05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Yalçın Tosun’la ‘Peruk Gibi Hüzünlü’ üzerine ‘Hüznün kıymetli olduğu topraklarda yaşıyoruz’ Ë Erdem ÖZTOP kinci kitabınızla, yeni öykülerinizle okurlarınızı buluşturdunuz. İlk kitabınız Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler çok beğenildi. Bu beğeni sizde bir strese yol açtı mı? Okurlarınızı ikinci kitapta hayal kırıklığına uğratmama psikolojisi yaşadınız mı mesela? Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler yayımlandığında, Peruk Gibi Hüzünlü’de yer alan öykülerden çoğunu tamamlamıştım. Bu anlamda, öyküler yazılırken böyle bir stres hissetmedim. Ama en az ilk kitabım kadar sevilsin, beğenilsin istedim elbet. Sadece kendim için yazmadığımdan, kitap çıktıktan sonraki tepkileri önemsemiyorum demek yalan olur. Yeni kitap, Peruk Gibi Hüzünlü’de de öykü türünde yazdınız. Öyküye bağlı olmanızdan mı kaynaklandı bu, yoksa kalem öykü mü yazdırdı size? Öykü aslında en çok okuduğum edebi tür, hep iyi bir öykü okuru oldum, hâlâ da öyle olduğumu sanıyorum. Bununla birlikte, öykünün yoğunluğunu, azın çokluğunu, basitin zorluğunu seviyorum. Sessizlikteki sesi sevmem gibi. Gitgide sözcükleri azalttığım İ metinlerdeki anlamı ve çarpıcılığı derinleştirme gayretindeyim; öykü şu anda bu hedeflere ulaşmamda diğer türlere göre daha elverişli geliyor bana. Sadece öykü yazacağım demek çok iddialı olur ama öykü dışında bir türde ürün vermek yakın zaman planlarım arasında değil. “BÜYÜK KOMEDYENLERİMİZİN BİLE GÖZLERİNDE HEP BİRAZ NEM VE HÜZÜN YOK MU?” Bunu bir önceki söyleşimizde de sormuş olabilirim, bağışlayın: Hukuk mezunusunuz ve aynı dalda hocasınız üniversitede. Özellikle bu meslekten olan yazarlar, mesleğinden fazlaca beslenir. Hukuk hocası olan bir yazardan polisiyegerilim türünün hâkim olacağı öyküler bekler ister istemez okur. Katılır mısınız? Ben hukuk eğitimimin dünyaya ve insana bakışımda bir etkisi olduğunu söyleyebilirim. Her daim sürmekte olan anlama ve anlaşılma uğraşında hukuk ve edebiyatın ortak paydalarda buluştuğu zamanlar olduğuna inanıyorum. Ama bunun dışında yazacağım edebi metinlerin türünü seçmemde doğrudan bir etkisi olmayacaktır mesleğimin, sadece dikkatli gözlerin detaylarda bulabilecekleri küçük izler olabilir, hepsi bu. Yalçın Tosun’un, iki yıl önce Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler adlı öykü kitabı ilk kez okurlarıyla buluşmuştu. Kitap okurlarının beğenisini kazandı ve bir öykü kitabı yayımlandı. Yalçın Tosun’un şimdilerde yeni kitabı Peruk Gibi Hüzünlü yayımlandı. Tosun bu yeni kitabında hüznün hakimiyetinde öyküler kaleme almış. Tosun’la yeni kitabını konuştuk. Daha kitabınızın adıyla bize hüznü muştuluyorsunuz!.. Hüznün kıymetli olduğu ve artık mütemmim cüzümüz haline geldiği topraklarda yaşıyoruz. Büyük komedyenlerimizin bile gözlerinde hep biraz nem ve hüzün yok mu? Ben de ne yazarsam yazayım bir yerlerden çıkıveriyor, ben de engellemiyorum doğrusu. Malumu gizlemenin faydası yok. Peruk Gibi Hüzünlü derken, peruğu sahte olana mı atıf yapmalı? Sahte demeyelim buna, sahici değil diyebiliriz ama belki. Bazen bir şeyleri gizleme, bazen değiştirme, kimi zaman da vurgulamak için takılır peruk. Peruk Gibi Hüzünlü aslında kitabın bölüm başlarına aldığım bir şiirimin adıdır. Sevgili Mabel Matiz’in besteleyerek aynı adlı albümünde yer verdiği bu şiir, kitabın dört bölümüyle mucizevi bir şekilde örtüştü. Şiirde de, kitaptaki öykülerde de aslında peruk imgesi içerdiği zengin anlam ve göndermelerle birçok duygu durumunu resimliyor. Şiirin ilham kaynaklarından biri olan Aysel Gürel’in bir ömrün derin hüznünü maskelemek için taktığı peruk da olabilir bu, bir travestinin saçları uzayana kadar taktığı ödünç peruk da. Artık kim tarafından, nasıl okunmak istenirse bu anlamlar… ¥ “Masumiyet” öyküsü beni Ë Lal Mina SOLMAZ Kırık dökük hikâyelerle: alçın Tosun’un ikinci öykü kitabı Peruk Gibi Hüzünlü, yukarıdaki şiirden bir parça ile açılan bölümlerden oluşuyor. Kitabın daha ilk sayfalarında anlıyorsunuz ki birazdan sayfaları çevirdikçe alçalıp aniden yükselen tepelerden öykü kişilerinin hayatlarından ‘an’lar düşecek ve kafa göz, ruhunuza inecek. Yalçın Tosun ilk kitabı Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’de insanın yurdu çocukluğundan bir ışık yakmıştı. Bu kez daha çok erkek olmaolamama, kadın olmaolamama hallerinin yanı sıra travestiler, eşcinseller, deligüzeller ve yaşlılar var öykülerde. Ortak mesele biraz da insan halleri ve hayatlarımızı belirleyen ‘an’lar belki. Bir travesti olan Malik’in insan hali, oğlunun çocukluk fotoğrafına bakarken içi kanaya kanaya elini pantolonunun önüne götüren Erinç’in babası var. Erinç’in sevgilisi Mahir’in ise kızlarını ve karısını terk edip ruh doktoru Erinç’in gözyaşlarına şahit olma hali. Hallerden hallere akıyoruz Peruk Gibi Hüzünlü’de ve aklımıza geliyor her öyküde Edip Cansever’in “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” dizesi. Kitabın ilk bölümü çocuk ve ergen dönemini yaşayan öykü kişilerinin anlarından oluşan hikâyelerle başlıyor. “Altın Günü” adlı öykü ise biraz orta sınıfın, biraz itelenenlerin, ayıplanan hareketlerin ve yasak ihlallerinin çevresinde gelişiyor. Bana göre kitabın en tuhaf öykülerinden “Üç Ka Y “Peruk Gibi Hüzünlü” dınlı Şehir”. Öykünün kurgusundaki büyüyü bozmak istemediğimden çok detay vermeyeceğim. Öykü Zehra, Zöhre ve Zeren’in birbirleriyle bağlantılı hikâyelerinde tutunamayışlarını zaman zaman yumuşak, zaman zaman da sert bir dille anlatıyor. Özellikle Zehra’nın annesi olan, Erzincan’dan yıllar önce İstanbul’a göç eden Zöhre’nin geçmişinde yaşadığı, kızı okula gidebilsin diye bir gece yatak odasında ‘kocasının erkekliğiyle kusmuğa boğulması’ ve bir gece de sessizce gitmesi dünyadan… Anlar, anlar ve anlar… Zehra’nın kısa kızıl saçları, mavi lensleri ve her sabah duş alsa da onu terk etmeyen ince ter kokusunun bir İstanbullu olan patronu lezbiyen Zeren’e duyduğu aşk ve Zeren’in sevgilisi Sıla’yla şehirlilerin klişesi olan “güney’e gitmek lazım” düşü… Bu üç kadının düşleri, tutunmaya çalışırkenki kırıklıkları ve parçalanmalarını anlatan, onların bizzat kendiyle olan sözleşmelerini gözden geçiren ise şehir… Kitabın son bölümü ise Yalçın Tosun’un şiirinin son dizesiyle açılıyor: “Gece sona ermeden, peruk takan birini öpmezsem yaram büyür…” Bu bölümdeki son öykü olan “Madam Marini’nin Tamamlanmış Resmi” aynı zamanda sinemasal bir anlatıma sahip. Yetmiş küsür yaşında Madam Marini. Oğlunun ısrarlarına inat Atina’ya gitmemiş, bırakma mış İstanbul’u. Oysa arkadaşlarının hepsi Atina’da… Burada ilk olarak üstü örtük bir durum var. Belki de zorunlu bir göç. Onun hesabını tarih soracaktır belki. İkinci mesele Madam Marini’nin oğlunun büyük bir aşkla sevdiği adamın karısından ayrılamaması üzerine bir arabanın altına atlayıp intihar etmesi. Son öyküye gelene kadar kitaptaki diğer öykülerden de bir izdüşüm. Mesela Mahir ve Erinç ve Erinç’in babasının olduğu hikâye: “Üç Adamlı Zaman”… Madam Marini yetmiş küsür yaşında para kazanmak zorunda. Üst katında oturan komşusu ise Malik. İki yıl boyunca biriktirdiği parayla kendine göğüs yaptırmış ama bir de her gece birileri ısırıp morartmasa belki daha kaygısız geçecek ayna karşısına. Madam Marini tuhaf, komik ama yüzüne oturmuş kederle yaşıyor ve çıplak pozlar veriyor güzel sanatlar öğrencilerine. Malik de soyunuyor, bu onun işi ve öykünün sonunda sözleşmelerimizi düren şehrin pis sokaklarının birinde polisler beyaz bir tebeşirler çiziyor Madam Marin’in bedenini. Güzel sanatlar öğrencilerinin tamamlayamadıkları Madam Marini’nin nü resmi İstanbul’un sokağına çiziliyor, resim tamamlanıyor. Kitabın geneline baktığımızda bu öykü kişilerinin hepsi kırık dökük, sırtları, kasıkları sıyrıklarla dolu. Kadınlıkları, çocuklukları, gençlikleri, masumiyetleri, cinsel kimlikleri, arayışları ve bulamayışları oturmuş kalkmıyor şehirden. Hepsi kendi uçurumlarından düşmüş, kendi kuyularında kalmış. Yalçın Tosun gördüğü, kafasına takılan, takıp koluna öykülerine buyur ettiği tüm öykü kişileriyle, yalın dilini bir arada tutup bu ikinci kitapta çıtasını biraz daha yükseltiyor. ? ¥ ço ter baktığı de, bir ortaya duruml muhak Ben şı bir b öyküler ondan lamda m lince, s lında h tinlerim duruml çocuğu üzerind Bir şeyi anlatm sumiye ğum gü çocuğu tiklerin nu o şe anların Ayk vurgu y Bu öyle sine, ok salt öyk tutan, b yen öyk nek, “B Oku sayfa ön düşünm şeyleri anları h lamda a dığınız ayın gö kalan k sonucu Bu bağ olmak ü ötesind man ka yapmay uğraşı b Bir pek ve genci, n Üstelik masın, ğil… B rum.) “Ha aciz ola bir eşik ilişkisin tereddü dan da liğimizd mahare O oday hantal k bunun da tuttu mamen duygu y şullard “İSTA SESİ Top lanıyor nı ortay Öyle ki İstanbu yor… N Eve küdeki İstanbu dığım ş men ter övgü d yaparsa SAYFA 10 ? 15 ARALIK 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1139 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear