Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
AYŞE KIRAN alan, Yusuf Elbasan Aksu'nıın altmış yılı aşkın yaşamının bir bilgi nesnesiyle ilişkisinin ve kimliğini arayışının uzun öyküsü. Relika Elbasan bir ilkokııl öğretmcni olarak oğlunu çok iyi yetiştirmek ister. Ona tek bilgi kaynağı olarak gördüğü ansiklopedileri sevdirerek, uzıın soluklu, anlatısal metinlerden uzaklaştırır. Çocuk, evden çıkmadan, hiçbir sorumluluk almadan, kcndi başına hiçbir karar vermeden, ama sorıılar sorarak biiyür. ü n u en çok düşündüren, daha çok küçükken annesini ve kendisini terk eden babasıdır. "Hiç görmediği babasını annesinden aldığı yanıtlarla imgeleminde canlandırmaya' çalışır. Yusuf Elbasan'ın kimlik aravışı bu dönemlerde başlar. Onu yaşama bağlayan ilk değer nesnesi aradığı kimliğidir. AnsikJopedilerden aldığı birbirini bütünlemeyen parça parça bilgilere, gerçek yaşam konusundaki bilgisizliğine bir de baba imgesinin eksikliği ekJenince, kahramanın Dİlinçsizce aradığı kimliğini bulması neredeyse olanaksızlaşır. Bu eksiklik ortaokul, lise döneminde Yunus Aksu'nun vaıiığıyla bir süre için giderilir, Kahraman, Yunus Aksu gibi bir arkadaşı olunca kimlik arayışından belli bir dönem vazgeçer. Amerikan Koleji'nde, adı gibi (Yunus/Yusuf) kendisi de Yusui'a benzeyen, ama daha kısa boylu ve kekeme, ansiklopedi düşkünü, akıllı, zeki veyaratıcı Yunus'la çok yakın arkadaş olunca kahramanın yaşamı sonsuza dek değişir. Yunus'a sevgisi ve hayranlığı öylesine yoğundur ki, kimi zaman, sol elini, sol göğsünün üstüne koyarak tıpkı onun gibi kekeler bile; onun her düşüncesini Denimser ve içtenlikle savunur. Y Süreksiz kimlik arayışı ( geçirmesi, Maçka'daki görkemli dairesine yerleşmesi onu memnun ederse de yalnızlığını gidermez. Yanlış bir bilgi nedeniyle, tngiliz Dili ve Edebiyatı bölümündeki ;)rkadaşlarıv Yusuf Aksu'nıın kimli;ini "dil konusundaki ozgün goruşleriye" tanınan "unutulmazarkadaşı"nınkiyle karıştırınca, dil konusunda ürettiği sanılan kavram kırıntıları yalan yanlış* demeden tüm rakülteye" yayılır. Dilbilim derslerinde, "yapı", "dizge", "eşsüremlilik, "artsüremlilik" gibi dilbilimin temel kavramlarını yadsıyarak "her şeyi kökene, ilk kaynağa giderek" açıklama tutkusuyla, diİDİlimciden çok dil konusunda spekülasyonlar yaparak, tüm kabul edilmiş, onaylanmış bilgilerin karşıtını savunarakfakültede"olağanüstübirgençdilbilimci" olarak ünlenir ve bu ünü yaşamı boyunca sürer. Ününü sağlayan, tüm yanlış bilgiler, karşıt savlar, hepsi Yunus'a aittir, kendisinin özgün tek bir düşüncesi yoktur; ama onu yaşama bağlayan bu ikinci yanlış ve eksik bilgi nesnesindenkurtulmayı bir türlü başaramaz. Annesinin ve üvey babasının ölümünden sonra öğrenimini bırakır, kendisine kalan büyük servetle, kendisine hiç uymayan bir ev ve eşyalarlarıyla"herşeyden uzakta, her şeyden yahtılmış bir biçimde",ansiklopedilerini okuyarak, radyosunu dinleyerek, kimlik arayışını bir yana bıralcarak yaşamını sürdürür. Yaşamı boyunca sıkılır, ne emek vermeyi bilir, ne sevmeyi ne sevilmeyi.Böyleduygulara bir gereksinimi yok gibidir. Yunus'un Evrensel dil kuramı konusundaki bilgileri kesintili, paramparça, kopuk kopuk, ansiklopedi maddeleri gibi dağıldığı için bunları kendi içinde tutarb bir bilgi nesnesi olarak kurmayı denemez de başaramaz da, yalnızca yineler. Evrensel dilkuramı, gösterileni ve göndergesi olmayan boş bir gösteren biçiminde, yalnız ve yalnız ünlü bir ses imgesi olarak kalır. Hiçbir yayın yapmamış olmasına karşın, kendisinin kayıtsız kaldığı, zaman içinde gitgide büyüyen bir üne sahip olur. îşte bu nedenle ilk ve son kez katıldığı Uluslararası Dilbilim Günleri'nde Yunus'un kuramını savunmaya kalktığında kabaca kürsüden indirilir ve ilk kez doğruyu söyler: "Bende bildiri yok!" Gerçekten de öniindeki kâğıtlar bomboştur, "tek satır bile" yazmamıştır. Bu olay onun akademik ve bilimsel çevrelerle ilişkisini tümüyle keserken basının ilgisini ceker; bilim adamı sanının yanında, "ozan ', "derviş" gibi olumlu tanımlamalar da kazanır. Ama kimliğinin içkin özelliğini oluşturmayan bu nitelemeler onun niç ilgisini çekmez. Bu olay, Yusuf Aksu'nun tekdüze yaşamında önemli bir dönüşüme neden olur. Büyük bir gazetenin saymanı olan Bayram Beyaz uzun serüvenlerden sonra onunla içten bir ilişki kurar, en yakını olur, eski kapıcı Miislüm'ün sevgilisi Cemile'yle evlenir. Yusuf Bey in kendisine dairelerinden birini vermesiyle de neredeyse üçü birlikte yaşamaya başlarlar. Bayram sayesinde. F de Saussure'ün Genel dilbilim derslen, A. Martinet'nin Işlevsel dilbilim'i gibi temel yapıtlarla taruşır. Berke Vardar'ın çevirisini çok beğense de kendisi bu bilim dalının üstdilini ve temel kavramlarını bilmediği için suçu "uzay A türkçesi " diyerek çevirmene atar. F. de Saussure'ün "alkolik olması gerektiğini, çünkü her şeyi çift gördüğünü" düşünerek, dilbilimcinin savlarına karşı çıkar. Dil/söz; gösteren/gösterilen; nedenli/nedensiz karşıtlıkları üzerine çok düşünürse de, temel bilgilerden yoksun olduğu için bunların hiçbirini anlayamaz. Bayram yavaş yavaş, ama ustaca Yusuf Aksu'ya bir çevre oluşturur: Prof. Dr. Nuri Balcı, büyük bir gazetenin ünlü köşe yazarı Firuz Polat, Âvukat Zeynel Duman. Bu arkadaşların tüm özlemi Yusuf Aksu'nun dil kuramını öğrenmek, ona Evrensel dil kuramı'nı yazdırmaktır. Hepsi de kendisine içtenlikle, büyük hayranlık duymakta, en basit şakalarına, söz oyunlarına kahkahalarla yiilmekte, en bilınen ya da gereksiz ansiklopedik bilgilerin vınelenmesini bile bir felsefenin, derin bir düşüncenin sunulması gibi algılamakta, Yusuf Aksu'yugözlerinde durmadan büyütmektedirler. Onun en az on beş dil bildiğini düşünmekte, hatta coşup bir "peygamber"* bile olduğunu söyleyebilmektedirler. Ancak çevresindekilerin "hayranhklarını temellendirecek hiçbir bilgüeri" yoktur. Yusuf Aksu ile hayranları arasındaki bağ tümüyle bilgisizlik üzerine kuruludur; bu bilgisizlik de ölünceye dek sürecektir. Onun "ben ne dilciyim, ne felsefeci; işsiz güçsüz bir adamım, oturup kendi kendi kendime okurum" diyerek gerçeği dile getirmesi de bir alçakgönüllülük olarak anlaşılır. Oysa Yusuf Aksu, "Yunus Aksu'yfa özdeşleştirildikten sonra karşısına bir başka kendisi* gibi yerleşen bir adamı yitirmek istemiyordu ". Bu nedenle arkadasının ölümüyle edindiği kimliği ve soyadını korumayı sürdürür: Yusuf Aksu= BEN (Yusuf Elbasan+ Yusuf Aksu) + BAŞKASI (Yunus Aksu). Ölümünden sonra hep bu BAŞKASI olan Yunus'u izlemeve, ona benzemeye çalışırsa da hep geride kalır. Bu durumda Yunus Aksu'nun göründüğü gibi biri olmadığı, doğruyu gizlediği için, bir valan içinde vaşadığı rahatlıkla söylenebilir. İçinde başkasının kimliğini taşıyan biri olarak, insanın "nasıl yüzde yüz kendisi" olacağı sorusunun yanıtını hiçbir zaman bulamaz. Kahraman "dağılmış kimliğini" ilk kez düşündüğünde ("Kimdi? Neydi?"), "Benden nekaldıki?" sorusuna "Ne vardı ki?" sorusuyla yanıt verir. Bu iç hesap Yunus'un en önemli savı dil konusundadır; bu da tüm dile ilişkin bilimlerin geliştirdiği, şimdiye dek tersi kanıtlanmamış kuramlann, bilgilerin tam karşıtıdır. Yunus, giderek gelişen "kuram 'ına göre, "Söz yalnız insan için değil, tüm yaratıklar için vardı" diyerek, "tarihsiz toplumların yazıyı, söze geçtikten sonra" bıraktıklarını öne sürer; "sanki dil yaratılırken kendisi de oradaymış gibi" (s. 44) betimlemeler, açıklamalar yapar; kimi zaman doğruya yaklaşan saptamalarda bulunur: "sözcuklerin arasına dolan sessizliklerin" sözcüklerin söylediğinden fazlasını söylediğini kesinler; ama anlamın sözcüklerin arasındaki karşıtlık ve benzerlik ilişkilerinden, karşılıklı bağıntılardan oluştuğu düşüncesinden habersizolduğu için "anlamın hep aralıklarda" bulunduğunu savunur. Yunus'a göre, tüm canluarın ilk paylaştıklan sözdur, sonra yazı, en sonra da gerçek bildirişimi önleyen, onun "yapay" dediği, doğal diller gelir. Iki arkadaşın bu tersine çevrilmiş düşünceleri, "adılların adların yerini tuttuğu" savıyla iyice saçmahğa varır. Yusuf, "kuramcıbaşı" arkadaşının yaşam ilişkilerini kesip kopararak süreksizleştirdiğini, "bir ansiklopedi gibi, dağıtmaya" çalıştığını düşünemeyerek "her söylediğini tartışmasız bir gerçeğin anlatımı olarak" algılar ve benimser. Böylece yanlış olan ikinci bilgi nesnesine ulaşır Yunus'un kendisinden uzun boylu, taşra kökenli (Adana'lı) Canan'a tutulup, aşkına karşılık bulamayıp bileklerini keserek canına kıymasıyla ikizini bulmuş olan Yusuf en önemli değer nesnesini yitirir. Eksik ve yanlış iki Dİlgi nesnesiyle yaşamını siirdürür. Arkadaşlığıyla ona bir kimlik kazandırmaya başlayan Yunus'un ölümüyle Yusuf, yavaş yavaş, onun düşüncelerini ve davranışlarını benimseyerek kendine eğreti bir kimlik oluşturduğu için, artık kimlik arayışına girmez. Yunus gibi yaşamak, hatta onun yerine geçmek onun için yeterlidir. Annesinin çok zengin olan Yunus'un babasıyla evlenip Yusuf u da nüfusuna SAYFA 6 En önemll sav laşmayla Yusuf Aksu, kendi kimliğinden kopmuş, Yunus'un kimliğiyle yaşayan bir adam olduğunu kesinlemiş olur. Kimliğinin Yunus'a ait bölümü çıkarılsa kendine ait neredeyse hiçbir özellik kalmayacağının bilincindedir. Ikiye bölünmüş, kendisine ait olmayan bir kimlikle yaşamak özellikle yaşamının son yıllaruıda onu iyice saygınlaştırır. Yunus Aksu'nun söyle(ye)mediği liir r gerçeklik daha \ ardır. dil konusunda savunduğu düşüncelerin Yunus'a ait olduğu, "Her seferinde bile bile yalan söylediğini düşünüyor ve (...) bundan utanç duyuyordu . Ust üste gelen iki yalanla çevresinde kendisinin oluşturduğu ve Kendisine karşın oluşmuş öyle iki yalan çemberi vardır ki bunları aşmayı bir türlü başaramaz. Bu çember, uk kez "karabatak" gibi uzun süre ortadan kaybolan, sonra birdenbire ortaya çıkan, ciddi bir Gide ve Dostoyevski okuru olan, Cl. LeviStrauss'un Yaban Düşüncesini çevirdiğini* öne süren, Yusuf Aksu'nun verdiği takma adla, Beşinci Murat'ın ortaya çıluşıyla çatlamaya başlar. ilk kez biri onu övmemiş, kimliği konusunda bir saptama yapmış olur: " (..) siz durumunuzdan hoşnut bir sürgünsünüz, ama gene de bir sürgünsünüz". Kendisini bir başkasının kimıiğine "sürgün" etmiş olan Yusuf Aksıı kimliğini çözümlemeçabasına girer. "Neye ulaştıysa, hep dolayh ve iğreti bir biçimde ulaşmıştı, sözlük ya da ansiklopedilerdeki sözcükler, tanımlar ve özetler dışında hiçbir şeyi kendi başına bulmamıştı". Karmaştkbir özne (Ben+başkası) olmanın yanında, bir de hiçbir zaman bağımsız ve özerk bir özne olmadığının ayrımına varır. Onun yaşamına hep birileri yön vermiştir. Üzüntüyle ulaştığı bu sonuçla, her şeyine "bir uyumsuzluk, bir yalan sızdığı' gerçeğiylebaşedebilmek için, yaşamını değiştirmesi gerektiğine karar verır. Yusuf Bey'in, Maçka'da bir resim galerisinde çalışan, ince, uzun boylu, değişik erkeklerle düşüp kalkmış, tam bir snop, Istanbul'lu Cazıbe Çelebi'ye âşık olması hem yalanların açıklanmasını, hem de kimliği konusundaki çözümlemelerini engeller. Yunus'un ölümünden beri kahramanın yaşamına ilk kez karşı cinsten, değer verdiği bir insan girer. Yusuf Aksu'yu yaşama bağlayan Yunus'un dil kuramına Cazibe Çelebi'ye duyulan aşk eklenir. Yunus'un dil kuramını ve kekemeliğini benimseyen Yusuf Aksu, Cazibe'nin de yemek yememesine ayak uydurur. Bu aşk da Yunus'un Canan'a duyduğu "tutkunun öyküntüsüydü, doğası gereği özgünlükten uzaktı, (...) Yunus'un serüveninde doğal, içten, güzel olan her şey onun serüveninde yapay, gülünç, kaba, çarpık, bir niteliğe' bürünmüştür. Kısacası, bir türlü kendi kimliğiyle hareket edemeyen Yusuf Aksu, Yunus'un kimliğiyle Cazibe'ye yaklaşamaz. Onca zenginiiğine, saygınlığına karşın, görgüsüzlüğü, kadın erkek ilişkilerindekibilgisizliği, becereksizliği nedeniyle, kendini Cazibe Çelebi'ye kaDiıl ettiremez. Yaşamındaki ikinci değer nesnesinin ortadan kalkmasıyla, Yusuf Aksu'nun elinde yalnızca bilgi nesneleri kalır. Yaşamının sonuna doğru, arkadaşı Yunus'la birlikte Evrensel dil kuramı, konusunda yanıldıklarını anlar. "Yunus'un kuramı yanlıştı, yıllar yılı bir yanlışı savunmuştu". Hep dille uğraşmış, onu aşağılamaya kalkmış, olduğunun tersi gibi göstermeye çalışmıştı. Sonuç olarak, "çocukluk Karşı ckısten biri düşünü yaşlılık günlerine dek taşıyınca, alabildiğince yozlaştırmıştı onu". Yaşamının son günlerinde konuştuğu Beşinci Murat da Evrensel dil kuramını "bir şiir, bir destan" olarak niteleyerek, sav(lar)ının "bilimsel bir kuram" obnadığını gösterir. Böylece Yusuf Aksu, bilgi nesnesi konusundaki ilk yalan çemberini kırmış olur. Yanılgısını "herkese duyurmak" zorunda olduğunu, çevresindekileKİTAP SAYI 639 CUMHURİYET