu evde sana iş var. Bence git, gir. Canının pahasına yüksek binalara girme.. dört katlı binanın balkonundan atlamak zorunda kalma. Ayağını boş yere kırma. Bizim eve gir. Bak karda sadece giden ayak izlerimi bırakıyorum. İnan rahatsız edilmeyeceksin. Annemin bir yığın parası vardı. Çalışmam diye bana vermezdi.’ (s:85) M. Uçan’ın bu tür denemeleri gülmece sınıfına sokulur mu bilmem, yoksa bu usanç ya da cinnet resimleri doğudaki yoksul tablodan, depremin çılgınlaştırdığı bir kitleden mi kaynak bulmaktadır? ‘Fani’ diye kendini anlattığı bir diğer yan kahraman, bu uzun öykü içersinde dokuz yaşında bir çete kurduğunu başka çocukların yolunu kestiğini ilan etmekte: reis olduğu gün. (s:79) Editöristan’a Ahlat’tan kırmızı taşlar getirmekte. Bir çeşit hayal dünyasını, küfürle karıştırdığı hayat nizamına yedirmekte. Kısaca ne gerçek ne imgesel bir evren sandığımız bu üslup, bir ayrıksı M. Uçan evrenini koşturuyor önümüze. Uzatılmış gelen ama hayatın monotonluğunu, doğunun uyutulmuşluğunu simgeler zinciriyle önümüze seren bir kara yapıt. Yer altı öyküleri başlığını koyuşu da sorduğu sorulara kimseden alamadığı yanıtlarla ilgili. Doğuya farklı bir gözle, ordan bağırdığını duyuramayan bir antikahramanın serzenişiyle aldanarak bakacaksınız, M. Uçan’ın yapıtı apayrı bir ses sizin için. ? ĞĞĞĞ TUUUHHH!/ M. Uçan/ Kurgu Yayınları/ 160 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1192 Mehmet Selçuk Mehmet Selçuk’tan Bilardo Federasyonu Denizli İl Temsilciliği görevini de sürdürmekte. Selçuk’un birçok yarışmada birincilik ödülünün yanı sıra kulüp, dernek ve kurumların verdiği yaklaşık 50 özel ödülü de bulunmakta. Karikatürcünün görevi, doğrunun, iyinin, güzelin yanında yer almak, yanlışlıklara karşı durmak, haksızlığa muhalif olmak, eleştirmek, toplumun doğruya ve güzele ulaşması için çaba harcamaktır. İşte Mehmet Selçuk, böyle bir çizer. Kutsal öğretmenlik mesleğinde, öğrencilerini doğrunun ve güzelin yanında yer alması onlarla her daim birlikte. Ne şanslı ki öğrenciler; böyle pırıl pırıl bir beyine, bir eğitmene sahip olduklar için… Mehmet Selçuk, kuşe kâğıda bastığı, renkli ve siyah beyaz karikatürle bezediği albümü ‘yengeç’le bizleri taçlandırıyor. Bu güzel albüm, karikatürseverlerin kütüphanelerinde yer alması gereken bir yapıt. Ellerine sağlık Mehmet Selçuk…?