29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

VİTRİNDEKİLER ¥ genişleterek (çok az örnekle) İstanbul’da tamamladım (1998). Bu çalışmamda bazı eksik türküler görülürse, ki görülecektir, onlar, bugüne kadar yakılmış ve söylenmiş özün özü halkın malı olan, derlediğim yirmi bini aşkın türkünün ancak bir bölümünü içine almasından kaynaklanmıştır. Bu çalışmaya başlamamda, yüz yaşına yakın ölen anneannemin (dolaylı olarak) büyük etkisi ve katkısı olmuştur. Çünkü anneannem, gizli bir türkü yakıcısı idi. Ayrıca, kendine özgü sesiyle çok güzel Doğu Anadolu, Türkmen ve Azerî türküleri de söylerdi. Kırk iki yılı aşkın bir çabanın ürünü olan bu çalışmayı, çileli Anadolu kadını anneanneme ve onun gibi bu derlemeye katkıları olan, gördüğüm, tanıdığım, konuştuğum bütün köylükentli, dağlıovalı, yaşlıgenç, kadınerkek ‘türkü yakıcıları’na armağan ediyorum” diyor. mile olduğunu anladığı andan başlayarak hissettiklerini, iç dünyasında kopan fırtınaları, yaşadığı korkuları, coşkusunu ve erincini aktaran bir monolog bu. Chicago/ Alâ El Asvani/ Çeviren: Avi Pardo/ Turkuvaz Kitap/ 352 s. Ülkesindeki iç savaşlar nedeniyle Amerika’ya kaçan burslu genç akademisyen, şair, Hıristiyan Naci Abdül Samet. Dini ve Mısır yönetimini kullanıp hak etmediği burslar alan, Amerika’daki Mısır Öğrenci Birliği’nin başkanı Mısırlı Ahmet Danana. Akademik başarılarıyla herkesi şaşırtan, tutucu ailesinin öğrettiği değerlerle Amerika’daki yeni yaşamı arasında kalan Şeyma Muhammedi ve âşık olduğu Tarık Hasip. 30 yıl önce yerleştiği Amerika’da tam bir Amerikalı olan Mısırlı Profesör Rafet Tabit. Amerikalı karısıyla sorunlar yaşayan Doktor Muhammed Salah. Bu kişiler, Chicago’da bir üniversitenin öğrencileriyle öğretim üyeleri çevresinde gelişen, çoğu Amerika’ya zorunlu göçle gelmiş insanları anlatan romanın kahramanlarından sadece birkaçı. Alâ El Asvani, evrensel bir soruna parmak basan ve geçirilen değişimin dramını yansıtan “Chicago”da, farklı politikalar, dinler ve gelenekler arasında sıkışıp kalan insanların gerçekçi ve dokunaklı hikâyesini anlatıyor. Dârülfesad/ Erk Acarer/ İnkılâp Kitabevi/ 366 s. “Kanuni Sultan Süleyman ölmüş, tahta II. Selim geçmişti… Geçmişi özlüyordu Ferhad. Sokollu içindekileri biliyor gibi uyarmıştı onu: ‘Gelen gideni aratır Ferhad. Tahta çıkan her hükümdar; Sultan Mehmet Han, Yavuz ya da Kanuni olacak diye bir kaide yok. Dönem kapanır, dönem açılır. Kimi dönem bir sanat, zafer ve refahtır. Kimisi yenilgi, sefalet ve beceriksizlik...’ Sokollu’nun ne dediğini anlamıştı genç adam. Buruk bir tebessümle gülmüştü. ‘Biraz babasına benzeseydi’ demişti belli belirsiz. ‘Allah uzun ömür versin yine de!’ Sokollu kızmıştı Ferhad’a; ‘Hâşâ Allahü teâlâ değiliz biz. İnsan yaratıp istediği gibi şekil vermek bir tek onun harcı. Beş parmağın beşi de birbirine benzemez hem. Aynı tarladan alınan mahsul de daima birbirinden farklı olmuştur. Bunların hesabını tutmak bize kalmadı. Ali Osmanî ulu bir ağaç, meyveye bakma sen. Asıl mesele ağacın kurumadan sonsuza dek yaşamasıdır. Bize düşen ağacı korumak!’ Ferhad, Sokollu’yu hürmetle dinledikten sonra kendisinin bile şaşırdığı bir soru sor ¥ SAYFA 47 Tasmalı Güvercin/ Cemil Kavukçu/ Can Yayınları/ 88 s. “İkinci kaptanla üçüncü çarkçı hiç keyif almadıkları her hallerinden belli olan bir bıkkınlıkla bağırışsız, küfürsüz, yorumsuz tavla oynuyorlar. Her an bırakıp kamaralarına çekilebilirler. Ben de elime geçirdiğim, iyice yıpranmış, hamur gibi olmuş elli ikilik desteyle kâğıt falı açıyorum. Biraz sonra kamarama gidip dolabımdaki stoktan (gemide içki içmek yasak olmasına karşın, kaptan ve çarkçıbaşı dahil herkesin dolabı ağzına kadar içki doludur) bir şeyler içip kitap okumayı düşünüyorum.” “Tasmalı Güvercin”, öykücülüğümüzün son dönemine damgasını vurmuş yazarlardan birinin, Cemil Kavukçu’nun önemli bir ustalık yapıtı. Kavukçu, okurunu bambaşka bir dünyaya; sessiz kasabaların birer kartpostal gibi hareketsiz görünümlerinin ardında yaşanan tekinsiz, ama alabildiğine renkli dünyasına götürüyor. Doğmamış Çocuğa Mektup/ Oriana Fallaci/ Çeviren: Pınar Kür/ Can Yayınları/ 108 s. “Senden korkuyorum. Seni hiçyokluktan zorla çekip alan, gövdeme ekleyen rastlantıdan. Seni çok beklediysem de karşılamaya asla hazır olmadım. Ama kendi kendime hep o kötü soruyu sordum: Ya doğmak hoşuna gitmezse? Ya günün birinde haykırıp suçlarsan beni: ‘Sana kim dedi beni dünyaya getir diye? Neden dünyaya getirdin beni neden?” İtalyan yazar Oriana Fallaci böyle diyor derin izler bırakan kitabı “Doğmamış Çocuğa Mektup”un başlarında. Erkeğinden ayrılmış bir kadının, ha CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear