Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Emine Erbaş’tan ‘Aşk Lirikleri’ Şairin yüreği Emine Erbaş Aşk Lirikleri‘nde, şiirseverlere yoğun duygulanımlarla ulaşmaya çalışıyor. Erbaş bir bakıma, dizelerine aşkı yedirerek ya da onun aracılığıyla okurla iletişime geçmeyi deniyor. Ë Tansu BELE airin yüreği gül yaprağı gibi; yaşamın bütün titreşimlerine açık. Renk, ışık ve ses o yürek; yaşam bütün diriliği ve esintileriyle onu devindirirken bir yandan da zamanın akışına çiviler. Gül yaprağı zamanın kaygan, oynak, değişken aynasında eşsiz bir sonsuzluk noktası gibi açılır ve ona kazınır. Dil aracılığıyla, dile dönüşerek, sözcük olup somutlaşarak... Dildir o yüreğe yol olan! Ben şair Emine Erbaş’ın Aşk Lirikleri’ni okurken bunları düşündüm. Onun bir gül yaprağı gibi titreşimli yüreğinden fışkıran, daha doğrusu süzülüp gelen ve zamanın aynasına yansıyan, dil olup vuran şiirleri beni aldı götürdü. Bu şiirlerin “zamanı durdurduğunu” gördüm. İnsanın eliyle bunca yıkıma uğramış yaşamın orada durduğunu ve bir gül yaprağı gibi yeniden açıldığını gördüm. Eşsiz duruluğu, saflığı ve diriliğiyle: “Beni hangi gözle görüyorsan oyum/ ben’i benle boya/ zambaklar kadar/ açığım sana” (s. 9) derken şair, akıp giden zaman ve değişen yaşam içinde sonsuza dek canlı, dipdiri kalacak yüreğini tanımlıyor sanki; dilin titreşen, devinen, akıp giden rengi, sesi, çağrısı, ışığıyla somutlaşırken. O yalnızca kendi yüreği de değil, tüm insanların ortak “yaşayan” dilin, şiirin sesi. İnsana özgü duygunun seslenişi. “Şairler en güzel dizelerini gençliğinde yazar” denir. Yaşlılık şiiri yakalayamaz, çünkü yaşam soldurmuştur, katılaştırmıştır, eskitmiştir, korkutmuştur, pıstırmıştır, sindirmiştir, dondurmuştur, bıktırmıştır, acıtmıştır ve yıkmıştır yüreği! Duyguların yangını sönmüştür. Ama bence boş bir söz bu ve her yürek için geçerli değil. Gerçekte bedenin durağanlaşması içinde yaşamsal titreşimlerini yitirmeyen ve her şeye karşın o titreşimlere cesurca açık kalabilen, lirizmi yitirmemiş, onu yine de soluyabilen yürek, yaşamı her yaşta kucaklayabilir ve zamanın değişkenliği içinde sonsuza perçinleyebilir. Kaldı ki var böyle yürekler. Örneğin Emine Erbaş’ın şair yüreği böylesine titreşen bir gül yaprağı; canlılığını, diriliğini ve duyarlılığını yitirmemiş, yaşamın acı tatlı tüm rüzgârlarına cesurca açık, yaşamla dopdolu, yaşam için çarpan, yaşamı tüm sıcaklığıyla ve duyarlılığıyla derinliklerinde saklayabilmiş. Duru, çocuk ve saf; hiçbir ölçüye sığmayacak kadar yaşamın kendisi: “Suskun bir çın ağacıyım ben/ ma apta aşlayzeir eanın or. ağn, çoliği uz bir ” ki önl uğu“O it Ş ılği kin’a bona ay Görürki0 s. ğım, ayollayaz, yoreli sekıvrısevme ntaigm en iyi Ülkü ın en duyuk serin esle yorgun körlük uyandıran sabah/ bana yansıyan ne varsa işte/ sessiz bir çın ağacı olduk biz ahh/ sessiz bir çın ağacı kulağı kirişte” (Çın Ağacı, s. 29). Sen “çın ağacıyım” de bana şairimin yüreği, ben sana “gül yaprağısın” diyeyim ama yine de senin dayanıklılığını ve direncini, hiçbir sözcük anlatmaya yetmez. Aşktır o dayanıklılığın ve direncin adı, ancak senin dizelerin anlatabilir yaşamın aşkla tutunduğu gül yaprağı titreşimlerini, seni bana o aşk duyurur; akşam sularında: Acısı gün ışığı, rengi ölümsüz vur/ şiir bu ne elle tutulur ne avuçla/ sesi uzaklardan duyulur/ gün gelir/ gelir ki bir gün/ bir şey büyür ortasında göğsünün/ onu da yazarsın yaz sıcak akar/ akşam sularında” (s. 46). İşte şiirin sanatsal özelliği: Duyguların yoğunluğunu sözcüklere yükleyerek yansıtıp insanları etkilemek ve onlarla duygu düzeyinde iletişim kurmak! Şair Emine Erbaş’ın da yaptığı bu. Duyguların hepimiz için ortak, insana özgü, değişmez dilini, “evrimin sağladığı özel yeteneğiyle” bizlere sunmak! Lirizm yok olduğunda ya da olmadığında duygular da şiirin içinden çıkış yolu bulamaz, fışkıramaz. Oysa Aşk Lirikleri’nde şair, lirizmini dipdiri aracı kılarak duygularıyla okurun yüreğine ulaşmasını biliyor. Çünkü lirizm onun yüreğinden fışkırıyor, bizim yüreklerimizin duvarlarına vuruyor. Lirizm ya da aşk, müthiş bir aracı oluyor duyguların şiir yoluyla aktarımına: “Ömrümüzden geçen gecelerin/ diliydi sözcükler/ sözün gelişiydi belki de aşk/ o dalıp dalıp uzaklara gitmeler” (Sende Gül Kokusu Var, s. 50). Sözün gelişi aşksa, gideni geceler mi, öyleyse ya kalanı? Yalnızca bir gül kokusu, yalnızca duygularımız mı! Kuşkusuz evet; bir “Gül Kokusu Var” bu şiirlerde, öyle bir koku ki bu, ne kadar okunsa o kadar büyüyüp çoğalıyor, yayılıyor ve mis gibi yüreğe doluyor. O gül kokusu, sözcüklerden çıkıp duygularımıza kavuşuyor. Aşk Lirikleri/ Emine Erbaş/ Artshop Yayıncılık/ 56 s. 8 EYLÜL 2011 SAYFA 19 ı/ 72 s. 1125 Tekin Gönenç CUMHURİYET KİTAP SAYI 1125