Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Elde Kitap, 1972’den 2005’e, bir genç öykücünün doğumundan olgunluk çağına dek verimlenmiş yazılar toplamı. Ne güzel yazılar bunlar! Virgül’de yayımladığı yazıların provasını taa 1970’lerde yaptığını gözlüyorsunuz onun. Genç Tosuner bile ne kadar ustaymış meğer. M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası yordum.. hem de tanıyor sayılmazdım.” (93) “Parasızlığa dayanan ya da alkol düşkünlüğünden kaynaklanan sıkıntıları, yazarlık mesleğinin bir sonucu olarak görmek doğru mudur?..” “Dinsel anlamda söylüyor değilim: Yazar olmak bir kaderdir.” (108) Tadımlık alıntıların ardından şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim size: Elde Kitap, tam bir dönüştürüm örneği! ÖYKÜ USTALIĞINDAN DENEME USTALIĞINA... Necati Tosuner, az sözle anlam örmenin ya da anlamı yoğunlaştırmanın seçkin bir ustası. Nitekim Elde Kitap’ta da göz kamaştırıcı örnekler sunuyor bize. Üstelik genç öykücüler için, yollarını ışıtacak bir yapıta dönüştürüyor verimini. Öyle yapılandırıyor ki verimini Tosuner, parmaklarınızı ısırarak, şaşarak, kafanıza birden bir şeyler dank ederek okuyorsunuz kitaplar üzerine değerlendirmelerini. Örneğin şöyle deyiveriyor bir yerinde: “Sanki, öyküyle ilgili yaygınlaşan bir görüş var. Deniliyor ki: ‘Denemeye açılmak...’ /Ya da : ‘Deneme tadında öykü...’ Bir öykü için övgü olarak söyleniyor üstelik... /.../ Şiir’de Öykü’den.. Öykü’de Deneme’den sakınmak gerek.” (53) Füruzan’ın sözlerinden yaptığım aktarımın ilkini yukarıda özetledim, ama ikincisine sıra gelmedi. Ne mi dedi ikinci olarak? Kitap nefret edilerek ya da nefret duygularıyla yazılmaz! Ne önemli bir söz! Necati Tosuner, Füruzan’ın bu sözünü doğrulamanın tanıtı bir bakıma. Öyle ya yazarlar arasında bireysel anlamda ondan daha çok acı çekip de verimini evrensel sevginin yanı sıra bireysel sevgiyle ören kaç yazar vardır dersiniz? Türk yazını, elbette Necati Tosuner’i hak etmiştir, ama siz okur olarak onu hak edip etmediğinizi sordunuz mu hiç kendinize? Tosuner’den aktarıyorum: “...Bir şair arkadaş el etti... Oturdum, yanındaki bayan yazarı tanıştırdı. Gençlerdendi. Birkaç öykü kitabı vardı. / ‘Tanıyorum...’ dedim. /Sonra beni de ona tanıttı. /’Hiç tanımıyorum!’ dedi.” Bu sözlerinin ardına şunu ekliyor yalnızca: “Demek ki, kendinden önceyi bilmeden de yazar olunabiliyor...” (44, 45) Hele “Öykü’nün Öyküsü” başlıklı yazıyı genç öykücülerin tümü de okumalı derim. “İlk Adım” başlıklı denemesi için de eklemek isterim bunu. Necati Tosuner’in, günümüzde genç öykücülere duyduğu sevgide, Tarık Dursun K. gibi bir ustadan gördüğü ilk desteğin rolünün bulunmadığı düşünülebilir mi? Elde Kitap, yalnız kitap yazısı verimi değil, bir yazarın kıldan ince kılıçtan keskin o sırat köprüsünden geçişi aynı zamanda... Hem de hiç tökezlemeden. Bu açıdan Doğan Hızlan’ın Füruzan’ın Parasız Yatılı’sından kalkarak bir kitabın ömrüne değgin söyledikleri Necati Tosuner’in öykü verimleri kadar kitaplar arasında çıktığı, insanın üzerinde hoş, eğlenceli serüven izlenimi bırakan bu denemeler toplamı için de geçerli bence. Bir öykücünün bilincinden ışıyan, kitaplar üzerine eleştirel değerlendirmeler içeren örnek bir denemeler toplamı. Ellerine sağlık sevgili Necati Tosuner, Türkçemize sunduğun bu güzelim dil, biçem buketi için; bir öykücünün, romancının kaleme alabileceği en güzel kitap yazılarını verimlediğin için! Okuyun lütfen bu kitabı! ? SAYFA 35 D oğan Hızlan, 10. Uluslararası Ankara Öykü Günleri’ndeki “Parasız Yatılı 35 Yaşında” başlıklı oturumda Füruzan’ın yapıtının otuz beş yıldır elden düşmediğini, bu sürenin küçümsenemeyecek önemli bir zaman dilimi olduğunu söyleyince şöyle bir düşündüm. Öyle ya, kitaplarla yaşanan zamanın çok daha gerçekçi olması bir yana, çok daha belirleyici olduğu ortada değil mi? Füruzan, Ankara Öykü Günleri’ndeki onur ödülünü almasına bir gün kala, otelimizin oturma salonunda bizim onur konuğumuz oldu ilkin. Bizler dediğime göre adlarını anmalıyım: Sezer Ateş Ayvaz, Leyla Ruhan Okyay, Şükran Kara, Ritta Cankoçak, Saba Kırer, Sevil Kilisli, Hasan Özkılıç, Hürriyet Yaşar, Faruk Şüyun, Ferit Sürmeli. Öykücülerin kutsadığı bir öykü ilahesi olarak nasıl da şavkıyıp durdu aramızda, anlatamam. Yoksa “öykü tanrıçası” mı demeliydim onun için? Arka arkaya patlarken sorular, Füruzan rastlantısal akşam buluşumunu öykü seminerine dönüştürmekte gecikmedi doğrusu. Söylediklerinden ikisinin altını çizdim. İlki şu: Bir öykücünün geldiği yeri bilmesi kadar ulaşacağı yeri de bilmesi gerekir. Kendi öykücülüğüne dönük öngörüde, kestirimde bulunmadan öykü yazarlığında, yalnız yazarlıkta mı hiçbir alanda yol alınamaz çünkü. Bunu bu biçimiyle, tamı tamına böyle söylemiş değil Füruzan. Onun söylediği şu: “Bekir Yıldız, Urfa’nın Márquez’i olabilirdi.” Onun bu sözünden sonra vardım ben bu düşünceye. Sonra döndüm Hasan Özkılıç’a, “Bu, senin için de anlam taşıyor olmalı,” dedim, “yanılmıyorsam eğer...” ÖYKÜCÜNÜN ALTIN YOLU Necati Tosuner, kendine nasıl bir öykü yazarlığı yolu biçmiştir, bu yolda nereye varmayı kafasına koymuştur bilemem elbette, ama o, bunu büyük ölçüde gerçekleştirmiş olsa gerek! Nereden mi biliyorum? Öykülerinin çok farklı oluşundan. Gerçekten de yüzlerce örnek arasından bulup ayırabilirim onun öyküsünü. Sıradanlar da çabucak ayırt edilebilir elbette. Ama onunkiler, sıradan oluşla değil sıradışılığıyla dikkati çekiyor hep. Sıradışını, sıradandan ayıran nedir diye sorsalar bana, hiç duraksamadan, sıradan olanın dayanaklarınıolanaklarını kullanan ancak sıradan bir duruş sergiler gibi olduğu halde sıradışılığını dayatmaktır, derim. Necati Tosuner’in öykülerinde böyle bir yapı gözlenir sürekli. Usta öykücülük denilen bu herhalde. Gerçekten de onun öyküleri, evrenleri, kahramanları, birbiriyle ilişkileri bağlamında birbirinin benzeridir belki. Ne var ki bunun işlenişi, üründeki yapılandırılışı bağlamında ayrıksı bir durum karşılar okuru. Elde ne var? Nitekim dilde çapraz kuşatmaya tutar insanı Tosuner. Ne yalan söylemeli, bunca sıradan görüntü verdirilip sıradışı kılınmış dile rastlanabilir mi her zaman? Yalın, sade, evet ama alabildiğine görkemli, süslü de! Anlatırmış gibi görünüp anlatmazlık, anlatmazlık içinden damıtılan anlamlandırmacılık... Bu iki tutumu kuşatan bir yanı içli, ama şakacı, öte yanı alçakgönüllü, vakur öyküleme. İşte onun bu tutumunu, tadına doyum olmaz yapıtı Elde Kitap’ta (Neden, 2005) yani öykü dışı verimler toplamında bile görebiliyoruz. Yapıtta, Necati Tosuner’in okuma haritası da gözler önüne seriliyor. Bu okumanın gençten erişkine, romandan öyküye, şiirden denemeye, kuramdan eyleme nelerden nerelere uzandığı çok iyi anlaşılıyor. Elde Kitap, bu açıdan da farklı anlam taşıyor bence. Bunu özellikle, okuma kusuru bulunanlar ya da yazarların kimilerini kendisine yakın bulup ötekilerini usunun takatuka odasına süpüren genç, erişkin yazarlar için söylemiş olayım. Öyleyse Elde Kitap, bize bir yazarın yazın dünyasına, yazınsal etkinliklere değgin tutumuna örnek gösterilebilecek bir davranış, böyle olunca bir “yazın ahlakı” da armağan ediyor denebilir pekâlâ. ÖYKÜ YAZARLIĞI BİLİNCİYLE KİTAP YAZISI Belgesel sinemacılar örgütlenmesinin öncüsü, belgesel sinemamızın özverili çocuğu Enis Rıza’nın, Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali için gerçekleştirdiği bir tanıtım bandı vardı: Geriye Ne Kaldı? Enis’in andığım spotuyla Necati Tosuner’in Elde Kitap’ını birleştirince yazının başlığı kendiliğinden çıktı ortaya. Elde Kitap, 1972’den 2005’e, bir genç öykücünün doğumundan olgunluk çağına dek verimlenmiş yazılar toplamı. Ne güzel yazılar bunlar! Virgül’de yayımladığı yazıların provasını taa 1970’lerde yaptığını gözlüyorsunuz onun. Genç Tosuner bile ne kadar ustaymış meğer. Sözgelimi Tosuner’in kısacık değinisinde tanımaya giriştiğimizde, onun Esendal’ı hem hangi niteliklerle yüklü olarak okuduğunu algılıyorsunuz hem de Esendal üzerine nasıl çalıştığını öykü sorunsalları bağlamında MŞE öykücülüğünü nasıl da avcu gibi bildiğini. Şu satırları, gelin birlikte okuyalım şimdi: “Bir yazarın 100. doğum yıldönümünde anılması büyük bir olay. Yüzüncü doğum yıldönümünde ‘okunabilir’ kalmış olmak, daha da büyük...” “...İnsan yazar olmaya niyetlendiyse, kırkına varmadan kalıcı bir şeyler yapabilmeli.” “Bugün okunan Esendal, yazdıklarını, ömrünün son yıllarında 852 yeniden yazmamış olsaydı, okunur muydu?..” (35) Elde Kitap, Necati Tosuner’in şiir coğrafyasındaki gezginliğinin de ipuçlarıyla bezeli! Hatta bir açıdan şiirler üzerine düşülmüş notlar biçiminde almak olanaklı yapıtı. Elbette şiirle kurduğu ilişkinin, şiir tutkunluğunun, şiire verdiği emeğin de seyir defteri. Örneğin Metin Altıok’un Gezgin’i için şöyle diyor Tosuner: “Bir yere gitmek değil, bir yerden gitmektir.” (21) Ama onun hemen her yazısı, bir öykü ustası olarak can alıcı saptamalarını getiriyor önümüze: “Sevgi ölünce, aklıma şu takıldı: Sözgelimi ben erkek yazar sayılacağım da, Sevgi sayılmayacak mı?..” (32) Ardından Aslı Erdoğan’a getiriyor sözü: “ ‘Kırmızı Pelerinli Kent’teki yüreklilik, bana Sevgi Soysal’ı anımsattı.” (71) Necati Tosuner’in dağarından şaşırtıcı bir iki değerlendirmeye daha göz atalım mı? “...Yazarlığı bir ince iş sayarsak, bu işi erkeklerden daha çok kadınlara yakıştırmaktan niçin kaçalım?..” (31) “Yazmak, ne getireceği belli olmayan uzun bir yolculuktur. /Kimse bavulunun üstüne başkasının adını yazmaz.” (46) “Gerçekte ‘kurmaca’nın doğrusu, ‘uydurmaca’! Ama, ‘çocukça’ ile ‘çocuksu’ ayrımı gibi bir şey var... ‘Uydurmaca’ deyince, tümüyle bir yadsıma gizli sanki, ‘çocukça’ gibi. Oysa, ‘kurmaca’ dersek onu gözetmiş oluyoruz, ‘çocuksu’ demiş gibi...” (56) “Önemli olan, kişiye, sanat eserinden haz alma olanağını vermektir. /Sonra, biri kendine şöyle soracaktır:/ ‘Ben niçin sanatçı olmuyorum?...’ “ (67) “ ‘Acemilik kalıcı mıdır?’ /Bence böyle bir olasılık var. Adam gibi alkışlamıyorsak.. daha kötüsü alkışlamayı bilmiyorsak.. hele hele bu alkışlara bir de inanıyorsak, acemilik niçin kalıcı olmasın?..” (73) “Yazma hevesine kapıldığım ilk yıllarda, çok okuyan biriydim. Ama bu, sistemli bir okuyuş olmadığından, birçok yazarı hem tanı Necati Tosuner CUMHURİYET KİTAP SAYI