Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
T 4 OCAK ÇARŞAMBA ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER ehmet Büyükçelik, “kanguru” sözcüğünün ortaya çıkış öyküsünü göndermiş; çok ilginç: “İngiliz kâşif James Cook (1728 1779) Sosyete Adaları’nı ve Yeni Zelanda’yı keşfederek haritalarını yaptığı 1769 yılında, Avustralya’nın doğu kıyılarına da gidip bitki örtüsünün zenginliği dolayısıyla ‘Botany Bay’ (Botanik Koyu) adını verdiği koyda, Avustralyalı yerlileri ilk gören yabancı oldu. Yerlilerle el kol hareketleri yaparak güçlükle anlaşabilen Cook, karınlarındaki ceplerinde yavrularını taşıyan ve arka ayakları üzerinde zıplayarak hareket eden uzun kuyruklu hayvanları görünce, yine el kol hareketleri ve çeşitli işaretlerle, onların adlarının ne olduğunu sordu. Yerlilerin ‘Kanguru?’ demesi üzerine o hayvanları dünyaya kanguru diye tanıttı. Aradan 50 yıla yakın bir süre geçtikten sonra, 1800’lerin başında, bu sözcüğün, Avustralyalı yerlilerin dilinde, ‘Ne demek istiyorsun, yabancı?’ demek olduğu anlaşıldı. M 5 OCAK PERŞEMBE “İngilizler tireni icât ederlerken diğer ülkelerin dillerine bizim dilimizden uyarlama bir kelime ile geçecek diye şart koştuklarını sanmıyorum. Ya da dile sonradan uyarlanan kelimelerin diller birbirlerinden etkilenir gibi bir bilgiye göre uyarlanıp da sadece aradaki ‘i‘nin göze batıyor olup konulmamasını anlamıyorum” diyen Bünyamin Ergen, “TDK’ya göre ‘grup’, ‘tren’ gibi kelimelerin söylenen ama yazılmayan ünlüleri için şöyle mi diyeceğiz: Yazarken tek heceli ama okurken iki heceli.” diye soruyor. Daha ilkokuldayken öğretmeni, Türkçenin yazıldığı gibi okunan bir dil olduğunu söylediğinde ona, “‘Eczane’ niye ‘eczane’ yazılıp ‘ezzane’ okunuyor?” diye soran Bünyamin Ergen, TDK dahil hiçbir yerden doyurucu bir yanıt alamayınca “profil, tren, kredi” gibi sözcükleri, “tiren, gurup, purofil vs.” diye, okunduğu gibi yazarak kullanmaya başlamış. Bu sözcükleri aldığımızda yazımını da dilimize uydursaymışız keşke. Ama yapmamışız. Şimdi artık konmuş kurala uymaktan başka çaremiz yok. Yazım kuralları, bir kabul edişler dizgesidir çünkü. Halit Refiğ’e yazılmış mektupları okuyorum şu sırada. “Film” diye yazdığımız sözcüğü, Giovanni Scognamillo hep “filim” diye yazmış. Mektupta olur tabii, niye olmasın? Sözü hazır bu kitaba getirmişken söz etmezsem hiç olmaz. “Bu kitap” dediğim, Sevgili Halit – Halit Refiğ’e Mektuplar (Everest Yayınları). Kimlerle yazışmamış ki Halit Refiğ! Oğuz Atay, Pakize Barışta, Yıldız Kenter, Adnan Saygun, Giovanni Scognamillo, Sami Şekeroğlu, İlhan Usmanbaş. Selim İleri’nin de katkısı ve desteği ile Mehmet Said Aydın yayına hazırlamış kitabı. Selim İleri’nin “Noktalarken” dediği gibi, “Şimdinin kof ortamıyla 1970’lerin çarpıntılı, kaygılarla yüklü, hep ‘güzel’ bir şeyler yapmak ülküsüyle dolup taşan ortamını, o bambaşka ortamı kıyaslayanlar elbette çıkacaktır.” Ben henüz 90 sayfasını okudum; ama yemek yaparken, sofra kurarken, torunumu severken bile aklım kitapta. 70’li yılların ikinci yarısından dedikodular, kıskançlıklar, yakınmalar… Oğuz Atay’ın “Kimseye yaranılmıyor abicim” diyerek, “İnsanların içi ölmüş Halitçiğim” diyerek yakınmaları söz gelimi… Alt çizerek okuyorum. Örneğin Oğuz Atay’ın şu sözlerinin altını çizdim hemen. “Ben de yabancı bir ülkede olsam, yazdıklarımı çevirtme, yayımlama imkânlarını araştırabilecek kadar orada kalabilsem; bunu çok isterdim. Çünkü beylik bir laf ama bizi burada anlamazlar.” Hele devamı… Bundan 35 36 yıl önce söyledikleri, bugünün pek çok gerçeğine uymuyor mu? Şu sözler, bir çeşit bilicilik sayılmaz mı? “Sen hep söylersin ya, Batı’dan Doğu’ya torpil yaptırmak lazım abicim. Çünkü buradaki Batıcılar bile, hatta Doğucular bile, Batı’dan fetva çıkmasını bekliyorlar bir şeyi beğenmek için.” 7 OCAK CUMARTESİ Halit Refiğ’e yazılmış mektuplar bana, artık unuttuğumuz, “mektup” denen türün sıcaklığını yaşatırken gerçek bir (hatta iki) mektup beni bekleyip durmaktaymış meğer. Bölümümüz Davutpaşa’ya taşındıktan sonra, bana “Yıldız Beşiktaş” adresine gönderilen kitapların, dergilerin, mektupların çoğu oraya gider oldu. Oysa ben pek gitmiyorum Davutpaşa’ya. Bu yüzden gönderiler elime epey geç ulaşıyor. M. Türker Acaroğlu bu yüzden ilk mektubunu almadığımı düşünüp ikinciyi göndermiş. Son gidişimde ikisini birden aldım. “97 yaşına basmış bir araştırmacı yazar olarak” daktiloda, iki parmakla yazılmış mektubunda, yakındığımız dil derdinin ne kadar eski olduğunu bildiren bir örneği paylaşmış benimle. Ama ben aradan çekileyim. Eli öpülesi 97’lik delikanlı tatlı tatlı anlatsın: Efendim, geçen gün kitaplığımda bir kitap ararken, Müftüoğlu Ahmet Hikmet’in (1820 1927) vaktiyle okumuş olduğum ‘Çağlayanlar’ kitabının yeni basımı (1971) elime geçti. Dilinin sadeliğine hayran kaldım. Orada, Nisan 1922’de yazılmış, ‘Turhan Nasıl Çıldırdı?’ başlıklı bir öykü dikkatimi çekti. Okuyunca gördüm ki hani şimdi bütün levhaların, markaların İngilizce yazılışından şikâyetçiyiz ya, meğer bu sorun bundan 89 yıl (artık 90 yıl, F. H.) önce de Türkiye’de aynen varmış. Bakınız yazar ne diyor: “…Turhan sokakta, duvarlarda ve camekânlardaki, dükkânların üstlerindeki Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca, hattâ Rusça ilanlara, reklamlara bakar: ‘Yarabbi! Bu memlekette bir zabıta, bir şehremaneti, bir Matbuat Nizamnamesi yok mu?’ diye feryad ederdi. Çünkü Avrupa’nın hiçbir tarafında yerlilerin lisanından başka bir dil, bir yazı ile sokaklarda ilan, yafta görmemişti. Burası Babil Kulesi miydi? … Paris’te, Londra’da, New York’ta Dersaadetten pek çok ecnebi mevcut olduğu halde, İngiltere’de, Amerika’da İngilizceden gayrı sokaklarda bir yazı görülmezdi.” Turhan buna bir çare olarak, “asri ve ulvi bir mektep açıp talebeye dini ve milli, sınai ve ameli tahsil vererek teşebbüs ve kifayet sahibi, imanlı ve becerikli, yılmaz ve yorulmaz gençler yetiştirecek, milletdaşlarını yuvarlanmak üzere oldukları uçurumun derinliğinden haberdar eylemek için büyük bir gazete neşredecekti. Bu gazetenin idarehanesinde bir konferans, bir konser, bir de mütalaa salonu tesis eyleyecekti… Dilimizin, imlamızın sakatlığına, kusurlarına mektebiyle, ceridesiyle, çareler bulacaktı…” Türker Bey, “Sonuçta Turhan, Rusya’daki babasından beklediği “külliyetli nakit” gelmeyince, umutsuzluğa düşüp hayranı olduğu Yavuz Sultan Selim’in yaptırdığı Selimiye camisinin minaresine çıkıp kendini boşluğa atar!” diye öyküyü özetledikten sonra, düşündüğü çareleri, kendi önerilerini sıralıyor: “Gördüğünüz gibi, bu sorun yeni değil, çok derinlere gidiyor. Bunun çaresi okul açmak değil. Nitekim bütün okullarda Türkçe, dilbilgisi, edebiyat dersleri okutulmaktadır. Önemli olan belediyelerin bu tür yabancı levhalara, markalara, şirketlere ruhsat vermemesidir. Ayrıca Fransa’da olduğu gibi, bizde de ‘Türk Dilini Koruma Yasası’ çıkarılmalı, yabancı levhalar, markalar, şirket adları yasaklanmalıdır. İktidar bunu yapmadığına göre, muhalefet partileri buna önayak olmalıdır, diye düşünüyorum.” Mektubunu Emekli Derleme Müdürü diye imzalamadan önce Avcılar’da gördüğü “Piliçland” levhasını bildirmeyi de ihmal etmemiş Türker Acaroğlu. Bir de bana “selam, sevgi ve saygılarını” sunmuş. Selam ve sevgi başım üstüne; ama saygı… Yok, saygı benden, değerli hocam, saygı benden. ? feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com www.feyzahepcilingirler.com BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir şairin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı şairin Eski Islık adlı şiir kitabından bir alıntı ortaya çıkacaktır. Dikkat: “M/79” harfi ipucu olarak yerine konmuştur. 1 D 2 A 3 G 4 F 5 K 6 I 7 K 8 D 9 K 10 H 11 D Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 12 I 13 E 14 B 15 F 16 B 17 E 18 K 19 K 20 I 21 I 55 62 53 22 I 23 I 24 E 25 D 26 H 27 C 28 K 29 F 30 H 31 B 32 F K. İngiltere’deki bir futbol takımı. 33 H 34 A 35 F 36 L 37 D 38 I 39 H 40 H 41 F 50 54 9 7 43 28 18 5 19 49 72 L. “… Bitig” (Eski Uygurca fal kitabı). 42 D 43 K 44 D 45 I 46 D 47 G 48 D 49 K 50 K 51 L 52 B 76 36 51 53 J 54 K 55 J 56 F 57 H 58 E 59 D 60 C 61 A 62 J 1143. sayının çözümü: A. KIRMIZI PAZAR63 E 64 I 65 I 66 C 67 H 68 A 69 H 70 C 71 D 72 K Tanımlar ve sözcükleriniz: A. İbrahim Yıldırım’ın, Aşk ve Mevt Tabirleri adlı romanında işlenen konu. 73 A 74 H 75 E 76 L 77 C 78 I 79 M 80 D 81 B 82 I 83 A 2 34 25 46 83 B. Şüpheci. 73 61 68 TESİ, B. IRKÇILIK, C. VEYSEL KARANİ, D. IMMANUEL KANT, E. LEVİS, F. CADDE, G. ISIN, H. MANC, I. ERDİL YAŞAR, J. RESUL. Metin: Can sıkıntısından kurtulmak için yaramazlıklar yapar, ceza verilse de verilmese de sıkılırmış. DÜZELTME: 1143. bulmacamızın çözümü aynı sayıda yanlışlıkla yayımlanmıştır. Yayımlanmayan 1142. bulmaca çözümü aşağıdadır. Düzeltir, özür dileriz. E. Kişilerin bedenlerini utanmadan rahatlıkla sosyal olarak çıplak bir biçimde bir arada ve doğayla bütünleşerek bulunmaları durumu. 47 3 H. Organizmadaki hastalık belirtilerini suyukların bozukluğuna bağlayan tıp öğretisi. 16 81 31 14 52 C. Mani biçiminde aruzla yazılmış manzume. 63 58 75 17 13 24 F. Herman Melville’in ünlü romanı (Türkçe okunuşu yazılacak). 10 33 67 69 26 40 30 74 39 57 I. Kapadokya’daki vadi. 1142. sayının çözümü: A. GÖNEN’DE, B. 27 60 70 66 77 D. Yılkı Atı romanının yazarı. 41 56 29 15 32 35 4 G. İsrail’in plaka işareti. 78 21 45 6 23 65 38 22 64 12 82 20 44 48 1 37 11 80 42 59 71 8 J. “… Üşümesi” (Adalet Ağaoğlu’nun bir romanı). 19 ÜÇ ALİLER DİVANI, C. LAYIKIYLA, D. ÜSTER, E. NASILIM, F. AYYAR HAMZA, G. KAY, H. RAY, I. AĞDA, J. BAY E, K. AVA, L. LEKE, M. ABES, N. RE, O. ISI. Şiir: Ayı, / meyva sever sade. / Gülün akrabaları, / tam da ayılara layık! / Yine de ayısına bağlı.Seyhan Erözçelik. OCAK 2012 ? SAYFA 31 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1144