22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Erendiz Atasü’nün yeni romanı ‘Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı’ raflarda ‘Türkiye’ye dair yüzeysel olmayan bir hikâye anlatmak istedim’ Erendiz Atasü yazarlığının 30’uncu yılında kaleme aldığı Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı adlı yeni romanında, kırklı yıllardan başlayan bir hayatın olduğu kadar, altmışlı yıllardan bu yana da Türkiye aydınının çöküşe yol alan öyküsünü yazıyor... Ülküleri olan orta sınıf bir ailenin Ankara’daki evinde başlayan bu öykü, altmışlı yıllarda siyaset ortamına taşınacak, oradan 12 Eylül karanlığında soluğu kesilerek yol alacak, sonrasında günümüz Türkiye’sine ulaşacak. Türkiye’de o yıllardan bu yana aydın bir kadın olmanın bedeli ve intikamı Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı’nda somutluk kazanacak. Romanında, aydınlarını boğan bir ülkenin, kendi çıkar dünyalarında değişip dönüşen halk katmanlarının iç içe geçmiş öyküsünü bir kadının gözünden ele alan ve bireyin toplumsal var oluşunu irdeliyor usta yazar. Atasü’yle Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı‘nı konuştuk. ? içi du juva” s ilişkiler kar düz Ama ay yerleşik evet bir ması ve odası. Bakın yanılsam rekliliğ nasında insanla den. Ö hiç de tadır. Ş me, od ta kem Doğan ken, on başka b kuşmu zehirli olduğu dini ko cıktır. ? Gamze AKDEMİR üneş, Doğan, Ali, sarı saçlı şair... Hepsinin sevgiye, aşka yaklaşımları bambaşka... Güneş aşka âşık... Erkeğine uyabilme uğruna benliğini kesip biçmeye hazır... Onun sessizce acı çeken mert kişiliğini seviyor... Tek Doğan onu sevsindi her şeye razı... İstediği sonucu da alamıyor ya hiç... Sevgi bağı, Doğan’ın nadiren dışavurabildiği şefkat duygusu bu farklılıkları öteletiyor en azından bir süre ta ki 80 darbesi sonrası Doğan adım adım hapse girene kadar... O gün Doğan’ı asıl kaybettiği gün... Yıllar sonra sarı saçlı şair bir adamı da sevecek ama... Şair de pek bir dönüşmeye teşne... Öyle ki yakılan aydınlara duygusuz yaklaşımı midesini bulandırıyor Güneş’in, terk ediyor arkasına bile bakmadan... Sevgi, aşk anlayışlarının, yaklaşımlarının apayrılığına bakılınca neredeyse toplumsal farklılıklar yanında ne ki dedirtiyor... Sonra romandaki kişilerin ilişkileri Sol’un ilişkisi gibi de... Üzerine çok titreyen de var, hesapçı olan da, soğuk, mesafeli, hayli suskun durup fırtınalarla tek başına mücadele eden de, yoluna feda olan da... Kişinin bulunduğu ortam elbette onun kişisel ilişkilerine yansır. Solun iç sorunlarının izlerine, andığınız ilişkilerSAYFA 16 ? 8 ARALIK G de elbette rastlanacaktır. Ancak yakın ilişkiler, sevda ilişkisi, evlilik gibi iki kişilik yapısını birbirinin karşısında tamamen çıplak bırakan süreçlerdir. İdeolojinin altında nasıl bir insan var? Önemli olan bu. Aşkın gözü kördür, derler ki doğrudur. Aslında insan âşık olduğu kişinin ciğerini öğrenir bu süreçte. Ama kendi kendini yanılsamalarıyla, boş ümitleriyle körleştirir. Aşkın gözü kördür de yazarın gözleri açık olmalıdır. Romanı yazarken üzerinde durduğum nokta budur: Kişileri, ilişkileri derinlemesine görebilmek. Ne Doğan, ne Güneş, ne Ali, ne Şair çekirdekten sosyalist! Sosyalist aile yapılarından gelmiyorlar. İdeolojilerini seçerken, kişilik yapıları çoktan oluşmuş. Romandaki bütün karakterlerin davranışlarında ve ilişkilerinde asıl belirleyici olan, köklendikleri aile yapılarının ve sınıfsal kökenlerinin ki kişilik oluşumunda yapı taşlarıdır bunlar süren etkileridir. Karakterleri oluştururken eskil bilgeliklerin ne kadar doğru olduğuna bir kez daha şaşırdım. Davul bile dengi dengine çalar, derler ya… Ali Güneş’in hayatında tesadüfen etkili oluyor; yoksa Güneş’te iz bırakan bir kimse değil. Ama Doğan ve sonra Şair’le yaşananlar çok daha önemli. Bu son iki ilişkide de dikkat ederseniz sınıfsal köken ayrılığının çektiği sınır bir türlü aşılamıyor, sosyalistler arasında bile. Dostlukta aşılan, sıra kadınerkek ilişkisine gelince, feodal önyargılarla kenetlenip aşılmazlaşıyor... Gerek Doğan’la gerek Şair’le Güneş’in ilişkisini içten içe çürüten, işte bu aşılamama hali. Türkiye’ye dair, yüzeysel olmayan bir hikâye anlatmaksa muradınız ki benim amacım budur, siyasete bulaşmadan yazamazsınız. Bu roman, birçok siyasal çağrışım içermekte; ancak temelde, bir kadından beklenen hayat tarzının dışında yaşamaya cüret etmiş Güneş Saygılı’nın, kendi aile2011 si, mensup olduğu toplumsal sınıf ve seçtiği ideolojideki düşünce yoldaşları tarafından nasıl yalnız bırakıldığının hikâyesi, elbette. “YENİ İNSAN İÇİN YEPYENİ BİR EDEBİ TÜR İCAT EDİLMELİ” Güneş Saygılı’nın yazarlığı... Gölgeler, kargaşalar, hayatın gelgitleri arasında evriliyor sessizce, çok bağırmadan, içselden tevazuyla dışavurarak ve ustalaşarak... Doğan’ın şiiri bıraktığı sıralara denk geliyor edebiyat tarihinde belli bir yer edinmesini sağlayan ve üç beş kitapla sınırlı kalan yazarlığı... “Onun zaafı belki de yeni Türk edebiyatının zaafıydı. Günümüz insanını çözümleyecek yeni bir biçem yaratamamasıydı” diye yazıyorsunuz romanda. Güneş’in orta yaşında yazarlığa soyunması doğrusu pek işime geldi. Böylece, gerek günümüz edebiyatının gerek edebi metinler olarak, gerek bu metinlerin can bulduğu, yayımlandığı ve okunduğu fiziksel ve kültürel ortamlar olarak kimi kafa kurcalayan yanlarını tartışma imkânı doğdu. Roman türü, ruhsal derinliği olan kişilerin birbirleriyle ve toplumla girdikleri ilişkileri, çatışmaları irdeleyen bir edebi türdür. Günümüz dünyası (yalnızca bizim ülkemiz değil gezegenin her yanı) anlık çıkarına ve anlık zevklerine odaklı, anlık çıkar ve zevklerin uzun erimde zarar ve ıstırap getirebileceğini görebilmekten aciz robotinsanlar üretmeye yönelmiş, hızlı ve yüzeysel bir panayırdan ibaret, ne yazık ki. Roman türü bu insanı anlatmak için çok da elverişli değil. Belki başka, yepyeni bir roman biçimi icat edebilmeli insanlık, ya da yepyeni bir edebi tür. Doğan, içindeki şarkıyı köyden kente dokuz yaşındayken göçtüklerinde yitirmiş, geniş yemyeşil çayırlardan klostrofobik kent darlıklarına hapsolmuş o gün bugündür... Güneş ile derneksel tepkileri ortak ama tepkiyi harekete geçiren içsel düzenleri farklı. Bu nedenle özdeşmeleri kısmı... Özgürlük, seçenek, katılım, sorumluluk alfabesinin ve şiirinin has sözcükleri... Baskı denen güce aşina... Hırslı değil, idealist... Devrimi kesinlikle istiyor ama nasıl yapılması gerektiğini bilemiyor... Hapisten de devrime inancının gücünden pek bir şey eksiltmeden çıkıyor birçok yoldaşının aksine... Çözülmüyor asla ama siyasi görüşündeki çelişki ise sürüyor... Doğan, ilginç bir karakter. Ruhsal yapısı derin, çelişkili ve çalkantılı, dıştan hiç belli olmasa da. Belki hep kısıtlı koşullarda yaşadığından rahat ona batıyor, diyebilir miyiz? Tedirgin bir adam. Kararsız, diyemeyiz ona. Doğru bildiğini yapıyor ve doğru yapıyor, hayatın birçok alanında kadınlarla ilişkileri dışında. Ve Güneş’le ilişkisi bir uzun kararsızlık gibi. Sebep, demin vurguladığım sınıfsal fark ve Doğan’ın bu farkın aşırı derecede farkında olması. Devrimciliğine gelince. Devrimi istiyor da, kişilik yapısı şiddet yöntemlerini uygulayabilecek sertlikten yoksun. Katı duruşuna rağmen, çok merhametli bir damarı var. Böylece, bu bağlamda da alttan alta süren bir kararsızlık söz konusu. Ülke koşulları da onun bir devrimci olarak deyim yerindeyse “pişmesine” olanak tanımıyor; darbe oluyor ve Doğan kendini hapiste buluyor. Sonraki yıllarda, çıkarcılıktan uzak, dürüst yapısı, yükselen değerlere gönül vermesini engelliyor. Siyasi düşünce düzleminde, darbeden önce ne idiyse, darbeden sonra da o olmaya devam ediyor. Oda... Üç aşağı beş yukarı hep aynı, odanın dışındaki dünya ise çöpe, cangıla, virüse meyletmiş... Oda geçmiş, muhafaza edilen, kilitli bir ruh kutusu gibi... Oda’yı anlatır mısınız? Oda, yani Güneş’in annebabasının konuk odası, onlar öldükten sonra Güneş Saygılı’nın yazı odası, mali açıdan orta halli, Cumhuriyet değerlerini benimsemiş, maddi zenginliği değil, kültürel zenginliği önemsemiş bir aile ortamını temsil ediyor. Bir burjuva ailesi diyemeyeceğim. Batı’nın sosyal değişim tarihiyle bizimkisi örtüşmediği ? “DÜŞ GRU Vir caklıkt Aymaz yana sa lan ile b yaşlılığ deki o lara iliş ken, o nen kar onlara yanı on insan k larında rüzgâr Dün gınlığın oldu. Y eğik dü keler is vuran ş leşme d lar. He nın ver kendile dalar. D nutsuz lar ise d lükten beceris topluyo luk hâk araçlar varsılla yüzlerin yorlar. köken, lenmes araların köprü k düşüp ud’un “ lendird rum iç lar, hay katman ğabilec ruz, de etmek “TÜR MÜT Kap kın rac nüşen b koruya CUMHURİYET KİTAP SAYI 1138 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear