Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ayşe Kulin’in yeni romanı ‘Gizli Anların Yolcusu’ ‘Bu, şefkatin aşka fark attığı bir roman!’ Uzun zamandır çıkmadığı yollarda kaybolanların hikâyesi... Ayşe Kulin yeni romanı Gizli Anların Yolcusu‘nda aşkın değiştirdiği ve bir daha hiç aynı olmayacak hayatları anlatıyor. Yerleşik ve düzenli hayatlarımızın nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunu, bir anda yıkılıp gidebileceğini gösteriyor bize romanında. Acı bir kaza... Bir anda ağızdan kaçan bir söz... Ansızın yayınevine gelen bir dosya... Birbirine dolanmış eşarplar... Bütün bunlar, aykırı bir aşkın başını ve sonunu belirlemeye yeter mi? Pek çoğumuzun anlamakta zorlandığı, yargılamakta ısrar ettiği bir aşkı odağa alan Ayşe Kulin tabuları yıkmayı deniyor yeni romanında. Sadece aşkı değil, toplumun zorladığı hayatları, harcanmış çocuklukları, kendi içindeki sırlarla en yakınlarını yaralayan ailelerin öykülerini iç içe geçirerek... Ayşe Kulin’le Gizli Anların Yolcusu adlı romanını konuştuk. ? Gamze AKDEMİR “Biz aslında birer sustalıyızdır seninle ha çıktı ha çıkacak kınından.” Romandan da boşanmak için evlenmeyiz. Ama hayat bize tuzaklar hazırlar... Hiç beklenmedik aşklardan hiç beklenmedik ölümlere kadar binlerce tuzak. Savruluruz, perişan oluruz, bazen toparlanırız, çoğu kez de dağılır kalırız. İlhami’nin romandaki sonu, okurun tercihine bırakılmıştır, tarafımdan. Okur kendi arzusuna göre tasarlayacaktır sonunu. “AŞK UZUN YOLDA YORULUR, ASLOLAN SEVGİDİR” Evlat acılı ama aslında belli ki evlilikleri öncesinde de azar azar eski heyecanını yitirmiş, evlat acısıyla da hayatı düpedüz askıya almış bir ileri bir geri İlhami ve Eda… Bir daha asla aynı olmayacak benlikleri ve ne bitmiş ne sürebilmiş aşkları… Ne dolaplar çevirirse çevirsin İlhami’nin karısına olan sevgisi, şefkati, ondan hiç gitmeyen bağlılığı… Kolayı seçmiyor, koparmıyorsunuz onları… Şefkat duygusu aşk ile çatışmakta ama şefkati pek alt edemiyor aşk sanki… Yanıldım mı? Yanılmadınız. Kendi hayat yolumun sonuna doğru gelirken şunu öğrendim ben; ‘Bu, şefkat aslolan sevgidir.’ Aşk uzun yolda yorulur. Eee, romanı ben yazdığıma göre, elbette benim doğrumu yansıtıyor, iki baş karakterden hiç olmazsa bir tanesi. Şefkat, uzun vadede aşka fark atıyor. Yaratılan ilk aşk üçgeninde İlhami’nin hayatına girecek ve eşi Eda’yı da harbiden seven diğer tekil şahıs, hayatı vurkaçlarla yaşayan, çocuk sahibi olamayacağını ve bunun için kocasınca terk edildiğini bilerek içte kahrolan, yaralı vaşak doğalı, hadi açık konuşalım işine gelince anasının gözü olmayı iyi bilen Handan... Romanda rolü giderek azalsa da başlı başına bir öykü Handan... Handan karakteri, benim hayatım boyunca çeşitli vesilelerle sık karşılaştığım bir tip. Bir erkeğe âşık oldu muydu, yakasını bırakmayan, kıskançlığıyla onu boğan, etrafındaki her kadının erkeğini çalmaya çalıştığını sanan, maraz bir kadın. Ama elbette onu bu hale getiren açmazları yok değil. Bir evlat sahibi olamayacağını biliyor. Öyle bir yaşta ki, etrafındaki, çoğu erkek evli. Özgürlüğüne düşkün ama sevgiye muhtaç bir modern kadın. Her birimiz gibi, o da hem iyi hem de arızalı. Handan’ın yumuşak karnının, günümüze pek de uyan bir şekilde, romanın sonunda hisleri değil de ekonomik çıkarları olduğunu anlıyoruz. Romanın içinde kendi romanını ehilce yazan Bora? Bambaşka bir boyut, romanın içinde ayrı bir metinde ilerleyen köy, askerlik, tarikat evrelerinde beter olmuş, dibe vurdurmuş, kahırlı öyküsüyle, yakasını bırakmayacak geçmişinden bambaşka bir isimle firari olmayı ummuş bir genç… Tacizin pençesinde örselenmiş bir ilkgençlik, sonrasında dışa pek çaktırmadan içte katılaşan, fetüs gibi kapanan bir benlik… Geniş cehennemi, dar cennetiyle karışık! Bora’ya yüreğini seren İlhami de davetli oraya... Bora, diğer tüm karakterler gibi yüzde 100 kurgu bir karakter. Bora’yı ben yarattım ama her okur onu kendi arzusuna göre algıladı. Örneğin kitabı dikkatle okuyan bir eleştirmen Bora’yı paragöz ve arsız buldu. Oysa 332 ile 286 ve 388. sayfalarda, Bora’nın paragöz olmadığını açık eden beyanları var. Ona ev almayı teklif eden sevgilisine, ben artık yeterince para kazanıyorum, evimi kendim alabilirim diyebilen biri. Fuar’da imzaya gelen bir okur da, Bora’nın tecavüze uğradıktan sonra eşcinsel olmasına şiddetle karşı çıktı. Ben çok şaşırdım çünkü benim Bora’m tecavüze uğradığı için eşcinsel olmamıştı. Dikkatli bir okur, Bora’nın eğilimini er keklerle birlikte bulunmaktan duyduğu derin haz’dan ve duygularını anlarlar diye gözlerini yerden kaldıramamaktan korkmasından (s. 152) anlayabilirdi. Kaldı ki ne Bora ve İlhami tüm eşcinsellerin ne de Eda ve Handan tüm heteroseksüel kadınların temsilcileri. Onlar birer kurgu karakter... Birer hayal ürünü. Final bağlamında mesela İlhami’nin ve romanın dönüşümü nasıl bir sığadır? Romanda sonuç belli değil. Ölüm, Bora’nın geçmişinden ve tüm acılarından kurtuluşu gibi okunabilir. Bora’yı iten Eda olabilir, olmayabilir de. Hüsam (eğer o kişi gerçekten Hüsam ise) olabilir, olmayabilir de. Kaza olma ihtimali yüksek. Okur burada kendi algılarıyla baş başa bırakıldı, kararı kendi vermek üzere. “KAHRAMANLARIN HEPSİ DAR ALANLARA SIKIŞMIŞ İNSANLAR” İlhami’nin ilişkilerinin mecburi gizli kapaklılığına gelince… Kimse vicdansız, salt kötü değil… Şablon değil… Evet romanda kötü niyet, şeytanlık filan yok... Sadece ikiyüzlülük var ki, o da toplumsal zaafımız bizim. Var olanı yok sayma, görmezden gelme, düzen bozulmasın diye itiraz etmeme, mahalle baskısına boy eğme, mahalle baskısı oluşturmaya kendinde hak bulma gibi, say bitmez zaaflar, olumsuzluklar kemikleşmiş kalmış toplumumuzda. Her roman gibi bu romanda böylesi zaafları olan bir toplumun aynası, işte. Başına taş düşen insanların paniği de var, şaşkınlığı da var, koyvermişliği de… İlhami’nin adeta ayaküstü geçirdiği ve benliğini deyim yerindeyse hayatını 95 memuru kılan “yeni bir hayat kursam çok geç, her şeyi bırakıp inzivaya çekilsem çok erken” sıkışmışlığı… Kendini dar alanlara sıkıştıran bir adam bu yazdığınız gibi… Ve? Haydi alanı fazla geniş tutmamak için bu dünyada değil de bu ülkede diyeyim, biz insanlar kendimizi hep dar alanlara hapsetmiyor muyuz? Bizler gibi romandaki tüm kahramanlar da dar alanlarda sıkışıp kalmış kişiler. Çin İmparatoru’nun yatağının önünde iç sesi ne diyordu İlhami’nin? “Duygularına sınır tanımayan biz insanlar, inatla yapımıza, ruhlarımıza aykırı kurallar koyuyor, ayıplar icat ediyor, kendimizi kendi imalatımız kutuların içine istifliyor, sınırlıyor, kısıtlıyor sonra da bu durumun ceremesini çekiyoruz” ve sırf bu nedenle hayata riyakârlar olarak devam ediyoruz... İlhami, mecburiyetten de olsa tam da riyakârlığından sıyrılma kararı almışken, adeta İlhami’ye riyakârlığının cezasını çektirmek istercesine, kader giriyor araya. İlhami’nin ve çevresindekilerin yaşamı belki Eda haricinde bir köşekapmaca içinde geçiyor. Hani roman hızlansın, aksiyon otursun, vurkaçlar gerilimi beslesin dürtüsünün ötesinde çok ilginç… Yaşamdan sahici kesitlerle okura kendine pay biçtirme azmi de dikkate değer... Roman karakterleri hayatın içindekilerle aynı değerleri paylaşmak zorundadır. İnsanlar ne tümüyle melek ne de tümüyle şeytandır. Hırslarımız, tutkularımız, zaaflarımızla insanız hepimiz. Romandakilerin de üstünlükleriyle zaafları dengelenmezse, inandırıcı olamazlar, okura uzak kalırlar. Samimiyetin en gerekli olduğu alanlardan biridir bence roman. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Gizli Anların Yolcusu/ Ayşe Kulin/ Everest Yayınları/ 428 s. ıradan insanların sıradan düzen ve düzeneklerini, ezberlerini bozan ve romana dönüşen öyküleri… İlhami’ye olduğu gibi dünyanın insanın başına geçebilmesinin an meselesi olması hali… Bencil, korunaklı evlilik hayatına sözde halel getirmeden ikinci, üçüncü bir ilişkiyi gizli kapaklı sittin sene yürütebileceğini sanan, akıllı geçinen aşkın, şehvetin pençesinde aptallaşan saflık hali… Kendince gerekçeleriyle hayatından bezmemek adına korka korka da olsa maceralara atılmış bir adamın hezeyanları… Evet, tam da budur, sıradan insanların bir rastlantıyla veya bir anlık baş dönmesiyle, ezber bozan, romana dönüşen binlerce öyküsünden biridir, benim yazdığım. Hayat böyledir çünkü herkesin hayatı bir romandır, kendi hayatım dahil. Kadın ya da erkek hiçbirimiz eşlerimizi aldatmak için, mutsuz olmak ya SAYFA 4 ? 8 ARALIK S “Roman karakterleri hayatın içindekilerle aynı değerleri paylaşmak zorundadır. İnsanlar ne tümüyle melek ne de şeytandır. Hırslarımız, tutkularımız, zaaflarımızla insanız hepimiz” diyor Ayşe Kulin. 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1138 CUMH