Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? ya da öyküler vardır ki tam bir bilim sel inceleme tutarlılığı içinde yazılmışlardır; sanatsal yapıt için böyle bir zorunluluk olmamasına karşın… Göstergeler’in ilk yazısında Descartes’tan başlatılan bir tür varoluşçuluk anlayışı tartışılıyor: İnsanın var olması, düşünce üretme yetisine bağlanıyor. Ancak bunu gösteren insan etkinliği, düşünceleri yineleme değil, yaratmadır. Marcel Proust bu varoluş ilkesini bir roman kişisi aracılığıyla şöyle dile getirir: "Düşüncelerin sayısı insanların sayısından daha azdır" (Bilmiyorum, ayrıca açıklamak gerekir mi bu sözü). G. Bernanos’un imgelediği bütün "canlı" ve "yaratılmış" her şey gibi, düşünce de, "ancak gerçek bir çocuğun yüreğinden doğduğu zaman yaşayan bir şeydir". Yani "existence authentique" deyimiyle belirtilen doğunçsal varoluş’un temel göstergelerindendir. Sonuçta düşünce işlencesi (mekanizması), anlamlarla ilgilenme, yani anlam üretme ve anlam çözme etkinliğidir. Tahsin Yücel’in içinde yer aldığı göstergebilim anlayışı bir anlamlama bilimidir; gerçek yaşamda ya da düşsel olarak dile getirilmiş (yani oluşturulmuş) anlamlarla sınırlı değil, üretilebilecek ve de belki hiçbir zaman üretilmeyecek) anlamların, anlam sınıfına girebilecek olguların betimlenmesini, üretim ve dönüşüm ilkelerini incelemeye yöneliktir. böyle bir sürecin bağıntı işlemleriyle ilişkisiz ve dolayısıyla nedensiz yananlamlar çıkarmaksa, bir iletişim bilinçsizliğidir. Burada, iletilerdeki dilbilgisel doğruluk ya da yanlışlıkla ilgili bir dil eleştirisi değil, bilgi temelinde uslamlaya dayanan bir mantık irdelemesi söz konusudur. Yazınsal yapıtların ya da görsel sunumların söz konusu olduğu yazılardaki yönlendirici derin düşünceye ulaşmak için, tümü kapsayıcı anlamlama düzeneklerini kavramak gerekiyor. Göstergeler’i belirli bir yoğunlukla okuyup bitirmiş olanlar, aynı kitabı yeni baştan okuma gereksinimi duyabilirler; öyle yapmalarında da yarar olduğuna inanıyorum. Böylece, başlıkları ve konularıyla birbirlerinden çok değişik görünen yazılardaki ortak kaygı daha bilinçlice izlenmiş olur. Özellikle kitabın dayandığı kuramsal tutumu kavramak ve değişik yazıları belirli bir ortak paydada değerlendirmek için… Tahsin Yücel, kitabın tümü için giriş niteliği taşıyan ilk yazılarında, iletilerin yüzeysel yapısına göre yargıya varanların ya da yargı oluşturanların, "olan"la değil "görünen"le yetindiklerini dile getiriyor, düşünceye bağlı birey niteliğine ulaşmanın hiç de kolay olmadığını vurguluyor: "(…) bireysel düşünce belirli bir yetişimi, gerçekten bireysel düşüncelerle ilişkiyi, belki bir de çevremize biraz dışarıdan bakabilmeyi gerektiSONUÇ rir. Bu nedenle her bireÇok genel olarak gösyin düşüncesinin bireysel Göstergeler’ terge, her türlü anlamsal olduğunu savunmak zorkolaylıkla oluşumun koşullandığı, / Neden? ‘Sağduyu okunabilir bir dur. yönlendiği, değer kazandünyanın en iyi paylaşılanlatımla dığı ve iletişim düzeyine mış nesnesi’ olduğu için eriştiği bütünsel bir süyazılmış, ama değil herhalde. Descarreçtir; kısacası bir dizi ba"bir solukta tes’ın kendi gerçeğine, ğıntılı işlemler içeren bir kendi özgün düşüncesine okunacak bir anlamlama olayıdır. Tahkitap" olduğu yıllar süren bir arayış sosin Yücel’in Göstergeler’i nunda ulaşmış olmasının da değişik anlamlama biçimda gösterdiği gibi, özgün söylenemez . lerini yeni baştan tanımve özgür düşünce belirli Onyılların lamayı deneyen bir gösbir yetişim ve bilinçli bir birikimini tergebilim değil; bir baarayış gerektirdiği için kıma anlamsal oluşum sü yansıtan bir [vurgulama benim]" (s. reçlerinin tersinden gideyapıt. 19). Ortalıkta genellikle rek, okuru değişik iletilebasmakalıp düşünceler rin yapısal gerçeklikleriydolaşır, ama çoklarımız bunları yeni le yüz yüze getirmeye dayalı bir bive "bireysel" sayarız; "bu tür kişiler linç dersi’dir. Konuları ve anlatım bu kalıpları hep aynı biçimde yineleyordamları değişik görünen on beş mezler; hiç de özgün, hiç de kişisel yazının ortak çizgisi, anlam üretme olmamalarına karşın, kendi düşünve kavrama sorununa değişik açılarceleri gibi sunarlar. Daha da ilginci, dan bakarak, onu derinlemesine irkendileri de kendi düşüncelerini dideleme ve aydınlatma çabasıdır. le getirdiklerini sanırlar genellikle. Dilsel ya da dil dışı iletilerin içeriDeğişik kalıplar içinde aynı şeyleri ğini kavrama olayı iki açıdan düşüdile getirmelerine karşın, gırtlak nülebilir: 1) Bir dizi önyargılar, ekingırtlağa gelenlerine bile rastlayabilirsel koşullar, inançlar vb. gibi özel etsiniz". (s. 21) kenlere bağlı olarak gerçekleştirilen Yazının başlangıcında Tahsin Yüözgür ya da raslantıya bağlı yorumcel’in önceki düşünsel yapıtlarına gölarla, 2) göstergelerin içerdiği anlamre Göstergeler’in daha kolaylıkla lama sürecine bağlı olarak belirginokunabilir bir anlatımla yazıldığını lik kazanmış anlam öğelerine ulaşabelirtmiştim, ama öyle "bir solukta rak. Örneğin Yetişim İzlemi başlıklı keyifle okunacak bir kitap" olduğu yazıda Jean Giraudoux’nun tasarlada söylenemez elbette: Onyılların dığı anlamda insan gerçekliği bir anbirikimini yansıtan, çözümleyici bir lamlama sürecinde belirlenir: Tahsin düşünce yapıtıdır Göstergeler; çağYücel’in Fransızca parcours karşılıdaş görünümler altında gizlenen skoğında kullandığı izlem, anlamlama lastik kafa yapısını içten ve dıştan ayişlemlerinin izlediği süreçtir. Gösdınlatmaya yönelik bir girişim, "detergeler’de söz konusu olan "gösterrin güdülerini öğrenerek halkı dilege" bilinci, derin anlam öğeleri ve diğince kullanma düşüncesi"ne karyapılaşma süreciyle ters düşmeyen şı güçlü bir özgürlük savaşımıdır. ? bir kavrama bilincidir. İletilerden, KİTAP SAYI 852 Enis BATUR 3. sayfadan devam Pervasız Pertavsız mıştı. Projelerimin sayısı, tezgâhta, her vakit fazla oldu. Eğilimin baştan beri belirgin olduğunun farkında değildim, geçenlerde Bilge Karasu’nun mektup dosyasına göz atıyordum, kimi satırlar ilgimi çekti: "Çalışmalarının dökümü, tasarılarının dökümü altında ezilip kalıyor. Güzel de, tasarlamakla gerçekleştirmek arasında dağ var, derya var. Biraz bilirim de… Birtakım büyük bütünler, yapılar içerisinde birtakım taşları düşünmek, yazmak… Sonra, bütünü beğenmeyebilirsin de… Vazgeç demeğe getirmiyorum; gereğinden çok önem verme o büyük yapılara demeğe getiriyorum." 18 Aralık 1975’te, Ankara’dan Paris’e yazılmış bir mektup. Az ileride, kendi durumuna da değiniyor ilginç biçimde: "Ama ötesi var. Daha başka bir şey, gösteri, sahnelik bir iş olabileceği düşünülüyor. Birtakım tasarılar, falan. Bu orada, bu kolda daha başka şeylerde hazırlamalı. O kadar çok tasarı var ki ortada. Bir de bu tür ("Çeşitlemeli Korku") eklenecek şimdi onlara. Bakalım." Birikenlere değiniyor masasında, mektubun sonuna doğru: "Görüyorsun ya, tasarılar üzerine iyi şeyler düşünmek güç". Otuz yıl sonra bakıldığında Karasu’yu anlamak zor değil: Yaklaşık on yıldır üzerinde çalıştığı iki kitabın (Masallar ve Metinler), araya girmeye çalışan Gece’nin, çevirmeyi düşündüğü Borges’in önünde yorgun, genç dostunun mektubuna besbelli yığdığı kitap projeleri karşısındaki dozu fazla kaçmış heyecanını onu kırmadan frenlemeye çalışıyor. Geçen otuz yıl bendeki projelerin dengesini şüphesiz değiştirdi: Yazabildiğimi yazdım, yazamadığımı düşŞavkar Altınel tüm tezgâhımdan. Karasu’yla yapı farklılıklarımıza değindiydim Başka Yollar’da; onca ortak yönümüze, koyu dostluğumuza karşın, ondan bütün öğrendiklerim bir yana, benim yolum bambaşka olmasa bile başkaydı sanırım. Bugün, yaklaşık iki düzine kitabın üzerinde çalışıyorum gene; deneyimlerim, olağan koşullarda, çoğunu bitirebileceğimi düşünmeme yol açıyor. "Bütün"ler, "bütünlük"ler konusunda da, Karasu’nun uyarılarına ayak uydurmadığım ortada. 1975’te ona mektubumdan hangi projelerimden söz ettiğimi anımsamıyorum tabiî; büyük olasılıkla, en azından Başkalaşımlar’dan uzun uzadıya söz etmiş olmalıyım, o dönemde "Ayna" üzerinde çalıştığıma göre. Başkalaşımlar’ı da, zaman içinde gövde bulmaya yönelen öteki "bütün"leri de birer saplantı olarak görmediğimi söyleyebilirim. Tam tersine, Dîvan’larda olduğu gibi, gün geldi kendimi durdurmaya çalıştığım olmuştur ama yazı beni nereye akıtıyorsa oraya gitmek en sağlıklısıydı, öyle yaptım. Kaldı ki, "bütünlük" düşüncesi bana en çok Bilge Karasu’dan geçmiştir, diyebilirim; ötekilere ondan gördüklerimle gittim. Şu var: Eğilim, bende bir anlamda içkin olmasa zorla güzellik olmazdı. Bütünlüğü beğenmemeğe gelince: Sevabıyla günâhıyla kurduklarımız, kurabildiğimiz kadarıyla bir yazı güzergâhı çıkarır ortaya. Pound, son yıllarında, "Cantos"tan nefret edermiş. 'Bu yazı benden bütün öteki yazıları, bir de olası bütün öteki hayatları çaldı' demek de vardır işin içinde. İÇİNDE(N) GEÇMEK Şavkar Altınel’in "Kedi" şiirinden kısa bir metin doğdu: "Öteki Kedi". Yazı yaşamımızda, ara dere, böyle sıcak temaslar, açık ya da örtük, çapraz göndermeler geliştiği olur, okur bazan görür bağlantıları, bazan kuramaz bir mektup cephesi vardır her yazının. Altınel, "Kışın Sonuna Doğru" için de yankılı bir şiir yazmıştı. Her şairin, yazarın başına sık gelmiş midir bilmiyorum; benim, içinde(n) seçtiğim epey bir şiir, metin var elimde. Adanmış parçaları vurgulamıyorum burada: İthaf, her vakit metne ait değildir (olduğu durumlar vardır şüphesiz), zaman zaman paratextuel boyutu öne çıkar. Bir metnin içinden geçmek, o metnin bütünü ya da parçası üzerinde izinizin vurgulanması demek; benim gözümde. Adınızın orada geçmesiyle (ki bazan adınızın geçtiği olur), bir dizenizin ya da deyişinizin tırnak içinde kullanılmasıyla, eğik dizilmesiyle (ki bu da olur, olmuştur) sınırlı tutmuyorum içinden geçme durumunu köprü kurmanın türlü yolu var. Okurun görmesi, anlaması şart mı? Hayır. İthaf noktasında, kimi zaman örtük gönderme yapılmışsa, karşılaştırma, tokuşturma olanağı doğabilir meraklı, izsürücü okur için. (Hulki Aktunç’un "Digenis’e", Levent Yılmaz’ın "Sonsuzdur Gül’ün yazarına" türünden kullanımlarında olduğu gibi).Gelgelelim, sık sık, ikilinin arasında kalır. İyidir. Haftanın kitabı: Mustafa Koç /Baleybelen/ Klasik Yayınları/752 s. SAYFA 23 CUMHURİYET