Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ataol Behramoğlu ile “Puşkin Üzerine Konuşma”yı dillendirdik ‘Daha çok şiir çevirmeni olarak kabul ederim kendimi’ değerler bütün insanlığın ortak malıdır. Bu değerleri özümserken, kendi bulunduğumuz zeminin bilincinde olmamız mutlaka gerekir. Böyle baktığımda Dostoyevski'nin sentez çabasını doğru buluyorum. Dostoyevski'nin “Puşkin Üzerine Konuşma” adlı yapıtı, bu kez Ataol Behramoğlu'nun çevirisiyle okur karşısında. 2007 yılının Türkiye'de “Rus Kültür Yılı” olması nedeniyle Kültür Bakanlığı'nca yayımlanan kitapta, Dostoyevski'nin, 1880 yılında Moskova'da, Puşkin'in bir anıtının açılışı sırasında yaptığı konuşma yer alıyor. Şiir çevirilerini de şiirleri gibi zevkle okuduğumuz Behramoğlu'yla 'Puşkin Üzerine Konuşma'yı dillendirdik. ? Mehmet ÇAKIR ostoyevski'nin Puşkin üzerine konuşması o günün şartlarında nasıl değerlendirilmişti, bugün nasıl değerlendiriliyor? Puşkin anısına Moskova'da yapılan anıtın açılışı sırasında geçen bir konuşmadır bu. Dostoyevski o tarihlerde de iyi bir yazar, büyük bir yazar; yapıtları pek çok dile çevrilmiş bir yazar. Konuşma, Dostoyevski'nin yapıtın girişinde söylediği gibi, büyük bir coşkuyla karşılanıyor. Hem Batıcılar hem Slavseverler alkışlarla destekliyorlar. Bugünkü önemine gelirsek... Dostoyevski'nin ses tonunu dinledim çeviriyi yaparken. Her yazarın bir ses tonu vardır, tınısı vardır. Dostoyevski'nin romanlarındaki tınısıyla bu konuşmasındaki tını arasında benzerlikler var. Ama bu konuşmada polemikçi bir edası var romanlarından farklı olarak. Zaman zaman kendisiyle tartıştım da içimden. Puşkin hakkındaki saptamalarına katılıyorum. O saptamalarla Rus halkı arasında özdeşliği kurmasına da katılıyorum. Ama tabii fazla aceleci bir sentez çabası da var bu konuşmada. Nitekim bu ayrımlar kolay kolay giderilemez. Bugünkü Rusya'ya baktığımızda da Sovyetler Birliği'nin yıkılışından sonraki süreçte Slavcılar yeniden gündemdeler. İlginç olan bizim aydınlarımızın tartışmaları içinde de bu konular hep vardır: Türkİslam sentezi, İslamcılık, Türkçülük, Batıcılık... Benim bu konudaki kanaatim, Batıcılık kavramının bir kopya meselesinin ötesinde daha derinlikli bir yaklaşımla ele alınması gerektiği. Bir Japon da Batılı olur; Japon edebiyatında da, Japon felsefesinde de hiç kuşkusuz Batı aydınlanmasının izleri vardır. Batı'da doğan SAYFA 10 D “KONUŞMA” ÜZERİNE... Dostoyevski'nin bu konuşmada işlediği konuyu özetlersek, neler söylersiniz? Konuşmada işlediği konu Rus edebiyatı ve Rus kültür tarihi bakımından çok karmaşık sorunlar içeriyor. Konuşma, bir bakıma bu sorunlara çözüm getirme iddiasında. Konuşmanın yapıldığı yıllarda Rusya'da, Rus aydınları arasında Batıcılar ve Slavseverler ayrımı çok keskin. Dostoyevski Puşkin'in kişiliğinde, böyle bir ayrımın çok gerçekçi olmadığını; Batılı değerlerle Slavsever düşüncenin bir birlikteliğinin olabileceğini dile getiriyor. Puşkin hiç kuşkusuz, Batılı bir büyük yazar. Daha çocuk yaşlarda, o dönemin pek çok soylu ailesinde olduğu gibi iyi eğitim görmüş olarak, Fransız edebiyatını Fransızca okuyor. Sonraki yıllarda İngilizce öğrenmiş, Byron'u anadilinden okuyor. Eski Yunan ve Latin klasiklerini muhtemelen kendi dillerinden okuyor; çünkü öğrenim gördüğü okullarda bu dillerde öğretilmiş. Dolayısıyla Batı aydınlanmasının bütün değerlerini, Eski Yunan ve Latin aydınlanmacılık döneminden, o dönemin yazarlarından başlayarak kendi yaşadığı döneme kadar öğrenmiş Batılı bir yazar. Fakat aynı zamanda, yapıtlarında ilk kez gerçekçi Rus tiplerini yaratmayı başarmış: Şiirlerindeki Rus diline özgü lirik aydınlık ve Rus doğasını betimleyişinde sergilediği gerçekçi yaklaşım, “Yevgeni Onegin”de, o dönemdeki Rus toplumunun köylü, kentli, bütün sınıfsal tabakalarını ve bütün coğrafyasını, kent yaşamını, köy yaşamını işleyebilmiş olması... Puşkin Byron'a öykünürken ya da Shaekspeare'e öykünürken Rus kalabilmekte. Bu, hem başka ülkelerin değerlerini benimseyebilme yeteneğini gösteriyor hem de Rus halkına, Rus kültürüne özgü bir yaklaşımı sergileyebiliyor. Bir Rus yazarının aynı zamanda Batılı değerlere sahip olabileceği ya da Batılı değerlere sahip olmanın Rus yazarı olmaya engel teşkil etmediği konusudur Dostoyevski'nin bu metinde esas olarak işlediği. Tabii başka derinlikler, başka konular da var: Rus halkının Batılı değerleri alabilmede bambaşka ülkelere ait değerleri de benimseyebilmede özel bir yeteneğe sahip olduğunu ileri sürüyor Dostoyevski ve Puşkin'in yapıtlarından da bunun ör neklerini veriyor. Bu yapıtın bir başka çevirisi “Batı Çıkmazı: Puşkin Üzerine Konuşma”. Dostoyevski sıklıkla Batı'yı, Batı yanlısı düşünceleri yermiş ve Rusya'ya övgüler yağdırmış. Öyle ki Puşkin amaç olmaktan çıkıp bu konudaki görüşlerini vurgulamak için araç olmuş hissi uyandırıyor. Bunun nedeni nedir? Dostoyevski'nin Yazarın Güncesi adlı periyodik yayınları vardı. Bu yayınlarda görüşlerini dile getirirdi. Bu konuşma metni de Yazarın Güncesi olarak yayımlanmıştır ve başlığı, “Puşkin Hakkında Konuşma”dır. Dolayısıyla başka başlıklar biraz zorlamadır. Çevirenin ve yayınevinin politikasına göre uyarlama çabasıdır. Dostoyevski'nin Puşkin'e hayranlığının çok haklı ve çok samimi olduğundan en ufak bir kuşku duymam. Hiç şüphe yok ki Puşkin'in yalınlığı, Rus dilinin, Rus insanının, Rus doğasının özelliklerini yansıtmadaki başarısı ve seçkin bir Batılı yazar kimliğiyle bunu yapabilmesi çok önemli. Dostoyevski'nin bu özelliklerden etkilenmiş olması da çok doğaldır. Sadece Dostoyevski değil; örneğin, Tolstoy'un “Savaş ve Barış”ıyla Puşkin'in “Yüzbaşının Kızı” arasında veya Dostoyevski'nin ilk yapıtı “İnsancıklar”la Puşkin'in “Menzil Bekçisi” arasında kanbağı vardır. Dostoyevski'nin Puşkin üzerine, çeşitli yerlerde yayımlanmış başka yazıları da var. Puşkin'i tabii ki araç olarak kullanmamıştır. Bu konuşmada bir abartı varsa, o da as lında samimi bir istektir. İstiyor ki ülkesinin aydınları bir sentezde buluşsunlar. Yoksa, Puşkin için söylediklerinin hepsine katılıyorum ve çok dahiyane buluşlar olduğunu düşünüyorum. Puşkin'in, başka yazarların yapıtlarını uyarlarken de kendisi olarak kalmasının, ayaklarını ülkesinin toprağına basmasının altını çizmesi dâhiyane bir buluş örneğin. “Puşkin'in şiirlerindeki güzelliğin kaynağı olan anadilindeki yalınlığı, ses ögesiyle birlikte başka bir dilde verebilmek en çok zorlandığım nokta” diyor Ataol Behramoğlu. DOSTOYEVSKİ VE ÇEVİRİ Dostoyevski Puşkin'in bir öncü olduğundan söz ediyor. Puşkin'in ardılı olarak mı görüyor kendini? Tabii ki Dostoyevski kendini Puşkin'in ardılı olarak görüyor. Puşkin, otuz sekiz yaşındayken, düelloda öldürüldü; bir anlamda ortadan kaldırıldı. Hiç kuşkusuz ki yaşasaydı çok daha büyük yapıtlar verebilecek bir donanıma sahipti. Ama Puşkin'in şiirlerindeki o yalınlık, o yıllarda ve daha öncesinde yazılmış şiirlerle karşılaştırıldığında aradaki büyük farkı görürüz. Örneğin, Türkçeye henüz çevrilmemiş olan “Ruslan ve Ludmilla”, epope tarzındadır ve o yapıtta, erotizm ve mizahın birbirine karışması gibi Rus edebiyatının hiç tanımadığı şeyler vardır. Dostoyevski bunlardan mutlaka etkilenmiştir; fakat o, Puşkin'i bambaşka tartışmalara taşımış bir büyük yazardır: “Suç ve Ceza”da, “Ecinniler”de, “Karamazov Kardeşler”de... Her ne kadar kendini Puşkin'in ardılı gibi görse de Dostoyevski, yapıtlarını başka bir yöne doğru yöneltmiş bir yazardır. Puşkin'in dindarlıkla ilgisi yoktu. Bu konuda herhangi bir zorlamayı da kaldırmazdı zaten yapıtları. O Voltairecidir, ateisttir. Bu çok açıktır yapıtlarında. Ne var ki Dostoyevski öyle değildir. Dostoyevski dindar bir yazar; bu açıdan ayrılırlar. Dostoyevski çevirmenin en keyifli tarafı nedir? Kültür Bakanlığı Yayınlar Dairesi Başkanı Ümit Yaşar Gözüm, bu çeviriyi yapmamı benden rica etti ve dedi ki, “Bu yıl Türkiye'de Rusya yılı, önümüzdeki yıl Rusya'da Türkiye yılı olacak. Kitap, Türkçe ve Rusça karşılıklı olarak yayımlanacak.” Ben Tektaş Ağaoğlu'nun çevirisini daha önce okumuştum. Bunun dışında var olan iki çeviriyi de çalışmalarım sırasında edindim. Tüm çevirileri gözden geçirdim. Böyle bir metin, karşılaştırmalı okuma çalışmaları bakımından ve Rusça üzerine çalışmalar yapanlar bakımından iyi bir kaynak. Benim için önemli olan şudur: Yazarın düşüncesini aktarırken, onun az önce sözüne ettiğim 'tını'sını korumak. Bir şair olarak bu konu, beni özellikle ilgilendirir. Bunun dışında, cümle yapıları çok önemlidir. Uzun bir cümleyi, sözgelimi bir paragraflık bir cümleyi, beş ayrı cümle halinde çevirmek doğru değildir ya da tersini yaparak beş ayrı cümleyi bir paragraf olacak biçimde bir araya getirmek doğru değildir. Dostoyevski'den çeviri yapmadım daha önce, yapmayı da düşünmedim açıkçası. Nedenine gelince... “Suç ve Ceza”yı okuduğumda Türkçesinden oku ? KİTAP SAYI 912 CUMHURİYET