24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

? omuzlarını yitirmişler. Sevmekten kastım bu dayanışma. Her insanın bir doğum birde ölüm tarihi olacaktır, ama aradaki çizgiyi adam edememişsen ne anlamı kalır ki? Sizin "şair" ve "şiir" tanımınızı merak ediyorum. Şiir yazmayı iş edinen insanlara şair diyorum. Tabii burada şu gerçeği gözden kaçırmamak gerekir; şairlik mesleğini içselleştirmeyenler, her an'a şiir gözüyle bakamazlar. Şair her zaman şiir yazabilen biridir, öyle olmak zorundadır. Çünkü onun duyarlık derinliği, her şeyden etkilenmesini, her şeyi biriktirmesini dayatır. Derin duyarlık ve birikim şiirleşmedikçe yıkım başlar, yok oluş başlar. Yani şairlik bir iştir, gittikçe ustalaşılan ve üretken olunan bir iş. Örneğin 1950'lerden sonra şiir yazmadığı söylenen; (5/6 Eylül olayları, 1960 ihtilali, Denizlerin asılması, 12 Mart, 12 Eylül binlerce acı, sıkıntı salt ülkemde yaşanmışken) Ahmed Arif'in şairliğinden kuşkulanırım. Nâzım, Enver Gökçe, Rıfat Ilgaz, H. Hüseyin, Melih Cevdet, Attilâ İlhan, Niyazi Akıncıoğlu ve daha niceleri öldükleri an'a kadar şiir yazmışlardır. Fazıl Hüsnü Dağlarca 92 yaşında, Arif Damar 81 yaşında hâlâ üretiyorlar. Ahmed Arif bilinen bir ad olduğu için onu verdim. Şairi böyle düşünüyorsam Şiir'i de aynı somutlukta düşünüyorum. Şiirsel öğeleri barındıran ve iletisi olan bir yazın türü olarak tanımlayabilirim. Halk arasında "edebiyat yapma" diye bir laf vardır. Bir kaçışı imler bu şiir de edebiyat yapmayandır bu bağlamda. İmgesi, müziği, iç ve dış sesi, uyağı ile oluşturduğu estetiği mutlaka somutun giysisi olacaktır. Sanal bir şeye giydirilen şiirsel değerler hemen dağılmaktadır. dünya şiir tarihine baktığımızda günümüze gelenler hep somuttaki soyutlamalardır. Yani yaşamla iç içedir. BENİM YAŞAMA BİÇİMİM Her şeyden önce geçindirmeniz gereken bir aileniz var. Bu zor koşullarda şiir, yaşamınızın neresinde? Yukarıda da söylediğim gibi şairliği meslek olarak görmeme rağmen karın doyurmadığı da kesin. Bunun nedenleri apaçık ortada. Ki bizden önceki ustalarımızın yaşamı da bize örnektir. Ama televizyon şairi/ medya şairi(!) olursan para kazanabilirsin. Bu bir bakıma 'bir şey olmak/bir şey yapmak' seçmesine de dayanıyor. Bizler seçimimizi bir şey yapmaktan yana koyduğumuzdan birilerinin zoruna gidiyor. Önünü kesiyor, kestiriyor, seni silmeye çalışıyor. Kendilerine göre onlar da haklılar. Sen sanata siyaseti sokuyorsun sosyalizmi istiyorsun. Adamların hoşuna gitmiyor doğal olarak. Bu zor koşullarda şiir yine yaşamımın baş köşesinde. Çünkü onun istediği ekmek ve su, zaten benim yaşama biçimim. Okuyorum, gözlüyorum ve yaşıyorum. O benden memnun ben de ondan. Gerisi hikâye. ? Şair ve Şiir/ Hasan Hüseyin Yalvaç/ Sone Yayınları/ Haziran 2004/ 80 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 863 Şiirde Bir Yalvaç: yor; başka bir deyişle, bu yetisini nasıl değerlendiriyor, onu bilmiyorum. VEFALI OLMAK Kimi şairler şiirin miladını kendileriyle başlatıp, arkalarına bakmadan, kafalarının doğrultusunda yürüyüp giderler. Oysaki, gerilere bakmak yitip giden ustaları yeni kuşaklara tanıtmak aydınlanıp ileri gitmenin de dinamosudur. Diğer bir anlamda da bu halka karşı bir borç ödemedir. Hasan Hüseyin Yalvaç çeşitli yazılarıyla bu görevi yapmanın yanı sıra ‘‘Bu Bir Hasan İzzettin Dinamo Kitabıdır (1994), Bu Bir Hasan Hüseyin Korkmazgil Kitabı (1995), Bu Bir Rıfat Ilgaz Kitabıdır (1995), Bir İnsan: Yusuf Metin (1997)’’ adlı yapıtlarıyla toplumsal aydınlanmada büyük payları olan bu ustaları kitaplaştırmıştır. 770 GÜNLÜK UZUN KAÇIŞ 1970 ve 1980 darbelerinden sonra gelen günler, 2. Dünya Savaşı yıllarındaki tek parti döneminin aydın avını anımsatır. Bu iki darbe sonrasında uygulanan şiddet yöntemi Türkiye devrimci hareketinin liderlerini yok etmenin yanı sıra, ilerici mücadelenin uzun yıllar sesini soluğunu kesti. Neredeyse cezaevine girmeyen, işkence görmeyen ya da sorguya uğramayan aydın ve sanatçı kalmadı. Bazıları yurtdışına kaçtı, bazıları memleket içinde kaçak dolaştı. Hasan Hüseyin Yalvaç da 1980 yılında cezaevinden çıkmıştı. Ancak 1984’te altı yıl hapis, iki yıl sürgün cezası aldığı haberinin ulaşması, ona firari günlerin kapısını açtı. Ocak 198513 Şubat 1987 tarihleri arasını kaçışlı günler olarak yaşadı. Kdz. Ereğli, Adana, Uşak, Erzurum kaçış haritası içinde yer alan kentlerden bazılarıydı. Kimileri böylesi günleri hayıflanarak, kimileri tövbeyle, kimileri de uslu hayat projeleri yapmakla geçirir. Hasan Hüseyin Yalvaç 770 günlük kaçış dönemini bitirdiği zaman, elinde de yaşadığı günlerin belgeleri vardı. Bu zorunlu serüven, 1991 yılında ‘‘770 Gün Şiirleri’’ adıyla kitaplaştı. BAŞKA ŞEYLER DE ŞİİRE DAHİL Hasan Hüseyin Yalvaç, ağırlıklı olarak şiir yazan bir sanatçı. Böyle olunca, insanın aklına önce şiiri üstüne yazı yazmak geliyor. Bu da bir yöntem elbette... Ne ki, ben şiirinin yanında yöresinde dolaşıp, başka şeylerden söz etmeyi yeğledim. Dile getirmeye çalıştığım Yalvaç’ın hayatından oluşan kesitler. Ya da fotoğrafa girmiş hayatının bazı kareleri. Sanat hayatın bir yansıması olduğuna göre, bu başka şeyleri de estetik örgü ve imgesel bir anlatımla onun şiirinde göreceğiz. Bu bağlamda, Yalvaç’ın şiirini anlatmak ya da açımlamaya çalışmak yerine, onun şiirleriyle doğrudan yüz yüze gelmek; ‘‘sevdası olmayanın şiiri olmaz,’’ diyen Yalvaç’ın şiir haznesinin içine girmek anlamını da taşır bir bakıma. Burada aradığını bulan insanın heyecanı ve sevinci ise tanıma sığmaz. ? SAYFA 5 Hasan Hüseyin ? Güngör GENÇAY S anatçı; yarını, tüketimin çarklarına armağan eden değil, yarının zenginleşmesine katkı sunan insandır. Bu zenginliğin nasıl gerçekleştirileceği sorunu gündeme geldiği zaman, dünya görüşlerinin farklılığı nedeniyle yol ayrımları başlıyor. Sosyalist bir dünyanın özlemi içinde olanlar doğal olarak bilimsel bir metod olan sosyalist gerçekçi sanat anlayışını benimsiyorlar. Bu anlayış; ‘‘Ben yaptım oldu’’ ya da ‘‘Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma’’ gibi yumuşaklıklara olanak tanımıyor. Hayata ve sanata ölçütler koyuyor. O nedenle sosyalistgerçekçi sanatçılar gerek söyledikleri, gerekse eylemleriyle bütünlüklü bir sorumluluğu gönüllü olarak üstleniyorlar. İnsana ilişkin değerlerin ve sorumluluk bilincinin her geçen gün biraz daha erozyona uğradığı günümüzde; güncel olma, ünlü olma, zengin olma isterisi egemen oluyor. Sanat, kendine ait olan alanlardan geri çekilirken, meyhane ve barlarda yükselişe geçiyor. Bunca çöküntüye karşı, geri adım atmayan sanatçılar da var elbette. Bunlardan birisi de Hasan Hüseyin Yalvaçtır. Kendisi, gerek yaşamıyla, gerekse sanatıyla birçok özelliği olan insanlardan birisidir. YALVAÇ’A İLİŞKİN Kitabı olan peygambere ‘‘yalvaç’’ dendiğini yazıyor sözlükler. MüritleHasan Hüseyin Yalvaç ri olmadığına göre, olsa olsa şiirin peygamberi olabilir bizim Hasan Hüseyin. Gerçi bu soyadını, yani üçüncü adını kullanmak istemiyordu ama, bir rastlantı sonucu mecbur kaldı. 1927 yılında doğup 26 Şubat 1984 günü yaşamını yitiren Hasan Hüseyin Korkmazgil soyadını kullanmıyordu. Yalvaç da ondan habersiz aynı yöntemi kullanınca, iki Hasan Hüseyin birbirine karıştı. Memleketimizde, özveride bulunmak zorunda olanlar hep küçükler olduğu için, küçüğünün üçüncü bir adı ‘‘Yalvaç’’ adını taşıması kaçınılmaz oldu. İyi ki de böyle oldu. Yoksa, yarınki edebiyat tarihçilerinin başına iki Hasan Hüseyin’in eserlerini ayrıştırmak için oldukça büyük bir iş açılacaktı. Onun soyadına bakarak Isparta’nın Yalvaç ilçesinde doğduğunu sananlar da yanılır. Doğumu 19 Kasım 1951’de Bodrum Yalıkavak’ta. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Tabii Bilimler Bölümünü bitirmiş. Emekli olmuş, 2006 yılında yirmi bir kitabı bulunan şair ve yazar kendisi. Yalnız bu kadar da değil... DOĞAÇLAMA YETİSİ Paul Valery, ‘‘Şaire ilk dizeyi tanrılar verir,’’ der. Hasan Hüseyin Yalvaç bu konuda çok şanslıdır. Çünkü söz birliği etmişçesine, kucaklarındaki bütün dizeleri gönül rahatlığıyla Yalvaç’a devredip gider tanrılar. Böylece, doğaçlamadan güzel bir şiir oluşuverir. Üstelik bu dizeleri Yalvaç’a sunmak için, şiir kapısında her zaman hazır bekler tanrılar. Oturur... Şiirini yazar ve kalkar... Bu yetisi içki masasında daha da gelişkinleşir. Gerçi, halk ozanlarında da uygulanan bir yöntemdir bu. Ama onlarda söylem karşı söylem biçimindeki sınır içinde olan bu doğaçlama, Hasan Hüseyin Yalvaç’ta eksenli, bütünlüklü bir şiir olarak somutlaşır. Bu olgu, onun, duygusal kaynaklarını yeniden ve bugün için sürekli akış içinde üretebilen bir şair olduğunu ortaya koyuyor. Ama doğaçlama yaratıların ne kadarı kâğıda geçi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear