05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyetçi ve özgürlükçü bir filozof: JeanJacques Rousseau ğının temsilcisi ve sözcüsü olmak gerekmektedir. Rousseau ile, küçük burjuva ve bütün bir yoksul kitle, ezilenler, kanun kaçakları gibi toplumun geniş bir kesimi edebiyatta ilk kez ifade edildiler. Aydınlanma devrinin düşünürleri de, sıradan halktan yana olmakla birlikte, daha çok onların koruyucuları veya arabulucuları durumundaydılar. Rousseau ise sıradan insanlardan biridir ve onlar arasından ilk konuşandır (…) Rousseau ilk gerçek devrimcidir.”(1) Rousseau aynı zamanda 18. yüzyılda “cumhuriyetçi” istemleri radikal bir biçimde dile getiren ilk düşünürdür ve bu bağlamda reformist nitelikli diğer Aydınlanma düşünürlerinden ayrılır. Goethe’nin dediği gibi, “Voltaire nasıl bir dünyanın sonuysa, Rousseau da bir dünyanın başlangıcıdır.” İNSAN DOĞASI GEREĞİ İYİDİR Say Yayınları, Fransız filozof JeanJacques Rousseau’nun bütün yapıtlarını yayımlamaya başladı. Dizinin ilk kitabı Anayasa Projeleri, Rousseau’nun 1765 ve 1771’de kaleme aldığı iki incelemeden oluşuyor. Rusya’nın baskısından kurtulmayı amaçlayan Polonyalı ve Cenova’nın boyunduruğundan çıkmak isteyen Korsikalı yurtseverler, Rousseau’dan ülkeleri için yasalar, yönetim ilkeleri, ekonomi, eğitim vb bağlamında çözümler getirmesini isterler. Anayasa Projeleri, işte bu istek doğrultusunda ortaya çıkar. Dizinin ikinci kitabı ise, Fransız Devrimi’yle ün kazanan, siyasi ve hukuki literatürün önemli yapıtlarından Toplum Sözleşmesi. Ë Mustafa Hazım BAYKA R ousseau, 18. yüzyılın simgesel filozoflarındandır. Özgürlüğü yüceltmesi, yurttaşlık bilincini sistemleştirmesi, genel istenci (irade) bireysel haklarla karşı karşıya getirmesi, dış otoriteye ve akla karşı duyguyu, uygarlığa ve teknolojiye karşı doğayı savunması ve her şeyin köktenci bir biçimde siyasete bağlı olduğunu ileri sürmesiyle Aydınlanma’nın en özgün düşünürü olmuştur. Ama asıl özgünlüğü ise, bireyin “ben”ini bir inceleme ve yaşama alanı olarak görüp öne çıkartmasındadır. Siyasal ve toplumsal bir özne olarak bireyin konumunu irdelerken, söz konusu bireyin “ben”ini de göz ardı etmemiştir. Arnold Hauser’e göre, “18. yüzyılın sonunda Rousseau’nun düşüncelerinden etkilenmemiş olan insan kalmamıştır. Bu denli büyük bir etki yaratabilmek için, en derin anlamıyla kuşa Rousseau ahlaksal, toplumsal ve siyasal düşüncelere yön vermiş, bunlara devinim kazandırmıştır. Rousseau’nun felsefesinde ahlak ve siyaset birbirinden ayrılmaz. “Toplumu insanlar aracılığıyla ve insanları da toplum aracılığıyla incelemek gerekir: Siyaset ve ahlakı ayrı ayrı irdelemek isteyenler bunlardan hiçbirini hiçbir zaman anlamayacaklardır” diye yazar. Ona göre “bütün bilgilerin en önemlisi” ama “en az ilerlemiş olanı” insan hakkındaki bilgidir. İnsanı tanımak bizi doğrudan doğruya kötülüğün birinci derecedeki kaynağına, insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağına götürecektir. Rousseau’nun felsefesinde insan doğuştan iyidir. O, “Aziz Augustinus’un yaygınlaştırdığı ilk günah öğretisinin kabul edilmesi gerekliliği düşüncesine karşıdır.” Aslında sorulacak soru son derece basittir ve ifadesini tek cümlede bulur: “İnsan iyiyse insanlar nasıl kötü oluyor?” Kendisine yöneltilen yüzeysel nitelikteki suçlamaların tersine Rousseau, insanı toplumsal bir varlık olarak kabul eder ama bu bağlamdaki sıra dışılığını da sergiler: “İnsan, kendisine insanlık için geliştirilen bir ahlakın gerekli olduğu toplumsal bir varlıktır.” Ona göre, “Toplumsal yaşam olmadığı taktirde, insan ruhunda sadece bir güç olarak bulunan yetenekler sonsuza kadar ‘gücül yetenekler’ olarak kalırdı ve insanlık öteki hayvan türlerinin değişmezliğine mahkum olurdu. Bu nedenle insan, doğası gereği toplumsaldır ya da en azından toplumsal olmak üzere yaratılmıştır.” Doğası gereği iyi olan insanı dönüştüren kötülükler nelerdir? Rousseau sadece kötülükleri belirleyen ‘safsatacılar’la kendi düşüncelerini kalın bir çizgiyle ayırır: “(…) Ben kötülüğün nedenlerini buluyorum ve özellikle son derece avuntu verici ve çok yararlı bir şeyi gösteriyorum: Bütün bu kötülükler insandan değil kötü yönetilen insandan gelir.” Siyaset felsefecisi ve bir Rousseau uzmanı olan Robert Derathe’ye göre, “Bu metinler Rousseau’da ahlaktan siyasete geçişin nasıl olduğunu açık ve seçik bir biçimde göstermektedir. Kötülüğün kaynağına ulaşmak istiyorsak genel olarak toplumsallığı irdelemek yeterli değildir, ayrıca yönetim biçimlerini ve halkları da irdelemek gerekir. Rousseau toplumu suçladığında aslında belli bir toplum düzenini hedef alır ve bu düzeni İtiraflar’da ‘bizim aptal kurumlarımız’ diye niteler.”(2) Rousseau’nun sivil durumda karşılaşılan kötülüklere karşı bulduğu formül İtiraflar’da açıklanmıştır: “Her şeyin köktenci bir şekilde politikaya bağlı olduğunu görmüştüm ve nereden bakılırsa bakılsın bir halk kesinlikle hükümetinin yapısından başka bir şey olamaz.” Bu düşüncelerini önce Ekonomi Politik Üzerine adlı çalışmasında belirtmiştir: “Kesin olan şu ki halklar uzun vadede, yönetim biçimleri onları ne yaptıysa odurlar: Savaşçı, yurttaş, yönetim istediğinde insan, canı istediğinde ayak takımı, rezil insanlar.” Siyasal kurumlar ortaya çıkardıkları insanlarla değer kazanır. Rousseau’ya göre, “Antikite halklarının yüce kurumları var olmasaydı Plutarkhos’un ünlü insanları da olmazdı.” Bu amaçla ‘Siyasal Kurumlar’ adını vermeyi düşlediği oylumlu bir çalışmayı kaleme almak ister ama, bu arzusu hiçbir zaman gerçekleşemez. CUMHURİYETÇİLERİN KİTABI: TOPLUM SÖZLEŞMESİ Ama buna karşılık, siyasal literatüre bir başka yapıtı, Toplum Sözleşmesi’ni kazandırır. Derathe’ye göre düşünürün en çok okunan yapıtlarından ¥ Rousseau’ya göre insanın doğasından kaynaklanan iyiliğini bozan ve başkalaştıran sivil (medeniuygar) durumun sistemleştirdiği çarpık ilişki ve zorlamalardır. SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 962
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear