05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Şükran Soner ile ‘Bizim 68’liler’ üzerine ‘68 kuşağı yola devam ediyor’ Usta gazeteci Şükran Soner’in “Bizim 68’liler” adlı kitabı sözümüzün konusu. Kitabında 196466 dönemini öğrenci, 196680 dönemini gazeteci olarak yaşadığı, İstanbul’daki kayda değer tüm gençlik, öğrenciişçi olaylarının göbeğinden tanıklıklarını paylaşıyor okurlarla Şükran Soner. En önce kimliklerin oluşum sürecine öncelik veren bir çalışma “Bizim 68’liler”. Ortak bir dürtüyle, sömürüye, teslimiyete adeta refleks halinde toplu isyana, o gitgide birbirine eklemlenen seslere, oluşan ortak ruha mercek tutan bir çalışma. Üst öğrenci birlikleri Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), daha sonra 1 Nisan 1968’de kurulan Türkiye Devrimciler Güç Birliği’nin mücadelelerine yakın plan. Komünizm suçlamasının gündeme ilk nasıl girdiği… Aydınlanmanın önderleri… Solun “Uyanış”, Sağın “Şahlanış” mitingleri… Hey gidinin Demirel’i… Sonra Mahir Kaynak ve Ergenekon davasıyla olağanüstü benzerlikler gösteren Madanoğlu Davası… Şükran Soner ile “Bizim 68’liler” kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR kere. Yani düzendeki olumsuzluklara karşı sorumluluk duymak, sorgulamak ve başkaldırmak, bu ortak boyutu var. Eylem biçimi ortak boyutu var. Umut, gelecek düşü kuran ve geleceği düzenleme, kendi yaşamını düzenleme sorumluluğu duyan insanın toplumsal sorumlulukla birlikte özdeşleşmesi var. Benim gözlemlerime göre 68’te iki temel odak vardı; birincisi insan ve sosyal paylaşım, sola açılım yani ideolojik arayış, o anlamda düzeni sorgulama; ikincisi ülkesine ve geleceğine sahip çıkma. Onun için ulusal kimliği de çok güçlüdür. Arada çok farklı siyasi kutuplar olmasına rağmen o sentezde buluşurlar. Türkiye’ye özgü nitelikler 60’tan gelen bir gençliğe yüklenmiş rol anında işçi hareketi içine giriyor. 63 sonrası sendikal haklarla birlikte ağırlıkları da gündeme gelen sendikaların etkin rol ve işlev kapmalarıyla bağlantılı, rol kaybına uğruyor. İşçi hareketi belirleyici oluyor, ağırlık kazanıyor orada. Türkiye’de o tarihlerde o boyutta örgütlü hareket yok, daha yeni toparlanıyor. MELON ŞAPKA! Bütün bunlar şapkadan çıkmadı!.. Kitabınızda bunun arka planı, gelişimi, kimliklerin oluşum süreci de hep yer alıyor... Evet, hep. 1961 Anayasası ile gelen insan hakları, demokrasi, sendikal haklarda anlamlı bir tırpanlamayı getirecek 12 Mart sürecine böyle gelindi. Siyaset tarihimize yazılan “Demirel’in şapkasını alıp gitmesi” eylemi böylece gerçekleşti. Çevremde gördüğüm devrimci görüşe inanmış, örgütlenmeler içinde yer almış pek çok kişinin bile sol gösterip sağ vuran 12 Mart’ın ilk günlerinde, ikircikli bir şaşkınlık süreci yaşadıkları idi. İçimi en acıtanı, solcu gençlik içinde azımsanmayacak bir kadronun, belki de 27 Mayıs sürecinin etkisinde kalmış olarak, 12 Mart muhtırasına katılmasalar da, sonuçlarına olumlu bakmak istemeleriydi. Bizim sendikal yaşamımız 63’te başlıyor. 68’e beş yıl… Çok kısa bir süreç yani lokomotif olacak durumda değil işçi hareketi. Öğrencinin kendine örnek almak istediği ve itici olmak istediği hareket ama o hareketin güçlülüğü lokomotif olabilme niteliğinde değil. ÜST ÖRGÜTLER… Üst örgütler Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF), Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)… Onlara bağlanma süreçleri… 68 onun da kırılma süreci zaten. Orada da bir sonuç var. 60’ın öğrenci hareketinin toplumsal sorumluluk ve lokomotif görevi ve düzeni sorgulamada etkin olması, 60 sonrası sağ iktidarları başta Demirel hükümetleri olmak üzere şiddetle rahatsız etti. Ve gençlik hareketinin ve örgütlülüğün kırılmasının gereksinimi duyuldu refleks olarak ve bu başarıldı da. Örgütlenmelerin çok hızla, çok kısa zamanda kırılması süreçleri yaşandı. Öncelikle hem ırk hem din Türkİslam sentezi karmasında bir örgütlenme yaratılıyor alternatif olarak. Bu önce gençlik hareketi olarak yaratılabilmiş değil en başta. Var olan yerel dinci ve ırkçı örgütlenmeler kullanılıyor. Yani TMTF’nin Adapazarı kongresinin yapıldığı 13 Kasım günü, Sakarya’nın köylerinden Türkİslam sentezindeki insanları taşınıp, TMTF’nin Türkiye’nin tüm üniversite ve yüksekokullarından gelen delegelerine saldırtılıyor mesela “Komünistler, ahlaksızlar” teziyle. Ve onların polis kordonuna alınması zorunluluğunun yaratılması, kongre baskınları… 6. FİLO AJİTASYONU Çok çarpıcı olan iki olay var bence insanın belleğinin unuttuğu; 68 sürecindeki bir sürü gençlik hareketi, 6. Filo ekseninde emperyalizme karşı çıkışlar şeklinde gerçekleşmiştir. Biz bunları büyük olaylarla anımsarız; işte Vedat Demircioğlu’nun öldürüldüğü, Amerikalı askerlerin Dolmabahçe’de denize döküldükleri olaylarıyla Kanlı Pazar’ı hatırlarız. Oysa yazarken yeniden belleğim canlandığında görüyorum ki yılda birçok kez geliyor 6. Filo. Ajitasyon var, özellikle geliyor. Geliyor, karşı hareket çıkıyor, geri gidiyor. Ona karşı hiçbir zaman Türkiye dinamiklerinde sağ, “ben Amerikancıyım ya da ben emperyalizmin yanındayım” diyemiyor. Ama onlar “komünist, dinsiz, ahlaksız” diyerek sola saldırıyor. Yani yöntem, çarpıştırma biçimi bu. 68 kuşağını sarmalayan gericiilerici, sağcısolcu, ülkücüdincikomünist eksenli çatışmalar böyle körükleniyor. KANLI PAZAR’DA MAHSUR Kanlı Pazar’da telefon kulübesine sığınmak zorunda kaldınız … Gazeteci olarak oradasınız… 66’dan sonra hiçbir eylemle doğrudan taraf olarak ilişkim olmadı, hepsini gazeteci olarak takip ettim. O olaylarda kendinizi bir şey hissetmiyorsunuz, sadece refleksler kazanıyorsunuz. Yani hangi reflekslerle daha az tehdit altında oluruz. Mesela benim kazandığım reflekslerden biri hareket halinde olduğunuz zaman daha çok hedef oluyorsunuz, harekete koşuyorlar çünkü. İster silahlı çatışma olsun ister taşlı sopalı çatışma olsun durmak ve hedefini küçültmek en önemli güvence. POLİS SAĞI SEVDİ! 68 kuşağını sarmalayan gericiilerici, sağcısolcu, ülkücüdincikomünist eksenli çatışmalar demiştiniz… Oraya dönersek solun tüm bu örgütlenmesi görülüyor ki sağın örgütlenmesini de yaratıyor bu biçimde. Yaratıyor. Siyasi erk, dinci akımlar, ırkçı akımlar elbirliğiyle ve dışarıdan destekle bu örgütlenmeleri yaratıyorlar. Ve polis desteğinde yaşanıyor bu. Bütün o baskınlar ki onların hepsine tanıklık ettim, İstanbul’daki olayların, çatışma¥ ların hepsinde bulundum, en küçüCUMHURİYET KİTAP SAYI 987 bu örgütlülük çerçevesinde bir yapılanma da gelmiştir; 1961 Anayasası. BUGÜNÜN DEMOKRASİSİ! O günün üniversiteler düzenlemesiyle bugün düşünü göremeyeceğimiz bir yapılanma var. Bütün yüksekokullar ve fakültelerde, bütün öğrencilerin katıldığı seçimlerle cemiyetler oluşuyor. Oralardan birlikler oluşuyor yükseköğrenim veya üniversite çatısı altında. O birliklerden üst örgütler oluşuyor. Dernekler de aynı şekilde örgütleniyor. Dernekler herkese açık, üyeye açık olan örgütler ama aynı yapı MTTB’ye kadar uzanıyor. Bugünün demokrasisinde düşü görülemeyecek bir yapılanmadır. Tabii 12 Eylül tırpanı girmiş... Bir örgütlülük var ortada, binaları var, bir de toplumsal kabul var, bunların birikimiyle geliniyor 68’lere. Gençliğin öncülük rolü klasik aydınlanma çizgisinden sosyal aydınlanma çizgisine yol alışı yaşanıyor. Paralelinde dünyaya baktığınızda Vietnam olayı var dünya gençliğini çok etkileyen, düzeni sorgulamaya yönelten… Çok genel anlamda söylersek gençken ülkeyi kurtarma misyonunu üzerinde hisseden, yükseköğrenim gören ki bu arada belirtmeliyim o dönemde çok daha fazla sayıda Anadolu çocuğunun yükseköğrenim görebilme şansı var. Geldiği yörenin sorunlarını da bu anlamda okuduğu üniversiteye taşıyıp ülke gündemine sokabilen bir gençlik de oluşuyor öte yandan. ÜLKELER VE 68’LER… Batı’daki 68 ile Türkiye’deki 68 arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları da irdeliyorsunuz kitabınızda… Öncelikle gençlik niteliği benziyor bir “B izim 68’liler” için salt bir devrim güncesi diyemeyiz değil mi? Hayır, ama zaten dönem toplumsal yaşamda gençliğin öncü olduğu bir dönem, yönlendirici ve örgütlü olduğu bir dönem. 196466 dönemini öğrenci, 196680 dönemini gazeteci olarak yaşadığım İstanbul’daki kayda değer tüm gençlik, öğrenciişçi olaylarının en göbeğinden tanıklıklarımı paylaşmak istedim kitabımda. Butoplumsal sorumluluğumdu. Haber dilinde yeri olmayan tanıklıklar, ayrıntılarla birlikte yaşadıklarımı aktarmak istedim. 68, Batı’dan zamanlama olarak da esinlenmiş bir eylem biçimi olabilir ama Türkiye’deki odağı, tabanı doğrudan doğruya 60 olarak benim açımdan önemli. Çünkü 60, örgütlülük olarak öğrenci gençliğinin toplum yaşamında çok güçlü olduğu bir süreç. Gençliğin toplumsal sorumluluk üstlendiği, toplumun da bunu kabul ettiği, üniversiteleri de siyaseti de yönlendiren bir gençlik örgütlülüğü gündemde 60’larda. Toplumsal kabul görmüş SAYFA 16
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear