Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Metin Fındıkçı’yla ‘Katran’ ‘Aşk kalbe damıtılan acıdır’ muhalif tavrını ortaya koymalıdır, diye düşünüyorum. Kısacası: Dünyada sahnelenen politik oyunların sonucunda insanların canı yanıyorsa, şiir ve şair bu durumdan kendini soyutlayamaz. Leyla Erbil, “Hayat politikayla edebiyatı birbirinden ayrı tutmaz” diyor. Farklı düşünmüyorum. Başta Adonis olmak üzere Arap şiirinden çok sayıda çeviri yaptınız. Hatta 2005 ve 2007’de “Çağdaş Arap Şiiri Antolojisi” yayımladınız. 2008’de “Kapalı Kapının Önünde” adı ile Filistinli şair Fetva Tukan’ın bir kitabını da Arapça aslından çevirdiniz. Arap şiirinde de Yunan mitolojisinin Doğu mitolojisinden daha etken olduğunu söylüyorsunuz yanlış anlamadıysam? Kültürel bir çatışma, Doğulu bireyin, yazarın, şairin kendi kültüründen kopması anlamına gelmez mi bu? Yoksa bizi de içine katıp sorayım acaba tarihimizden mi kopuyoruz? EVRENSELLİĞE ULAŞMAK Leyla Erbil’e katılıyorum. Yukarıda verdiğim yanıtın içinde barınan bu soruyu biraz daha açalım. Bizde veya Arap şairlerde, Yunan mitolojisinin Doğu mitolojisinden daha fazla işlendiğini söyledim. Bu bir gerçek, bu gerçek ortada zaten. Ayrıca bunun asla ve asla kötü bir tarafı olduğunu söylemiyorum, hatta tam tersi iyi tarafı çok. Çünkü bir şair şiirini evrenselliğe taşırken, şiir ufkunu genişletirken bu gerekli. Bu durumu kültürel bir çatışma veya bireyin kendi kültüründen kopma diye nitelendirmek çok yanlış. Örneğin: Şiirimizde Nâzım’ın yaptığı, Anadolu insanını işlerken evrensel bir şiir biçemiyle işlediği için yeni bir şiir anlayışı yaratmıştır. Yani bir kökü Anadolu’nun köklü şiirinde, diğer bir köküyse özgür koşut ve vezinle şiirimize kazandırdığı bir yapı. Bu durum Arap şairlerde de aynıdır. Arap şiirinde modern şiirinin temelini atan Adonis, el Melaike gibi şairlere baktığımızda, buna benzer bir durumu görüyoruz. Adonis, Doğu şiirine sadık kalarak Fransız şiiri etkisi sayesinde kendi şiir dilini kurup Arap şiirine yeni bir soluk getirmiş. Adonis’in şiirine yakından baktığımızda; Doğu mitolojisi ile Yunan mitolojisinin birleşiminden şiirler yazdığını görebiliriz. Keza el Melaike’de de bu durum benzerdir. Nazik İngiliz şiirini Arap şiiriyle harmanlayarak Arap şiirine yeni bir dil ve biçem kazandırmıştır. Mahmud Derviş şiirinin en önde gelen kaynağı Nâzım, Ritsos ve Lorca’dır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu durum şairin kendi kültüründen ve tarihinden kopma değil, tam tersi şiir geleneğinden kopmadan kendi kültürünü ve şiirini evrenselleştirmektir. ‘Katran’ sözlüklerde var ama göz sürmesi olarak geçmiyor, hele de İsis’den kalma olduğunu hiç bilmiyordum; zehir, mürekkep olarak da kullanılıyor sanıyorum? “Katran ve Sürme” adlı şiirde ölüm izleği daha yoğun. Kitap imzanızda, “Her şey donuk bir mavide yüzüyor bu şiirde” demişsiniz; “donuk” sözcüğü de edilgen ve umarsız bir düşünce çağrıştırdı bana. Burada ayrılığı sembolize ediyor sanıyorum. Sonra Ali Püsküllüoğlu’nun sözlüklerine göre, Lübnan dağlarında ve Toroslar’da yetişen bir sedir türü, katrançamı da var. Neden Katran? Örneğin kitabınızda deniz(32) ve mavi(16) imgesi ek ve çekimleriyle kırk sekiz defa geçiyor, “katran” ise beş defa? “Katran ve Sürme” ile başlayalım: O dönemin Mısır’ında sürmeyi bir zehir olarak kullandıkları doğru. Bu şiirdeki sürme, ölen bir aşkın bedenimde kalan tortusudur, zehridir. Bunu da Firavun ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 962 ‘Katran’, Metin Fındıkçı’nın altıncı şiir kitabı. ‘Katran’da savaş, barış, özgürlük ve aşk izlekleri yoğun. Doğduğu kent, son kitabında olduğu gibi, yaşamında ve şiirinde önemli işlevler üstleniyor. “Aşksız ve şiirsiz asla” diyen Metin Fındıkçı ile ‘Katran’ üzerine söyleştik… Ë Necmi SELAMET oğu dillerine olan yakınlığınızdan mıdır, yüzünüz doğuya dönük? Yoksa doğuda yaşanan acılardan, savaşlardan mı? Şiiriniz de bundan payını alıyor. Örneğin: “Babil’in Ahşap Yangını”, “Nazik” gibi şiirler. Bir de mitoloji ve tarih ile iç içe... Arapçaya bir yakınlığımın olduğu kesin. Türk şiiri modernleşme sürecine Batı şiirinden etkilenerek başladı. Başta Fransız ve İngiliz şiiri olmak üzere, şiirimizin güçlü bir kanadını oluşturmaktadır. Bir diğer kanadı ise geldiği kültüre, yaşadığı coğrafyaya yani Anadolu’nun geniş ve derin köklerine aittir. Benim şiirimin temelini oluşturan, Türk şiirinin de temel taşları olan: bir Nâzım, bir Turgut, bir Edip vs. gibi şairlerdir her şeyden önce; ben gözlerimi açar açmaz bu şairleri gördüm ve bu şairleri okudum ve bu şairlerden etkilendim. Çünkü bizim şiirimizin kökü yabana atılmayacak denli güçlüdür, günümüze dek ulaşan: Gerek halk şiirinin şairleri ve gerekse divan şiirinin birçok şairi bunun en büyük kanıtıdır. Yüzümün doğuya dönük olmasının en büyük ve geçerli nedeni: Doğu mitolojisinin, Yunan mitolojisi denli derin ve büyük olmasıdır. Ama yazık ki, Doğu mitolojisinden yok denecek denli çok az şairin yararlandığını görüyor ve biliyorum. Arap şiirinde de bu böyledir. Şiirimin bir penceresini, şiirimizin güçlü bir kanadını da oluşturan Batı ve Yunan mitolojisinden yararlanarak doğuya SAYFA 10 D açmak ve uzunca bakmak istiyorum tabi ki, önemli olan uzun bir yolu kat ettikten sonra bunu başarabilmektir. Ayrıca aynı coğrafyayı paylaştığımız bazı ülkelere yapılan haksız ve akıl almaz müdahaleler sonucunda kan gövdeyi götürürken, dünya tarihinde derin izler bırakan kültürler talan edilerek yok olurken, bir şair olarak duyarsız kalmak veya görmezden gelmek biraz haksızlık. Siz de çok iyi biliyorsunuz: Globalleşen bu dünya düzeninden her emperyalist müdahaleden ister istemez bizler de toplum ve birey olarak büyük yaralar almaktayız. Bir şair olarak böyle şiirler yazarak karşı durabilirim, bu acıyı yaşayıp kalbimin bir yerinde not düşerken bu şiirleri yazmaktan başka elden ne gelir? Savaştan (savaştan değil, müdahaleden) önce Irak’a gitmiştim, bildiğim bir bölge ve bu bölge hallaç pamuğu gibi dağıtılıp atılırken herkes gibi TV kanallarından izledim, içim yandı, “Babil’in Ahşap Yangını”nı yazdım. Aynı müdahale sonucunda şehrini, vatanını bırakıp kaçan arkadaşım Nazik için, “Nazik”i yazdım. ÇIKAR VE RANT İLİŞKİSİ İyi de… Burada garip bir durum var. Hatta ‘garip’ sözü fazla bile kaçar. Politikanın Irak’a yaptırımları, dayatması sonucu, sözüm ona, sözde Batı’nın ve ABD’nin demokratik ve özgür dünya anlayışını Irak’a aşılamak idi; bu dillendirilen yanı. Irak daha mı demokratik şimdi? Elbette hayır! Şiirşair ve politika: Şair politikadan uzak durup şiirini mi yazmalı, yani politika şiirden soyut lanmalı mı; yoksa şiirin politikadan uzak durması düşünülemez mi; şiir yalnızca politik sonuçlarla mı ilgilenir? ABD’nin, Irak’a yaptırımları, özgürlük deyip, petrolün kaymak tabakasını himayesi altına geçirmesinden söz ediyorsan “garip” fazla değil; bu durum “ucube” bir durum ve işin ilginç yanı hiçbir Batı ülkesi siyasi anlamda gıkını bile çıkarmadı. Çünkü, ön planda duran bir çıkar ve rant ilişkisi mevcut. Burada bir diktatörü savunacak durumda değilim ama, özgür dünya anlayışının başında dünyanın tek gücü (ne yazık ki) ABD bunu söylüyorsa veya özgürlük adına bu müdahaleyi gerçekleştiriyorsa, kara perdeyi aralayıp arkasına bakmaya gerek yok. ABD’nin yaptığı bu insanlık dışı müdahale sonucunda, Irak daha özgür ve demokrat olacak dendiğinde, buna inanmak… Bırakın aklı başında bir insanı; kargalar bile katıla katıla güldü. Şiirin beslendiği en büyük kaynak her sosyal aktiviteyi içinde barındıran yaşamdır. Dolayısıyla toplumdur, insandır ve toplumdaki bireydir. Politikanın insanlara ödettiği bedel karşısında, örneğin: Sıvas katliamı siyasipolitik bir eylemdi: Oradaki canilerin içinde yer alan belediye başkanı daha sonra milletvekili seçilerek Meclis’e girmedi mi? Bu tür durumlardan şairin kendini soyutlaması ve bir kenarda sessiz sedasız beklemesi düşünülemez. Bu da demektir ki illaki şiirin politik olması gerekmiyor veya politikasız şiir, şiir değildir denemez. Resmi politikanın amacı ve aracı doğrultusunda insanlara acı yaşatıyorsa, şair tabii ki duygusuyla ön planda durup