05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Mehmet Nuri Gültekin’in Orhan Kemal üzerine kaleme aldığı bu çalışması, yazarın on iki romanında sosyal, siyasal ve bireysel gelişmelerin nasıl işlendiğini ele alıyor. Ë Mazlum VESEK rhan Kemal’in yazdığı her hikâyenin, romanın veya gazete yazısının içerdiği zengin olay, duygu ve karakterlerin hayatla olan bağı şaşırtıcı derecede renklidir.” Mehmet Nuri Gültekin’in kaleme aldığı farklı ve bütünlüklü bir çalışma olan Orhan Kemal’in Romanlarında Modernleşme, Birey ve Gündelik Hayat, bu cümle ile başlar. Kanaatimce Orhan Kemal’i değerlendirme adına kurulan en güçlü cümlelerden biridir. Böylesi güçlü bir önermeyi yazdıran şey ise tam da Gültekin’in dediği gibi, Orhan Kemal’in “hayatla olan bağı”dır. Orhan Kemal’in, Kemal Tahir söz konusu olduğunda İstanbul’dan Çizgiler‘de kendinden emin bir şekilde “Yahu diyorum, bırak iktisatçı sosyolog, felsefeci pozlarını. Herkes kendi işini yapsın. Sen roman yaz roman. Fakat roman, yaşanarak yazılır. Tek bir yaşantısı yok. İşte bu boşluğunu gidermek için, felsefeden, sosyolojiden, tarihten yardım umuyor. Yaşamamış efendim. Olmaz.” (s. 11) demesinin ardında da bu güçlü bağ var. Orhan Kemal üzerine bir araştırma Sosyolog gözüyle Orhan Kemal Kitapta Orhan Kemal’in on iki romanı üzerinden, Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve sosyolojik yapısını anlatan Gültekin, yazarın sağlığında yazılanların aksine daha serinkanlı ve sağlıklı değerlendirmeler yapıyor. Orhan Kemal’in eserlerinde göz ardı edilen, Türkiye’nin toplumsal tarihi, Gültekin’in değerlendirmelerinde kendini gösteriyor. Gültekin, yazarın eserlerinde çok doğal bir şekilde anlatılan Türkiye’nin değişen siyasal ve toplumsal yapısına vurgu yapıyor. Orhan Kemal’in, sadece roman yazmakla kalmadığını, kendi döneminin de roman estetiği içinde genel durumunu ortaya koyduğunu anlatıyor. Gültekin bu bağlamda, yazarın sadece roman yazmakla kalmayıp, tarihsel dönemleri karakterleriyle bütünleştirdiğini anlatıyor. Gültekin’in üzerinde durulması gereken bir başka değerlendirmesi, Orhan Kemal romanlarındaki sınıf tahlilleri. Yazarın romanlarında sık sık savaş dönemlerine ve savaş döneminin zenginlerine değindiğini anlatan Gültekin, Türkiye’nin el değiştiren zenginliği ile zenginlerine değiniyor. Buna göre; Türk burjuvazinin zenginliğinin temeli, başta Ermeniler olmak üzere, Anadolu’yu terk eden Müslüman olmayan toplulukların mallarıdır. Gültekin’in “Yükselişler ve Düşüşler” başlığıyla yer verdiği Kanlı Topraklar romanı bu duruma önemli bir örnektir: ORHAN KEMAL’İN GÖÇ ROMANLARI Türkiye’deki göç hareketlerini romanlarına taşıyan ilk yazarlardan biri olan Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde ve Gurbet Kuşları romanları, Cumhuriyet Türkiyesi’nin önce CHP sonrasında DP iktidarıyla yaşadığı iktidar deneyimlerini göç olgusunu temel alarak anlatıyor. İlkinde Çukurova, ikincisinde İstanbul resmedilir bu romanlarda. Gültekin, Türkiye’nin iki önemli göç merkezini anlatan Orhan Kemal’in Türkiye’deki iktidarlar ve onların Türk emekçisine yaklaşımını da değerlendiriyor. Gültekin’in Gurbet Kuşları romanını nitelediği tamlama da Türk köylüsünün İstanbulu’nu tarif eder güçtedir: “Gurbet Kuşları ya da Büyük Karşılaşma”. Orhan Kemal’in romanları genelde iki “O kentte geçer: Adana ve İstanbul. Bu iki kente doğru gerçekleşen ekonomik göçün anlatıldığı romanlara değindik. Orhan Kemal’in sadece Baba Evi romanına konu alan Beyrut ise, denilebilir ki Orhan Kemal’in üçüncü kentidir. Bu romanda ise Türk edebiyatında pek değinilmeyen bir olgu anlatılır: Siyasal göç. Eski Osmanlı toprağı olan Beyrut, tehcirle gelen Ermenilerin, Orhan Kemal’in babası gibi CHP iktidarına ters düşen siyasetçilerin, aydınların doluştuğu bir kenttir. Gültekin, romanı otobiyografik bir romanın ötesinde bir eser olarak ele alır. Gültekin’in seçtiği on iki romanın değerlendirmesini okuduğumuzda Orhan Kemal’in hayatının bütün zorluklarına rağmen, hiç de ‘çalakalem’ bir yazar olmadığını anlıyoruz. Hatta, Gültekin’in romanlar arasında kurduğu bağ ve süreklilik, yazarın pekâlâ planlı ve amaçlı bir kalem olduğunu gösteriyor. Sanki, Orhan Kemal, kendi döneminin değişimlerini tanık olduğu tipler üzerinden anlatmaya ve Türkiye’nin gayri resmi tarihini yazmaya yeminlidir. Edebiyatımız kırk bir yıldır Orhan Kemal’siz. Elli altı yıllık yaşama kalemiyle hakkını veren Orhan Kemal’in yokluğunda, Türkiye gencecik insanların idamını gördü. Darbeler, sürgünler gördü. Boşaltılan köyleri, dağlarda ölen evlatlarını gördü. Mehmet Nuri Gültekin’in kitabını bitirdiğimde bunları düşündüm. Ve Behçet Necatigil’in dizesindeki gibi “Yazmaya Orhan Kemal olacaktı” dedim. Çünkü, Türkiye’nin sanatçısı Orhan Kemal’siz kırk bir yılın hakkını verecek tanıklığı yapmadı. ? Orhan Kemal’in Romanlarında Modernleşme, Birey ve Gündelik Hayat/ Mehmet Nuri Gültekin/ Everest Yayınları/ 274 s. önce cuğu güze son o alleri gun b geçm uzan yolcu Ë C Milliyetçilik, dincilik ve linç kültüründen çarpıcı örnekler Rahip cinayetlerinin arka planı Ali Dağlar’ın Rahip Cinayetleri adlı araştırması, Rakel Dink’in deyimiyle “çocuktan katil yaratan” bir iklimin, yaşadığımız coğrafyanın başlıca sorununu ele alıyor. Ë Sevim KAHRAMAN ağlar, sözlerine tetikçi profillerinin ne kadar da birbirine benzediğini ve cinayetlerinin neredeyse birbirinin kopyası olduğunu anımsatarak başlıyor. Yazar, “nefret suçunun, ötekileştirmenin, linç ve yağma kültürünün bu topraklara nasıl ve ne zaman kök saldığı; karanlık odaklarca ihtiyaç duyulduğu an kolayca delinebilirliği, coğrafyamızda büyük acılar yaşatmaya devam ediyor” diyerek yaşanılan olayların beslendiği kültürel ve toplumsal iklimini ortaya koyuyor. Kitapta, Hrant Dink cinayetiyle başlayan, birkaç ay sonra Malatya Zirve Yayınevi katliamıyla devam eden, daha sonra bir başka din adamı cinayeti, İskenderun’daki Rahip Padovese cinayetleri yer alıyor. Dağlar’ın Rahip Cinayetleri kitabı, Malatya Zirve Yayınevi Katliamı’nı odağına alan bir çalışma olmasına karşılık, azınlıklara dönük saldırıların bu coğrafyadaki 200 yıllık arka plandan bağımsız ele alınamayacağını belirtiyor. Kitapta, misyonerlerin Osmanlı’ya ilk adımlarından sonra, imparatorluğun “Milleti Sadıka” diye niSAYFA 18 ? 15 ARALIK 2011 D telendirilen Ermenilere dönük Protestanlaştırma çabalarına, Ermenilere yönelik kırımlara ve Cumhuriyet döneminde bir başka düzlemde devam eden, gayrimüslim azınlıklara ve Alevilere yönelik baskılara da yer verilmiş. Adeta bir Nazi ruhuyla, “bizden olmayanın yaşam hakkı yoktur” diye düşünen, kendine dini referans alıp milliyetçilikle harmanlayan zihniyetin yaptığı katliam ve cinayetlere ne yazık ki verilecek örnek çok. Öyle ki, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta 33 aydının yakılmasından, Trabzon’da 6 Nisan 2005’te sadece 5 TAYAD’lı (Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği) gencin F tipi cezaevlerindeki koşulları protesto etmeye kalkışmaları sonucu, linç girişimine uğramaları bunlardan sadece birkaçı. Dağlar, ayrıca tetikçilerin profilleri üzerinde de duruyor. Bunlardan biri de küçük yaştaki çocuğa cinsel tacizden mahkum olan Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez. İslamcı Üzmez, 22 Kasım 1952’de Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman’ı yaralamış ve Yalman ölümden dönmüştü. Yıllar sonra, Üzmez bu olayı “Malatya Suikastı” adındaki kitabında anlatırken şu sözlere yer vermişti: “çok taşkındım. Bir türlü kabıma sığamıyordum. Tarikat meclislerine, dernek toplantılarına, arkadaş sohbetlerine, kavgalara, dövüşlere katılıyor, kendimi dünyadaki bütün kötülükleri yok etmeye memur ve mecbur sayıyordum... İnançlısın, korkusuzsun, fakirsin, ‘sistem’e karşı kinle dolusun, istikbalden ümidin yok, ‘hareket halinde heyecansın’, yerinde duramıyor, kabına sığamıyorsun. Üstelik de bir gizli teşkilatın mensubusun. Büyük Doğu’ların Yalman aleyhinde yazdıklarının hepsini okuyorsun. Gün geçtikçe için daha fazla kin ve nefretle doluyor. Onu ‘sistemin mümessili’ gibi görmeye başlıyorsun. Adamı dünyadaki bütün kötülüklerin ve felaketlerin baş sebebi sayıyorsun. İktidara sırtını dayıyor, mukaddesatına durmadan sövüyor. Daha nasıl tahammül edebilirsin. Haydi, sen ol da vurma.” Yazar saptamalarına şöyle devam ediyor: “Saldırıları ısrarla tek başlarına işlediklerini iddia ediyorlardı. Yine hepsi cinayet ve katliamları itiraf edip ayrıntısına kadar anlatmışlardı. çok ilginçtir; Üzmez gibi, Ağca da İpekçi’yi “Yahudi dönmesi” olduğu iddiasıyla hedef seçtiğini söylüyordu. Bu iddiasından da hiç vazgeçmedi. Yani, fonda koyu bir milliyetçilik, İslami bir referans, azınlıklara yönlendirilen bir nefret vardır, nefret suçudur işlenen. Tetikçilerin tümü kaybedecek bir şeyi olmayan, bazıları da bir şeyler kazanıp köşe dönmeyi düşleyen, ganimet peşinde gözü kara isimlerdi.” Rahip Cinayetleri adlı kitabın neden yazıldığını Dağlar’ın sözleriye aktaralım: “Bugünü anlamak, yarın olabilecekleri bugünden deşifre etmek adına, dünde kalana ayna tutmak istedim. Olaylar arasındaki anlamsal ve kurgusal bağlantılar üzerinden derin arka planı görmeye ve göstermeye çalışırken, dünden bugüne varlığını konjonktürel değişimlerle sürdüren “derin devlet”in izini sürmek gibi bir kaygısı da var bu kitabın...” Hem yazarın derdine ortak olmak hem de bu kitabı okumak için bizim de benzer nedenlerimiz yok mu sizce? ? Rahip Cinayetleri/ Ali Dağlar/ Destek Yayınları/ 256 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1139 m su sö sa da aslın şe’nin v izliyoru Roma Yazgan zar, Ay uzun yı seslend ve olayl olgunlu bu nok den gel zamand seslend anlatım durmuy Yazg bu kad ni, yara borçlu. yor. Ro Anadol Ayva kamış, zon, İst mit, Siv bir çırp dan Sto döndüğ ayrımı k bir muh karşılıy her biri lın başd lukluyo üyelerin yoruz. Roma üzerind B CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear