Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Şikâyetsiz günü yaşatan Gece gündüz sabırla bekler Başka bir günde ikincisini kesmek için. ESEN RÜZGÂRDA BÜYÜ Pehlivan iriyarı iskemleye oturmuş, üstünde ipekten Bir pelerin kısa bir konuşmadan sonraŞehrin göbeğinde Belediye meydanında güneşin altında Ahşaptan bir sahnede Ben ateş hırsızı benden hizmet bekliyor Yılan gibi ipleri silip Ve uçacağım. Büyü başlamadan Peygamber gününde Yarayı silip sarmadan. Onun uğultusu: Bekleyin! Elmanın adıyla bu bardağın Suyunu çoğaltarak Size şarkı söyleyeceğim şiirden sonra Ruhum gibi O büyü olacak. Açılan duvardan küllerden çıkar adam Her şey apaçık ortada Dökeceği ateşi ister meydanda yaşlılar Bana inanarak Ve öleceğimi bilerek. İnci gibi uzaklarda parlar hayatım Onlara ileteceğimi görerek, merdivenin üstünde Yükselen kasırda sisin içindeki kaleden Kapımı kilitledim Bir bardak ada çayı içiyorum Zulümle ölüşümü bekleyerek Bu yaşamda. İskemlesiyle yükseldi pehlivan Adımla özür dileyerek toplananlardan Ve uçtu. Kasları Tek başına Tırnaklarıyla Dağı bağırarak oyar Günü yarar Bizlere Ve bizden sonrakilere Sonra ip gibi ateşin gizini Coşturarak Ayakları altında İçinde yanarak Bağırarak gece boşalır Her daim Ölümünde Ecelden Bu zulüm Her şeyde göründü Ortadan yok oldu Ortadan yok oldu Yok olduktan sonra girer Üstümüzde olan veya Oluşacak buharla. Bütün gün iskemleleri dolaşır Bayrağını kaldırır Caddelerde, göğün ağırlığı altında Vurulan. Hayatı köpüklendirerek bizlere. Kamçı vurur zambak güne Vuruldukça inler Palyaçonun önünde İpin üstünde dans eden. Arabalar zehirli meyvelerle yüklü Direkler dikili Caddelerde Herkes ondan yiyor. Yolların ekinine ulaşılmadan Korkulu yıldızlarda anlatılan Toprağın altındaki Harabelerde. Etrafımda çağlar geçti böyle Dağın ardında şimşekler çakar Konuklar onlardan inler Kollarında taşıdıkları celplerini taşırlar Ve uzanırlar Kapımıza hayatı terk etmek için Anılarını anlatarak. Bu sonsuzluk, an be an kesildi Ateşin sütunları kalbimde birer matem Titrek atar nabızlar, yanarak Karanlıkta. Her şey isteğe göre. CUMHURİYET KİTAP SAYI 912 Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Fadıl El Azavi/ Şiirler/ Çeviren: Metin Fındıkçı ‘İnci gibi uzaklarda parlar hayatım’ 1940 yılında Kerkük'te (Irak) doğdu. İngiliz Dili ve Edebiyatında doktorasını yaptı. Saddam Hüseyin döneminden önce Irak’ta (Şiir 69) şiir ve edebiyat dergisini çıkardı. Saddam döneminin başlamasıyla ülkesini terk etmek zorunda kaldı. İsviçre'de yaşamaktadır. Eserlerinden bazıları: Denize ve Dalgaya Selam Olsun (1974) Yolculuklar (1976) Irmaklar da Yükselir (1993) Kuyuya Taş Atan Adam (1995) Ayrıca roman, hikâye ve çeviri kitapları bulunmaktadır. FARELERLE YAŞAMAK Gölgede bağdaş kurup Toprağa serdiğimiz gazetenin üstündeki yemekten yiyoruz Fareler parmaklarımızın arasından düşen yemek kırıntılarına bakıyor İninin ağzında durarak Yeni bir atağa hazırlanıyorlar Bu gecenin ayazında Giysilerimizin arasında gizlenerek Yokluğumuzda karton kutuların kemirildiğini Erzakımızın azaldığını gördük Çuvalların ağzı iple bağlıyken Her sabah, ağaçlarda konaklayan bülbüllerin ötüşleri duyulur Sıkışmış tuvalete taşınırken Oturduğumuz süre içinde Kadının yoksul koşullar içinde otururken kahvaltı sofrasına Oysa akşamın durumu ortadayken Son bir defa isteklerini sıralar Tuzakları kollarımıza asarak İçinde farelerin düştüğü Kamçının altında inleyerek Yıllar sonra veya çağlar sonra Onunla karşılaştığımızda düşlerimin ardındaki gizli aşkla; Kimsesiz uzaklaşmazdı normal bir sabahlıkla örtünerek. Başını kaldırıp uzunca baktı Sonra yolda hızla uzaklaştı. Bu zor yaşamda beni unuttuğuna inanarak. DİKİLİ SUSKUNLUK Ellerimi delik ceplerime sokuyorum Ve caddelerde yürüyorum Bana garip garip baktıklarını görüyorum Hüzünlü kahvehanenin camları ardında yüzleri Ansızın kahvehaneden çıkıp beni izliyorlar Alev gibi yanan ağaçların dibinde duruyorum Güneyden sırtlarına esen rüzgâr gibi arkamı sararak Dikili suskunlukla şaşkın bakışlarıyla karşılaştım: Hırsız, melek, katil, peygamber ve şair Her mekânı aşabilen Ve ardımda yürüyen Bendeki işaretlere süzen. Tuhaf bir şekilde başımı salladım Aramızdaki mesafeyi koruyup ıslık çalarak ve Bilinen bir şarkıyı mırıldanarak Bir filmde oynar gibi görünerek Önümde her daim esir o yaptıklarımla övünerek Son halkaya ulaşana dek. KOKTEYL Kimse ortadan kaybolmasın Mutfaktaki bıçaklar bilenene kadar Ağıt silahları izler Hava durumu televizyonda söylenir. Herkes arabasıyla geldi Bu uzun sokağa park etti Kokteyle katılmak için. Orada duygularımızın efendisini gördük Memelerini sallayarak dans ediyor Büyüklüğü üstümüzden geçerek Şeffaf bir fistanın içinde. Konuklarla birlikte oturduk Bardak bardak içki içtik Gece boyunca. Eve dönme zamanı geldiğinde Düşmanımız kör bilmediği yerde tökezler Baltası kanlı. SAYFA 24 Kokteyl Ayetlerin toplamı gibiydi. TAŞLARIN KADINI Burada feryatlarını duyacak kimse kalmadı Köleler surların içinde soluklanır, iniltiler ve ağlamalar ve soylu atlar Caddelerden kovulur İnsanların bir bölümü iner, bir bölümü çıkar doğu ve batıda Ölüm yaşama yaklaştıkça onları yaratan tanrıya uzanır şehitler Bu parlayan dağın eteklerinde uyuyana sorar ve giderim Burada şeytanın şehrinde ne yapıyorsun? Bu tufanda hangi haritaya sahip olacaksın, hangi yolu güvenli kılacaksın Şimdi dönmeye yeltendiğimde Bütün köprülerin bu ateşten denizin üstünde Rüzgarın süpürdüğü? Elindeki dizginler azaldı Kadınlar yalnız bırakıldı Başını kaldır ki taşların kadının derinliğinde gör yüzünü Uykudan uyan ve tutulmuş sesini boşalt Bir defacık bağır bu suskunluğun kulaklarına. UZUN CADDEDEN GERİYE KALAN Maskemin ardına gizlenip bu caddeden geçerken Gelip veya giden önümde yürüyen dehşetle karşılaşıyorum Bütün bu mekânları bir bir geçerken Ona bir soru soramadım, nereden gelip nereye gidiyorsun? Katleden ateşten dudakları sultanım Geçti, koynunda beyaz bir köpekle Fırfırlı mavi fistanı yayılarak Son nefesimi vermeyi bekliyorum Yükselip gideni gördüğümde Oturup bekleyen aşkını görüyorum Bir yerde. İnsanları izleyerek zaman öldürdüm, Kısa hikâyeler tasarlıyorum Önümden gelip giden kadınlara dair. Kemerin altında duran bu adam CIA'nın casusu olabilir mi? Bir süre sonra şapkasını dizine koyan Siyah rengindeki, Elinde katlanmış bir gazete Ancak takipte olduğunu iddiasında değilim. Gerçekten şaşkınlığı çağrıştıran bir tavırla. Nehrin üstünden geçip gelenler Önümde vurduklarını gördüm Ucu sivri sopalara tutunarak korkuyla Ben uzak bir kahvede oturuyorum Kendi kendime diyorum: Burada güneşin altında yeni bir şey yok. Vurdular ve benden önce uzaklaştılar Bu tanımadıklarım Kaçmayı başarır, adaletsizce Bu tanımadıklarım Kaç tuzak kurdu? Kaç çukur kazıdılar? Neyi bağışladılar? Bu bir yudumluk kahve fincanından daha üstün Güneşin batımından önce Giderim Bu köprünün üstünde yaşananları unutarak Karanlıklara dalıyorum. Burada kimse bir şey istemiyor Kimse kimseyi sormuyor kesinlikle. Bu cadde, yeryüzüne arzuyla döşenmiş üstünde yürünmesi için Hoş bir borç gibi acıyı ekerim Altından tövbeyle iki duvar arasındaki hapis gibi İçinde ihanetin arzusu olan,