Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
alındıg'ına değmdınız Bu bana Bedri Rahmı'nin bır şıirını ammsattt: "Bana bir bardak su dercesine bır türkü sirylemeden gidersem yanarım." diyor. Dilde ne kadar yetkin bir şaır de oha öz ve yalın Türkçenin asıl Anadolu 'da köylerde konuşulduğunu anlatmaya çalışıyor bizlere. O da öz Türkçeye özlem duyrnuş, Türkçe'nin kaynağını bize göstermij diye düşünüyorum. BİR ULUSUN ÖZ DİLİ Evet doğru. tlkin bu konuda Ziya Gökalp dikkatimizi çekti. "Bir ulusun öz dilini köylüler taşır, saf Türkçe köylülerin dilidir." dedi. Ama kentteki aydınlar o uygarlaşmış olan kent kültürü içinde Türkçeyi daha iyi konuşurlar, daha güzel konuşurlar. Türkçeyi en iyi, kitap diline uygun olarak konuşan, ölçünlü dile uygun olarak konuşan elbetteki kentlilerdir. Ancak Türkçenin asıl geleneğini, o saf yanını, temiz Türkçeyi, yabancı dillerden uzak Türkçeyi köylüler günümüze kadar getirmişlerdir. Köy diline o nedenle bakmak gerekir. TDK kurulduktan sonra biliyorsunuz derleme çalışmaları yapddı. Bu çalışmalar o günün olanakları içinde, o koşullar içinde büyük bir çalışmadır, ama bugün sanki bir dil seferberliği daha yapılsa iyi olur gibi geliyor bana. Yoksa bu modernleşme çağında köylülerin dilindeki o güzel sözcükler yok olup gidecektir. Hâlâ halk dilînde yazı diline geçmemiş güzel sözcükler olduğuna inanıyorıım. Çünkü bizim Osmanlı aydını yüzyıllarca halk diline sırtını döndü. "Bu köylülerin dili" dedi, basit buldu o dili. Böyle yorumladılar. "Lisanı avam " dendi asıl Türkçeye, sahip çıkmamız gereken Türkçeye. Dolayısıyla yazı dili içinde halk dili yeterince işlenmedi. Yazı dilinde yeterince yer almadı. Bunun için biz hâlâ, dille ilgili bunca araştırmalara rağmen "yerel" deyip çıkıyoruz öz Türkçe sözcüğe. Yerel ne demek? Biz ihmal etmişiz, sadece halk konuşmuş. Bir yazı dilinde işlememişiz. Bu bizim Öğretemediğimiz Türkçe (3. Baskı)/ suçumuz. O nedenle halk dilindeki her sözcüğe "yerel" demek doğru değildir. Cumhuriyet Kitapları/ îst. 2003/ 160 s. Bugüne kadar yazı dilinde yef almamış, yaşama "... Artistik yönü var dilin. artistik bir şansı bulmamış her sözsöyleyiş olmazsa zaten şiir de olmaz. cüğe "yerel" demek doğSporda da böyle bir şey vardır. Yaratıcılık ru değil. Bu aydınların, böyle gelişir. Ben hep şunu söylerim: Bir yazarların, edebiyatçıladilin yazılmış yüz kuralı varsa, yazılmamış rın ihmali. Onların halk bin kuralı var. Onun için "şu yanlıştır" diline sırtını dönmesindemek çok zor. Dilin kendine göre bir den ileri gelen bir sorun. Yazarlarda dilyanlışı düzeni var, sihirli bir dizgedir." ararken çok dikkatli davranıyarsunuz. Orneğin, A. Veysel: "Gizli sırlarımt ajikâr etme" der bır şiirinde. Sır zaten gizlıdır. Günlük konuşmada bu anlatım bozukluğu gibi görünürken, şiırde güzel bulunuyar. Nasrettin Hoca'nın bir öyküsü vardır. Hoca insanlara öğüt veriyor, diyor ki: "Hanımlarınız süslenip püslenmcsin, boyanmasınlar." Biri de dayanamıyor. "Hocam böyle diyorsunuz; ama sizin eşiniz de çok süsleniyor." "Yakışır haspaya!" diyor N. Hoca. Bir kere yakışurmak öncmli. Verdiğiniz örneklerde A. Veysel yakıştırmış. Bir kere dilde böyle bir şey vardır, yakıştırma. Katı kuralcılık dile zarar verir. Dil kurallarla birlikte yaratılmamıştır. Ancak kuralın ne olduğunu bulmak gerekir. TV programlarında dil yanlışla rıyla ilgili konuşan ınsanlar dinliyorum. Bunların önce Türkçe'nin nasıl bir dil olduğunu bilmeleri gerekir. "Kural şu, kural C U M H U R İ Y E T K İ T A P bu," diyorlar. Kural örnekten doğar. Ayrıca dilimizin kurallarını yeni yeni araştırıyoruz, öğreniyoruz. Dılin bır teknik, bır de estetık yönü var. Teknik yönünün üstüne e\tetık yönünü yerleşlırince yaratıalık olur Evet, artistik yönü var dilin, artistik bir söyleyiş olmazsa zaten şiir de olmaz. Sporda da böyle bir şey vardır. Yaratıcılık böyle gelişir. Ben hep şunu söylerim: Bir dilin yazılmış yüz kurab varsa, yazılmamış bin kuralı var. Onun için "şu yanlıştır" demek çok zor. Dilin kendine göre bir düzeni var, sihirli bir dizgedir. "Dünya görüşü" dersiniz de, "Ay görüşü" diyemezsiniz. Bunu hangi kuralla öğreteceksiniz. Sezilen, bissedilen ama söylenemeyen bazı kurallan, gü'zellikleri var demek istiyorsunuz. Bir olaya her insan farklı yerden bakar. Bir insan hiç kimsenin bakmadığı bir yerden bakabilir. O zaman farklı bir söyleyiş ortaya çıkar. Sözgelimi sön zamanlarda dil yanlışlarını elc almak moda oldu ya, bir yazar "koruma" sözcüğüne karşı çıkıyor. "Falanın filanın koruması geldi." Şöyle bir düşündüm. Herkes koruma demeye başladı. Bu "koruma" sözcüğü bağımsız bir sözcük olacak. Dilde sözcükler biraz da bu yolla ortaya çıkar. Sözcük önce yanında bir sözcükle kendini gösterir, sonra o sözcükten kendini kurtarır, bağımsız olur. Orneğin, hep düşünmüşümdür, "kazma" sözcüğü de başlangıçta "tarla kazması" biçiminde mi kullanıldı acaba? Ya da "yer kazması" gibi mi? Elimizde bu gelişmeleri inceleyecek belge yok. Son olarak okurlara söylemek istediğiniz... Sözcükler de hayata dahildir, sözcükler hayatın ta kendisidir. Özenle, dikkatle kullanalım. Doğru ve güzel yaşamanın yolu, başarının yolu sözcüklerden geçer. • "UNUTULMUŞ DİYARLAR'IN YARATICISINDAN V) <x> 'o >• •c Bir zamanların bolluk, bereket ve barış dolu toprakları, kanunsuzluğun ve zorbalığın karanlığına gömülmüştür. Tekrar barış dolu günlere dönebilmek için tek umut, Uyuyan Kral'ın yaşama döndürülmesidir, ancak kral büyülerle kuşatılmıştır. Beş parasız bir serüvenci topluluğu, koşulların zorlamasıyla efsanevi Dvvaerindim taşlarını bulur. Bir savaşçı, bir hırsız, bir şifacıdan kurulu bu topluluk, sıradan yaşamlarına sırt çevirip Mücevherler Leydisi'nin yanında yer alırlar. Bu dörtlü, Uyuyan Kral'ı uyandırıp, onu hakkı olan tahta yeniden oturtmak için amansız bir mücadeleye girişmek zorundadır. "Ed Greenvvood, fantastik dünyalar yaratmakta tam bir usta. Onun büyüsü ve efsanevi gücü her şeyi muhteşem kılıyor." Margaret Weis İthaki'yeyolculuk sürüyor... i th a k SAYFA 13 S AY I 7 26