25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

D nsanı “bağırsak çocuğu” alışkanlığı içinde görenler, onun ruh yeteneğini oluşturan gönül dünyasına önem vermezler. Bize uzak düşen insanın bile bir gönül dünyası olduğunu unutmayalım. Yaşamanın içinde kazandığı deneyimlerle kendini geliştiren insan bile özel bir kültür birikimi edinir. O insanı iyi tanıyor muyuz? Yoksa kendi kişiliğimizi oluştururken, yabancı saydığımız kişiyi dışlayan bir anlayış içinde miyiz? Yahya Kemal Beyatlı’nın dizesini anlamaya çalışmalı: “Irkın seni iklimine benzer yaratırken.” Yadırgadığımız bir ırka alıştığımız bir ortamda yeni bir kişilik kazandırabilir miyiz? Yeni bir doğayla, yeni kişilerle iletişim kurmak insanı değiştirebilir mi? Bir başka ortama uyum sağladıkça, o uzak insan, içimizden biri olmaz mı? Burada “İklim” sözcüğünü yeni bir ülkeyi yurt edinen insanın o toprakla uyum içinde yaşaması diye yorumlamak gerekir. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Kültürel kimlik İ İnsanın kişiliğini oluşturan kalıtsal özellikler içinde bulunduğu toplumla bütünleştikçe yeni bir kültürel kimlik geliştirebilir. Gerçek insanı bu kültürel kimliğiyle tanımak gerekir. Kendi soyağacını araştıranlar ne kadar gerilere gidebilir? Ulaşamadıkları uzaklıkta kim bilir nasıl bir değişik kültür var! Oralarda bir belirsizlik varsa soyluluğumuz bozulacak mı? Napolyon “asalet benden başlar” dememiş miydi? “KİMLİKLER LÜTFEN” Günümüzde Anadolu insanının kültürel kimliği üzerine “açılım siyaseti” yürütülürken “Türkiye Cumhuriyeti’nde Kimlik Arayışları” çalışmalarını değerlendirmek yararlı olacaktır. Bu konu; 1415 Haziran 2005 tarihlerinde, “Kültür Araştırmaları Derneği” ile “Koç Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi”nin düzenlediği “Kimlik ve Kültür” başlıklı bir bilgi şöleninde tartışılmıştır. Bu toplantıdaki bildiriler Gönül Pultar’ın emekleriyle bir kitapta toplanmış, konuyu ayrıntılarıyla incelemek olanağı bulunmuştur (KİMLİKLER LÜTFEN, Türkiye Cumhuriyeti’nde Kültür ve Kimlik Arayışı ve Temsili, ODTÜ Yayıncılık, 2009). “Kimlikler Lüften” adı, Kemal Özer’in 1981’de yayımlanan şiir kitabı “Kimlikleriniz Lütfen”den ödünç alınmış sayılmalı. Bu başlıkta, incelikli görünmenin arkasında bir acımasızlık var. Başat kültürün öbür kültürleri küçümsediği bir acımasızlık. Bin yıllar öncesinden Anadolu coğrafyasında yaşaya gelen değişik soylara bakıldığı zaman, bunca soyun birbirine nasıl alıştıklarını anlayamazsınız. Sevgi alışkanlığa dönüştüğü zaman insanlar birbirinden uzaklaşabilir. Ama alışkanlık sevgiye dönüşünce insanların birbirine katlanması kolaylaşabilir. Ne diyordu Yahya Kemal Beyatlı: “Bir aşk oluverdi âşinalık”. Yakınlıklar sevi ilişkisine de dönüşmüş, giderek biribirimizde bütünleşme olanağı bulmuşuz. Ama ilişkilerin temelinde sevgi olmazsa, siyasetin aldatıcı yüzü öne çıkarsa, o yakınlıklar düşmanlığa dönüşebilir. Max Müller’in araştırmasına göre, Türkiye’de değişik dil, din, soy ayrımı içinde 42 topluluk yaşıyor. Aynı özellikleri taşıyan toplulukların bile değişik kültür düzeyleri olduğu düşünülürse, bu çok kültürlülük bizi bütünleşmeye mi, parçalamaya mı götürecek? İnsana sevgiyle yaklaşarak, yaşama koşularını kolaylaştırarak, birey olma bilinci aşılanarak soruna çözüm getirme olanağı bulunamaz mı? Bakalım Gönül Pultar’ın derlediği bilgi şöleni bildirileri “Kültürel Kimlik”i nasıl değerlendiriyor? KÜRESELLEŞME SÜRECİ Gönül Pultar, Sadri Maksudi’nin torunu, Adile Ayda’nın kızıdır. Kitabı babaannesi Fahriye Mazhar Ayda’nın anısına adarken onun köklü bir Osmanlı ailesinden gelen bir cumhuriyet kadını olduğunu da anımsatıyor. Gönül Pultar, bir ulusun kurulmasında kimlik sorununun önemi üzerinde durduğu “Giriş” yazısında, Türkiye’de “kimlik” üzerine ne gibi çalışmalar yapıldığını anlatıyor. Bilgi şöleninin ilk bölümü kültürel kimliğin özelliklerine ayrılmış. Bu konuda insanbilimci Bozkurt Güvenç açış konuşmasını yaparken, uygarlığın bunca gelişme gösterdiği 2000’li yıllarda kültürel kimliklerin, uygarlıkların çatışmasına yol açabileceği kaygılarını anlatıyor: “Yaşanan devrim ve karşıdevrimlerden yorgun düşmüş görünen bireyler ve toplumlar, geçmişe dönüp, ‘Bu çıkmaza nereden ve nasıl geldik?’ sorusunu soruyorlar.” Küreselleşme süreci ulusdevletlerin sonu mu olacak? Parasal gücü olan büyük ortaklıklar mı dünyayı yönetecek? Böyle bir yönetimde büyük devletlerin gücü artacak da, ulusdevletler varlığını koruyamayacak mı? Dolayısıyla kültür biriki önsöz de anımsatılıyor: “Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” “Atatürk’ün bu sözünü yaşatmak için Devlet’in bütün gücü kullanıldı”(Dil Reformu Toplumu Nasıl Böldü?). Lewis’in alaysamalı bir gülümsemesi de var: “Eyvah! Osmanlıca var olduğu süre boyunca, zengin ve muhteşem bir dildi. Ölünün arkasından kötü konuşmayalım.” Ama asıl şu soruya yanıt aranmalıydı: Dile gerçek kimliği kazandırılamazsa yeni topluma uyum sağlamak olanağı bulunabilir mi? Yeni bir topluma kültürel kimlik kazandırılırken dilin gerçek benliğini arayışı nice tartışmalara yol açmıştır. Ama bütün toplum kesimlerinin yeni koşullara uyum sağlaması için özellikle dilin gerçek kimliğini bilmek gerekecekti. Çok kültürlü bir ülkenin sorunlarını çözmek için sabırlı bir barış siyaseti uygulamalıdır. Her kültürün kendi içinde özel, kendi içinde kişilikli olduğuna inanmadan, içi boş siyaset sözleri kültürel kimliğin gelişmesinde çözüm sağlayamaz. DEĞİŞİK KİMLİKLER “Kimlikler Lütfen” derlemesi ülkemizdeki Alevi, Yahudi, Çingene, Süryani kültürlerine ayrıca yer vermiş. Alevilik ile Bektaşilik birbirleriyle örtüşen özellikleriyle nasıl bir soy oluşturmuş, “bel evladı” ile “yol evladı” Bektaşileri nasıl bir gelenekle değişik bir kültür kimliği geliştirmiş? Fahriye Dinçer’in araştırması bu sorunlara açıklık getiriyor (Alevi Ayinlerine İlişkin 19151940 Döneminde Yayımlanan Metinlerde Alevi Kimliğinin Temsili). “ ‘Azınlık’ olarak nitelenen, Türkiyeli gayriMüslim cemaatlerin yaşam biçimlerini incelemek ve kimliklerini nasıl kurduklarını araştırmak” üzere Nuran SavaşkanAkdoğan “Yahudi Kimliği”ne eğiliyor (“Madamlar Yavaş Yavaş Ortadan Kayboluyorlar” : Erken Cumhuriyet Dönemi Kampanyaları ve Yahudi Kimliği). “Giydirilmiş Kimlik” belli bir soyun nitelendirilmesi için yeterli olmuyor. Çingeneler arasında bile “Teber” deyimiyle anılan bir çeşit “Abdal” kimliği de var. Suat Kolukırık böyle bir ayrıntı üzerinde düşünmemizi sağlıyor (Çingene Olduğu Düşünülen Gruplarda Kimlik Teber (Abdal) Kimliği). Mahmut Sarıkaya, dar çevrelerde “gizli dil” olarak nitelenen bir konuşma biçimiyle anlaşan “Abdal/Teber/Geygelli” topluluklarının Çingenelerden ne gibi ayrımları olduğunu saptamaya çalışıyor (“Gizli Dil” ve Abdal/Teber/Geygelli Kimliği). Mardin’in doğu bölgesindeki “Tur‘Abdin Süryanileri”nin bile bir başka kültürel kimliği olduğunu anlatan Abdürrahim Özmen, bu değişimlerin bölünme değil, kültür çoğalması olduğunu düşündürüyor (Etnik ve Kültürel Kimliklerin Dışlanma Üzerinden Kurulması: Tur‘Abdin Süryanileri). BÜTÜN UMUT SEVGİDE Belki hiçbir ülkenin Türkiye kadar değişik kültür kimliği yoktur. Böylesi değişik kültür birikimleri bir ülkenin parçalanmasına mı, daha güçlü bütünleşmesine mi yol açar? Kendi yaşama biçimlerine alışmış en uygar ülkeler bile değişik kültürlere katlanmakta zorlanırlar. Onları hoş görmeye çalışırken küçümseyen bir duruş içindedirler. Tasavvuf kültürünün hoşgörüsüyle kendimizin gerisinde durmayı biliyor muyuz? Annem “ümmi” bir kadındı ama, “insan çocuğunu büyütürken kendini eğitir” diyebilecek bir bilgeliğe ermişti. Kuşaklar arasındaki kültür ayrımları bile bizi birbirimizden uzaklaştırıyor. Babalarla oğullar arasındaki iletişimsizlik kopmalara yol açabiliyor. Varlıklı olmak, üne ulaşmak gibi güçlü görünümlerden yararlanarak belli bir anlayışın kültürünü dayatmak, dar çevreleri de, küreselleşme sürecindeki dünyayı da bölünmelere, dargınlıklara sürükleyebilir. Gene de Bozkurt Güvenç gibi umutsuz olmamak, değişik kültürleri benimsemenin uzun erimli bir sevgi işi olduğuna inanmak gerek. Kendimizdeki engelleri aşamazsak en yakınlarımızın bile yabancılaştığını anlayamayız. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Gönül Pultar mine verdiğimiz önem gereksiz bir ayrıntı mı sayılacak? Kültür sorunlarını özümsemiş olan Bozkurt Güvenç’i umutsuzluğa düşüren durumlar var. Bu durumlar önce kendimizden kaynaklanıyor: “Davranışlarımızı belirleyen ‘temel kişilik’ (huy) hayat boyu aynı kalsa da, ‘kimlikler’ değişkendir; yaşam boyu sürekli değişebilir, çok kat/katmanlı olabilir.” Bu anlayışı Türkiye çapında düşünen Bozkurt Güvenç, yurdumuzun insanlarını nasıl nitelendirmek gerekeceği sorunu üzerinde duruyor: “Günümüzde manşetten inmeyen ‘Türk mü, Türkiyeli mi?’ sorusu, ideolojik ya da politik değil, tarihi ve kültürel bir varlık bilinci sorunudur.” Kendimizden yola çıkarsak, soyumuzda önemli kişilerle övünmek neye yarar! Bursalı Talip’in dizesini anımsayalım: “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” Bozkurt Güvenç ezberimizi bozan sorularla bizi şaşırtıyor. Toplumu oluşturan din, devlet, bilim gibi güçler var. Bunlar arasındaki egemenlik çatışması kimlik sorunlarımızın doğmasına yol açıyor. Eğitim elbette önemli. Ama çözüm; “sorumlu (sınırlı) özgürlük, laiklik ve özerklik. Çağdaş demokrasilerin de bu üç temel üzerinde yükseldiği unutulmamalı” (Kültürel Kimliğe Genel Bakış). Gene de kimliğin tanımını yapmak o kadar kolay değil. Nur Yalman; “sosyoloji, antropoloji ve psikolojitoplumbilim, insanbilim ve ruhbilimçalışma” alanlarından “kimlik”e bakıyor (Kimlik ve Bilinç). “Kültürel Kimlik Olgusu” 2000’li yıllara doğru yeniden gündeme geliyor. Fukuyama’nın görüşünden yola çıkan E. Fuat Keyman “Farklılıkların yaşama geçirilmesi ve tanınması” sorunu üzerinde duruyor (Sistem Kurucu ve Sistem Dönüştürücü Bir Toplumsal Gerçekçilik Olarak Kültürel Kimlik Olgusunu Yeniden Düşünmek). KİMLİK SORUNU Yeni kurulan bir cumhuriyet toplumunda kimlik sorunu ayrıca önem kazanıyor. Şerif Mardin, Osmanlı toplumunun yumuşak dokusunda “kimlik” sorununun daha kolay yaşayabildiği, yeni toplumda kimliklerin “kolayca yerleştirilememiş” olmasının nedenleri üzerinde duruyor (Kimlik ve Söylemlerde Katmanlar). Kültürel kimliği etkileyen en önemli sorunlardan biri de “Dil Devrimi”dir. Nazan HaydariPakkan ile Gönül Pultar’ın Geoffrey Lewis’ten çevirdiği bildiride Sadri Maksudi’nin “Türk Dili İçin” kitabına Gazi M. Kemal imzasıyla yazılan Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1050 SAYFA 26
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear