05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Simone de Beauvoir’dan ‘Tüm nsanlar Ölümlüdür’ Her ölümsüz hiçliği tadacaktır Ünlü Fransız yazar Simone de Beauvoir, Tüm İnsanlar Ölümlüdür adlı romanında, ölümsüzlüğe yazgılı Raymond Fosca’nın hikâyesini anlatırken insanoğlunun en temel açmazı olan yaşamölüm ikiliğini farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Ë Esen TEZEL nsan denilen varlık bu dünyaya niçin geldiğini bilmez ama bir kere geldikten sonra ne yapacağını kısa sürede öğrenir. Her davetsiz misafir gibi önce kendisine sunulanlarla yetiniyor görünür ama sonra sonra yerini sağlamlaştırdıkça, kendine birtakım hedefler belirlemeye, yeni ihtiyaçlar icat etmeye, bu ihtiyaçları iyice benimsemeye, onları karşılayamazsa yaşamını sürdüremeyeceğine inanmaya ve böylece onların peşine düşmeye başlar. DAVETSİZ MİSAFİRLİĞİMİZ İnsanı tanımlayan büyük ölçüde, bitmek bilmez sahip olma arzusu. Rahata, güce, iktidara, toprağa, havaya, suya, eşyaya, bitkilere, hayvanlara ve hatta başka insanlara sahip olmak, oyunun kurallarını yani dünyanın düzenini kısa sürede keşfedecek kadar kafası çalışan ve yazgının da az çok iyi davrandığı biri için pek de zor değil. Ama kişi neye ya da nelere sahip olursa olsun, hiçbir şeye sahip olmayanlarla bile zaman karşısında eşit konumda. Çünkü sadece zaman onu avucumuzun içine almamıza izin vermez; onu yakalayamayız, tutamayız, durduramayız ve geri çeviremeyiz. Muktedir olduğumuz tek şey, kendi kafamızda onunla oynayabileceğimize, onu eğip bükebileceğimize dair birtakım yanılsamalar yaratmak ancak bunun da bir “özkandırmacadan” ibaret olduğu aşikâr. Ne için geldiğimizi sezemediğimiz bu dünyada, bir gün bize ayrılan sürenin sonuna geleceğimizi ve yine önceden bilinmeyen bir sebeple misafirliğimizin biteceğini biliriz. Ölüm tasavvuru kuşkusuz zihnimizi en çok meşgul eden konulardan biri; bilinç düzeyinde olmasa da bilinç dışında bu konu mütemadiyen bizi yönlendirir, sürükler, seçimlerimizi etkiler. Bazen acele ettirir, bazen yavaşlatır. Bazen aktif, bazen pasif kılar. Var oluş mücadelemizin temelinde kesinlikle yok oluş bilinci bulunur. Zygmunt Bauman’ın Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri adlı kitabında söylediği gibi “yaşamı sürdürmekle bu denli meşgul olmamızın nedeni ölmek zorunda olduğumuzu bilmemizdir.” Ölümlülüğümüzün farkında olmak, bizi kendimizi daha anlamlı tabii burada anlamlılığın anlamı da bireye göre değişir ve değerli bir hayat sürmek zorunda hissetmeye iter. Zamanı kontrolümüz altına alamayacağımızı bilir ve zaman söz konusu olduğunda davetsiz misafirliğimizin ilk aşamasındaki edepli oturuşumuza geri döneriz. Fakat insanoğlunun belki de en tatlı yanı, hayal kurma konusundaki sınırsız yeteneği; dolayısıyla ölümsüzlük fikri de çağlar boyunca çeşitli zihinleri kendine mesken edinerek tomurcuklanmış, tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönerek ortaya söylencelerden kurmaca ve kuramsal yazılı metinlere uzanan geniş bir ölümsüzlük literatürü çıkmış. Tüm İnsanlar Ölümlüdür adlı roman da Simone de Beauvoir’ın yirminci yüzyılın ilkyarısında varoluşçu cenahtan bu literatüre önemli bir katkısı. Fransız yazar bu romanında ölümsüzlüğü, on üçüncü yüzyılda doğan Carmona Prensi Raymond Fosca’nın fantastik hikâyesi üzerinden ele alıyor. Fakat Fosca’dan önce, romanın en başında, bir başka dikkat çekici karakterle tanışıyoruz: Başarılı tiyatro oyuncusu Régine. Bu genç, güzel ve ünlü kadın, insanoğlunun tipik ölümsüzlük özleminin vücut bulmuş hali olarak karşımıza çıkıyor ve “gençgüzelünlükadın” kare ası adeta onun bu özlemine fon oluşturuyor: Régine, sahip olduğu hiçbir şeyle mutlu olamıyor, çünkü bunların hepsinin geçici olduğunu düşünüyor. Şöhretinin bir gün solup gideceğini, güzel vücudunun pörsüyüp sarkacağını ve günün birinde bir toz yığınına dönüşeceğini, kendisine hayran ya da âşık olan erkekler öldüklerinde o hayranlığın ve aşkın da toprağın altına gömüleceğini, ayağını üzerinde bulunduğu zemine ne kadar sıkı basarsa bassın, ayak izlerinin kesinlikle sonsuza dek orada kalmayacağını, hatta bir gün o zeminin bile kalmayacağını biliyor. Dolayısıyla küçük bir taşra kenti olan Rouen’de Fosca’yla tanıştığında onu hemen idealize ediyor; çünkü ölümsüz bir adam fikri ona kendi narsizminin varamadığı ancak aslında gerçekdışı ideal koşullarda varabileceği en uç nokta gibi görünüyor. Fosca’nın imgelemine kazınarak onu bir kayıt cihazı gibi kullanarak unutulmaz olmayı umut ediyor. Herkes çekip gittikten, aradan yüzlerce İ yıl geçtikten sonra bile Fosca onu hatırlarsa, bir kez olsun adını anarsa bu, Régine için ölümsüzlüğün ta kendisi olacak. Böylece en azından, tiyatronun da yardımıyla hayatı boyunca oynadığı var olma oyunu boşa gitmemiş sayılacak. ÖLÜMSÜZLÜK ÖZGÜRLÜK DEĞİL Ölümsüzlük, yani zamana tamamen sahip ve hâkim olma düşüncesi ilk etapta çok cazip ama Fosca’nın tam da bu konuda Régine’e anlatacak uzun bir macerası var; aşağı yukarı 700 yıllık bir macera. Aynı zamanda da savaşlar, barışlar, katliamlar, devrimler, yıkımlar, salgınlar, entrikalar, zaferler ve yenilgilerle Avrupa tarihinin neredeyse tamamını içine alan bir macera. Fakat aslen, bireyin ölümsüzlük sınavının ve insanlığın o büyük fantezisi gerçekleştiği takdirde neler olabileceğinin hikâyesi. Fosca, on üçüncü yüzyılda Carmona Prensi olarak ölümsüzlük iksirini içer ve insanoğlunun o gözde hayalini gerçek kılarken kuşkusuz niyeti diğer herhangi bir kişininkinden farklı değil: Yapmak istediklerini yapmak, hayallerini gerçekleştirmek, hayallerinin ötesine uzanmak için zamana, daha fazla zamana, sınırsız zamana ihtiyacı olduğunu düşünür. Yani her insan gibi temel motivasyonu arsızlık. Ondan önce iktidara gelen hiç kimse Carmona’yı layık olduğu yere getirmeye yetecek vakti bulamamış, vadesi dolan gitmiş ve Fosca bu kaçınılmaz yazgıdan kaçmanın tek yolunun ölümsüzlüğe kavuşmak olduğunu çoktan anlamış. İksiri içtikten sonra bir süre kendini gerçekten de zamana, hayata ve dünyaya hâkim hisseder. Kısa sürede takriben bir yüzyıl sonra Carmona sınırlarının dışına taşan gücü, onu gerçek anlamda iktidar sahibi kılar. Fakat günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları, yüzyıllar yüzyılları kovaladıkça, etrafındaki yüzler değiştikçe, sevdiği insanlar zaman tarafından sıraya dizilip bu dünyayı terk ettikçe Fosca yavaş yavaş hiçliğin pençesine düşer. Onun için zaman artık ilerlemez, çünkü zaman diye bir kavram yok. Dünya tekrarlardan ibaret. Her gün aynı güneş doğar ve batar, her akşam aynı ay ve yıldızlar çıkar; önce kış gelir, sonra ilkbahar, sonra yaz, Beauvoir, kahramanının hikâyesini anlatırken ölümardından sonbahar. Mevsimlerin süzlüğün bir özgürlük gibi görünmekle birlikte aslında sırası asla değişmez, baharda açan bir tutsaklık, bir tür lanet olduğunu iddia ediyor. 21 çiçeklerin rengi ve kokusu hep aynıdır. Peki, insanlık değişir mi? Keşfettiği topraklarla, kullandığı silahlarla, uğradığı felaketlerle, kazandığı zaferlerle, geliştirdiği ekonomik düzenle, bilimsel icatlarıyla, evet. Ama özü itibariyle, asla. İnsan daima o var oluşunun temelindeki hırsla, yani sahip olma hırsıyla tanımlanabilir. Önce yeryüzünün hâkimi olmak isteyen Fosca git gide aynı yeryüzünün sessiz bir tanığına dönüşür; bir süre sonra ise içinden artık tanıklık yapmak bile gelmez. Çevresindeki hiçbir güzellik onun için ilgi çekici, hiçbir haksızlık öfke uyandırıcı, hiçbir aşk kalıcı, hiçbir acı üzüntü verici, hiçbir zafer sevinç kaynağı değildir. Sevmek ya da nefret etmek saçmadır. Dünya dönüşürken ve aslında hep aynı kalırken, Fosca tam anlamıyla yok olur. Yok oluşunun temelinde ise bitmeyen var oluşu yatar. Sık sık ve çeşitli çağlarda, çeşitli kişiler karşısında “yaşayan bir ölü” olduğunu söyler; hayatın onun için hiçbir anlamı ve değeri kalmamıştır. Çünkü aslında sahip olduğu en değerli şeyi, ölümünü yitirmiştir. Herkes giderken o kalmaya yazgılıdır; bütün canlılar yok olsa bile o ve ölümsüzlük iksirini paylaştığı fare, aslında iki fare şeklinde dünya denilen kafeste dönüp duracaktır. “İnsanların arasında insan olarak kalmak”, onların küçük ve manasız çünkü sonuçta geçici amaçlarını, mutluluklarını, acılarını, endişelerini paylaşıyormuş gibi görünmek onun için sadece Régine’in tiyatrodaki rollerine benzer bir oyundan ibarettir. “Ne cimri ne cömert, ne cesur ne korkak, ne kötü ne iyi, aslında ben hiç kimseydim” der. Ölümsüzlük söz konusu olduğunda kazanmak ya da kaybetmek diye bir şey yoktur. Fosca, sonsuz zamana sahip olmanın hiçbir şeye sahip olmamak ve hiçbir şey olmamak anlamına geldiğini görür ve ona bunu gösteren macerasını Régine’le de paylaşır. Beauvoir, kahramanının hikâyesini anlatırken ölümsüzlüğün bir özgürlük gibi görünmekle birlikte aslında bir tutsaklık, bir tür lanet olduğunu iddia ediyor. İnsanın bu dünyadan istediği zaman ya da vakti geldiği zaman çekip gitmesi gerçekten de büyük bir lüks olabilir. Sonsuza dek yaşamak, en hafif tabirle çok sıkıcı olurdu. Kaldı ki belleğimiz bu kadar yükü kaldıramazdı ve sadece sıkılmaz, aynı zamanda Fosca gibi acı da çekerdik; hem hatırlamanın, hem de unutmanın acısını, bitimsiz bir yalnızlığın acısını. Bir gün hayatla vedalaşma düşüncesi her ne kadar ürkütücü görünse de dünyaya sinek gibi yapışıp kalma fikri çok daha ürkütücü. Oysa biz ölümlüler, kendi küçük ve uyduruk amaçlarımızı gerçekleştirmek için uğraşıp didiniyoruz, kendi mikro evrenlerimizde mutluluklar ve mutsuzluklar yaratıyoruz, biz gittikten sonra dünyada izimiz kalsın diye Régine’vari endişelere kapılıyoruz, insanlık tarihinin küçücük bir diliminde bizim de şenliğe katıldığımızı kanıtlama telaşına düşüyoruz. Güneş bizim için yalnızca bir süre daha doğup batacak, görsek görsek bir savaş ya da devrim görürüz, bazı sevdiklerimizi kaybederken bir gün birilerinin de bizi kaybedeceklerini düşünürüz, yaşadığımız her anın eşsiz olduğuna inanmak isteriz. Bütün çabamız, ölümsüzlük yanılsamasının küçük bir modelini kendi dünyamızda kurma ve bundan aldığımız güçle yaşama yönünde. Çünkü içten içe, gönül rahatlığıyla biliriz ki ucunda ölüm var. Tüm İnsanlar Ölümlüdür/Simone de Beauvoir/ Çeviren: Işık Ergüder/ Turkuvaz/414 s. TEMMUZ 2011 SAYFA 9 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1118 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear