Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
KİTAPÇI A. Akal, Ç. Gündeş, N. Yılmaz, M. Yener SİHİRLİ KONUK Gofret ile Babası/ Yazar: İan Whybrow / Resimler: Rosie Reeve / Türkçeleştiren: Sevgi Atlıhan/ T.İş Bankası Kültür Yayınları / 2010 / 24s. / 47 yaş Nefis bir baba ile çocuk öyküsü… Baba fare yiyecek aramaya çıkar. Minik fare Gofret ise, babasının ardından koşmaya başlar: “Dur baba! Bir şey unuttuk!” Acaba ne unuttular? Gofret babasının peşinden koşarken, babası ağaçların arasından, taş duvarın üzerinden koşarak geçer, duvardaki delikten süzülerek ambara girer. “Dur baba! Çok önemli bir şey unuttuk!” Bu kadar önemli olup da unutulan nedir acaba? Babası çuvalına buğday doldururken Gofret de ambara girer. O da ne! Kedi, baba fareye gizlice yaklaşmaktadır. Kitabın öyküsü de resimleri de çok hoş. Birinci sınıfa gidenler, yazı tipi el yazısı olan metinden ayrıca eğitim açısından da yararlanabilir. İnanılmaz ama… / Eğlencenin Eğlenceli Tarihi/ Richard Platt / Türkçeleştiren: Khazım Değerli / İş Bankası Kültür Yayınları / 2009 / 48 s./ 14+ yaş “İnanılmaz ama…” diye başlayan altı kitap var. Biri, tıp (Tıp Hakkında Acayip Gerçekler), bir diğeri moda (Moda Hakkındaki Çılgın Gerçekler) hakkında. Elimizdeki kitap, eğlencenin tarihini anlatıyor. Kalan üçü ne olabilir dersiniz? Şaşırmayın: “Eğitim Hakkında Tuhaf Gerçekler”, “Yiyecekler Hakkında Tuhaf Gerçekler”, “Tehlikeli Eğlenceler”… Hepsi de okumaya davet eden, meraklandıran konular. Seri, günlük yaşamımızda normal gördüğümüz birçok şeyin, geçmiş yıllarda anormal karşılandığını ya da geçmişte normal olanın şimdi garipsendiğini gözler önüne seriyor. Böylece, yaşam ilerledikçe, alışkanlıkların, beklentilerin, beğenilerin de değiştiği çıkıyor ortaya. Örneğin eğlence… Herkese göre değişen öznel bir kavram. Birinin eğlendiğiyle diğeri eğlenmeyebilir. Biri sinemaya bayılır, öteki müziğe, bir diğeri ikisinden de hoşlanmaz; belki onun eğlence anlayışı tamamen farklıdır. Günümüzde bile eğlenceya bakış bu kadar farklılıklar gösterirse, acaba geçmişten bu güne eğlence, nasıl bir serüven izlemiştir? Dizi, 14 yaşın üstü okurlar için. Ancak çok meraklı ve okumayı seven 12, 13 yaşındakiler de ellerinden bırakamayacak. Bir şartla ama… Kitapta anlatılanlar evde denenmeyecek. Çocuklarda okuma iştahsızlığı Ë Tülin TANKUT ocuklardaki okuma iştahsızlığı için çocuğun beyin gelişimi üzerine yapılan son araştırmalara bir göz atmakta yarar var. Sonuçları kabaca özetlersek; beynin sağ yarım küresi, görsel mekânsal bilgiyi işler, deniyor. Sol yarım küre dil işlevlerinden sorumlu. Öğrenme iki yönlü olduğunda beyin dengeli, simetrik bir gelişim çizgisi izliyor. Yalnızca görsel uyaran kullanıldığında beynin gelişimi eksik bırakılmış oluyor. Demek ki çocuğun beyni, değişen, gelişen, çevreyle etkileşen, dinamik bir yapı olduğundan, gelişim aşamasında beynin hangi uyaranlara maruz kaldığı önemli. Ekranlardaki çok hızlı değişen görüntüler, beynin plastisitesini (esneklik) olumsuz etkileyebiliyor, dikkat bozukluğuna yol açabiliyor. Yeni yapılan çizgi filmler bu açıdan kayda değer: Filmde konu yok, peş peşe, hızla akan görüntüler var. Ekran başındaki çocuk kendini bu hızlı akışa kaptırdığından, okumanın gerektirdiği ağır tempodan sıkılıyor. Peki, “görüntü dili” edebiyatın yerini tutabilir mi? Çocuğu, yaşamın anlamdan soyutlandığı bu hızlı tüketimden, kitap okuma gibi anlamlı bir tüketime yönlendirmek, yalnızca edebiyatın değil, insanlığın geleceğini ilgilendiren bir sorun. Her şeyden önce bunun küresel bir gerçeklik olduğunu görmek gerekir. Küreselleşmenin mimarları, iletişim araçlarını kullanarak kendi değerlerini tüm dünyaya dayatırken başka kültürlerde, dillerde, en çok da eğitimde tahribat yarattı. Bundan çocuk edebiyatı da payını aldı. Piyasaya sürülen fantastik çocuk kitapları tişörtü, kupası, oyuncağı vb. ek ürünleriyle giderek bir sanayiye dönüştü. Çocuğun düşünce ve duygu dünyasını zenginleştiren fantastik edebiyat yerinden edilirken piyasaya gerçeklerden kopuk bir edebiyat egemen oldu. Edebiyatın eğitici olarak da bir değeri olduğu anımsanacak olursa, çocuğun bundan olumsuz yönde etkileneceği açıktır. Gerçekdışı olaylarla gerçek’i gizleyen bir anlayışın ürünü olan kitapların, çocuğun özgür bir kişilik geliştirmesine katkıda bulunması beklenebilir mi? Hele çocuk ekran başından ayrılmıyorsa; bu alışkanlığının yol açtığı edilginliğin, rehavetin, gerçek dışına ilgisini büsbütün artıracağı düşünülecek olursa. Eğitim sisteminde de gerçekdışılığa, akıldışılığa hoşgörüyle yaklaşan bir anlayış egemen kılındı. Bilim ve felsefe dogmalara açıldı. Yazardan bu yeni “düzenleme”yi desteklemesi beklendi. Çoğu yazar, piyasadaki kitap furyasına bakıp özgürlük yanılsaması içinde, farkında olmadan piyasanın hizmetine girdi. Ancak, tüketim toplumunun bir özelliği olarak artık bu furyanın da sonu gelmiş gibi görünüyor. Bunun için yurtdışındaki kitap fuarlarına bir göz atmak yeterli. Raflarda gerçekdışı olaylarla çocuğu şaşırtmak ve oyalamaktan başka bir amacı olmayan popüler kitaplara pek rastlanmıyor. Son küresel krizle birlikte, doğal olarak bu tür kitapları yaratan koşullar da değişiyor. Öte yandan ileri teknolojiyi kullanan çocuk sayısı giderek artıyor. Edebiyatı bu kesim için nasıl çekici kılmalı, sorusu yanıt bekliyor. Bu amaçla belki de edebiyatta paradigma değişikliğine gidilmesi gerekecektir. Ancak bugünün acil sorunu, teknolojinin denetimsiz kullanımının, çocuğu ekran karşısında savunmasız bırakmasıdır. Yazardan beklenen, edebiyatın gücünü kullanarak kuşatma altındaki çocuğun yanılsamalara karşı uyanık durmasına destek vermesidir. Edebiyat haz ve estetik yaşantılar uyandırır; ama az önce de değinildiği gibi, aynı zamanda eğitir de. Didaktik olmakla eleştirilmek yazarı yıldırmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, yıllardır toplumsal konulara eğilen, mesajı olan kitaplar didaktik damgasını yediği için piyasadan dışlandı. Çocuk edebiyatında belirleyici bir rolü bulunan, olup bitenlerden ders çıkarmak kavramı tu kaka edildi. Didaktik bir tutum, en başta düşünce özgürlüğünü engellediği için kabul edilemez. İkincisi, bilginin edebiyata nasıl yedirildiği önemlidir; sindirilmemiş bilgi sırıtacağından okuru sinirlendirir. Asıl sorgulanması gereken, yazarları “farklılaşma”ya değil, “homojenleşme”ye yönlendiren piyasa baskısıdır. Yazarın yaratıcılığı bundan etkilenmez mi? Bugün yazar, görünüşte geçmişteki despotik yönetimlere özgü, “güdümlü” edebiyat yapmaya zorlanmıyor ama küresel kültürün dümen suyunda, yaşamı çelişkilerinden arındırarak yansıtmak da “güdümlülük” değil midir? Kuşkusuz geçmişte olduğu gibi günümüzde de edebiyatta yeni yönelimler olacaktır. Toplumsal eşitsizliklerin doruğa vardığı, bundan en çok çocukların zarar gördüğü, dünyayı “insani varlık” elden gidiyor mu kaygılarının sardığı bu dönemde, görünen o ki, edebiyattaki bunalım da ancak “ gerçek”e tutunarak aşılacaktır. Bize gelince; eğitim sistemimiz edebiyata özendirici değil. Toplum olarak kitap okumayı hâlâ bir gereksinim haline getiremedik. Başlangıç olarak hiç olmazsa yurt çapında kitap okuma kampanyaları düzenleyebilseydik! ? ve günlükleriyle anlatıyor okurlara. Jasim’i ise üçüncü tekil şahısla, uzak bir mesafeden gözlüyoruz. İki farklı yaşam, biri ve öteki… ya da ötekiyle öteki. Birbirlerini hiç tanımadan, yalnızca bir kol çarpışmasıyla geçip giderler. Ve bu iki yaşam, neden birbirinden bunca farklıdır, yaşama hakkı bunca eşitken? Roman 20 yıl önce yazılmış. Yaşamın, teknolojik gelişmelerin dışında çok da değişmediğini farkeden yazar, üzerinde köklü güncelleme yapmadan aynen basılmasını yeğlemiş. 20 yıl önce öyleyken, 20 yıl sonra “öteki” kavramında bir değişiklik olabilir mi ki? Bir değil bir sürü soru oluşuyor okurda: Ergenlik sorunlarıyla boğuşan Lisa, neden bu denli ilgisiz kendi yaşamına? Okul başarısı/başarısızlığı, erkek arkadaş meseleleri, küçük yalanlar, öğretmene karşı koyuşlar, kendini beğenmeler, utanmalar, küçük düşmeler… Bunca duygusal çarpıntı içinde Lisa, kendini nasıl, ne zaman bulacak? Roman, Lisa’nın babasının işi nedeniyle büyük kente taşınmasıyla başlar. Şirket onlara oturmaları için bir villa verir. Zenginlerin oturdugu çok iyi bir mahallede bir villa… Ancak mahalledeki şu sığınma yurdu olmasa! Orası serserilerle, uyuşturucularla dolu bir yer (Acaba?) ve o yurt orada olduğu sürece mahalledeki emlak fiyatları düşecek… Lisa’nın, ailesiyle sürekli çatışan ağabeyi Theo, yurdun kapanmasını isteyenlere karşı bir birlik oluşturur. Ağabey aileyle çatışırken Lisa’nın çatışmaları ise öğretmenleri ve sınıf arkadaşlarıyladır. Ya Jasim? O dört kişilik daracık bir odada, kaderini beklemektedir. Çalışmak ve yeni bir hayat için… Hörü Teyzenin Keçileri/ İncila Çalışkan, Bu Yayınevi, 63s, 2009, 9+ yaş “Bir yanı masmavi göl, bir yanı uçsuz bucaksız bozkır, bir yanı başı bembeyaz karlı yanardağ olan güzel topraklarda Hörü Teyze yaşarmış. Hörü Teyze keçileriyle yıllardır dağ demez tepe demez dolaşırmış. Yaz gelince Hörü Teyze elma bahçelerini, bademlikleri, erik bahçelerini dolaşır, keçilerine hendeklerdeki otları yedirirmiş. Kendisi bahçe sahiplerine yardım eder, onların verdiği elma, üzüm, badem kurularını ekmeğine katık edermiş. Ayağına giyecek terlikleri, başına bağlayacak yazması bile yokmuş.” Hörü Teyzenin Keçileri’nin devamını merak ettiyseniz hemen sayfalarına konuk olmalısınız. Kitapta on iki masal yer alıyor. İncila Çalışkan’ın deyimiyle; “Bir varmış bir yokmuş, bu masallar bitince küçük tatlı elmalar sorunları akılla, bilgiyle çözenlerin kucaklarına dolmuş.” İyi okumalar... ? Ç Arkana Bakma/ Kirsten Boie / Türkçeleştiren: Suzan Geridönmez / Günışığı Kitaplığı / 2010 / 175s. / 12+ yaş Gençlerin zevkle okuyacakları bir roman: Arkana Bakma… Roman boyunca Lisa’nın büyük kente taşınmasının ardından gelişen olayları izlerken bir yandan genç kızın yaşamına naif bir dokunuşla geçip gidecek olan Afrikalı sığınmacı Jasim’in belirsizliklerle dolu yaşamından bir kesit çıkıyor karşımıza. Lisa, yaşamını mektupları CUMHURİYET KİTAP SAYI 1067 SAYFA 25