Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Kurtuluş Savaşımıza özgülenmiş öykülerin, henüz savaş sürerken yazıldıklarını anımsayacak olursak, savaşın üzerinden seksen yılı aşkın bir süre geçtikten sonra bile bu yönde öyküler yazılabiliyor olmasını küçümsemek şöyle dursun, tersine önemsemek gerektiği kanısındayım... M. Sadık Aslankara Kitaplar Adası Sakarya öykiileri I akup Kadri Karaosmanoğlu bu genel özellikleri yansıttığı öne sürülebilir. O da hem iki temel değere bağlılık gösteriyor, hem de nahif bir örüntüleme sergiliyor. "Çank" adlı öyküsü, onun o bilinen öyküsünün bir değişkesi gibi görünse de böyle bu. Aynı yargı Kemal Gündüzalp'in öyküsü için de getirilebilir. Zarif bir dönüştürümle, büyülü geçişlerle örüntülediği öyküsünü, yer yer önümüzü kesen anlatımcı tutumdan, olanı biteni ille anlatma isteğinden anndırabilseydi keşke yazar! ÖYKUDE DÖNÜŞTÜRÜM Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Milli Savaş Hikâyeleri, 13 Eylül Sakarya Zafer Oykiileri'yle boğuştuğum günün gece yansı telefonum çaldı, uyku sersemi uzandım, değerli öykücümüz Mehmet Zaman Saçlıoğlu'ydu. Bana Borges'in bir öyküsünü soruyordu ya anlamıyordum bir türlü. O zaman mahcup gülümsedi sanki Saçhoğlu, "Bunu bu saatte ancak sana sorabilirim diye düşünmüştüm ama, erken yattığını unurmuşum, kusura bakma," deyip kapattı telefonu. Saate baktım, on ikiyi biraz geçiyordu... Ama benim gibi sabah altıda, daha doğrusu güneşle birlikte okumaya başlayanlar için geç bir saat tabii... Ertesi gün ben aradım Saçlıoğlu'yu, "Şimdi sor," dedim; "Gerek kalmadı," dedi, "Borges'in 'Ayna ve Maske' öyküsünde aynadan ve maskeden sonra bir şey daha vardı, onu soracaktım, ama anımsadım." ilginç bir rastlantıydı, ancak bu kadar olabilirdi. Dönüp yeniden okudum Jorge Luis Borges'in öyküsünü (Bak.: Kum Kitabı, Çeviren: Yıldız Ersoy Canpolat, tletişim, üçüncü basım, 2001). Borges, öyküye şöyle girer: "Norveç'in utanç duyduğu Clontarf savaşı bitince Haşmetli Irlanda Kralı ozanı yanına çağırmış ve demiş ki: / En büyük kahramanlıklar sözcüklere dökülmezse parlaklıklannı yitirirler. Utkumu ve övgümü türküleştirmeni istiyorum." "Herharfi, her sözcüğü ölçüp biçeceksin." Ozan, zaman aralıklan içinde yenileyerek üç ayn kez yazıp anİatır savaşı, sonuncusu ise tek dizedir. Borges, bir ucuyla "yazınsal dönüştürüm" olgusuna yelken açmasım sağlar böylece okurunun. "Kitaplar Adası"ndaki yazılanma göz atanlar "hikâye" ile "öykü"yü birbirinden ayınrken dönüştürümü ölçüt aldığımı biliyor sanınm. Bana göre ilki, yazın içine çekilmiş olsa bile anlatılan bir tür, öykü ise yazın içi olmanın dışına taşan, yazınsal dönüştürümle kurulup yapılandırılmış anlatı türii. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Milli Savaş Hikâyeleri nde yer alan öykülerden neredeyse doksan yıl sonra Sakarya Meydan Savaşı üzerine öyküler yazabilmenin tek yolu da buydu kuşkusuz, anlatıyı yazınsal dönüştürüme uğratıp öykü kurmayayönelmek! Sakarya'daki, öyküdeki bu dönüştürüm, gerek Polatlı Belediyesi'nin gerekse öykücülerin doğru yolda olduğunu gösteriyor bence.» K İ T A P S arayköy'de, babamın öfiretmenlik yaptığı Gazi Dkokulu'na kayıtsız gidip geldiğimden ilkokula Denizli'de başladım, üç ayn okulda tamamladım ilköğrenimimi. Kurtuluş Savaşı gazisi, Denizlili yerel kahraman Kadir Doğaç (18931976), kentteki ilkokullan dolaşır, şehit düşen komutanına verdiği söz doğrultusunda çocuklara Kurtuluş Savaşımızı, ama özellikle Sakarya Meydan Savaşı'nı anlatırdı. Hem de ne anlatmak... Oynardı apaçık, bir meddah gibi. Komutanıyla öyle sözleşmişlerdi; geride kalan, bu savaşı anlatacaktı bıkıp usanmadan... Ta o günlerden çakılıp kalmıştırbeynime23 Ağustos13 Eylül 1921 arasında 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı. Kadir Doğaç geldi mi, bütün çocuklar çevresinde toplanırdık. O, topallayan bacağıyla, şaşırtan çeviklikle yekinerek anlattıklannı yansılardı. Yüzlerce çocuktan onu alaya almaya kalkanlar da olurdu elbette, ne ki ötekiler sustururdu bu yaramazlan... Ulusal duyarlığın heyecanı, yürekteki yatağı sıcaktı henüz. Çok sonra, Kadir Doğaç'ın yaşamından da kesitler içeren Hırgür'le Kemgöz (1983) adlı bir çocuk oyunu yazıp DETl'de (Denizli Tıyatrosu) sahnelemiştim. Kütahya Belediye Tiyatrosu'ndan Zafer Oruç'un bana bildirdiğine göre, topluluklan bu mevsim Hırgür'le Kemgöz'ü sergileyecekmiş... Neden anlatıyorum bunlan? Tuncer Uçarol, 13 Eylül Sakarya Zafer Öykiileri (Polatlı Belcdiyesi Kültiir Yayınları, tarihsiz) adlı kitabı gönderince düşünmeden edemedim... Çocukluk günlerime, çocukluğumun Sakarya Meydan Savaşı'yla ilgili anılanna uzandım elimde olmadan... Polatlı Belediye Başkanı Sami Çay'ın kitaba yazdığı "Sunuş"tan öğrendiğimize göre, 13 Eylül Sakarya Zafer Oyküleri, "Tarihi ve edebi söz ve iz bırakmak adına", "2003 yılı Eylül ayında" düzenlenen " 'Sakarya Meydan Savaşı'nda Yaşanmış ya da Yaşanması Olası Düşsel Olaylarla ilgili Bağlantılar' konulu öykü yanşması"na katılan 57 üründen, yayımlanmaya de ğer bulunanlann oluşturduğu bir kitap. Kurtuluş Savaşımıza özgülenmiş öykülerin, henüz savaş sürerken yazıldıklarını anımsayacak olursak, savaşın üzerinden seksen yılı aşkın bir süre geçtikten sonra bile bu yönde öyküler yazılabiliyor olmasını küçümsemek söyle dursun, tersine önemsemek gerektiği kanısındayım ben... Öte yandan Sami Çay'ın deyişiyle "Sakarya Zaferi'nin izleriyle edebiyat dünyasının dev sözlerinin sahibi değerli yazar Talip Apaydın'ı(n) buluş(turuknası)" da büyük anlam taşıyor. Kitabın da "Polatlılı yazar Talip Apaydın'(a) edebiyatımıza ve kültürümüze katkıları için... Saygıyla," sunuluşu da hem değerbilir hem de göz dolduran bir tutum. Bütün bu nedenlerden ötürü öyküler üzerinde durmak kaçınilmaz bir görevdi benim için. "MİLLİ SAVAŞ HİKAYELERİ 13 Eylül Sakarya Zafer Oyküleri'nden önce, dönemi içinde yazılmış olan kimi öyküler üzerinde durmak istiyorum ilkin. Sözgelimi Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Milli Savaş Hikâyeleri (1947, Kültür Bakanhğı yayını, 1990, yeni basımları için bak.: tletişim, on birinci basım, 2004) buna örnck gösterilebilir. "Karışık Hikâyeler" altbaşlığıyla yayımlanan toplam 29 öykü, 1915,20,21,22'de yazılmış. Yazılış tarihi belirtilmemiş bir iki öykü var, o kadar. Buna göre bu öyküler, doğrudan savaşın içinde yazılmış öyleyse... Yakup Kadri, olay aktaran bir hikâyeci tutumuyla geliyor önümüze. Cumhuriyet öncesi dönemin genel "hikâye etme" anlayışını benimsemiş yazar, belirli bir amacı, bunlarda içkinleştirmeye çabalıyor, o kadar! Gerçekten de Yakup Kadri, kendisine dek gelen Ömer Seyfettin hikâyeciliğinin bir ardılı olarak davranıyor ürünlerinde. Amacı ne peki yazarın? Ulusal birlik duygusu uyandırmak, bu bağlamda yazınsal değil kullanmalık bir iietişim diliyle insanlarda ortak değerler odağında işbirliği, bütünleniş sağlamak! Bütün şiddetiyle savaşı yaşayan bu insanlara ruh dinginliği vermek, onlarda içgüç yaratmak! Henüz evrensel banş duygusuna dönüp bakamayacak denli acı, yokluk, yoksunluk içinde sıcağı sıcağına yazılmış; saldırının acımasızlığı, vahşiliği belleklerde canlılığını korurken kurulmuş, bu nedenle de insanı çarpan hikâyeler bunlar. Bu durumda vatan savunmasını, işgalciler karşısında yiğitliği temel duruş olarak benimsemesinden daha doğal ne olabilir? Bu yüzden Yakup Kadri'nin hikâyeleri çok güçlü duygularla, neredeyse birer tansık biçüninde alınabilecek olaylarla dolu, o sıra gereken de bu elbette. Son olarak bunlann, en azından bir bölümünün Yakup Kadri'nin tanıklıklan olduğu, hiç değilse bu nedenle anısal değer taşıdığı göz önüne ahnmalı! Etkisi, uzun yıllar sürecek anlatılar bunlar. Anlatılardaki ortak özellik, bir halk tansığının anlatımına uygun biçemle bunun söylenleştirilmesi, son olarak buna dıştan tanıklık yapanın aktanmı biçiminde somutlaşıyor. Türünün çok başanlı örnekleri arasında görmek gerekiyor bu hikâyeleri. Ama yazın, yaşamsal olanı yazın'ın içine karmakla yetinmeyip bunun yazın odaklı dönüştürümünü bekliyor bizden. Anlatılanlann, aktancılıktan kurtulup sanatlı hale gelmesi buna bağlı çünkü! "13 EYLÜL SAKARYA ZAFER ÛYKÜLERİ" var: Ergün Doğan: "Taş ve Hançer", Erkan Doğan: "Işlemeli Sigara Tabakası", Erkin Canpolat: "Sakarya'da Üzüm Yemek", Zafer Doruk: "Çank", Kemal Gündüzalp: "Hey Gidi Sakarya", Aslı Akarsakarya: "Son Deyiş", Gencay Serter: "Toprak ve Tütün", Hakan Karadaş: "Eğil leri'nde on yazardan on öykü 13 Eylül Sakarya Zafer Oykü mişti Gökyüzü", Hayati Ateş: "Gazi Veli Dayı|nın Gizli Yarası", Gözdenur Özlem Akçin: "Mektup". Kitaba eklenmiş yaşamöykülerinden anladığımıza göre bu yazarlar arasında deneyimli olan yalnızca Zafer Toprak değil, öteki kimi yazarlarm da öykü konusunda deneyli olduklan anlaşdıyor. Ama bana göre ilginç olan, doğum tarihleri 1953 ile 1988 arasında geniş bir zaman aralığına yayılmış olan onlarca yazarın aynı konuya yani Sakarya Meydan Savaşı'na yönelebilmesi, bu doğrultuda duyduklan gerçek hikâyeleri ya da kurgulannı yazmaya yönelmeleri... Henüz yirmisine varmamış Gözdenur Özlem Akçin'in öykü yazmakla yetinmeyip ürününü Sakarya gerçekliğiyle örüntülemesi ise başlı başına övgüye değer doğruşu. 13 Eylül Sakarya Zafer Öyküleri'nin dikkati çeken yanı, bütün öykülerin bir dönüştürüm çabasına dayalı olarak yazılması, evrensel banş duygusu temeline yaslanması. Gerçekten de tüm öyküler, ilkin dönüştürüm çabalanyla, yaydıklan evrensel banş duygulanyla öne çıkıyor. Insana, kim, neci olursa olsun sahip çıkan bir kavrayış bu. Bu iki temel değerin, öykülere ille de kazanım getirdiği düşünülmemeli. Ne ki, bu değerlerle örülü öyküler, en azından yaklaşım bağlamında doğru bir yerde duruyor yine de! Zaten öykülerin, profesyonel bir işleyişi benimsemekten çok nahif bir bezemeyle örüntülenmesi de bunu gösteriyor... Sözgelimi Ergün Doğan'ın "Taş ve Hançer"i anlatımıyla, dönüştürümüyle dikkati çekse de şairanelikle; Erkan Doğan'ın "Işlemeli Sigara Tabakası" adlı öyküsü henüz öykülemeye uyar hale getirilmemiş bir dile yaslanmasıyla; Erkin Canpolat'ın "Sakarya'da Üzüm Yemek..."i öykü aynnnlannı işleyip yerleştirmedeki savurganlığıyla enikonu nahif bir örüntüleme yansıtıyorlar. Sözgelimi yayımlanmış öykü kitaplanyla Zafer Doruk'un da SAYFA 24 C U M H U R İ Y E T SAYI 759