Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ceyatçapan şiir Atlası Olga Orozco/ şiirler/ çeviren: Cevat çapan çünkü düşlerin değişiminden daha derin, daha karanlık bir yasayla şu sözü söyleyinceye kadar senin tanığınım ben: "Artık onlar öldü. Cezalandırılmak, bağışlanmak, cennet ve cehennem için seçilmişti onlar. Artık onlar bir rutubet lekesidirler ilk odanın duvarlarında." 'Ne erinci ne de yüceliği var bu ölümün' Güney Amerika'nın 20. yüzyıldaki en önemli şairlerinden biri olan Olga Orozco 1920'de Arjantinde, Toayda doğdu. Buenos Aires Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Aralarında Las Mmuertes (1951, ölüler), Los Juegos peligrosos (1962, Tehlikeli Oyunlar), Museo Salvaje (1974, Yabanıl Müze) gibi şiir kitaplarıyla kendi ülkesinde ve yabancı ülkelerde birçok ödül aldı, Artaud, Eluard, Breton gibi gerçeküstücü Fransız şairlerinin Latin Amerikada tanınmasını sağladi; kendisi de Arjantin'de gerçeküstücü şiirin önde gelen bir temsilcisi oldu. 1999'da Buenos Aireste öldü. Miss Havisham Burada, düş kırıklığının aşırı boş yüceliği, Miss Havisham gömülü. Bir gün, ayrımında olmadan, muduluk için ölüm giysilerini giydi. Bir düşün müziğine ulaşmanın tam saatiydi bubirinin sert bir vuruşla aşkın yalancı tellerini koparıp onun da dağılan bir bulut gibi karanhğa , yuvarlandığında. ' ,• Her şey kilitlenmişti. Kalbinin donmuş kalıntılarının nefreti adına içi kof bir gelinin bulunduğu bu ycre girilemczdi. Giren, bütiin bu ağlamaları görmeden onarması için seçilmiş biriydi. Mühürleri sökmek yasaktı. Işığın ellcri havada uçuşan giysileri nasılsa dağıtmış, masa örtüsünün dantelleri belli böcek hanedanlarınca kemirilmiş, aynanın suları son görüntü yittikten sonra hâlâ yerli yerindeydi; yemek davetlilerine ayrılmış terk edilmiş yerlerde aldmşsız akrabalar olabiîirdi mezarından çıkarılmış cesedin, hâlâ öç alma ve küçümsemeyle ışıyan ölgün gelinin çevresinde. Artık o öldü. Girin. Yılların gururlu bir sabır tozuyla koruduğu bir sahne bu, ölümünün alcvlerine sarınarak üstüne düştüğü görkcmli bir duvar örtüsü. Eşşiz bir parıltıydı bu. Evet. Hiçbir şey bir yangın için bu kendini beğenmiş kurumuşluk, C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 811 Bir Tılsım Yapmak için Yalnız kalbin yeter, içindeki cinin ya da tanrının yaşayan görünüşüyle. Yalnız bir kalp, bir putun önündeki pota gibi. Bir tek savunmasız, sevgi dolu bir kalp. Onu dört öğeye bırak, orada otlar çılgın bir sütnine gibi inleyen ağıtlarla onu nasılsa uyutmazlar, yağmurla rüzgâr soğuk mavi darbelerle onu mermere dönüştürmeden ya da ikiye bölmeden fısıldayarak kamçılarlar, karanlık da bütün yaban hayvanlara oyuklar açar, böylece kalp de unutmaz. Sonra onu sevgisinin doruğundan yoğun sisin içine at. Kurusun diye taşın sağır kucağına ser ve umudun son zerresi de oyulup gitsin diye soğuk bir çiviyle iyice kazı onu. Ki soluksuz kalsın ateşlerden vc ısırganlardan, yırtıcı hayvanların törensi tırısa kalkışıyla sarsılsın, eski zaferlerinin aşağılayıcı paçavralarına sarınıp sarmalansın. Ve yıl içinde bir gün yüzyılın pençeleriyle onu ele geçirdiğinde, çokgeç olmadan, o parlak bir mumyaya dönüşmeden, iyice aç yaralannı birer birer herkese bir dilenci gibi onları sevecen güneşe göster, varsın o kendinden geçerek inlesin çölde içinde yalnızca bir adın yankısı azgın bir açlık gibi büyüyünceye kadar: Boş bir tabağa durmadan çarpan bir kaşık gibi. Hâlâ varlığını sürdürüyorsa, bunca yolu senin cininin ya da tanrının canlı imgesi olarak aşıp gelmiş demektir; işte sana yasadan daha bükülmez, düşmanın silahlarından ve kötülüğünden daha güçlü bir tılsım. Bir nöbetçi gibi beklet onu kalbinin başında. Ama gözünü de ondan ayırma. Bakarsın kemiren cüzam gibi büyür içinde ve senin celladın olur. O masum canavar, ölüm yemeğine gelen o obur konuk! OROZCO Pip'in gelip adının altına "bağışlanmıştır" yazacağı ve Miss Havisham'ın içinde sonsuza kadar yanacağı gölgeli cehenncm kadar uygun değildir. Olga Orozco Ben, Olga Orozco, hepinize yürekten söylüyorum ki, ben ölüyorum. Yalnızkğı, her türlü inancın yiğitçe sürekliliğini, garip hayvanların ve akıl almaz bitkilerin yaşadığı yerlerde dinlenmeyi, gizemli ve alışılmadık düşler arasında geçen büyiik bir çağın gölgesini, bir de akşamları mumların o küçük titreyişlerini sevdim. Tarihim ellerimde ve ellerimdeki dövmeleri yapanların elkrinde yazılı. Büyü ve törenler burada kaldığım zamanın sonucu, bazı tarihler acımasız aşkın sert rüzgârıyla silinmiş, hiç gitmediğimiz evden tütüyor o uzak duman, beni hiç tanımayan insanların el kol hareketleri arasına karışmış bir iki hareketim. Gerisi unutuluş içinde, gülümseyen tarlaların aynasında kendini bende arayan, sana garip bir biçimde yabancı gelecek birinin yüzüne hâlâ acıyı çizercesine bir yumak oluyor, sanki bu dünyadaki biçimime yargılı hayaletim. Bana küçümserccsine ya da gururla bakmak isterdi son anda düşen bir yıldırım gibi, boğuk sesimi yükseltip kalbinin anaforunda bağırdığım o gürüJtülü kargaşada değil. Hayır. Ne erinci ne de yüceliği var bu ölümün. Bu zaman içinde ilk kez uzun uzun bakamam ona. Senin ölümüne kadar sürekJi ölmem gerekir benim de, Cerçeklik ve Arzu Luis Cernuda için Gerçeklik, evet, gerçekliktir görünmeyenin çakan şimşeği içimizdeki tanrının yalnızlığını açığa çıkaran. Kaçan gökyüzüdür bu.. Ölümün köpükleriyle süslenen toprak. Konukların orada olmamanın saygınlığını takınıp oturdukları yüzen yemek masası. Hepsinin elinde susuzluğun başladığı yerde biten şarap kadehi. Hepsinin önünde açlığı sona erdiren, ama asla doyurmayan tabağı. Ve her çifte paylarına düşen ekmek: o ters mucize, olanaksızlıkla yapayalnız o kutsal paylaşma. Ve aşkın ortasında, Bir bedenle öbürü arasında, düşüş, sonsuzluğa doğru uçan kanatların gölgeli çırpınışı gibi bir şey, yeryüzüne veda etmenin nabzı gibi. Gerçeklik, evet, gerçekJik: arzunun bütün kapıları üzerindeki manastır mührü. SAYFA 25