Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Pürnur Soğangöz’den “Narin” roman Ë Mavisel YENER Narin, şanslı bir çocuk, çünkü ona “kalbinin sesini dinle ve verdiğin karara güven! Evrenle birlikte dans et…” denilmiş; düşlerine çelme takılmamış. anatın ve sanatçının sezgisini, derinliğini, özgünlüğünü bir araya getiren çocuk kitaplarından biri Narin. Yazarın dünya görüşü ve evreni yorumlayış bilgisinin satırlara sindirilmesi, sanatsal yaratım disiplinine bakışının ipuçlarını da veriyor. Bu ipuçlarından yola çıkarak, fantastik çocuk yazınını “önemseyen”, düşlerine sınırsız özgürlük tanıyan bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu anlamamız pek zor değil. Minyatür ustasından ders alan, küçük bir kızın ilginç serüveninin anlatıldığı Narin, Pürnur Soğangöz’ün ikinci kitabı. Minyatür sanatıyla dedesi sayesinde tanışır Narin. Bir gün, telaş içinde minyatür dersine yetişmeye çalışırken yolda tuhaf görünümlü bir adamla karşılaşır. Salkımsaçak giysili, garip bakışlı adam bastonunu uzatarak küçük kızın yolunu keser. Fildişinden yapılmış bu bastonun tamamı minyatürlerle bezenmiştir. Narin, ilk bakışta bastona hayran kalır. Adam ona “Nereye gidiyorsun Narin?” diye sorduğunda, şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktır. Tanımadığı bu adam yalnızca onun adını değil, derse geç kaldığını da bilmektedir. Narin bunları nasıl bildiğini sorduğunda adamdan gelen yanıt ilginçtir: “Ben, senin bildiğin ve bilmediğin her şeyi bilirim.” Narin, adamın nereden geldiğini sorduğunda, daha da şaşırtıcı bir yanıt alır, çünkü adam sadece bir an için var ol S duğunu söyler ve bastonunu yere vurup ortadan yok oluverir. Narin derse gittiğinde, minyatür ustasına “bir an için var” olan bu adamdan söz eder. Usta buna hiç şaşırmaz. “Bugünden sonra başına geleceklere dikkat etsen iyi olur” der. Çünkü o adam, minyatür yapmaya başlayan herkese görünen, kim olduğu bilinmeyen birisidir; herkes ondan “Baston Nakkaş” diye söz eder. Narin’in ustası olan Güven Usta, Baston Nakkaş’la ilgili söylenceyi ona aktarır. Baston Nakkaş o güne kadar gelmiş geçmiş en yetenekli nakkaş, yani minyatür ustasıdır. Bir gün, çok değer verdiği yaşlı bir hocaya hediye etmek için fildişi bir baston üzerine minyatür yapar. Onun ustalığını kıskanan diğer saray nakkaşları bunu fırsat bilip hemen Sultan’a haber verirler. Saray dışından birine minyatür yaptığı için Sultan ona çok sinirlenir ve parmaklarının kesilmesi emreder. İşte bundan sonra Baston Nakkaş bastonuyla birlikte kaybolur, bir daha onu gören olmaz. Ne zaman ki, minyatür sanatına gönül vermiş birine görünür, o zaman o kişinin kendine özgü bir yol bulmasını istiyor demektir. Gerçekten de, Güven Usta’nın dediği gibi, Baston Nakkaş’ı gördükten sonra Narin’in başına tuhaf şeyler gelmeye başlar. Bir sabah uyandığında, önceki gece sabır ve özenle bitirdiği minyatürdeki figürlerin yok olduğunu görür. Olanları aklı almaz, bir süre sonra minyatürünün başına oturur ve sabırla tekrar çizer. Narin ışığını kapatıp yatağına yattığında, eşyaların duvarlarda bıraktığı sessiz gölgeleri izlemeye başlar. Bir süre sonra neyin gölge neyin gerçek olduğunu ayırt edemez. İşte tam bu noktada fantastik dünyanın kapılarını ardına değin açmıştır yazar. Narin, gölgelerde bir kıpırtı görür. Odasını karınca ordusu mu basmıştır? Karınca zannettiklerinin aslında minyatürdeki figürler olduğunu anlaması uzun sürmez. “Bütün gün uğraşıp yeniden bitirdiği figürler canlanmış, minyatür sayfasını sırayla terk ediyorlardı. İnanılacak gibi değildi.” (s, 45) Narin onların nereye gittiklerini sorsa da, yanıt alamaz. Onları sabırla izlemekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Bir dedektif gibi, onları takip ederek evden dışarı çıkar. Figürler aniden pire gibi sıçrayıp tuhaf bir halının yanına giderler. Bu halı, Osmanlı’nın Lale Devri’nde yaşamış olan minyatür ustası Levni’nin minyatürleriyle dokunmuştur. Narin halıya adım atar atmaz, halı uçmaya başlar. Halı İstanbul’un üstünde şaşırtıcı bir hızla ilerler ve her yanı küçük küçük binalarla dolu bir yere iner (İstanbul’un güzelliklerini, çizgi dünyasının zengin renklerini edebiyata da yansıtmayı başaran mimar bir yazarın kaleminden okumak farklı tat verir okura). İstanbul dekoru dış gerçekliğin yansıtılması ve fantastik kurgunun bir ayağının yere basması açısından başarıyla kullanılmış. İndikleri yerin neresi olduğunu, Narin’in sonrasında yaşadığı şaşırtıcı olayları, sihirli fermanda yazanları kitabı okuyanlar öğrenebilecek. Narin, çizdiği figürleri kaybetmekten nasıl kurtulabileceğini keşfederken okur da kendi dünyasına yelken açacak. Minyatür, Narin için büyülü bir dünyadır. Kedi tüyünden yapılmış ince fırçasını parmaklarının arasına almak bile onu heyecanlandırmaya yeter. “Parmaklarını oynatır oynatmaz, fırça hemen dans etmeye başlar, dans ettikçe kâğıdın boşluğunda hafif çizgiler belirirdi. Çizgiler yavaş yavaş birleşir, birden şekiller oluşur, kâğıdın sessizliğinde yepyeni bir dünya canlanırdı. Bu dünyanın içinde, kimsenin bilmediği bir bahçede dolaşır gibi dolaşırdı”(s, 27). Romanda, minyatür sanatıyla ilgili pek çok ayrıntıyı ilgiyle okurken Narin’in ne denli şanslı olduğunu da düşündüm. Eğitim sistemi içinde öğütülüp giden ne çok çocuk var. Yetenekli olmalarına rağmen, onları heyecanlandıran bir sanat ya da spor dalı olmasına karşın Üniversite Seçme Sınavları, Seviye Belirleme Sınavları gibi engelleri aşmak zorunda kalan çocuklar, ilgi alanlarına eğilebilecek zamanı bulabiliyor mu? Onlara şunu diyebiliyor muyuz: “Kalbinizin sesini dinleyin ve verdiğiniz karara güvenin! Evrenle birlikte dans edin…” Narin, şanslı bir çocuk, çünkü ona bu olanak verilmiş, düşlerine çelme takılmamış. Kitabı bitirdiğinizde pek çok soruyla baş başa kalıyor, yaşam “bilgisi”ne sahip olabilen ve bunu hissedebilen “içsel bilgi”mizin sesine kulak kabartıyoruz. Hayvanların, bitkilerin sözlerine, rüzgârın notalarına farkındalık geliştiriyoruz. Narin “kolay” bir kitap değil; seçici okurun kitabı olduğunu da vurgulamak gerek. Okurun, minyatür sanatı ve Levni gibi, Matrakçı Nasuh gibi kişiliklerle ilgili diğer yazıları ve kitapları okumaya başlaması, yani yatay bir okuma sürecine girmesi, Narin’i daha da anlamlı kılacaktır. Ancak, bunu on yaşındaki okurun yapabilmesi kolay değil. 21. yüzyıl çocuğunun, minyatür ustasından ders alan bir çocukla özdeşim kurması kolay olmamakla birlikte, kendi seçimlerini yapabilen iyi okurları bekleyen heyecanlı bir serüven var Narin’de. Mustafa Delioğlu’nun resimleri ve minyatür tadındaki vinyetleri kitabı daha da güzellemiş. Yolculuk yapmayı ve yaptırmayı çok seven yazar, trenler getirmiş perona: “1. Peron’da Gerçeği Arayanlar Ekspresi, 2. Peron’da Gördüklerini Gerçek Sananlar Ekspresi 3. Peron’da Gördüklerine İnanmayanlar Ekspresi var. Hangi trene bineceğiniz ise sizin kararınıza kalmış elbette.? www.maviselyener.com Narin, Pürnur Soğangöz, Resimleyen: Mustafa Delioğlu, Can Çocuk, 2009, 150 sayfa, 10+ KİTAPÇI Kremalı Köpek Gofreti, Mavisel Yener / Uçanbalık Yayınları / Resimleyen: Emine Bora / s,16, 5+ İsminden hoşnut olmayan biriyle karşılaştınız mı hiç? Bu satırları okuyan pek çok küçük okuyucunun “Eveet! Örneğin; ben!” dediğini duyumsuyoruz. Tıpkı Metalika gibi. Metalika kim mi? Kim olacak, çılgın bir köpek. Çılgın Köpek Metalika. Kulağa çok hoş geliyor değil mi? Ama Metalika aynı kanıda değil. Mavisel Yener’in kaleme aldığı beş kitaplık Çılgın Köpek Metalika dizisinin ilk kitabı Kremalı Köpek Gofreti, Metalika’nın doğum günü hazırlıkları ile başlıyor. Metalika’nın arkadaşı ve sahibi Şirin köpek dostunun doğum günü için sürprizler hazırlamaktadır. Sınıf arkadaşları Melis, Alara ve Hakan da ona yardım ederler; Melis köpek pastası yapar. Hakan da kendi köpeği Maydanoz’u getirir. Alara ise balonları alır. Metalika’yı evden uzaklaştırdıktan sonra hızla işe koyulurlar. Tam hazırlıkları bitmişken Metalika da yürüyüşten döner. Ancak bahçede kendisi için hazır A. Akal/ Ç. Gündeş/ N. Yılmaz/ M. Yener lanmış sürprizden habersiz olduğu için heyecanlanır. Hele aldığı farklı kokular onu iyice huzursuz eder. Her ne kadar Maydanoz onu dostça selamlasa da heyecanını yenemeyen Metalika üstünde mumlar yanan pastayı görünce sahibi Şirin’e zarar gelecek diye mumlara doğru atılıverir. Tahmin edeceğiniz gibi pasta bir yana Şirin bir yana savrulur. Şirin hem üzülür hem kızar. Bu arada Metalika ve Maydanoz yere saçılan pastayı koklar ama bir lokma yemezler. Onun yerine masadaki köpek krakerleri ve böğürtlenli kemikleri yeğlerler. Şirin ve arkadaşları da büyük bir düş kırıklığı içinde Şirin’in annesinin onlar için hazırladığı yiyecekleri yemek için eve girerler. Bu arada karınlarını doyuran Metalika ve Maydanoz çimlere uzanmış bir yandan sohbet edip bir yandan dinlenmektedir. Konu döner dolaşır Şirin’e gelir. Metalika Şirin’i çok sevdiğini ama onun dinlediği rak müzikten hiç hoşlanmadığını söyler. Maydanoz onu teselli etmeye çalışsa da Metalika homurdanmayı sürdürür; “Ben de sevmiyorum adımı. Şirin rock müzik dinlemeyi sevdiği için bana Metalika adını vermiş. Fakat ben bu tür müzikten hoşlanmıyorum. ‘keşke bir adım olmasaydı,’ diye düşünüyorum kimi zaman.” ( s:12) Maydanoz, Metalika ile aynı görüşte değildir. Oysa o da kendi adını sevmemektedir. Sahibi her yere burnunu soktuğu için ‘her şeye maydanoz’ anlamında koymuştur adını. Aklına sokak köpeği dostunun söyledikleri gelir. Acaba ne demiş sokak köpeği? Merak ettiniz mi? Ya siz isminizi seviyor musunuz? SAYFA 44 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029