Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
inan Çetin'le öyküleri üzerine İNAN ÇETİN İÇİMİZDEKİ ŞATO 'Söz, doğruların taşıyıcısıdır, kendisi değil' Gümüş'le tanıştım. Yazı yaşamımda büyük etkisi vardır Semih Gümüş'ün. Adam Öykü dergisi de benim için bir okul oldu. Arkası geldi. Semih Gümüş beslendiğiniz kaynaklan işaret ederek onları anlamanın pek de kolay olmadığını söylü• Kaan ÖZKANFaruk DUMAN yor. Sizin ag'zınızdan duyabilir •y*^ ir öykücüde öncelikle merak t 3 edilen şey, neden öyküyii seç miyiz bu kaynakm j tiğidir sanırım. lslerseniz ora lan?.. a Gerçekliğin I J dan başlayalım... düşsel bir doğası Babaannemin büyük bir etkisi var öyvar ve bu düşsel kü yazmamda. Kördü babaannem. Bıkdoğa, somut germadan, usanmadan hikâye anlatırdı. çekleri süzerek Omrünün son on beş yılını karanlıklar yarattığı etkileriçinde geçirmiş bir insanın başka başka le büyür, kurgudünyalar yaratması, o diinyalar içinde salanır. Metinler, hici bir yaşam sürmesi, şimdi düşünüyokendine özgü bu rum da, çok hayranlık uyandıncı. Hikâdünyanın kayyelere gereksinimi vardı kuşkusuz, donaklarını kimi kunduğu, hissettiği şeyleri, kurguladığı zaman açık bir dünyalarda görünür kılıyor olmalıydı. biçimde sergilerHikâye anlatırken çok mutlu olduğunu ken, kimi zaman seziyordum, sevincini yüzündeki çizgilerda metni doğuden görmek olasıydı hatta. Yıllar sonra ran kaynakları onun anlattığı bir hikâyeyi yazmaya kalkestirmek güçlekıştım; ortaya nc idüğü belirsiz bir metin şir. Örneğin, çıktı, ama onun izinde kendime yazma"Yılankavi" öynın yolıınu açmıştım. On dokuz yaşında, küsünü bir tümüstiinde fazla düşünmcden, denebilir ki, ceden yola çıkababaanncmi çok aramamın gereksinirak yazmıştım. miyle öyküler karalamaya başladım. Gerçekten, bir öykünün kaynaÖYKÜ AĞIR BASTI... gı bir tümce olaBu karalamalardan sonra, uzun bir sübilir mi, diye uzun bir süre düşünüp durre öykü yazmaya kalkışmadım. Çünkü, dum. Neden olmasın! Bir tümce, hatta beni öykü yazmaya zorlayan hiçbir şey bir sözcük, bir öykünün, bir romanın önyoktu ve bu uzun aradan sonra yine yazcülü, kurucusu olabilir, ama kaynaklarını maya başladığımda öykü daha ağır bastı. da ardında gizler. Scçimimi öyküden yana yapmam, öteki Oykülerimin yaşamımın pek çok anıntürlerdc yazmayacağım anlamına gelmez dan esintiler taşıdıklannı yadsıyamam. elbette. Ilkgcnçlik yıllarımda abimin de Yaşadıklarım, okuduklarım, gördükleetkisiyle okumaya başladım. Hiç unutrim, sezdiklerim vs. ama bu kaynaklar muyorum, ilk okuduğum hikâye kitabı dönüşerek kendi kimliklerine bürünürTutiname'ydi. Çok etkilenmiştim. Tabii ler. Yani, başka bir şey oluverirler, ben çok çeşitli kitaplar okumuştum. Bunlar dc onları köklerinden koparmadan yaarasında, dönemin etkisiyle olsa gerek, zınsal alana taşınm. Masamın başındayanlamına bir türlü varamadığım ama kiken kendimle baş başa kalıyorum. O zami sayfalarını ezbere bildiğim kuramsal man beslendiğim kaynaklar kendini ele kitaplar da vardı. Yıllar sonra biraz boverir ya da vermez, ama ben bile şaşkıncaladığımı fark ettim. Genç beynimin lıkla karşılarım olanları. onca şeyi nasıl kaldırdığını, anladığını Kitabıntz hakkında yaztlmtş hemen merak ettim. Şimdi büe anlamakta zorbütün eleştırileri okudum. Hepsi de, öyle luk çektiğim o kitaplan nasıl ezberlediğiya da böyle "hakır'ın benzerstzliğine dcğime şaşıyorum. Ancak o dönemde okunen yazdar. Sizce "Bakır"da insanlan çeduklarımın, ağır da olsa, çok yararını ken yan ne oldu? gördüm. Daha sonra, disiplinli bir biçim "Bakır"da insanlan çeken yanın ne de okumaya başladım. Önceliği edebiyaolduğunu bilemem, bir genelleme yapta verdim tabii. Ardından kısa bir süre mam olanaksız, ama anlatılan konuaan kütüphanecelik, sonra kitapçılık yaptım. hareketle, öykü kişisi Bakır'ın savaşı redAdam Kitabevi'nde çahşıyordum. Semih dediş biçimi dikkati çekiyor sanırım. DeSAYFA 4 İnan çetin genç bir yazar. Iki öykü kitabı yayımladı şimdiye kadar: "Polifonik öyküler" ve "İçimizdeki Şato". Eleştirmenlerden olumlu eleştiriler alan kitapları üzerine konuştuk fnan çetin'le. ne, özellikle de dile verdiğim önemden kaynaklanmış bir benzcrsizlikse sözünü ettiğiniz, bu beni mutlu eder. Başarabilmişsem ne iyi. Tutku, şiddet, çaresizlik, ölüm ve yaşam karşıtlıgı hazı belli başlı izlckleriniz olarak görünüyor. Duygulann zor yanlarında dolanmayı seçmış görünüyorsunuz... Edebiyatın işlevsel bir yönü varsa, o da, irademizi aşan duygularımızı belli ölçülerde dönüştürme gücüne sahip olmasıdır. Doğrudan eylemsel bir nitelik taşımaz elbette, ama kendi özümüzde var olan ve gizlerini henüz çözemediğimiz duygulanmız karşısında dirençli olmamızı sağlar. Orneğin aşk, acılarla büyüyen, efsaneleşen bir duygu. Büyük aşkîarı incelediğimizde karşımıza büyük acılar çıkar. Yine de onu kutsallaştınr, yüceltiriz. Ölümü kabullenmemiz için onu dönüştürmenin yollarını aranz ya da sevdiğimiz bir insanın yokluğuna kadanmamız için onu içsel mekânlarımızda yaşatırız. Durmadan bir yerden bir yere taşıdığımız yoklukla karşı karşıyayız. Bu yokluğu anlamlandırabilmenin bir yolu da edebiyattır, sanattır. Yoksa, ne işe yarar ki edebiyat! Masanın başında uydurulan koca bir yalandan başka!.. Sonuçta her şeyle hesaplaşmaya varacak kertede yalnızım yazarken. Çelişkilerle dolu yaşamın kapısını aralayıp bu kapının dışındaki sınırsız özgürlüğü isterim. Bilerek oyunun sınırlarında metnin gerçekliğini ararken, her sözcük kendi anlamının dışına çıkar, bu çok anlamlılık ister istemez duyguların güç yanlarına yöneltir beni. Öyle sanıyorum ki, bazen bir çocuk kadar, bazen bir bilgin kadar kendimi yakın hissediyorum güç duyguların gizlerine. Elbette, onları çözmeye yönelik bir amacım yok, bu benim işim değil. AKLIN SINIRLARI Öykülerin tümünde düşünsel bir örgü var. Ne tür bir gereksinımden hareketle böylesi bir yapı kurdunuz? Edebiyat eleştirilerinde, incelemelerinde bazen insanın aklının sınırlarını zorlayan saptamalara rastlarım. Edebiyatı bir eğlence aracından başka bir yerde görmeyen yazarların bu konuda yazdıklarına baktığımda bile şaşkınlığımı gizleyemem. Demek ki, basit bir oyunda bile düşünsel bir örgü var ki, bu kadar derin çözümlemelere yol açabiliyor. Edebiyatın ana malzemesi insanın kendisidir, yaşamdan kopuk olmadığına göre ister istemez düşünsel bir örgü taşır. Ama bunu nasıl yaptığınıza bağlı. Bir düşünür tavrıyla yaparsanız çiğ bir metin çıkar ortaya; bir bilim adamı tavrıyla yaklaşırsanız gülünç bir duruma düşersiniz. Kurmaca metnin kendi gerçekliğiyle yarattığı sahiciliğe sadık kalmanız gerck kanımca. Öykülerimdeki düşünsel örgünün, benim gereksinimimden ötürü değil, öykülerin kendi yapılarındaki gereksinimden kaynaklandığını düşünüyorum. Peki bunun, kafamzdaki okurla bir ilişkisivar mı? Belli bir düzeyin üstündeki okura yazmak gibi bir kaygım olmadı hiç. Yazarken, bir okur kitlesi düşünmem, kimlere ulaşabileceğimi hesaplayarak yazmam, daha başından kendimi sınırlamak olur ki, bu da edebiyatın ruhuna aykırıdır. Yalnız şunu söylemeden yapamayacağım: Kafamdaki okur, bu oyunu ikimizin de farklı biçimlerde oynadığımızı gören okurdur. Öykü karakterlerinize koyduğunuz adlar üzerinde de bir hayli durduğunuzu düşünüyorum. Sıradan adlartn yant sıra Bakır, Hükümdar, Övgü, Mazlum, Lala gibi ilginç adlar da çıktyor okurun karşıstna... Evet, adlar üstünde epey düşünürüm. Yarattığım karakterîerin davranışlarından, düşüncelerinden başka, adlarıyla da kişiliklerini ele vermelerini, öyküdeki ruhu tamamlamalarını istediğimden olmalı. Örneğin, kulağımızı tırmalayan bir K İ T A P "Edeblyatın işlevsel bir yönu varsa, o da, irademlzi aşan duygularımızı belli ölçulerde dönüştürme gücüne sahip olmasıdır" diyor İnan Çetin. nebilir ki, geleneksel bir boyun eğiş olarak ortaya çıkan taraf olmak, taraf olmanın kendiliğinden getirdiği, bir başkasına bağımlı kalmak durumu. Kuşkusuz, savaşlardan çok çekmiş bir ülkenin yurttaşları olarak, bizi yaşadığımız acılarla yüzlcştiren şeylere ılgi duyuyoruz. Kendinden hareketle, insanoğlunun en temel sorunlarından biri olan şiddetin asıl kaynaklarını irdeler Bakır. Savaşı reddederek kendi iradesinin sınırlarını sınar bir bakıma. Şimdi, öykü kişisi Bakır'ı gözümde canlandırdığımda, asıl amacının düşüncelerinin daha derinlerinde yattığını görüyorum. Bütün bunların ötesinde, asıl önemli olan, öykünün dili ve anlatım biçimidir. Yantlmıyorsam, yazılan eleştirilerde bunlara değiniliyordu. Bakır'ın en önemli özelliği, bana göre, her tümcenin kendi içindeki aurasıdır. Metin bu yolla hareket eder, en azından ben bunu amaçlamıştım. Kurguya, anlatım biçimi C U M H U R İ Y E T S A Y I 8 11