05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

20. YUZYIL DOSYASI 20. YÜZYILIN DEV POLİTİKACISI Ahmet Cemal'den Kıyıda Yaşamak' WINSTON S. CHURCHILLİN 2. DÜNYA SAVASI HATIRALARI "BİRAYDA2. BASKI" 'Müebbet Yalnızlık' cezasının olmadığı bir dünyada... Ahmet Cemalin romanı "Kıyıda Yaşamak" ilgiyle karşılanan bir yapıt oldu. Dergimizde daha önce Cemalle bu romanı üzerine bir söyleşi yayımlamıştık. Şimdi de ilginç bir değerlendirme yazısı sunuyoruz. n Birsen FERAHU ıyıdaki beton setin üzerinde kollanmızı iki yana açıp tek ayakla sekerek ya da gözlerimiz kapalı yürüme oyunu oynardık. Saz çadırlann önündc çay içen kadınlar, "Kıyıda dolaşmayın bakayım! Şimdi düşeceksiniz, çekilin oradan!" dive bağınrlardı bize. Sesler rüzgârda kaybolurken, tehlike içeren zcvkli oyunu büyüklerin göremeyeceği bir yerde sürdürürdük. Büyülder kıyıya çok yaklaşmazlardı. Kıyı, çocuk pervasızlığına denk düşen bir yerdi. Yoksa, çocuk yaşların dürüstlüğüne mi denilmeli? Büyüdükçe, kıyıda dolaşmalar azalıyor. Merkeze doğru çekiliyonız. Bu girdap, içine aldıklarını önce 'aynılaştınyor', sonra da ööütüyor. Kıyıda yaşamayı seçenler, cczalardan ceza beğcnsinler artık. Biyolojik vc sosyolojik süreğenlik, ortalama bir denge gerektirirken; adeta ters bir denklem gibi biyolojik evrim ve sosyolojik gelişme, ortalamadan farklı genler ve bireylerle olası ancak. Kıyıda dolaşarak 'ortalamayı' tehdit edenler için hüküm, dünyanın bütün mahkemelerinde belli: "Müebbet yalnızlık." Ahmet Cemal'in geçtiğimiz aylarda Can Yayınlan'ndan çıkan ve kısa sürede ikinci baskısmı yapan kitabı "Kıyıda Yaşamak", bir müebbet yalnızlığın romanı. Kitabın basında aşk acısı olarak karşımıza çıkan yalnızlık, durmadan kılık değiştiriyor: Korku dolu bir çocukluk, erkek yatakhanesinin gizli köşelerinde aynı cinsle yaşanan cinsellik, bir üniversite hocasının, bir sanatçının perdeleri gün boyu açılmayan odası ya da kimi sayfalarda çok iyi Almanca konuşan, sabahlara kadar içip eve gelmeyen bir baba Hepsi yalnızlığa dair. Ayrılığın ardından sevgiliye yönelen sorularla başlıyor kitap: "Kim oldun?", "Bir kimliğin var mı?", "Kendine ulaşabilme umudun var mı?" (s.9) Sonra içe dönük saptamalar: "Scvgim, hep en olmadık yerlerde yaşanan bir tutku oldu" . " Suçlanıp yargılandım." (s.14) "Hepsi de tutkunun bedeliydi." (s.15) "Gecenin ortasında bir manyaklığı paylaşmak için yazıyorum bu satırlan." (s.16) Bu son cümleyi okuyunca "Yann Yapayalnız'da Handan Sarp'ın titrekel yazibiyla tuttuğu ve romanlaştırması için Selim Ueri'ye verdiği o unutulmaz günlükler geçiyor akhmdan. "Kıyıda Yaşamak"ta asıl anlatıma geçilmezden önce bir film sahnesi görüntüleniyor: Bir kadın ve bir erkek, zamanı, engelleri ve kendilerini aşarak aşka ulaşıyorlar. Sinema dilini kullanarak, "vuslata ermek" denilebüecek durumun tanımını yapıyor burada yazar. Önce ütopyasını koyuyor okurun önüne, sonra romanı baslatıyor. Iki erkek arasında yaşanan tutkuJu birliktelik, destansı bir dille kutsanıyor. "Sahibini arayan dualar vardı içimde. OrJar senden bu yana tannsını bulmuş dualara dönüştü." (s. 22) Tüm zamanlan, insana dair bütün inanç serüvenini içine alan, nesnesine tapınan bir aşktan söz ediüyor. Arkası gelmeyen vuslat mutluluğunun ıssızlığında, perdeleri sıkı sıkı kapalı odasında "hayatına yazarak bakmayı göze alıyor". (s.31) Kim bu? Romanın ana kişisinin herhangi bir adı yok. Kimi yerde birinci tekil şahıs zamiri, "ben", kimi yerde üçüncü teki] şahıs zamiri " o " olarak adlandırılıyor. "Sen" zamiri ise okura bırakılmış, insanlık hallerine derinliğine bakan bu kitapta isteyen okur "sen" boşluğuna yerleşip, oradan kendi hayatına bakabilir. 155. sayfada kitabın içeriğini bildiriyor yazar: "Yağmurun ısrarli sesi düşüncelerimin akışını engelleyemiyor." Düşünceleri 'o'nu uzun ve geniş bir kıyıya götürüyor. Kıyıda durmak: Yaşamla ölümün kıyısında. Kendi kıyısının bıçak sırtında akıyor düşünceler. Sevgilisiyle birlikteliklerinin her anı aklmda, yanındaymış gibi ona anlatıyor düşündüklerini. Vergılius'un ölüm ve yaşamla hesaplaştıöı ünlü yapıtı 'Aeneis'ten yola çıkarak, ruhunu yaslayabileceği sağlam bir zemin anyor. "Insanın insana yüzyıllardır müjdelemeye çalıştığı, BtZLERDlK aslında, SEN ve BEN'den günün birinde BİZ yaratmasını başarabilenlcr." (s.56) Yada: "Evet, bizlerdik aslında müjdelenmiş olanlar. Sanat eserinin tek başına bir şeyi kurtaramayacağını, tam tersine, onlan yaşayarak kurtarmanın BlZE düştügünü biÜyorduk." (s.57) K "YENİCIKTI" BEN'. SEN'. BİZ' 'Ben', 'sen', 'biz', yaşamın ve insanın kutsanması, 'Kıyı'nın tanımı, sahte ahlak, gerçeğe duyulan özlem konulu, Antik Yunan döneminde yazılmış bir destan niteliğine uJaşıyor kitap bu bölümlerde. Sonra düşünce akışı daha alt katmanlardaki bir uzak ülkeye, çocukluğa gidiyor. Kapağı açılmış tıka basa dolu bir dehlizden fişkınyor çocukluk. Dil, makineli tüfek gibi hızlanıyor. Aynntılar, hissedişler anımsamanın yumuşaklığında değil, o anlan yeniden yaşıyormuşçasına canlı, adeta bir sanrı gibi tutuyor. Kimi yerde 'ben' diyerek kendi ağzından; mahremiyete, suça, yasağa uzanan yerlerde ise, 'o' sözcüğünün mesafe oluşturan İARANLIK etkisine sığmarak, kıyıya varan yofun başlangıcını sorguluyor. Mutsuz bir aile ortamı. Yabancı dilde eğitim yapan ünlü bir erkek lisesinin yatılı öğrencisi. Dersleri hep çok iyi. iyi aile çocuğu. Ev kaloriferli. Ama "üşüyordum" diyor. "Zaman oluyor hâlâ çok üşüyorum." (s 87) Işte bütün bir hayat, o üşümcye çare aramakla geçiyor. "Hepsi bu kadar olaK İ T A P SAYI 765 Nuruosmaniye Cad. No:28 Cağaloğlu/İSTANBUL Tlf: (0212) 526 37 34 527 39 49 Faks: 10212) 526 37 34 SAYFA 16 ORGUN YAYINEVI C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear