05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

VİTRİNDEKİLER ¥ ondan Duncan Thaw adlı genç bir sanatçının iniş çıkışlarla dolu trajikomik hikâyesini dinliyor. İskoç yazar ve ressam Alasdair Gray’in öğrenciyken yazmaya başlayıp yaklaşık çeyrek asırlık bir çalışma sonucu 1981 yılında yayımladığı “Lanark”, fantazi edebiyatının önemli bir örneği. Türkiye/ Yayıma Hazırlayan: Semih Vaner/ Kitap Yayınevi/ 664 s. 2008’de çok genç yaşta kaybettiğimiz, Türkiye’nin önde gelen siyaset bilimcilerinden Semih Vaner’in yönettiği ve neredeyse “ansiklopedik” eser olan “Türkiye”de, Türkiye’nin “Batılılaşma serüvenini,” ilk adımlarından Avrupa Birliği üyeliğine aday adayı olduğu güne kadar adım adım izliyor. Bir anlamda son “yüz yılın” bilançosunu çıkarıyor. Türkiye’nin 19. yüzyıldan bu yana benimsediği ve seksen yıllık “Cumhuriyet” dönemi boyunca hiç vazgeçmediği “Batılılaşma” ve modernleşme hedefi çerçevesinde toplum ve devlet düzeyinde yaşadığı çözülememiş kimi sorunları ele alıyor. Kürt, Alevi, laiklik, demokratikleşme/otoritarizm, ekonomik kalkınma, bölgesel farklar, kadın hakları sorunlarını mercek altına alan, kültürdeki devamlılık ve dönüşümleri de ihmal etmeyen kitap, sorunları çözebilmek için tek çarenin onları derinliğine tartışmak gerektiği noktasından hareket ediyor. Kadın Şifacılar/ Jeanne Achterberg/ Çeviren: Bilgi Altınok/ Everest Yayınları/ 334 s. Kadın Şifacılar, antropoloji, arkeoloji, botanik, davranış bilimleri ve benzer disiplinlerden yola çıkarak kadınların şifacılık ve tıp tarihindeki konumlarını inceleyen bir çalışma olma özelliği taşıyor. Achterberg sadece, antik kültürlerin saygı duydukları “bilge” kadınlardan ortaçağda avlanan “cadılara”, 19. yüzyılda profesyonelleşen “hemşirelerden” eski âdetleri sürdüren “ebelere” kadar kadın şifacıların Batı sağaltım geleneklerindeki rollerini kapsamlı bir biçimde incelemekle kalmıyor, aynı zamanda da renkli dönem portreleriyle okurları ayak basılmamış konularda heyecan dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Son Buluşmanın Şarkısı/ Anna Ahmatova/ Çeviren: Kanşaubiy Miziev, Ahmet Necdet/ Yön Yayıncılık/ 56 s. “İnsan sıcaklığında gizli çizgi var/ bu çizgiyi ne aşk ne tutku aşabilir/ korkunç sessizlikte buluşsun dudaklar/ ve yürek aşk ile parçalansın da gör/ ve dostluk burada hep zayıf kalır/ o ateşli yıllar mutluluk taşısa da/ ruh özgür ve yabancılaşmış olur/ şehvetin ağır aksak hantallığına/ ulaşmak isteyenler çılgındır ona/ ulaşanlar ise yıkılmıştır kasvetten/ ah, neden çarpmıyor kalbim, anlasana/ hep öyle elinin altında iken.” Anna Ahmatova “Son Buluşmanın Şarkısı”yla şiirseverlerin karşısına çıkıyor. Puro: Mavi Dumandaki Lezzet/ Deniz Gürsoy/ Oğlak Kitap/ 136 s. Deniz Özgür, “Puro” adlı kitabını yazma amacını şöyle açıklıyor: “Bu kitabı puro konusunda merakı olanlara rehber olması, bir “tanışma kitabı” işlevi görmesi için yazdım, okuyup bitirince puro profesörü olamayacaksınız. Kitap tasarlanırken puroyu seven kişilere zaten seçmiş oldukları yeni yaşam tarzıyla ilgili temel bilgileri aktarmak amaçlanmıştır.” Gürsoy’un “Tespih: Parmak Uçlarındaki Huzur” ve “Nargile: Bir Nefes Keyif” adlı kitaplarıyla birlikte bir üçleme oluşturan “Puro: Mavi Dumandaki Lezzet” hem puroseverlere hem de hayatın keyfini sürenlere zevkli bir okuma sunmayı amaçlıyor. İşte Gidiyorum: Göç Öyküleri/ Feyza Hepçilingirler/ Everest Yayınları/ 188 s. İnsanın öyküsünü çizmekte en etkin olan unsurlardan biri yaşadığı yer kuşkusuz. İnsan büyük ölçüde yaşadığı toprakla, içinde yetiştiği kültürle, kullandığı dille kurar kendini. Bunun için her gidiş kendinden kopuş, kendini yeniden kurma çabasının kaçınılmazlığıdır. Her giden yeniden kurmak zorunda kalır kendini. Feyza Hepçilingirler, “İşte Gidiyorum: Göç Öyküleri” ile toprağından, dilinden, kendinden gitmek zorunda kalanların öykülerini dile getiriyor. Her gidişin içinde taşıdığı acıya eşlik eden o yoğun hesaplaşma duygusunu aktarıyor okura. Kendini yeniden kurmak zorunda bırakılanların tam da artık neyi kuracaklarına emin olamadıkları o acı dolu derin şaşkınlığı paylaşmaya çağırıyor herkesi. Zeitgeist Ne Anlatıyor?/ Emrah Alpat, Tunca Arslan, Erol Bilbilik, Haluk Hepkon, Karin Liebhart/ Kırmızı Kedi Yay./ 122 s. Peter Joseph’in ünlü filmi Zeitgeist The Movie hayatımıza 2007 yılında girdi. 2008 yılındaysa piyasaya Zeitgeist Addendum çıktı. Her iki film de kısa sürede büyük bir popülerliğe kavuştu. Yakın bir tarihte üçüncü filmin gösterime gireceği ilan ediliyor. İnternet üzerinden bedava indirilebilen filmlerin yaklaşık 100 milyon kişi tarafından izlendiği tahmin ediliyor. Mesele sadece sayıyla da ilgili değil. ABD ve sistem karşıtı çevreler arasında Zeitgeist’ın savunduğu fikirler hızla yayılıyor. İnternet sayesinde Zeitgeist Hareketi adı altında örgütlenmeye çalışılıyor. Peki, Zeitgeist hakikaten bir sistem eleştirisi yapıyor mu? Kaynakları ne kadar güvenilir? İleri sürdüğü tezler hangi dünya görüşünün ürünü? 11 Eylül olayları ya da perde arkasından dünyayı yönetenler hakkındaki iddiaları komplo teorisi mi yoksa Amerikan karşıtlığı mı? Dinler tarihi bir aldatmacadan mı ibaret? Zeitgeist ile New Age akımları arasında bir ilişki var mı? Venüs Projesi gerçekleşebilir mi? Enerji konusunda söylenenler doğru mu? “Zeitgeist Ne Anlatıyor?” adlı kitapta bu sorulara yanıtlar aranıyor. Gün Kuşu/ İnci Becerikli/ GOA Yayınları/ 128 s. “Hayat Pınarı’nın ovaya dökülmeden önce geçtiği son yamaçta dizlerine kadar suya girmiş, teneke süzgeçli altın avcısı ovalılar vardı. Onlar teneke süzgeçlerini suya daldırıp rasgele almayı biliyorlardı. Altın sanıp taşı toprağı da hazine diye kıyıya koyuyorlardı. Bu kıyılarda dolaşan ve kendini akıllı sanan aptallarsa taşı da toprağı da altın diye çalıyorlardı. Gerçeği fark ettiklerinde ise derin bir sessizliğe gömülüyorlardı. Kukarlılarda sessizliğin erdem sayılması, kuşaktan kuşağa aktarılan bu öykü ile ilgiliydi.” Kukar, gizemlerle dolu bir dünya... Büyük bir doğasal felaketin tehdidi altında... Yönetici kâhinler çıkış yolu arıyor... Kurtuluş, Kukarlıların kutsal kitabında mı, yoksa Gün Kuşu olabilmekte mi?..? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1023 Marilyn’le Bir Gece ve Kar/ Alina Reyes/ Çeviren: F. Cihan Akkartal, Gökçe Almaş/ Pupa Yayınları/ 74 s. “Anlayamıyorum. Dünyaya çıplak geliyoruz değil mi? Çıplak oynamak isterdim. Olabilecek en saf ve doğal durum çıplaklık... Yine de herkes tam tersini düşünüyor. Sansürden ve Hays kurallarından korkuyorlar. Ama akıllarında tek bir düşünce var, insanları cinsellikle kışkırtmak. Bana biçtikleri rolü oynamaktan nefret ediyorum. Şehvet doğal olmalı. İşte böyle düşünüyorum ve beni küçümsüyorlar, biliyorsun. Başkan olduğunda bu aptal kuralları kaldıracak mısın?” Erotika felsefesini ve politikalarını soruşturmasıyla tanınan Alina Reyes, erotizmin sınırlarını bu kez iki novella ile zorluyor. “Marilyn’le Bir Gece”de J.F. Kennedy ile Marilyn Monroe’nun ilk aşk gecesine tanıklık ediyor. “Kar” ise, Pirenelerdeki kasabasında tecavüze uğrayan bir genç kızın, MarieRosella’nın intikam hikâyesini konu alıyor. Frankenstein/ Mary Shelley/ Resimleyen: Declan Shalvey/ Çeviren: Duygu Akın/ NTV Yayınları/ 144 s. “Bilim ve teknolojinin yeni yeni doğduğu zamanlardı. İnsana her şey mümkün görünüyordu; yaşamı yaratmak bile. Victor Frankenstein bu fikri saplantı haline getirmiş, teorilerini kanıtlamak için yılmadan çalışıyordu. Ancak hayalini kurduğu başarı, yalnızca kendisi değil, dostları ve ailesi için de kanlı canlı bir kâbusa dönüştü.” Mary Shelley’nin gotik korku öyküsü ilk kez 1818’de basıldı ve o günden bu yana pek çok sahne prodüksüyonuna ve filme ilham verdi. Şimdi de fantastik hikâyeyi orijinal öyküye sadık kalarak hayata geçiren renkli çizgi romanı okurla buluşuyor. Hücre/ Fadhil al Azzawi/ Çeviren: Gökhan Soyşekerci/ Pupa Yayınları/ 110 s. “Diğer odadan gelen yanık et kokusunu alabiliyordum. Bana baharda yeşeren otların kokusunu hatırlatmıştı. ‘Bazen insanlar ölümü seçer mi?’ diye düşündüm. Gerçekten bilmiyordum. Ama, bir adam hayatı tamamen yaşanılamaz hale gelmeden böyle bir şeyi asla düşünemez diyordum kendi kendime.” Iraklı Aziz Mahmud Sayid hiç olmadık şekilde kendisini, içinde politik suçluların bulunduğu bir hapishanede buluverir. Orada, örgüt liderleriyle, farklı kültürlerle yetişmiş entelektüellerle, ardından işkence kurumuyla tanışır. Adaletin körlüğü hesapsız acılara yol açar. Üstüne üstlük işin içine bir de aşk karışır. Kafkaesk bir labirentin karanlığını andıran hapishanenin bürokrasisi ondan yapılması kolay bir fedakârlık daha ister: Basit bir suçu üstlenmek ve Aziz, yaşadığımız ve şekillendirdiğimiz kusurlu dünyayla uzlaşma ya da onu reddetme arasında, Hücrede sıkışıp kalır. Fadhil al Azzawi “Hücre”yle okurun karşısına çıkıyor. SAYFA 28
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear