Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
T öç öyküleri dosyam sonunda, “İşte Gidiyorum” adıyla G yayımlandı; eleştiriler ve değerlendirmeler de gelmeye başladı. Övgüleri kendime saklıyorum; olumsuz sayılacak eleştirileri ise yüksek sesle söylemeye cesaretim var. Recai Şeyhoğlu, “kurban bayramı” derken (182. sayfa) ilk harfleri neden büyük yazdığımı soruyor. Haklı. Özel ad gibi düşünmüşüm; ama değil. Dolayısıyla yanlış; küçük harfle başlamalıydı. “Çikolata” sözcüğünü de bir yerde ‘çukulata’ diye yazmışım. O da yanlış. Doğrusu: “çikolata”. “Kahvaltı “etmek” mi, “yapmak” mı? “184. sayfada ‘kahvaltı etmek’i ben ‘kahvaltı yapmak’ diye biliyordum.” demiş Şeyhoğlu. Sözlükler “kahvaltı” ile birlikte daha çok “etmek” sözcüğünü veriyorsa da “kahvaltı etmek” de denebilir, “kahvaltı yapmak” da. İkisi de doğru. “Hıristiyan’dılar; ama Müslüman kadar inançlıydılar.” tümcesi için, “Mantığıma ters geldi.” diyor Recai Bey. Bu söz, “Lisa’nın Bebeği” adlı öyküde geçiyor. Orada konuşan, bunamış olmakla suçlanmaktan bile artık çekinmeyen yaşlı kadın, çocukluk arkadaşı Lisa’yı ve onun İtalyan ailesini, gidişlerinden altmış yıl sonra anımsamaya çalışıyor ve o zaman söylüyor bunu: “Çok inanırlardı dine. Herkesin inancı kendine tabii. Hıristiyan’dılar; ama Müslüman kadar inançlıydılar.” Öykü kişilerinden birinin bakış açısıyla, kavrayışıyla anlatılan öyküde, o kişinin inandırıcılığını, okurun gözünde canlanmasını sağlamak için, kendisinden beklendiği gibi konuşturulması gerek. Kısaca, bu benim düşüncem değil, o Müslüman yaşlı kadının düşüncesi. Adil İzci’nin de iki sorusu var. Biri “Yunan” ve “Yunanlı” sözcükleriyle ilgili. Bu iki sözcüğe daha önce bu sayfalarda değinmiştik. “Yunanlı” için sözlükler, halk dilinde böyle kullanıldığını söylüyor. Öyküde konuşan da halktan biri; yani nasıl duyduysa öyle söylemesi doğal. “Problem” sözcüğüne de takılmış Adil İzci. Öyküde konuşan kişi, aynı tümcede bir de “sorun” demek zorunda olduğu için “problem” demiştir belki de. Bilemem ki! Kendisine sormalı. deyince 3 G deyince benim bunlarla alıp vere“İ nternet ceğim yok, diyordum; ta ki bir gün torunlarımın en kü ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER 24 EKİM CUMARTESİ çüğü o küçücük cep telefonu ekranında hareketli konuşur, bana gülümseyen fotoğrafını, canlı halini görene kadar.” Hakkı Devrim’in bir TV kanalında program yaptığı yıllardaydı. Birlikte katıldığımız bir panelden sonraki yemek sırasında konuklardan biri, beni niye programına çağırmadığını sordu. Hakkı Devrim de, “Çağırayım da beni gagalasın, değil mi?” diye karşılık verdi. Bu “gagalamak” sözünü nedense unutamadım. Yukarıdaki reklam tümcesini yazarsam bunu da “gagalamak” mı sayar diye düşünmedim değil. Peki, gagalamayayım; ama içimden geçeni de söylemezlik etmeyeyim. Bu reklam çekilirken, “Yahu çocuklar, bu sözün başı sonu birbirine uymadı galiba. Şunu bir daha çekelim.” dese reklamcılar herhalde onu kırmazlardı. Hele bir de arkasından, “Ömrünüze bereket!” derse sevinirlerdi bile. Bu da Hakkı Devrim’e yakışan bir hareket olurdu. LUCANLARI “Temiz Ellerle Sağlıklı Gelecek”. “Barsak” sözcüğü hemen dikkatini çekmiş Mustafa Şirin’in. Öğretmenler odasında konuşmuşlar, yazım kılavuzlarına, fen ve teknoloji dersi için basılan sindirim sistemi levhasına bakmışlar. Sözcük tümünde “bağırsak”mış. Ben de baktım, doğrusu her yerde “bağırsak” olarak belirtilmiş. Google’da da “barsak” diye aradığınızda 252 000 sonuç çıkmasına karşılık, “bağırsak” diye aradığınızda 1 050 000 sonuç çıkıyor. Yani, kullanım sıklığı açısından da “bağırsak” önde. Bu durumda Mustafa Şirin’in sorularını yinelemek zorundayız: “On binlerce basılan ve dağıtılan, öğrencilerle evlere girecek olan bu broşürdeki yazım hatası nasıl düzeltilecek? Anlatılmak istenenin anlaşılmış olması yeterli midir? Ses düşümü hece düşümüne mi dönüşmüştür? Dil konusunda daha titiz olmak gerekli değil midir?” iirlerle bitirelim bu haftanın günlüğünü: Sen YayınlaŞ rı’ndan iki kitap: Süreyya Güven’in “Sel Düğümleri” ve Hakan Sürsal’dan “mavi revir”. Süreyya Güven’in, şiirinin olgunlaşmasını, kendi sesini taşıyacak kıvama gelmesini sabırla beklediği anlaşılıyor; çünkü bu ilk kitabında bile duru bir şiirin tadını sunmayı başarmış: “temmuz / ne hayallere gebe / aşeren ağaçlar / kustu yapraklarını güze / ve hüzün doğdu / kelepçelere”. Hakan Sürsal’ın “Sigaralar ve Kargalar” adlı öykü kitabını okumuştum daha önce. Bu kitapta da daha ilk şiir (ateş kuşu) özgün bir şair karşısında olduğumuzu muştuluyor: “kalemi tutuşturdum elime / kalem tutuştu / dizeler yandı / bir kuş uçtu ateşten / külümün sözüne kondu…” Osman Erkan, “Dil Tozu”nda (Karahan Yayınları) beklenmedik sözcüklerle beklenmedik dizeler kuruyor, dili eğip bükerek yeniden biçimlendiriyor: İşte “çıtırleyin”: “ağaçların da bebek odası var // zerdali şakrak tazelim / gamzecik güvercinlik odak / saklambaç candalın çıtırleyin / kuşyuvası // ağaçların da bebek odası var” ? www.feyzahepcilingirler.com / feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız/İst. lk kez bu kadar kapsamlı bir atasözleri sözlüğümüz oluyor. Nurettin Albayrak’ın hazırladığı “Türkiye Türkçesinde Atasözleri” (Kapı Yayınları) tam 1140 sayfa, kalın ciltli, gözü de gönlü de doyuran kocaman bir kitap. Kutlu olsun. itapçı vitrininde “Aşkı Memnu” romanını gören genç K kızlardan birinin arkadaşına söylediğini Zülfü Livaneli yazmış: “Aaa!” demiş genç kız. “Bak, dizinin kitabı da çıkmış.” Gülünç olmaktan çok, acıklı bir durum. “Aşkı Memnu”nun ilk yayımlanış tarihinin (1900) üzerinden neredeyse 110 yıl geçti; ama çocuklarımız romanın adını duymamışlar şimdiye kadar. Özgür Yayınları yeniden bastı kitabı. Genç kızların gördüğü de bu olsa gerek. Yeni Şafak Kitap ekinin arka kapağında: “Türk romanında ilk şahaser” diye reklamı vardı (31 Ekim 2009, sayı: 39). Reklamdaki “şahaser” sözcüğüne takıldım. “Şaheser” olmalıydı. “Şah+eser”, eserlerin şahı anlamında bir sözcüktür; bu yüzden “başyapıt” olarak Türkçeleştirildi. Bir yanlış kullanım örneğini de Şanlıurfa’dan Mustafa Şirin bildirdi. Valilik İl Sağlık Müdürlüğü tarafından okullara gönderilen broşürün başlığı şöyleymiş: BARSAK SO İ 30 EKİM CUMA 4 KASIM ÇARŞAMBA 2 KASIM PAZARTESİ 27 EKİM SALI B U L M A C A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bir şiir kitabının adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı kitaptan bir şiir alıntısı ortaya çıkacaktır. 1 K 2 E 3 D 4 D 5 F 6 F 7 A 8 N 9 F 10 H 11 L 12 L 13 F 14 B 15 B 16 I 17 D 18 N Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU J. Howard Fast’ın bir yapıtı. 74 27 29 23 43 28 47 46 57 19 G 20 E 21 E 22 D 23 J 24 C 25 M 26 F 27 J 28 J K. “bu kadını sevmiştim: Koptu gitti dünyamdan, / sönmüş fer. Bu kadını da: Doyamadığım / Bir de onu: Yanıbaşımda fırtına gibi yaşayan, / ... gibi öen.” Enis Batur. 29 J 30 D 31 D 32 F 33 K 34 I 35 D 36 L 37 F 38 L 39 C 1 65 33 40 B 41 A 42 C 43 J 44 G 45 G 46 J 47 J 48 B L. Dağcılık. 49 M 50 F 51 D 52 G 53 H 54 A 55 G 56 H 57 J 58 H 38 71 36 70 11 12 76 61 Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “Sevinç ...” (“Zor”, “Bizim Diyar” ve “Ağustos Başağı” adlı romanları da olan yazar). 59 I 60 E 61 L 62 F 63 H 64 A 65 K 66 F 67 H 68 G M. “Bernarda Alba’nın Evi”, “Cyrano de Bergerac” ve “Günden Geceye” adlı oyunlarda da rol alan, ünlü tiyatro ve sinema sanatçımızı simgeleyen harfler. 54 41 64 75 7 69 H 70 L 71 L 72 N 73 D 74 J 75 A 76 L 25 49 B. “Arthur ...” (1975’te teklerde Wimbledon ve Dünya Şampiyonluğu kupalarını kazanan, 1993 yılında AIDS hastalığından ölen, ABD’li zenci tenisçi). 30 31 35 3 51 17 4 22 73 G. Çapulculuk eden, yağmacı. N. Uluslararası Çalışma Örgütü’nü simgeleyen harfler. 15 40 14 48 E. “... Schneider” (unutulmaz aktris). 44 68 52 45 19 35 8 18 72 H. Franz Kafka’nın ünlü öyküsü. C. Küçük körfez. 20 2 21 60 67 10 69 53 58 56 63 I. En yüce yer. 39 24 42 F. Ayla Kutlu’nun bir romanı. D. “Gideceksin ... çalkantısında/ Balıklar çıkacak yoluna karşıcı/ Sevinecektim” O.V. Kanık. 32 26 37 5 6 9 62 66 50 13 59 16 34 RULİ, C. SÜMBÜLDAĞI, D. UY BABO, E. TÜYLÜLÜK, F. ADY, G. DİYEN KIRGIN YÜREĞİ, H. NOTOFORI, I. ARBOR, J. NORFOLUK. Şiir: “Tanrıya kırgın değilim / bir dostu bile yok onun / bir fotoğraf albümü / yürüdüğü bir yol bile yok.* SAYFA 31 1029. sayının çözümü: A. MBT, B. EB CUMHURİYET KİTAP SAYI 1030