24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Kürşat Coşgun karikatürist Burhan Solukçu’yu gösteriyor bizlere... Emeğin çizeri, çizginin emekçisi Burhan Solukçu ? Semih POROY ziz Nesin, yeni çıkan “Birlikte Yaşadıklarım Birlikte Öldüklerim” kitabının önsöz taslağında, yazarların, sanatçıların yaşamları bilinirse yapıtlarının daha iyi anlaşılabileceğini söylüyor. Bu bir görüş. Aziz Nesin bunu söylerken kişilerin özel yaşamlarına vurgu yapıyor. Ben bu görüşü anlayabiliyorum ama tam olarak paylaşmıyorum. Bir edebiyat yapıtının çözümlenmesinin ölçütü de ‘edebi’ olmak durumundadır. Özel yaşamın bilinmesi belki yapıtın ne kadar ‘samimi’ olduğu yolunda bir ölçü oluşturabilir; ama, bu bile her zaman sağlıklı sonuç vermeyebilir. Yazarın, sanatçının özel yaşamının, bu yaşam yine iyi bir yazar tarafından kaleme alınmış, yapıt olarak ortaya konmuşsa kalıcı bir önemi olabilir. Bunlar da salt özel yaşam diye yazılmamışlardır. Konu edindikleri sanatçıların yaratım süreçlerine ilişkin duygu ve düşüncelerine ağırlık veren çalışmalardır. Bazı eleştirmenlerin, yazar ve edebiyat araştırmacılarının büyük edebiyatçılar üzerine yazdıkları önemli yapıtları anımsıyorum. Gide’in, Troyat’nın Dostoyevski’leri, Gorki’nin Tolstoy’u, Çehov’u; bizden, Nurer Uğurlu’nun Orhan Kemal’i anlattığı İkbal Kahvesi’ni ilk elde söyleyebilirim. Bunlara daha nice örnek eklenebilir. Aziz Nesin’in yaklaşımını tümden yararsız bulduğum düşünülmesin. Dostoyevski’nin idam sehpasından dönüşünün, Avrupa’daki yaşamında kumarhanelerden çıkmamasının kuşkusuz yapıtlarında yansımalarını buluruz. Tolstoy’un, din düşüncesindeki değişimlerini yazılarında sıkıntıyla dışa vurduğu bilinir. Ama yine de A bunlar yapıtları açıklamaktan çok yazarı açıklayan etkenlerdir. Yapıtın anlaşılabilmesi için sık sık yazarın özel yaşamını düşünmek, neleri hangi dürtülerle yazmış olabileceğini kestirmeye çalışmak kanımca ‘kekeme’ bir okumaya yol açar. Büyük klasik bestecilerin müziklerini sevmek için özel yaşamlarını bilmemiz gerektiğini sanmıyorum. Bir mimarın, bir yontucunun, sonradan başyapıtı sayılacak bir çalışması için sipariş sahibini hafiften dolandırarak gereğinden çok para alması da, o yapıtın değerini teslim etmemizi sanırım engellemeyecektir. Yapıtla okur arasına girmenin (son zamanlarda bu, yazarın kendisi olİktisadi kalkınmamızı gösterir grafik maya başladı) işin tadını kaçırdığını düşünüyorum. Sonuç olarak, bu anlamda yazarın da yapıtın da rahat bırakılmasından yanayım. Şöyle rahat bırakılmak: İyi bir yapıt kendisini anlatma yeterliliğindedir. Çözümlemesini yapmak eleştirmenin işidir. Yapıtı çözümlemek için eleştirmen yazarın özel yaşamına hep gerek duyar mı, emin değilim. Bu, okur için iyice zordur. Dediğim gibi, Aziz Nesin’in yaklaşımını hepten dışlıyor değilim. Yaratıcıların özyaşamöykülerini, monografilerini, yayımlanmış mektuplarını okumanın ayrı bir keyfi olduğunu hep biliriz. Birtakım bilgiler kimi durumlarda yazarın, sanatçının yapıtlarına görece doğru bakmamıza yardım edebilirler. ÖZEL YAŞAMIN ÖNEMİ Benim de, özel yaşamlarını bildiğim için yapıtlarını daha iyi değerlendirebildiğim yaratıcılar yok değil. Bunlara yakınlarda birisi daha eklendi: Çizer Burhan Solukçu! Burhan Solukçu 50’li yılların ortalarında çizmeye başlamış, 60’larda çok verimli olmuş bir karikatürcü. Özellikle 60’lı yılların mizah meraklıları Burhan imzasını iyi anımsayacaklardır. Kendisi de gerçekten başarılı bir çizer olan, Karikatürcüler Derneği Zonguldak temsilcisi Kürşat Coşgun derinlemesine araştırarak Burhan Solukçu için zengin bir monografi çalışması yaptı. Çalışma, Emeğin Çizeri Çizginin Emekçisi Burhan Solukçu adıyla Çınar Yayınları’ndan çıktı. ? ‘Dolmuş’ta yayımlanan ilk karikatürü. (26 Nisan 1956) 22 Temmuz 1969 tarihinde Pardon dergisinde yayımlanan yandaki karikatür hakkında... Kitaptan... sayfa 6162. İnsanın Ay’a ilk ayak basışı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük bir yankı uyandırmıştı. “... Konuyla ilgili birçok karikatürcü onlarca karikatür çizmiş, dönemin mizah yayınlarının en vazgeçilmez konularından biri Ay’ın Fethi olmuştu. Burhan Solukçu da bu konuda birçok karikatür çizmiş olmasına karşın bunların içinde en çok ilgi göreni, kuşkusuz 22 Temmuz 1969’da Pardon’da yayımlanan karikatürdü. Bu karikatür esprisinin güçlülüğü kadar kompozisyonuyla da tam bir usta işidir. Karikatürde her şey yerli yerindedir. Gecenin karanlığı karikatürün üst bölümünde siyah bir dikdörtgenle verilirken, deniz, bu siyahlıktan dalgalar halinde sandala doğru uzanan konturlu tram ve küreğin çıkardığı dalgaları gösteren çizgilerle belirtilmiştir. O yıllarda mizah dergilerinde, sol sayfanın en solunda, sağ sayfanın ise en sağında, sayfanın en üstünden en altına kadar uzanan ince çubuk karikatürler oldukça moİnsanoğlu Ay’a ayak bastı daydı. Bu karikatürler ilk bakışta çizerleri sınırlamış gibi görünse de, farklı kompozisyon olanakları yaratılmasına açık olmasıyla da oldukça ilginçti. Solukçu, bu bölümleri en iyi değerlendiren çizerlerden biriydi. Farklı bir boyutta çok daha değişik çizilebilecek olan bu karikatür, sayfanın grafik düzenlemesinin getirdiği bir zorunluluk sonucu, Solukçu’nun başyapıtlarından biri olma şansına ulaşmıştır. Ay ışığında âşıkların sandal gezmesi dönemin romantizm anlayışı açısından önemli bir göstergeydi. Ayak basma esprisinin kirletici yönde kullanılmış olması, salt fiziki kirlilik olarak değil, duyguların, imgelerin de kirletilmesini betimlemektedir. Ay’daki çıplak, kapkara ayak âşıklar için romantizmi oluşturan birçok imgenin de yerle bir olmasına yol açmıştır. Burhan Solukçu’nun ne yazık ki dergi sayfalarında sıkışıp kalmış bu karikatürü, aslında çizgi ve espri yönüyle gerçekten güçlü bir yapıttır...” SAYFA 26 CUMHURİYET KİTAP SAYI 872
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear