Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
¥ ğünden en büyüğüne anormal bir polis desteği, koruması vardı, taraflılık vardı. Sürekli, hele 68 sonrası çok daha fazla yaşandı, hızla gelişti, sürekli saldırılar var, sürekli saldırılarda polisin tek taraflı olması var, tek taraflı olarak solcu diye nitelendirilen gençliğin cezalandırılması eğilimleri var. Sürekli böyle oluyor, baskınlar destekli oluyor, yurtlardan atılıyorlar, ekonomik kaynakları ellerinden alınıyor. Adapazarı Kongresi o anlamda da önemli bir örnekti. O TMTF’nin alınmasını getiriyor. TMTF’nin alınması ne demek? Öğrenci gencin en üst ölçekte kendini ifade edebildiği bir koca binası, öyle basit bir şey değil. Kültür etkinlikleri var, panelleri, toplantıları var, her örgüt için çatısı var. Bu çatı ortadan kalkıyor. Sokağa atmak deyimine uygun bir davranış refleksi var. İLK KOMÜNİST SUÇLAMASI Komünist suçlamasının gazıyla püskürtmek bir taşla iki kuş anlamına geliyor onlar için… Bu komünizm suçlaması… Sonrasında aydınlar, üniversiteliler hakkında da “komünistdinsiz” fetvaları çıkarılarak başlatılan sürek avları… Komünizm suçlaması ve komünist sürek avı ne zaman gündeme girmiştir ilk? İlk uluslararası kültür festivalini TMTF düzenledi. İlk emperyalizme karşı, Vietnam’a karşı mitingler, yollara yazılar yazılması, Ata’ya bağlılık nöbetleri… Ahmet Ketenci o zaman TMTF Başkanı kültür şenliği düzenlendiğinde. Oktay Arayıcı da festival komitesinin başkanıydı. Katılan tüm ülkelerden sanatçı öğrenci grupları geliyordu. Rusya’dan da çok kalabalık bir grup katılmıştı. Bunlar döndükten sonra kaldıkları otel paralarının faturasını gönderiyorlar. Fatura MTTB’ye gidiyor postacı yanlışlığı olarak güya. O zaman İçişleri Bakanı Faruk Sükan Meclis’te, “işte elimde belgesi, Rusya’dan gelen paralar” diye, mesela bu komünizm suçlamasıyla ilk damgalama olayı, 65’ten söz ediyoruz gönderilen kültür şenliği faturasıyla yapılmıştır. Bakan Sükan olayın aslını bilmiyor muydu? Biliyordu ama aylarca kamuoyu Rusya’dan gelen paraları tartıştı. Bir imaj bırakıldı zihinlere. Yine olaylarda bir iki tane örneği de kitabımda verdim haber kupürleriyle, provokasyon; mesela camiye saldırı provokasyonu yapılıyor, ondan sonra kent ayaklanması yaşatılıyor. UYANANLAR VE ŞAHLANANLAR! TMTF ve MTTB’nin düzenledikleri “Uyanış” mitinglerine sağın yanıtı sert oluyor; “Şahlanış” mitingleri.. Necip Fazıl kitleleri coşturuyor, İnönü’ye Yoldaş İnönü denilmesi… Her iki miting de sağ, sol kamuoyu üzerinde nasıl etki bıraktı? 3 Mart 1968’de düzenlenen Şahlanış mitinginde TİP’in kapatılması istendi. Komünizmin önünün İslamiyetin gücü ile kesileceği ilan edildi. Şahlanış mitinginin ikinci ise 30 Mart’ta Ankara’da düzenlendi. Tekbir sesleri birbirine karışmıştı. O mitinglere rağmen sağ, o tarihlerde kentlerde kitle değildi. Ancak böyle Türkiye’nin her yerinden adam toplayarak, büyük bir parasal destekle oluşturuluyordu mitingler. Sağ her zaman dışardan destekliydi. En çarpıcı olan ABD Büyükelçisi Robert Komer’in gelişidir, hele filoların arka arkaya, provoke edercesine gelişidir. Başlangıcını söylüyorum, başlangıçta doğal şeyler kullanıldı, var olan …o yüzdendir Türkİslam sentezinin biçimlenmesi zaten üniversitede de o Ülkücülerle İslamcıları çok ayırmak olanağı yoktu. 70 sonrasıdır Milliyetçi Hareket Partisi’nin güçlenmesi. ŞAŞIRMA! YUNANİSTAN’A BAK… Yunanistan’daki olaylar nereden patladı diye şaşırmak mı gerek, kitabınızı okuyunca bunun arka planında her ülke için kendi özelinde nelerin nasıl biriktiğini/birikebileceğini anlıyoruz… Tabii, Yunan gençliğinin gelecek kaygısı, eğitimin kalitesinin düşmesi, anne babalarına göre daha umutsuz bir gelecekle yüz yüze olmaları, örgütsüz olmaları, bunun sonucunda çaresiz olmaları. Bütün sosyolojik olaylar böyledir. Ama neler üst üste gelmiştir ona bakmak lazım, çünkü niteliğini onlar belirler. Bizdeki 68 işgallerinin odağında da, İstanbul Hukuk Fakültesi’nin işgali vardır. Ona gelene kadar ağırlıklı eğitim sorunları, çeşitli üniversite ve fakültelerde bir dizi eylem, sınav boykotları, kapıların tutulması olayları yaşanmıştır. İşgalle sonuçlanan büyük gençlik sosyal patlamasının dinamikleri hazırdır. Patlama için bazen dışarıdan çok hafif görünebilecek bir kıvılcım yeterlidir. Bir olayla çakışınca birikim patlamaya dönüşüyor. EYLEMLER, BİLDİRİLER… Kişisel öykünüzün izdüşümünde ilerliyor kitabınız. Hangi eylemlerde yer aldığınız, hangi bildirilere imza ve emek koyduğunuz, liderlerle arkadaşlığınız.. Benim öğrenciliğim çok kısa bir süre. Hatta tam tersine ben içinde buldum kendimi diyebilirim. Gazetecilik Enstitüsü öğrencisiydim 6466 arasında. 6466 bu örgütlü öğrencilerin hareketinin kırılmasına çalışmak bir yandan da öğrenci hareketinin antiemperyalist bir kimlik kazanması, milli petrol, emperyalizm eylemleri, Bursa Nutukları hepsinin bir de sol ile buluşmaya çalışıyor olması ve kitlesel açılımını kırmaya çalışmak iç içe geliyor. O yüzden motifler çok iç içe. Örneğin katıldığım ciddi anlamda bir tane miting vardır; İşçi Partisi’ne baskınlar yapılıyor üst üste ve Atatürk heykelleri kırılır ikisi yan yanadır ve onları protesto etmek üzere miting yapıldı. O mitingle ben kendimi içinde buldum. Ya da okuldayız Beyazıt’ta, haber geliyordu TMTF’yi bastılar, TMTF’de Bursa Nutku asıldı, TMTF’ye polis geldi, o tür şeylerde biz toplu olarak gidiyorduk. Benim bulunabildiğim ölçek o sınırda. Ya da öğrenci yurtlarını basıyorlardı, yurtlardan atılanlar oluyordu. Yurttan atılanlar Devrim Ocakları ya da Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı binalarına sığınıyorlardı. O binalar aynı zamanda bir tür kültürel buluşma yeri, seminerler orada.. Atılanlar orada. Yönetici falan hiçbir yerde olmadım. ‘MAHİR KAYNAK DENGESİZDİ’ Elrom’un öldürülmesi olayı… Mahir Kaynak için söylemlerinin en başından beri sert, keskin olduğunu düşünmüşsünüz. Uyarmaya çalıştığınızda aranızda sert tartışmalar da geçmiş.. Mesela siz Elrom’un vurulması gerektiğini savunan Mahir Kaynak’ı dengesizlikle, o da El rom’un vurulmaması gerektiğini savunan sizi korkaklıkla suçluyor. Düşünceleri bana yatkın değildi, yaşama bakışı… Ben Elrom’un vurulmasının provokasyon olacağını, öldürülmesine karşı olduğumu ifade ediyordum. İki saat sonra da ajanstan Elrom’un öldürüldüğünü öğrendik. Mahir’in bunu önceden bilebildiğini sorgulamak, ajan kimliğinin Madanoğlu davası sorgulamaları aşamasında, iddianamesinde MİT ajanı olduğunun resmen açıklanması sonrası ancak aklıma geldi. Mahir Kaynak’ı ideolojik olarak tanımlama şansım yoktu çünkü benim için öyle bir portre çizmiş değildi. Reflekslerinde takıldığım bir şey vardı. Tırnak içinde söylüyorum aynı zamanda “üstün zekâlı” olduğunu düşünmüşümdür hep. Düşünün askeri okuldan ayrılıyor, geliyor iktisat bitiriyor orada doçent oluyor, öbür tarafta matematik okuyor. Ve de evin kaloriferini söküp tamir edebiliyor. Üstün zekâlı insanların o kabına sığmayan dengesiz davranışları olarak aldığım için bakıyordum olaya. EVLİLİK YEMEĞİ İDDİANAMEDE Evlilik yemeğiniz iddianamede… O zamanlar MİT’te önemli üst görevlerde olduğunu bilmediğimiz, o tarihlerde hepimizden sıkı solcu öğretim üyesi Mahir (Kaynak) alt kat komşumuzdu. Eski eşim Ahmet Ketenci ile çok yakın arkadaş olmuştu, sıklıkla satranç oynuyorlardı, her dakika beraberlerdi. Yeni evliydim ve bir evlilik yemeği vermek üzere aralarında İlhan Selçuk, Raif Ertem, Ali Sirmen, TÖS’ten Cengiz Ballıkaya’nın da yer aldığı kalabalık bir grubu yemeğe davet etmiştim. İşten döndüğümde Mahir, bana o gece Cemal Madanoğlu Paşa ve arkadaşlarını da kendi iddiasına göre “tesadüfen” evine davet etmiş olduğunu söyledi. Yemekleri evine taşımış, konukları birleştirmişler. Hatta çoğu gelmiş sofraya oturmuş bile. Hiç haberim yok. “Hep erkek olduk, karımla kızlarımı alıp, hoş geldin faslından sonra yukarı size çıksanız” dedi. İstemeye istemeye kabul ettim. 12 Mart’ın aydınlarını aylarla, en azı altı ay olmak üzere cezaevine kapatan, İlhan Selçuk, başta kimilerinin Ziverbey’de işkenceden geçirilmelerinde kullanılan, 12 Mart’ın en büyük gizli örgüt, darbe davası, Madanoğlu davasının, ilk örgüt toplantısının belgesi oldu. Dinleme sistemi kurulmuş, keyfe göre kesip biçilerek kayıtlara, gizli örgütün eylemi, bantlı, delilli toplantısı olarak geçirilmişti. Davanın bütünü, üst düzey ajan görevi açıklanmış olarak Mahir’in tanıklıkları üzerine kurulmuştu. Hatta Mahir yargıca “istihbarat görevlerimizin arasında, aynı düşüncedekileri bir araya getirip, ne yapacaklarını görmek de var” gibi yanıtlar vermişti. MADANOĞLU’NDAN ERGENEKON’A Evet Madanoğlu davası ile Ergenekon davasının bu bağlamda benzerliğini de vurguluyorsunuz kitabınızda.. Nasıl benzemesin? 12 Mart’ın, 27 Mayıs’tan geriye dönüş, intikam cephesinin gösteri davası, aydınlarla askerleri aynı gizli örgüt çatısı altında toplaması girişimiydi Madanoğlu davası. Hukukun geri plana atılması, tek tek adam toplamalar… Zamanlaması ile de Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılarla iç içe geçmişti. Sonra ortaya çıkacak iddianame, mahkeme sorgulamasında kendi ifadesinde değindiği üzere, “bütün gizli örgüt toplantılarının içinde ben de vardım” açıklamasına uygun Mahir Kaynak organizasyonu olarak ortaya çıkmış davadaki Kaynak rolü çok önemli. Bugünkü Ergenekon savcısının rolüne çok uygun düşüyor. Her ikisi de kendi mantıkları çerçevesinde, aynı safta gördükleri ve birbirlerini sadece ismen tanıyor olan ya da yıllarca görüşmemiş olan askerler, gazeteciler, aydınları aynı örgütün mensubuymuşça gizli örgüt sanığı konumuna sokuyorlar. ‘AKP’NİN DOĞUMUNA TANIĞIM’ AKP kök salacak mı sizce? İdeolojisi olabilir ama parti sanmıyorum. AKP bugünün sürecinde Türkiye’den beklenen role en uygun olarak yaratıldı. Yaratılmış bir şey bu. AKP kökeni olan bir parti değil, bir örgüt değil. Kuruluşuna çok çarpıcı bir şekilde tanığım. Bizim iş güvencesi vardı gazetecilerin, kapsam dışına atılmıştı medya patronları yüzünden. Gerçi bir işe yaramadı o iş güvencesi ama işçiler için gelen yasada gazeteciler yoktu. O yüzden biz onu Meclis’te komisyonlarda çıkardık. O tarihte Refah Partisi medya patronları ile çatışma halinde olduğu için bizi savunuyordu, bizden yana destek verecekti. Son dakikada Refah Partisi ikiye bölündü, medya patronları ile bir grup anlaşıp, seçimlerde desteklenmeleri karşılığı oylamaya iki gün kala yer değiştirdiler. Erdoğan grubu, bugünkü AKP kadroları Refah’ın içinde bölünmüş olarak gazetecilerin iş güvencesine karşı oy kullandılar ve Meclis’te konuşmalar yaptılar. AKP ondan sonra kuruldu. YENİ YÜZLER, YENİ ROLLER Bu çağda dünyanın her yerinde sistemin gereksinimlerine bağlı olarak siyasi parti ve lider yaratılıyor. ABD Başkanı Barack Obama da yaratıldı. Sosyolojik, toplumsal bir sürü nedenleri var. Bush da yaratıldı yani, o dönem uygulanması gereken politikalar için Bush gibi biri lazımdı. Bugün uygulanması gereken politikalar için Obama gibi biri lazımdı. Ayrıca da sistem şu anda demokrasi falan değil, yaratılan yeni yüzler var yeni rollere göre. Yeni yüz, yeni rol. Ve bu çok hızlı değişiyor. Onun için çok kökenli bir parti, ideoloji falan yok artık. ‘68 KUŞAĞI YİTMEDİ’ Son sorum “68 kuşağının işi 12 Mart’ta bitmiyor, belki de en çok ondan sonra başlıyor” sözleriniz üzerine olacakolmalı.. 78 kuşağının, gençliğinin 68 kuşağından etkilenmesi, bir başka biçimde bedel ödemesi, yitik kuşağı oluşturması bir yana, 68 kuşağı yitmedi. O günlerden bu yana kaldığı yerden ayağa kalkmış olarak, bir biçimde siyasal, toplumsal yaşamın içinde, biçimlendirilmesinde etkin rol almayı sürdürüyor. Hâlâ gündemde, değerleri ile örnek oluşturmanın ötesinde, etkin roller üstlenebiliyor.? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Bizim 68’liler/ Şükran Soner/ Cumhuriyet Kitapları/ 221 s. SAYFA 17 Şükran Soner ve Gamze Akdemir röportaj sırasında... CUMHURİYET KİTAP SAYI 987