Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
evet! ağırlaşan gözlerinden yağmur borularının. Yağmurun suratı tüm yayaları soğurdu, yavlılarda perdahlanıyordu semiz bir atlet ardından atletlerin: tıkınıyordu insanlar, son kuruşu yemeğe harcamış, ve sızıyordu çatlaklarından içyağ, bulanık bir nehirce yayklardan akıyordu yutulmuş çöreklerle bir gevişlenmişliği eski köftelerin. Mariya! Etlenmiş kulaklarına onların nasıl sığdırmalı usul bir sözü? Bir kuş şarkıyla dilenir, şarkı söyler, aç ve çınıltıh, ama ben insanın, Mariya, basit bir insan, vebalı bir gece tarafından tükürülmüş Presnya'nın kirli ellerine(*) Mariya, yaklaş! Soyunmuş bir hayasızlıkta mı, ürkek bir titreyişte mi olur artık, dudaklannın solmaz büvüsünü ver: ben ve yüreğim bir kez bile mayısa dek yaşamadık, yasanmış yaşamda oysa yalnızca yüzüncü nisan var. Mariya! Şair soneler şarkılıyor onuruna Tiana'nın,(**) bense tüm etten, bense insan tüm bedenini senin sadece diliyorum, dilediği gibi Hıristiyanların "ekmeğimizi yetecek kadar ver bizeher gün". Mariya ver! Mariya! Adını senin korkuyorum unutmaktan, bir şair nasü korkarsa unutmaktan doğmuş gecelerin ıstıraplarında herhangi bir sözü, ululukta Tanrıya eş. Bedenini senin koruyacağım ve seveceğim, bir asker, savaşın budadığı, işe yaramaz, kimsesiz, nasıl korursa tek bacağını. Mariya istemiyor musun? îstemiyorsun! Ha! Demek yine somurtkan ve kırgın alacağım elime gözyaşıyla çapalaya çapalaya yüreğimi, götüreceğim, trenin çiğnediği ayağını götüren kulübesine bir köpek gibi. Yüreğimin kanıyla suluyorum yolu, çiçekler yapışıyor tozuna ceketimin. Herodias'ın kızı gibi raksederek bin kez dolanıyor güneş yeryüzünü Vaftizci Yahya'nın kellesini. Ve raksettiği zaman sonuna dek benim sayısı yıllarımın milyon damla kandan bir iz uzanacak babamın hanesine doğru. Tırmanacağım kir içinde (arklarda gecelemekten), yan yana duracağım, eğileceğim ve diyeceğim onun kulağına: Dinleyin, bay Tanrı! bunaltıcı değil mi sizin böyle CUMHURİYET KİTAP SAYI Şiirler/ Vladimir Mayakovski/ Çeviren: Azer Yaran Pantolonlu Bulut'tan Mayakovski bu liroepik yapıtını 19141915 yıllarında yazdı. Kendi yaşantısındaki heyecanlar şiire başlangıç olmuş, kişisel tema devrimci bir temaya yükselmiştir. Şair, başlangıçta şiire "Onüçüncü Havari" adını vermişti. Bu ad, Hıristiyanlıkta îsa'nın öğrencisi 12 havari düşüncesinin karşisına devrim habercisi yeni bir havariyi çıkarıyordu. Sansür, şairi böyle bir "küfür"den vazgeçmeye zorlamıştır. Mayakovski 1930 yılında yaptığı bir konuşmada bu konuya şöyle değiniyordu: "Bu kitapla sansüre geldiğim zaman, bana, 'Ne, siz küreğe mi mahkum olmak istiyorsunuz?' diye sordular. Ben de 'asla' dedim. O zaman kitaptan adının da bağlantılı olduğu altı sayfayı çıkardılar. Bana, lirik bir şiirle böyle büyük bir kabalığı nasd bağdaştırdığımı sordular. O zaman ben de 'Peki, isterseniz kudurmuş olacağım, isterseniz alabildiğine kibar, erkek değil, pantolonlu bir bulut olacağım' dedim". Mayakovski bu şiiri sansürün karışması olmaksızın tümüyle ancak 1918 yılında yayımlayabildi. Onsözde yapıtın düşünsel esasmı saptarken, "Pantolonlu Bulut"u kendisinin o günkü sanat anlayışının bir ilkeler toplamı sayar. "Kahrolsun sizin aşkınız, kahrolsun sizin sanatınız, kahrolsun sizin düzeniniz, kahrolsun sizin dininiz" bunlar dört bölümde dört haykırıştır. Yapıtın altbaşlığı olan tetraptih, yani dört bölümden oluşan bir bütün tanımı, buradan geliyor. Burada tüm yapıta giriş şiiriyle birlikte 4. bölümü sunuyoruz. Sizin, kirden muşambalaşmış sedirde bir uşak gibi semiren pelte beyniniz üstünde dalmış düşlere düşiincenizi, taciz edeceğim yüreğimin kanlı limeleriyle; doyun••taya dek gülünçleyeceğim sizi küstah ve yakıcı. Ruhumda benim yok tek ağarmış tel, ve ihtiyarca bir sevecenlik yok ruhumda! Dünyayı sarsa sarsa sesimin kudretiyle, yürüyorum yakışıklı yirmiiki yaşımda. Kibarlar! Siz aşkı kemanlara yatırırsınız. Bir kaba yatırır aşkı timballere. Ama kendinizi, benim gibi tersyüz edemezsiniz, tüm dudaklardan ibaret kalıncaya dek! Gelin ders alın çıkın konuk salonundan, patiskadan memur karısı melekler topluluğunun. Dingince çeviren dudaklarının sayfalannı, yemek kitabını devreden bir aşçı kadın gibi. Ister misiniz beslden kudurmuş olacağım ve, gökyüzü gibi yeni bir renge bürünüp %ter misiniz kusursuz kibar olacağım, erkek değil, pantolonlu bir bulut! Inanmıyorum Nice diye bir kentin varlığına çiçekler içre! Benimle yine övünmeye başlar öz övgüleri gibi sayrılarevi gibi bayatlamış erkekler, ve kadınlar, hırpalanmış atasözleri gibi. görüyorsun artık başladı belim bükülmeye. Sokaklarda insanlar yağ yırtıyorlar dört katlı gıdışlarında, belertiyorlar kırk yıllık sürüklenmede aşınmış gözlerini, kıs kıs gülmek icin, benim dişlerimde diye yine! dünkü sevecenliğin bayat çöreği. Mariya, ister misin böyle birisini? Içeriye al beni, Mariya! Parmaklarımın kasıncıyla sıkacağım demir gırtlağını zilin! Mariya! Canavarlaşıyor sokakların yavlakları. Boynumda sıyrıklarla parmakları kalabalıkların. Aç! ' • . ' ^ Bittim! Görüyorsun batışını gözlerime kadın şapkalarından bir toplu iğnenin! Içeriye aldı. Çocuğum! Korkrna, benim öküz boynuma karınları terli kadınların ıslak bir dağca yığılmalarından, bunlar yaşamın içinden sürüklediğim milyonlarca büyük temiz aşk ve milyonlar milyonu kirli küçük aşkçağızlar. Korkma, yeniden, ihanetin kara bulutlarında, sokulacaksam kucağına binlerce iyi kişinin, o, "Mayakovski sevenler!" denen değil mi ki bu hanedanlığıdır bir delinin yüreğinde tahta çıkmış kraliçelerin. Yağmur hıçkırıklara boğdu kaldırımları, su Dİrikintileriyle kıstırılmış dalavereci ıpıslak, yahyor kesme taşla çakılmış cesedini sokakların, ağarmış kirpiklerindeyse evet! soğuk saçak buzlarının kirpiklerindeyse yaşlar akıyor gözlerinden Mariya! Mariya! Mariya! Içeriye al beni, Mariya! Den olamam sokaklarda! Almak istemiyor musun? Bekliyorsun, yanaklarım çöksün birer küçük çukur gibi, nerkesçe tadına bakılmış, yavan, geleyim ben ve geveleyeyim dişsiz ağzımla, Jıugün "eşsiz namusluyum" diye. Mariya, SAYFA 18 J 632