Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
¥ bekler, yetmişine doğru kavuşur Ester Ventura’ya. Bu da bu iki roman kişisi arasındaki yazgısal benzerliği gösterir. Senelerce Senelerce Evveldi için, bir arayışın, bir iz sürmenin romanıdır, dedim. Romanın uzamsal ( mekânsal) haritası bu nedenle genişler. Çünkü her amaçlı arayış ya da iz sürüş, farklı yerlere çeker, farklı yerlere götürür kişiyi. Selçuk Altun da böyle yönsemeyle romanının odak kişisi Kemal Kurtay’ı yolculuklara çıkarıyor, hem ülke içinde, hem ülke dışında; kentlerde, kentlerin değişik semtlerinde, kasabalarda, köylerde dolaştırıyor. Söylemek bile fazla, bir yeri, bir insanı hangi düşsel ya da kurmacasal düzlemde anlatacak olursanız olun, öncelikle o yeri, o insanı belirleyen özellikleri bilmeniz, tanımanız gerekir. Kimin söylediğini tam anımsamıyorum, ama şöyle bir söz vardır: “Romanın tek ahlakı bilgidir; yaşamın o güne kadar meçhul kalmış hiçbir parçacığını keşfetmeyen roman ahlak dışıdır.” Selçuk Altun da kurmacasallığa dönüştürülecek bilgiyi, romanın ahlakı sayanlardan. Kahraman(lar)ını dolaştırdığı yerleri çok iyi biliyor, tanıyor. Oraların insan manzaralarını, tarihsel ve yöresel havasını solutuyor okurlarına. Romanın dağılım ve toplanım noktası olan Balat’tan Mahmudiye’ye, Mahmudiye’den Tireboluya, Tirebolu’dan Ayvalığa değin böyle bu. Romanın ülke dışı coğrafyasında yer alan Buenos Aires, Boston, New York, Baltimor gibi kentler de kendine özgü havası, yaşam biçimleriyle giriyor romana. Kuşkusuz bu kentlere yapılan yolculukları salt yersellikle sınırlandıramayız; o yerlerde yaşayanların ruhlarına, daha doğrusu davranış biçimlerine yapılan bir yolculuktur da bir bakıma. Senelerce Senelerce Evveldi insan öğesi açısından ilginç özellikler içeriyor. Benzetili bir söylemle dilleri, dinleri, kısaca etnik kökenleriyle bir insan galerisi bu roman. Kimler yok ki bu galeride? Türk’ü, Beyaz Rus’u, Tatar’ı, Ermeni’si, Musevi’si, Rum’u iç içe, sırt sırta. Roman, insan öğesi açısından nasıl bir karışım, bir mozaikse kurgusal açıdan da sıkı, matematiksel bir iç düzene göre oluşturulmuş. Bu düzen içinde sorulara, bilinmeyen öğelere dönüştürülerek anlatılmak istenen noktalar, romanın sonuna doğru giderek bir bir aydınlanıyor. Her iz, başka bir ize gönderiyor. Ali Hoca’nın, öldüğü sanılan Ester Ventura’sından, Edgar Allan Poe’ya, dolmakalemindeki mürekkebe kanını da karıştırarak mektup yazan, kendini onun karakterlerinden biri olarak tanımlayan Suat’ın kaçtığı, gizlendiği yere değin birçok bilinmeyenin kapısından içeri giriyor okur. YİTİK AŞKLAR... Şunu da söyleyeyim, yitik aşkların arayıcısı diye nitelendirdiğim Kemal Kurtay, sözleri ve eylemleriyle duygusal kütleşmeye uğramış bir insan izlenimi uyandırıyor okurda. Yaşam öykülerini dinlediği kişilerin çekilerinden, acılarından etkilenmeyen metalik bir yanı var. Ne ki bu, romanın sonuna doğru birden değişiyor. Çünkü yitik aşkların izini süren kahramanımız, kendi aşkını buluyor. Kime âşıktır? Yaşam öyküsüyle romanın başka bir boyutunu oluşturan, bir trafik kazasında görme gücün yitirmiş Sim’e. Aşk, Kemal Kuray’ın söylemini değiştirmiştir. Sevda dozu yüksek şu türden tümcelerle seslenir olmuştur Sim’e: …On günlüğüne konuğum oldun, ardından on yıllık hasret bıraktın; gözlerin kapalı diye sana yaşama sevinci aşılayacaktım, gözlerime renkahenk bakmayı öğrettin; yürürken sağımda sıcaklığının, bedenimde bir parçanın eksikliğini duyumsar oldum; kentte hangi kareye baksam onu sana renk renk anlatasım geliyor, yokluğunu fark edince içim parçalanıyor.Vivaldi ve Bach ile aramı bozdun; gözlerin açılmasa da dünyanın en ahu gözleri; seni seviyorum demiyorsam sıradan bulduğumdandır; ve yanına gelmeme izin verirsen bir daha seni asla bırakmam Sim? Özetlenecek türden dümdüz bir roman CUMHURİYET KİTAP SAYI 954 değil Senelerce Senelerce Evveldi. Anlatılanlar tek bir doğrultuda, tek bir bakış açısıyla verilmiyor. Katmanları iç içe geçmiş romanlardan. Bu nedenle okurun, okurluk donanımını seferber etmesini zorunlu kılan bir roman; belleğini, belleği kadar neden sonuç ilişkisi kurma yetisini diri tutmayı isteyen bir roman. Bilinen bir gerçektir, romanda kurgu örüntüsü, ister istemez onun dilini, biçemini de belirler. Bu bağlamda Senelerce Senelerce Evveldi’de iki katmanlı bir biçemden söz edilebilir. İlki, asıl anlatıcı Kemal Kutay’ın söylemine dayalı olan, ikincisiyse öyküleyici anlatımla oluşturulan yaşamöyküsel biçem. Elbette bunlar arasında aşılmaz duvarlar yoktur; kimi yerlerde kesişip örtüştükleri de oluyor. SANAT DALLARINA GÖNDERMELER Selçuk Altun, önceki romanlarında gördüğüm kimi özellikleri, bu romanında sürdürüyor. Bunlardan biri, müzik, resim, sinema gibi öteki sanat dallarına yönelik göndermeler, anıştırmalar… Bunu ya roman kişilerine yaptırtıyor ya da anlatıcının kendisine. İkisini de kullanmış bu kitabında. Örneğin anlatıcı Brahms, Çaykovski, Vivaldi, Bach, Hemingway, Singer gibi adları yeri geldikçe anarken, Suat da Edgar Allan Poe’nun etkilediği usta yazarları şöyle sıralıyor: Walt Whitman, William Faulkner, Herman Melville, Flannery Conner, Stephane Mallarme, Paul Valery, Charles Baudlaire, Marcel Proust, W.H. Auden, Fyodor Dostoyevsky, H. G. Wells, Jules Verne, Robert L. Stevenson, George B. Shaw, Thomas Mann, Vladimir Nabokov, Arthur C. Doyle, Jorge Luis Borges ve Julio Cortazar… Bu türden göndermeleri, anıştırmaları romanın akışını bozuyor diye eleştirenler var. Tersine okur bunlarla tanışıksa çağrışımsal bir boyut kazandırır romana. Kimi romancılarda görülen belirleyici bir özelliktir bu. Aklıma kendine özgü çizgisi olan çağdaş bir romancının, Thomas Bernhard’ın adı geliyor, özellikle de Ses Taklitçisi, Eski Ustalar adlı romanları. Alıntılara yer vermeyi seven bir yazar Selçuk Altun. Bu romanında da görüyoruz bunu. Nâzım Hikmet, Arif Damar, Marcel Proust, Elias Canneti, luis Borges gibi adlardan alıntılara yer veriyor. Buna, “Övgü ki eksiktir, onur kırar./ Ah ne hüzünlü günlerdi onlar, yaşamımın en mutlu günleri./ Ne zaman Haydarpaşa Garı’nı görsem hüzünlü bir roman okuyasım gelir. /Gizli Yaşamak. Daha muhteşem bir şey var mı? Tüm unuttuklarımız ki bizi gizlice ısıtır” türünden özdeyişsel sözleri de eleyebiliriz. Kimi sözcüklere özel bir yakınlık duyuyor Selçuk Altun, “özgülenme”, “gizem”, “safari”, “insanat”, “kitabat”, “yılkı”, “rüküş”… gibi. Sıfatlara gelince sanki tersi bir tutum içinde. Sıfat kullanmaktan kaçınan bir hali var. Besbelli yoğunlaştırmaya gitmesi, damarlarında şiirsellik dolaşan şu türden sözler, sözcük öbekleri yaratması da bundan: “gülümseyen gözlerinin sıcaklığı”, “metruk binaların salgıladığı barok hüzün”, “Fener, Balat ve Ayvansaray bir yalıda mukim üç üvey kız skardeş gibiydi “sihirli kemanların sanki düello ederek salgıladığı nağme çavlanı”, “paslanmaz çizgi roman kahramanı”, “panik dolu mavi gözler”, “vernik ve hüznün düeti”, “araç konvoyunun senfonik hışırtısı”, “hüzünbaz bir zaman tüneli”, “mekânın huzur salgılayan dokusu”, “her rüzgârla ağlayan sanki apartmanın giriş katı”… Selçuk Altun, romanın değişik yerlerinde “ben buradayım” dercesine bir görünüp kayboluyor. Neden yapıyor bunu? Kanımca okura, “kurmacasal bir dünyada bulunduğunu sezdirme” amacıyla bir şaşırtma öğesi olarak kullanıyor bunu. Peki nerede yaşıyor Selçuk Altun? Senelerce Senelerce Evveldi’ de anlattığı yitik aşkların ülkesinde. Okuyun romanı, bunun böyle olduğunu göreceksiniz. ? Senelerce Senelerce Evveldi/ Selçuk Altun/ Sel Yayıncılık/ 248 s. TatiF Kitab{m (?G?yF?HB?GsyL?H 7DWLOJÊQOÊêÊ\D]DU UÅSRUWDMODU?\HPHN WDULIOHULNLWDSWDQ?W?PODU? HOEHFHULVLVD\IDODU? EXOPDFDODUíLLUOHU Å\NÊOHUJH]HOLPzJÅUHOLP NÅíHOHULELOLPzWHNQRORML YHGRêDKDEHUOHUL GHQH\OHUGUDPD ¸DO?íPDODU?TXL]OHULOJLQ¸ PDWHPDWLNNÅíHOHULYH GDKDQHOHUQHOHU www.tudem.com SAYFA 19