Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mine Kırıkkanat’tan ‘Umudun Kırık Kanatlarında’ ‘Liberali, demokratı, muhafazakârı... Hepsi çakma bunların’ Gazeteciyazar Mine Kırıkkanat okurlarla buluştuğu Umudun Kırık Kanatlarında adlı yeni kitabında kişisel anıları eşliğinde ülkemizin ve dünyanın uzakyakın tarihine acıtatlı anımsatmalarla büyüteç tutuyor. Kitabını aymazlığa ve faşist yönetimlere karşı mücadele eden bir Cumhuriyet kadını olarak yazdığını söyleyen Kırıkkanat, sorunları çözmek yerine derinleştiren zihniyetler sonucu bu duruma geldiğimizi vurguluyor. “Elbette hâlâ umut var. Yıkıcıları yıkıp, yıktıklarımızı onarmak ve bu eşsiz ülkeye sahip çıkmak için zaman daraldı ama hâlâ çok geç değil” diyerek gençler başta olmak üzere kitlelere sesleniyor. Türkiye’nin resmi bir zorbalık rejimiyle karşı karşıya olduğunu ifade eden yazar, “Türkiya Cumhuru İslamiya Ümmeti” üst kimliğinin altında, “kadınerkek, Müslimgayrimüslim” diye ayrıştığımıza da dikkat çekiyor. Egoistlerin egoistleri, olanakları ne olursa olsun cömertlerin cömertleri, aymazların da aymazları yetiştireceğini imlediği kitabının ana fikrini ise Seneca’nın şu sözüyle özetliyor; “Muzafferlerin zaferinde onların başarısını değil yeniklerin hatasını arayın.” Kırıkkanat ile Umudun Kırık Kanatlarında adlı kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR yanda Osmanlı Leon Mandil’in Türk milliyetçiliği, öte yanda TBMM’nin Manisalı Başkanı Bülent Arınç’ın İslami ümmetçiliği kıyasının da önemle okunmasını isterim. Ölüleri dirilten seçimler, faili meçhuller, hortumcular, dincileşen eğitim ki buna sıklıkla yer verdim, dinci dinsiz sapıklar, artan şiddet, vahşet, terör, töre kitabımda yer verdiğim öğeler arasında. Dünya tarihinin karanlıklarına gömülmüş, her dinden yobazların yakıp yıktıklarını da yazıyorum. İşte Papa II. Urban örneğini de veriyorum mesela. Ayrıca hukukun düşürüldüğü içler acısı duruma ilişkin değerlendirmelerim var. Nedenleri, sonuçlarıyla bugün Türkiye’de yasalara karşı gelen nüfusun, uyan nüfustan büyük olması var. Affedilen katiller var, Demirel Affı, Rahşan Affı var. Tüm değerlerin, milli hazinelerin, kaynakların içlerinin nasıl boşaltıldığı var. Neredeyse üç kişiden birini kanser kılan rantçıl, umarsız çevre ve sağlık politikaları var. İç edilen ihaleler var. Pek ama pek çok alandan yandaşlar var, çığ gibi büyüyen işsizlik var. “Aydınım” diyen aymazlar, liboşlar var. Gene çok önemle vurguladığım bir nokta olarak mevzi kazanan kimliksizleştirme operasyonları, hükümetin ideal toplumdan ne anladığı var. Öte yandan umut da var! Sadece kanatları kırık… Tabii ki. Kitabım gerçeklerin altını çizen bir kitap. Sorunları çözmek yerine derinleştiren zihniyetler sonucu bu duruma geldik! Elbette hâlâ umut var. Yıkıcıları yıkıp, yıktıklarımızı onarmak ve bu eşsiz ülkeye sahip çıkmak için zaman daraldı ama hâlâ çok geç değil. Hoşgörüden, hoşgörüsüzlükten, Türkiye’nin bu anlamda sürüklendiği çatallardan da bahsediyorsunuz. Hatta hükümete en okkalı eleştirilerinizden birinde “Bizlere nasıl git deniliyor biliyoruz” diye yazıyorsunuz. Bir kere hoşgörü her şeyden önce enayilik değildir. Hoşgörünün ölçüleri vardır. Hoşgörü masumiyeti hoşgörür. Hoşgörü farklı olanı eğer o farklı olan üzerinizde hegemonya, baskı ve zorbalık kurmuyorsa hoşgörür. Dolayısıyla önce hoşgörünün tanımını doğru yapmak lazım. Bir de AKP hükümetinin boyuna sözünü ettiği tolerans konusu var. Bu “tolerans” lafı “tahammül”den başka bir şey değil, kastettikleri düpedüz bu. Kendilerinden farklı olana ne kadar tahammül ettiklerini de iktidarları boyunca gördük ve hâlâ da görüyoruz. Türkiye resmi bir zorbalık rejimiyle karşı karşıya. Eskiden Türk milletiydik, şimdi üst kimliğimiz ümmet, alt kimliğimiz cinsiyet. Artık “Türkiya Cumhuru İslamiya Ümmeti” üst kimliğinin altında, kadınerkek, Müslimgayrimüslim diye ayrışıyoruz. AKP ile MHP’yi üç aşağı beş yukarı aynı kefeye koyuyorum. İkisi de çok dinci partiler. Referansları bu. Al birini vur ötekine. Şu anda İslamiyet ortaçağını yaşıyor. Yirmi birinci yüzyılda ortaçağ ölçüsünü referans göstermek zaten ayrımcılığın bir numaralı göstergesi. Aslında göreceksiniz 2050’lere doğru bu ırkçılık, faşizm gibi tanımlara yenisi eklenecek, henüz adı konmadı ama bunun dine endeksli olanı çıkacak, terminolojide ırkçılığı ve faşizmi dini ölçülere göre yapanın bir adı olacak. Bir kere tolerans bu gibi rejimlerde yani faşist rejimlerde aslında ötekini hakir görmektir. Bugün bize yani laiklere, cumhuriyetçilere ayrımcılık yapılıyor. Bize açık açık git diyorlar. Dolayısıyla yakın tarihle bugünümüz ve olası yarınımız arasındaki izdüşümlere yoğunlaştığım kitabımda bir mantık silsilesi şeklinde nereden nereye geldik sorusunun yanıtını gayet açık görebilirsiniz. “KİTABIM SOSYOLOJİK BİR ANALİZDİR DE” ocukluğunuzun, gençliğinizin Türkiyesi ve dünyasına ikonik anımsatmalar eşliğinde ilerliyor Umudun Kırık Kanatlarında. Ömürlerimizin acıtatlı ortak paydalarına yakın ve uzak tarihle koşut geri dönüşlerle şekillenen bir kitap. Yaşadığım yılların sayısına bakınca gördüklerim ve yaşadıklarım herhalde normal bir ülkede yaşanacakların beşaltı mislidir. Kitabı tekrar okuduğumda ben bile şaşırdım. Bir kere bu kadar çok olaya tanık olmuş olmama şaşırdım. Türkiye’de hiçbir şey kolay kolay öngörülmüyor, sürprizlerle dolu ülkemiz. Bu sürprizlerin çoğu ne yazık ki kötü ama biz muhteşem bir toplumuz, özellikle çağdaş kültür dünyasına açık pencerelerle büyümüş olan biz Cumhuriyetçi kuşaklar çok zengin bir birikime, çok zengin bir kültüre sahibiz. Vazgeçmiyoruz, direniyoruz, mücadele ediyoruz. Geçmişten dediğin gibi uzak ve yakın tarihten dersler alarak sürmeli bu mücadele. Bugünü ve yarını en sağlıklı böyle anlayabiliriz, böyle doğru tahlil edebiliriz. Bu kitabı bu mücadelenin destekçisi ve tanığı olmuş bir Cumhuriyet kadını olarak yazdım. Ç “KANATLARI KIRIK OLSA DA UMUT HEP VAR” Metin yapısı kişisel anılarınızla birlikte ilerliyor. Çocuk, genç Mine’nin gözlemleri, aslan payında gazeteciyazar Mine Kırıkkanat’ın toplumsal, siyasal gözlemleriyle iç içe geçiyor. Evet, çocukluğum da var, ailem, arkadaşlarım... Çocukluğumun en güzel yıllarını anarken aklıma neden hep Sapanca’nın geldiğini yazdım. Foça’nın hayatımdaki yerini anlattım. Bana ikinci bir anne olmuş ablamı yazdım. Fakat söylediğin gibi kitabın aslan payını ise düne, bugüne ve yarına tutmaya çalıştığım aynadan yansıyan öğeler oluşturdu. Bu ölçekte bir kitaba iyi sığdırdım gerçekten. Özetlersem, kitapta posası çıkarılmış devrimleri de yazdım, faşist iktidarlar, toplumu sindiren, azarlayan sinirli bürokratları da. Ayrıca yeni gelen eskiyi bile aratan otokrat kafanın icraatlarını ve yol haritasını da inceliyorum. Bir acayip polis, dövülen işçiler de sık sık çıkacak karşınıza. Bir SAYFA 16 10 ŞUBAT Kitabınız liderler hegemonyasına genelinde de insan ve toplum doğasına, sosyolojik bir bakış da aynı zamanda. Kesinlikle ki benim zaten her şeyden önce formasyonum sosyoloji. Dolayısıyla evet kitabım aynı zamanda sosyolojik bir analiz. Çocukluğundan bu yana gözünü budaktan sakınmamış bir hayat… Her taşın altına elini sokmuş bir hayat ve adalet en temel dürtü yazmanızda... Diliniz sivri diye de az eleştirilmediniz. Çok iyi bir analiz, bu soru hayatımın en zor dönemlerimde yani tokatlar yediğim zamanlarda kendime sorduğum sorudur. Niçin her taşın altına elimi koyuyorum, niçin her şeye maydanoz oluyorum? Yani köşende otur be kadın! İşte kıymetin biliniyor, para kazanıyorsun, etliye sütlüye karışma değil mi? Ama olmuyor, olmuyor. O bir karakter yapısı. Her taşın altını kaldırırım, bakarım da… Orada artık akrep mi var, çıyan mı var umursamam. İncelerim, sorgularım. Evet dilim kimi zaman sivridir ama çok da dürüsttür. Zaten benim ayakta kalmamın birinci nedeni dürüst olmamdır, dediklerimle yaptıklarım ve yazdıklarım çelişmez. Adaletsizliğe, duyarsızlığa, meraksızlığa nasıl tahammül eder insan? Bir insanın diğerinin acısına, dramına, olanaksızlığına sağır ve kör kalması dünyanın geleceğini de tehlikeye atan bir gaflettir. Bu, sonraki kuşakların da bilinç yapısını belirleyen bir öğedir. Egoistler egoistleri, olanakları ne olursa olsun cömertler cömertleri, aymazlar da aymazları yetiştirir. En hedef kitleniz gençler öyleyse? Önce onlar… İşleri de çok zor, masum ve lezzetli öyküleri olmayacak Türkiye’de. Ne bırakıyoruz ki onlara, koskoca bir hiç! Bu kafayla giderse, insanlık gömleği içinde giderek küçülen dünyadan devralacakları mirasta masumiyet yer almayacak. Kurnazlık, hinlik olacak. Duygularını yitirecekler, daha bencil olacaklar, daha öfkeli olacaklar. Mürit olacaklar, kul olacaklar. Bunun farkına varmalıyız. Dediğim gibi zaman daraldı ama hâlâ çok geç değil. “EVİMİZİ MİT SANIP AZ ARAMADILAR” Anılarınıza dönersek hayli enteresan olaylar okuyoruz mesela, evinizi MİT diye arayan muhbir vatandaşlar var, telefon benzerliği olayı… 196768 yıllarında ailece Kurtuluş’tan Maçka’ya taşındık. Ben de çok istiyordum oraya taşınmayı çünkü oğlumun ba¥ bası merhum Kozan Asova o zamanlar “Kitabım gerçeklerin altını çizen bir kitap. Sorunları çözmek yerine derinleştiren zihniyetler sonucu bu duruma geldik! Elbette hâlâ umut var. Yıkıcıları yıkıp, yıktıklarımızı onarmak ve bu eşsiz ülkeye sahip çıkmak için zaman daraldı ama hâlâ çok geç değil.” 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1095