Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
bulunur, Benko çetesinin işi olduğu söylenir. Zeynel Ağa iyice çöker. Deli Kadir'in kadını Zühre'nin kasabadaki evinde çetenin kapattığı üç kadın vardır. Oraya erzak götüren Hurşit, Kuna ile ilişkiye girer. Zeynel Ağa, yenilgiyi kabullenir ve çiftliği bırakıp lcasabaya yerleşir. Padişahın yönetimde getirdiği yenilikler, Bulgarlara sağlanan haklareşraf tarafından beğenilmez. Ağaların, beylerin eski düzeni bozulmuştur. Gönülsüz Müslüman yapılan Meryem Hıristiyanlığa özlem duyar: "...Paskalya vortusunun canlılığıvla daha da cana yakındı Bulgar sokalcları. Evlerin bacalarındaki dumanlar bile paskalya sevinciyle bir başka tütmekteyui sanki. Ama kendisinin, onlara duyduğu gönül yakınlığını gizlemesi gerek.." (s. 652) Hurşit, amcası Bayram Ağa'nın oğlu Selman'ın hacca gidişini bir oyun olarak niteler. Pembe, kocası Pazvant'tan ayrılır, kötü yola düşer. Stanka ile Pavel nişanlıdır, ama Rıdvan Stanka'yı zorla kaçırır. Bu olay Meryem'e kendi yaşadıklarını anımsatır. Tuna boylarından yeni bir saJgın hastalık haberi gelir. Kasaba yakınındaki değirmende bir yabancı hastadır. Handa da nasta vardır. Bu kez kolera gelmiştir. EflakBoğdan karışır, Macarlar ayaklanır. Nadire'nin iki çocuğu ölür. Bektaş Ağa kasabadan ayrılır, Vit ırmağı kıyısına gider. Cîüz gelince döner kasabaya. "Gündönümü vakitleri ömrün". Yaşlılar birer birer ölür kasabada. Selman hacdan döner. Galip de Istanbul'dan gelir. Selman'ın her işte hacılığına sığınması Hurşit'i kızdırır. Deli Kadir'in adamları gelir kasabaya. Zühre evde kadın çalıştırır, dedikodu yayılır. Tanzimat Fermanı, Bulgarlara iyi gelir. Tüccarlar işlerini büyütür. Osmanu'nın düşkün zamanıdır. Diyakos I lacı Danço, köy köy dolaşıp din propagandası yapar ve ticaretle uğraşır. Hüseyin Paşa, kasabayı denetler yine. Bulgar Voco, kısrağının çalındığını söyler. Paşa, zaptiyelere kısrağı çalanların üç gün içinde bulunmasını emreder. Suçlular bulunur, dört çingene zincire vurulup getirilir. Paşa, hepsinin asılmasını ister. "At ve ölüm, asılanlar..." Oldürülen Şükrü'nün oğlu 14 yaşındadır ve babasmın atıyla dolaşır sokaklarda. Oc alma hırsıyla doludur. Deli Kadir, Vratsa dolaylarında Hüseyin Paşa müfrezeleriyle çatışır ve öldürülür. Çete dağılır. Bosnalılar ayaklanır. "Müslümanla Hıristiyan'ın bir tutulması... ağır gelmişti Bosnalılara." (s. 737) üsmanlı, Bosnalılan vergi dışı tutunca Bosna yatışır. Meryem, falcıya fal baktırır ve ağabeyinin sağ olduğu inancı pekişir. Köyüne özlemi artar. Evde isteğinin yerine getirilmesine karar verilir. Meryem, Hurşit ve oğulları Rüstem bir kağnıyla yola çıkarlar. 12 gün sonra Meryem'in köyünün bulunduğu yere vanrlar. Meryem gördüklerinden etkilenip bayılır. Köy ve mezarlık yerinde değildir. Oraları mısır tarlası olmuştur. Mcryem'in dünyası kararır. Geriye dönerler. Meryem yine da ağabeyinin sağ olduğu inancıyla yaşamını sürdürür. Yazar Cemalettin Aykın, bu romanında Osmanlı'nın "Zor Zamanlar"ına ışık tutuyor. Irklar ve dinler arası çatışmaların gereksizliğini yansıtıyor. Meryem ile Mariya arasındaki çatışmanın iç yüzüne çekiyorokuru. BiryandaRuslarlasavaşılırken, diğer yanda Türk ağaların kendi aralarındaki çıkar çatışmalarmı anlatarak bozulmanın düzeyini vurguluyor.» Dinçer Sezgin yeni şiirlerini "Narfidem"de topladı Seslerden bir ses Dinçer Sezgin, üçüncü şiir kitabı "Narfidem". Kitaptaki şiirler yüreklerden kopan sesler eşliğinde özel bir sese dönüşmüş. Öyle bir ses ki; acının kasvetinin ağırlığına bakmadan, yaşama sevincini sırtlıyor gözü kapalı. AHMET GÜNBAŞ tizm, en kuytu çanlarıyla vurur kıyılarınııza: "su aktyor huri seslerle sana doğru hava sıcak, deniz durgun, yorgun bütün kainat senın yerine seviyorum suyu kumlara vömüyorum yalntzltktan duyduğum korkuyu çok uzaklarda bir fener yanıp sönüyor bana uçuruyorsun yüreğinin tek mavi kumrusuttu" (s. 21) Ve er gec bir yerlerde ortaya çıkar o kuş. O özel sesin kuşu!.. Sonsuzluk ve mavilik içinde... Kumru olur, güvercin olur, farketmez. Gelip dalınızakonarya! Yalnızlığınızı demler en azından. Yaşınıza başınıza bakmadan yollara düşersiniz. Bir yağmurda ıslandığımız, çiçeklendiğiniz söylenir. Kendinize bakmayı öğrenirsiniz. Zaten Sezgin'dekı scsin üç boyutu vardır: sessukuş!.. Kılıktan kılığa giren, ele avuca sığmaz bir devinimdir bu. Şiirler böyle söylüyor: "özlem zamanı kuş sesiyle tartar" (s. 24) "bazen sırtlsıklam tslanırstnız yağmurun gizlt bahçesinden gelen sesin çğlığıyla" (s. 39) Sonunda 'sonsuz ve mavinin şiiri' de, üç boyutlu bir şiir olarak karşımıza çıkar: "ö/en birkusun sesine yazın şiiri kanadına yazın öttükçe çoğa/stn çırpındıkça gök mavisıne yazm" (s. 57) Âşktaki derinlik insanlık tarihi denli eskiyse de, sesteki bileşim bize bazı ipuçları verebilir. Tek sevgili indiğinde birbiri ardına gelen lirik dalgalar, hemen hemen şiirlerin üçte ikisini oluşturur. Arayış hem içsel, nem dışsaldır. Şiirin kaymağında bir güzelleme tadı varsa da, tenden tine dökülüşün uhrevi gizeminde kaynağı Fuzuli'ye değin uzanan bir gazel tadı bıılmak da olasıdır. Şimdi sıralayacağımız dizeleri yan yana koyarsanız, maddesel çevrim içinde ortak bir benzerliği de yakalayabilirsiniz: "Distbusi ârzusıyle ger ölsem dostlar Kuze eylen toprağım sunun anunla yâre su" "yağmurun ıslattığı saçlarımla an beni yağmur sonlarının taprak kokusunu sarın bedenine yüreğin gökyüzü kadar rahat ve dingin olsun balkonunda bir güvercin dem tutsun toprak kokusuna karışan güvercin sesiyle an beni" (s. 83) Fuzuli'nin beytinde, sevgiliye kavuş jandam yalan söylemez! 1997'nin özel notlarında öyle duruyor o saptama. Dinçer Sezgin'in "Gözlerinde Mavi Kuşlar" öyküsünü okuduktan sonra şunları karalamışım: "Dinçer Sezgin: Sonsuz ve mavi!" Elbette böyfe bir sınırsızlığı tanımlamak çok güç. Belki ondancıır, yazmamıştım tek tümceden fazlasını. Sonsuzluğun ve maviliğin büyüsüyle oyalanmışım. Böyle bir oaşhğın doğurganlığından ürkmüşdeolabilirim. Bilemiyorum. Bildiğim teK şey varsa, Sezgin'in çoğu öyküsünde çırpan kuşların imgesiyle gün görmemiş yalnızlığımı gezdirdiğinv dir. O kuşlar ki, insanın en derin katmanlarını göksel bir şenliğe çeviren haliyle, öyküsel iş gözlemden taşan şiiri de ge tirmiş bize. Şairin üçüncü şiir kitabı "Narıidem"de(*), yüreklerden kopan sesler eşliğinde özel bir sese dönüşmüş. Öyle bir ses ki; acının kasvetinin ağırlığına bakmadan, yaşama sevincini sırtlıyor gözü kapalı. Kitaba adını veren dört dizelik şiir, rotayı baştan çiziyor: "genç bir ncirfiJesıdır tenın nar tanesini Jeğil bir masalı andırır bütün sevişmelerin" (s. 14) Aşkların kıvrımına doğru bir yolculuktur bu şiir. Görünen ilişkiyi esnetir genişletirsek, orada fısıltılar kırmızıya boyanır, çatlamış nar taneleri gibi saçılır üstümüze. Bir tanesi yalnızlığında çimlenmesin, kısa sürede bir nar fidesi olup çıkar; etinize, canınıza değer. Şiir gelip kapınıza dayanır. Fısıltılardan akan noş kırmızıyı mürekkep yerine kullanırsınız. Sezgin'e "aşk serüvencisi" de diyebilirsiniz. îlginçtir; sevdikçe ve dokundukça kadınlar 'tek kadın'a dönüşür. Yani tüm kadınlar, bir kadının keşredilmemiş yanları olarak ortaya çıkar. Ya da bir kadın, tüm kadınları besler. Ciüzellikleri, incelikleri toplar; şairin karşısına dikilir, aklını başından alır. Nice deneyimlerden sonra, "hayatımda/ tek kadın kaldı/ zaten/o/bep vardı" (s. 13)yargısınaerişilir. O mükemmel kadın, aslında bir 'hayal kadın'dır. Cümle efsaneleri peşine takar. Ançak hayaliyle bile aşıkını ısıtır; meyledeni dirençli, emeği bereketli kılar. "o bedende kuşkuya yer yoktur zeytinler olgunlaşmış mısırları tane tane olmuştur" (s. 45) Mitolojiyi iyi bilenler, dünyalar güzeli Afrodit ile bol memeli Artemis'i nayal kadın bileşkesinde tek tanrı olarak düşünebilirler bu şiirin bütünselliğinde. Aşk, her şeyde akan, kıpırdayan bir etmendir. Fenerler aşkla yıkılır, okyanuslar aşkla geçilir. Antik çağların çırılçıplak doğaÛığını göz önüne getiruiğimizde; benliğimizden çıkardığımız, sürgünü olduğumuz bir şeydir aşk! Şairin su sesiylevermekistediği, çölünüzden uzak (*) Zor Zamanlar /Cemalettin Aykın, Belge Yayınlart, BirinciBasım, Ekim2001, bir nehrin çağıltısı olabilir. Onu bıılmak için seraba meraba gerek yoktur. EroVrtsayja. A Sessukuş! mak arzusuyla yanıp tutuşan şair, ona dokunabilmek için, öldükten sonra toprağından bir testi yapılıp, onunla sevgiliye su verilmesini istemektedir. Son derece müthiş, şiirsel bir dııyarlıktır bu. Sezgin'de ise, 'toprak kokusuna karışan güvercin sesi' böyle bir dileğe yakın düşer. Biri suyla, öteki sesle; kavuşmak fasfında sevgiliye ulaşmayı denerler. Şiirin yalınlığı ele geçirildiğinde, bir rubai havası da sezinlenir. Şair, dünyevî kimliğiyle Hayyam'a değerken, lirizmin taşkın selinde Mevlana'yı aratmaz. Sezgin, yalnızlığın taşlarını ustaca örerken ikircikli değildir. Hüznünü el yordamıyla evirmez. Onları çekip çevirir, birbirine yaklaştırır. Büyük bir cesaretle meçhul sevgiliye, "sen/ hüznün ve yalnızbkların içtima vaktisin" (s. 47) der. Sesin sese karıştığı yerde yaşamı daha iyi kavramakta, gelecege özgü malzemeler biriktirmektedir. Onünde, geniş düşünsel açüımlar belirir. En bezgin bir zamanda duyulan çıkrık sesi, küllerinden doğuşuna işarettir. "çıkrık aönüyor seninle durdum sesin başladığı yerde eksiklerimi gördüm o sesle çitiledim geçmişimi" (s. 3233) Ne denli unutmaktan söz etse de, anılar kanamayı sürdürür kimi şiirlerinde. Yitik ilişkiferi sorgulayan empatik bir kanama gelir, çöker şiirin başına: "uzun Lir çığlığı gizliyordıır ördüğü duvarın en derin yerine ve özlemim yüreğinde bir dağ lalesi gibi kanıvordur" (s. 80) Babasına ayırdığı özel bölümdeki şiir ler daha bir içtenliktir. Bu kez empati koskoca bir sınıfi ilgilendirir. Öyleyken gelir geçer bir toplumsal şiir olduğunu söylenemez kunduracı babaya adanan dizelerin: "usta öldü insanlann sağlam basması için yere inantrdı kunduralar üreten ellerine çıplak ayaklar dolaşıyorsa şimdi yeryüzünde herkes inanmalıdır bir emekçinin ö'ldüğüne" (s. 87) Son düğümü atarken huzurludur. Onun aşkla çözüleceğini bilir. "ben beni yitirdim eksilen harflerimle geldim sana kapını açtın şö'yle bir baktın o gizli şiiri ekledin bana" (s. 105) Işte size, sözün posasına sinmiş bir rübai tadı! Şiir, zaten bizi her eksifişte çoğaltmıyor mu? Nereye yazılırsa yazılsın!.. Aşkla yazılsın da!.. Narfidem'in rüzgârı her pencereye dağılıyor. • (*) Narfidem/ Dinçer Sezgin/ Etkı Yayınevı/ 1. basım/ Kasım 2001/ 108 s.. Dinçer Sezgin'in üçüncü $llr kitabı "Narfldem"de, yüreklerden kopan sesleri dile getirmis CUMHURİYET KİTAP SAYI 627 SAYFA 10