25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

? Çagatayev, yola çıkar. Sarı Kamış’a, yolda bulduğu, ölmek üzere olan bir deveyle varır. “Günlerce, çocukluğunun ülkesinde” halkını bulmak için dolaşıp durur. Onları bulduğundaysa ne kadar çok insanın ölüp gittiğini görür. Yaşayanlar ise tanınmayacak, yarı ölü bir haldedirler. Deveyi kesip halkını beslemeye çalışır bir süre. Yaşamak onlar için çok güçtür; yiyecek ve su bulmak neredeyse olanaksızdır kum yığınları arasında. Peki, bu Can’lar kimdir? “Dört yandan gelen kaçaklar, yetimler, kapının önüne konmuş, yaşlı ve yorgun köleler, bir de kocalarını aldattıkları için korkup kaçan kadınlar ve âşık oldukları erkekler ölünce, başkasıyla evlenmek istemeyen kızlar. Ayrıca Tanrı’ya inanmayanlar” vardır aralarında, “suçlular, hayatla dalga geçenler...” Hayat onları rüzgârın kuru bir çalıyı oradan oraya sürükleyip durması gibi savurup durur. Yön duyguları ve yaşam sevinçleri yok olmuştur. Yaşamak çoktandır bir şey ifade etmiyordur onlar için. Yaşadıklarının bile farkında değillerdir. Üstlerinde başlarında bir şey kalmamıştır. Utanma duygusunu da yitirmişlerdir. Nerede olduklarının da bir önemi yoktur. Onların çetin doğa koşullarında sürükleyip durdukları cılız, hastalıklı, yarı ölü bedenleri kum yığınlarının içinde yuvarlanıp gidiyordur. Soğuk geceler kuma girerek korunmaya çalışırlar. Isırıcı rüzgârdan kurtulmak için birbirlerine sokulurlar iyice. Yıldızların göz kırptığı kocaman gökyüzü altında süren bir yaşamın romantik hiçbir yanı yoktur. Rastlantıyla buldukları kaybolmuş koyunları bir bir kesip yerler biraz daha ayakta kalabilmek için, içgüdüyle. Orada burada buldukları bitki köklerini emerek, çiğneyerek açlık ve susuzluğu giderme çabalarını anlamamız hiç de kolay değildir. Onlar artık düş de görmezler, çünkü kalmamıştır görecek hiçbir düş. Gelecek de yoktur onlar için. Leş arayan akbabalarla ölüm kalım mücadelesi verir Çagatayev, tabancasını zar zor kullanarak. Var gücüyle halkına barınabileceği kulübecikler yapmaya girişir. GERÇEKÜSTÜCÜ SERÜVENLER Halk, çektikleri acılar yüzünden yaşama sevincini, hayata bağlılıklarını yitirmiştir. Onun için Can’da betimlenen gerçeküstücü sahneler saçma gelmiyor okura. Bu romanı okurken Afrika’da ölüme açlığa, susuzluğa, hastalığa terk edilen milyonlarca insanı düşündüm. Ülkemizdeki Batı ile Doğu bölgeleri arasındaki gelir dağılımını düşündüm. Kalkınamayan ülkelerin perişan durumlarına kafa yordum. Küreselleşmeyle dünyamızın büyük bölümünün giderilmesi zor bir yoksulluğa itildiğini anımsadım. Hem bugüne, hem de romanın gerçeğine gidip geldim birkaç gün. Tam bir gerçeküstücü serüvenler zinciriyle çıkıyor karşımıza yazar Platonov. Burada Ölü Canlar geliyor gözümün önüne. Çiçikov, henüz kayıtları silinmemiş ölüler satın alarak kendisine iyi bir gelecek hazırlamaya çalışır; yozlaşmış, çürümüş bir toplumda bu ne kadar olabilirse. O, öleni yaşatmaya çalışır kayıtlarını sildirmeden. Çagatayev ise, dünyadan silinmek üzere olan bir halkı var etme savaşımına girişir kendisi için hiçbir çıkar gözetmeCUMHURİYET KİTAP SAYI den. O da bir yozlaşmadan söz eder gibidir bu bir yere varmayan çabalarıyla. Aslında sosyalizmin sorgulanmasıdır bu yapıt, Can. Büyük kentlerde yaşayan, fabrikalarda çalışan halkın günlük yaşamındaki gözle görülür gelişmeler, ne yazık ki, ülkenin her yerinde görülmez. Sosyalizm ülkenin her yerine ulaşamaz ve herkesi kucaklayamaz. Düşünce olarak herkesin yaşam seviyesini yükseltme amaçlanır ve uygulamaya da sokulur. Ama öyle olmaz, bu gerçekleşmez ve bir düş olarak kalır yalnızca. GERÇEK BİR YAŞAM Gogol, Rusya’daki rüşveti, bürokrasiyi, tembelliği, vurdum duymazlığı eleştiriyordu Ölü Canlar’da. Can’da ise yok olmak üzere olan insanların dünyası öne çıkıyor insanın canını acıtacak biçimde. Romanın arka planında sosyalizm irdeleniyor, eleştiriliyor elbette. Çagatayev, sonunda, bin bir sıkıntıyla göçebe, açlık ve sefalet içinde yaşayan halkını bir araya getirir ve onlara yaşamak isteyip istemediklerini sorar. Hiç kimse onu yanıtlamaz. Onlara gereksindikleri tek şeyin “hayat” olduğunu söylese de, bunun bir yararı olmaz. Onlar “Kendilerini, mümkün olabilecek en aza, kimsenin ihtiyacı olmayacak şeylere mahkum” etmişlerdir çünkü. Böylece “kimse onlardakini görüp, sahiplenme arzusu” duymayacaktır. Onların elinde avucunda ise hiçbir şey yoktur insanları imrendirecek. “Çagatayev iç geçi”rir ve “gülüm”ser: “tek başına, küçücük yüreğiyle, zihniyle, büyük bir şevkle, burada Sarı Kamış’ta, eski dünyanın cehenneme açılan deliğinde, ilk kez gerçek bir yaşam oluşturmayı çok arzu etmiş”tir. “Fakat insanlar ondan daha iyiyi görebilirlerdi, kendileri için en iyi yaşam şeklinin nasıl olacağını. Onlara, yaşamları için bu kadar yardım etmiş”tir ve “bu kadarı yeterli”dir. “Artık kendi mutluluklarını bulmalı”dırlar “kendi başlarına, ufkun ötesinde...” Bulabilirlerse elbette ve varsa o “ufuk”. Platanov, yaşadığı sürede ilgi gören bir yazar olmamış. Yayımlanan öyküleri de resmi ideolojinin eleştirmenlerince ağır bir biçimde eleştirilmiş. Çok az bir çevrede tanınmış, okunmuş. Temel Çukuru ve Chevengur adlı romanları rejim karşıtı bulunmuş. Rusya’daki değişim rüzgârlarının esmesinin ardından, yani 1990’lı yıllarda yeniden yayımlanabilmiş kara mizah örneği çarpıcı yapıtları. Son yıllarını Edebiyat Enstitüsü’ndeki bir hademe odasında, yoksulluk içinde geçirmiş. Platanov, gençliğinde, bir yerde şunları yazmış bir başkaldırıya imza atar gibi: “Ben tüm insanlar içinde, en önemsiz olanlardan biriyim. Mutlaka fark etmişsinizdir bunu, fakat bir şey daha biliyorum: Bir yaratık ne kadar önemsizse, yaşadığı için o kadar mutludur, çünkü yaşamayı en çok o hak ediyordur.” Günümüzün bitmeyen sorunlarına acımasız, sarsıcı, can alıcı bir bakış, bu roman: Can. ? Can/Andrei Platanov, roman/ çev. Didar Zeynep Batumlu/ Sel Yayınları, Ekim 2007/ 135 sayfa. 935 SAYFA 15
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear