Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Rosa Luxemburg’un hayatı Kartallar tek başına kargalar sürüyle uçar! Annalies Laschitza’nın kaleme aldığı Rosa Luxemburg: Her Şeye Rağmen Tutkuyla Yaşamak, henüz lisedeyken yazdığı bir şiirde “bütün dertleri tokların vicdanına yüklemek istiyorum” diyen bir devrimcinin, doktor unvanlı bir iktisatçının, bir botanik ve edebiyat düşkününün, bir yazar ve militanın yaşamöyküsü. Ë Meliha AKAY ıllar önce Sevgiliye Mektuplar’ı okuduğumda Rosa Luxemburg’un kişisel tarihine dair edindiğim bilgilerden sonra, Rosa Luxemburg: Her Şeye Rağmen Tutkuyla Yaşamak adlı kitap ona duyduğum hayranlığı ikiye katladı. Dünya tarihinde kadın olarak yerini almış siyasi kimliklerin, yazar ve sanatçıların gelecek kuşaklara her dem ışık tutacağından kimsenin kuşkusu olmasa gerek. Okurlar için merak konusu olmayı ve tarihin sayfalarına adlarını yazdırmayı sonuna dek hak ettiklerini yaşamöykülerini okuduğumuzda bir kez daha görmüş oluyoruz. Bu noktaya gelindiğinde, yine Türkiye ve Avrupa’daki siyasi gelişmeleri göz önüne alarak şu sorunun aklımızda dolaşmasına engel olamıyoruz: Şimdi yaşasalardı nasıl bir katkıları olurdu, tarihin akışı hangi yönde değişirdi? çizgilerle ayrılan iki bölgeden ibarettir ve politik mültecilerin toplanma yeridir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı Rus devrimcileri için liman gibidir. Sosyal demokrat harektin güçlenmesi için gecesini gündüzüne katarak çalışır. En çok da Rus Polonya’sında. Paris’te geçirdiği yıllar yorucudur, hayatında ilk kez bir yayın organının sorumluluğunu üstlenmiştir. Leo Jogiches’le, Dyodyo’suyla, sık sık bu kentte bir araya gelir. Yeni yeni görevler yüzünden sinirli ve huzursuzdur. Yaptığı anlaşmalı bir evliliğin ardından Rusya vatandaşlığının yanı sıra Prusya vatandaşlığını da elde eder. Rosa Luxemburg’un çalışma hırsı ailesiyle zaman zaman uzak kalmasına neden olur. Babası yazdığı bir mektupta yazımın başlığına benzer bir deyim kullanır: “Kartallar yüksekte uçar ama çoğu zaman aşağıda olup biteni göremez.” Oysa Rosa olup bitenin ayrımındadır. O kadar ayrımındadır ki o dönemde ve öncesinde sosyal demokrasi ve devrim başlıklarıyla yazılan yığınla yazıyı gölgede bırakacak bir yazı kaleme alır: “Sosna pek çok kişisel konforundan feragat ettikten sonra; ki bu seçimi ailesi ve sevgilisiyle çatışmaları da beraberinde getirir, özgürlüğünü hiç kimsenin kısıtlamasına meydan vermeyecek biçimde yaşama isteği artık onun için bile engellenemez düzeydedir. DEVRİM, HAPİSLİK VE MEKTUPLAR Rosa Luxemburg yaşamında; önüne geçemediği bir bağlanma gereksinimiyle sınırsız bağımsızlık ve başına buyruk olma isteği arasında gelgitler yaşar. Bu da eleştirileri beraberinde getirir. Oysa o bir idealisttir ve her zaman kendisi olmayı hedefler. Hem Alman hem Polonya hareketinde etkili bir konumda yer almak ister. Nitekim Mayıs 1905’te yayımlanan Devrim Saati Çaldı, Şimdi Ne Olacak? başlıklı çalışmasında devrimin hedefleri ve işçi sınıfının görevlerini kaleme alır. Ona göre; Çarlığın tüm topraklarında süren devrim çift yanlı bir karaktere sahiptir. Bir burjuva devrimidir. Söz konusu olan Çarlık devletine politik özgürlük, cumhuriyet ve parlamenter bir düzen getirmek, burjuvazinin proletarya üzerindeki sınıfsal iktidarının değişik bir biçiminden başka bir şey değildir. Rusya ve Polonya’da burjuva devrimi, daha önce Almanya ve Fransa’da olduğu gibi burjuvazi tarafından değil, işçi sınıfı tarafından, burjuvaziye karşı kendi sınıf savaşını kolaylaştırmak sosyalizmin zaferini hızlandırmak isteyen bir işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilmiştir. Rosa’nın her geçen gün sivrilen siyasi kimliği, yürürlükte olan pek çok otoriteyi rahatsız etmekte gecikmez ve beklenen “engelleme” yürürlüğe girer! Her türlü güvenlik önlemine karşın 35. yaş gününe bir gün kala Leo Jogiches ile birlikte Kontes Valevska’nın pansiyonunda tutuklanır. Kişisel bütün evraklarına ve pasaportuna el konur. Suçu illegal sosyal demokrat parti üyesi olmak, Weichsel bölgesindeki köylü ayaklanmalarını kışkırtmak ve illegal partinin matbaasını yönetmektir! 1906 1907 yıllarında Rosa Luxemburg’un Leo’ya yazdığı mektuplardan hiçbiri günümüze kalmadığı söylenir. Bu bilgi bir kez daha Sevgiliye Mektuplar’ın sayfalarını karıştırmama neden oldu. Ne yazık ki, 1905 yılından sonrası yok; ta ki 1908 yılı Y nı imleyen mektuplara kadar! 1906 yılında Kuokkala’yı, Hamburg’a gitmek üzere terk eder. Yolculuk uzun sürer, yorucudur. Rosa halsiz düşse de kavgacı kimliğinden hiçbir şey yitirmemiştir. Mücadele azmine kelepçe takmayı başaramamışlardır. Toplumsal dönüşüme adanmış bir ömür hapishanede geçirilemez, er geç bıraktığı yerden başlayacaktır; bundan hiç kimsenin kuşkusu yoktur! Yine toplumsal dönüşümün temel taşlarından olan kadın hareketi, Rosa’nın lokomotif görevi üslendiği bir hareketti. Babası Polonya’nın bağımsızlığı davasına inanmış tipik Musevilerdendi. 1863 ayaklanmasının öncülerinden de denebilir. Polonya’da kadının durumu Avrupa’nın öteki Katolik ülkelerindeki kadınların durumundan farklı değildir. Feodal aile ortamlarında, günah ve cezalandırılma korkusu ile yetiştirilmişlerdir ne de olsa. Hem kadın hem de Musevi olarak Rosa Luxemburg, ezilen, küçümsenen iki sınıfı temsil eder. Gençlik yılları tam da, her ikisinin de derinden derine hareketlendiği yıllara rastlar. Her türlü başarının, hak kazanımının ancak sosyalist bir demokrasiyle gerçekleşeceğini savunur yaşamı boyu. Rusya devriminde olduğu gibi yapılan devrimleri eleştirmekten, eksiklerini göstermekten kaçınmaz. Söylemleri arayışta olanlar için sabır, bocalayanlar için mücadele, kararsızlar için eleştiri, devrimin düşmanlarıyla istisnasız bir hesaplaşma niteliğindedir. Kitlelerin kararlılığına ve devrimci liderlerin ikna yeteneğine hep güvenmiş fakat devrimin sürdürülebilmesi için yapılan çalışmalardan kuşku duymuştur. ROSA VE EDEBİYAT Kitabın en ilgi çekici yanlarından biri de edebiyat ile siyaset dünyası arasında kurduğu ilişkinin yansıtıldığı bölümler. Rus Edebiyatı önceliklidir. Luxemburg, Dostoyevski, Tolstoy, Gorki ve Sthendal dışındaki yazarları ve ürettiklerini “eğlence edebiyatı” olarak görür. Edebiyat ve resim dışında opera, konser, tiyatro gösterileri ilgi alanındadır. Arkadaşı Kostja’ya Bach’ın bir eseri üzerinden sorduğu soru ilginç: “Tam bir çığlık, her kelimenin on kez haykırıldığı karmakarışık ve tutkulu bir gürültü. Hiç böyle bir koro dinlemedim. Halk korosunun nasıl ele alınması gerektiğinin ilk defa burada gösterildiği kanısındayım. Halk şarkı söylemez, bağırır ve köpürür. Orkestranın da güzel bir şarkı ortaya koyma iddiası yok, sade ve güçlü. Bu tutkuyu tanıyor musun?” Bu noktada bir okur olarak, Rosa’nın yazdığı mektuplardan bir seçki kitaba konsaydı daha mı estetik olurdu diye düşünmeden edemedim. Çünkü kitap göz kamaştıran bir prizma gibi siyaset, sosyoloji, tarih ve edebiyattan oluşan yüzlerinden baktığınızda aynı yoğunluğu hissettirebiliyor. Şimdilerde nalıncı keseri gibi herkesin kendine yonttuğu demokrasi ve demokratlığı yeniden kavramak için her kesimin okuması gerekiyor! Yoğun çalışmalarla geçen bir ömrün sonunu hazırlayan ilk işaret 15 Ocak 1919’da verilir! Devrim düşmanları tarafından Berlin Wilmersdorf semtindeki evinde kıstırılır ve tutuklanır. Yazımı ölümünü yazarak değil, Pablo Neruda’nın cenazesinde işçi sınıfının haykırdığı sözü anımsatarak bitirmek isterim: Pablo Neruda yaşıyor! Rosa Luxemburg için söylemenin tam sırası! Rosa Luxemburg: Her Şeye Rağmen Tutkuyla Yaşamak/ Annalies Laschitza/ Çeviren: Levent Bakaç/ Yordam Kitap/ 532 s. İSVİÇRE YILLARINDAN KOMÜNİZME Annelies Laschitza, daha önce Rosa Luxemburg’un yaşamöyküsünü yazmayı denemiş yazarların ötesinde, unutulmaz devrimci kadını salt bir yönüyle değil, bütün bir yaşamı tülbentten süzerek geçirircesine, hiçbir ayrıntıyı atlamadan ve tek bir ayrıntı üstünde birikim yapmadan ele almayı ve sonunu kadar aynı çizgide götürmeyi başarabilmiş bir yazar. Titiz bir çalışma ürünü olan kitap, Rosa Luxemburg’un köklerini tanıtan bölümle başlar. Çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği Varşova yıllarıyla. Oysa baş koyduğu yol, neredeyse bütün Avrupa şehirlerinde bulunmasını sağlar. Almanya’da yirmi yıldan fazla yaşar. Çocukluğunda içinde yoğrulduğu değişik kültürler; Musevi, Leh, Alman, Rus kültürleri gittiği yerlere uyum sağlamasında yardımcı olur. Bunda kişiliğinin, sıcakkanlılığının da payı olsa gerek. Zürih Üniversitesi’ne girdiğinde verdiği Marksist eğitimle İsviçreli profesörlere adeta meydan okur ve öğrenim hayatı hayli yankı uyandıran bir doktora teziyle son bulur. Sevgiliye Mektuplar’da yer alan Dyodyo’suna ne denli tutkuyla bağlıysa, yaşamı boyu ideallerine de o denli bağlıdır, bütün kavgası idealleri uğrunadır. Her ülkeye gelişi ayrı bir serüvendir. RusAlman sınırını bir arabanın içinde samanların altında geçmesi gibi! Rosa Luxemburg, Zürih yakınlarındaki Rapperswil’de, geniş bir Lehçe yayın koleksiyonuna sahip Polonya Müzesi kütüphanesinde hemşehrileriyle karşılaşır. Zürih o zamanlar birbirinden keskin SAYFA 8 Annelies Laschitza’nın kitabı titiz bir çalışmanın ürünü... yal Reform mu, Devrim mi?” Yazısı Leipzig Halk Gazetesi’nde yayımlanır. Yirminci yüzyıl boyunca toplumbilimcileri ve siyasetçileri meşgul eden temel bir sorunun yanıtını aramıştı bütün cesaretiyle. Çünkü o güne değin reform ve devrimin diyalektiği göz önüne alınmamış, bu da sosyalizmin başarısız olmasına yol açmıştı. Bu yüzden de Rosa Luxemburg’un tezleri itki niteliğindeydi. Yazı Alman sosyal demokrasisi ve uluslararası işçi hareketinde büyük bir yankı uyandırmıştır, konferanslarda konuşmacılar doğrudan makaleyi temel alır. Amacına ulaşmıştır Rosa ama bu sonuç değil, başlangıçtır! 1898 99 yılları arasında başarı uğru CUMHURİYET KİTAP SAYI 1093